menu
ALLAH (c.c.) YOLUNDA MÜCADELE ETMEK
ALLAH (c.c.) YOLUNDA MÜCADELE ETMEK
Haftanın Vaazı.. "Allah (c.c.) Yolunda Mücadele Etmek.. (Şehitler ve Gaziler Haftası)" konulu 17.09.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Allah (c.c.) Yolunda Mücadele Etmek..

Yüce Allah (c.c.) yeryüzünde insanları yarattıktan sonra ; insanları dosdoğru yola ulaştırmak üzere insanların içerisinden peygamberler göndermiştir. İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem (a.s.)’dan son peygamber , bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa  (s.a.v.) ‘e kadar bütün Peygamberlerin getirdiği tevhid dininin adı İslam dinidir. 

Aynı şekilde  İslam Dini ; Allah katında geçerli ve değerli dinin adıdır. Bu dine inananlara da Müslüman denilir.  

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah nezdinde hak din İslâm'dır. ……."  (Âl-i İmrân; 19)  "Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır."  (Âl-i İmrân; 85)

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

"Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, ge-rek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!"  (Hac; 78)

İslâm Barış Dinidir:

 ‘İslâm’ Arapça’da barış demek olan ‘silm’ kökünden gelmektedir. Buna göre İslâm’ın bir anlamı da barış ve güvenlik demektir. (Bakara Suresi ; 206) 

İslâm Dininin temel amacı, yer yüzünün halifesi olan Âdem oğlunun; malının, canının, aklının, neslinin ve dininin korunmasıdır. Bunların koruna-bilmesi için insanların; sulh ve sükun, güven ve huzur içinde yaşamaları gerekir. Bu amaçla bütün peygamberler insanları, dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayacak ilâhî prensiplere davet etmişlerdir. Son Peygamber Hz. Muhammed (SAV) ve ona indirilen Kur’an da, insanlığın barış ve huzurunu amaçlamıştır. Savaş; ancak saldırı olduğu zaman barışın korunması, baskının ve zulmün önlenmesi, can ve mal güvenliğinin sağlanması amacına yönelik olarak meşru olur. Dolayısıyla Kur’an’da “cihad”, “harb”, “mücadele” ve “kıtal” gibi savaşı ifade eden kavramların, bu bağlamda değerlendirilip anlaşılması gerekir

Biz burada daha çok cihad kavramı üzerinde duracaz. 

O halde Cihad Ne Demektir?

Arapça’da “güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” mânasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürdedinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı yanında fıkıh terimi olarak daha çok müslüman olmayanlarla savaş, tasavvuf-ta ise nefs-i emmâreyi yenme çabası için kullanılmıştır (TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 531-534,  Ayrıca bkz. Dini Kavramlar Sözlüğü  D.İ.B.Y.)

İslâm bilginleri cihadı farklı yönleriyle şöyle tanımlamışlardır: 

Cihad; “Hak dine davet etme faaliyetidir” (Seyyid Şerif el-Cürcanî, et-Tarifât, s.80.); “Şeytana ve nefsin kötü arzularına karşı verilen savaştır” (Abdulkerim Zeydan, el-Mufassal, IV, 272-273.); “Düşman karşısındaki savunmada bütün gücünü kullanmaktır” (Ragıb el-İsfehanî, el-Müfredat, s. 101. ) ; Allah’a kulluk etmek, Allah ve Resulünün koyduğu ölçüleri  insanlara tebliğ etmek, ülkesini her türlü tehlikeye ve saldırıya karşı savunmaktır  .  (Bk, D.İ.A, Cihad Mad. VII, 528.)

Kısaca Cihad; Allah için çalışmak, çabalamak ve gayret göstermektir.  Cihad eden kimseye mücahid denir. Mücahid kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de iki yerde; cihad ise 24 yerde geçmektedir. 

İlimde çok cehd ve gayret göstererek içtihad yapacak dereceye gelen bilgine "müçtehit" denir. Böylece dinde cihad "Allah için, Allah yolunda gayret göstermek, dini tebliğ ve irşadda Kur'an'ın gösterdiği ve Allah Resulünün takip ettiği yolda son derece gayretli hareket ederek din-i İslam'a hizmet etmek" anlamına gelmektedir.

İslâm'da cihad farzdır . Yalnız, bu farz bazı hallerde farz-ı ayın; bazı hallerde ise farz-ı kifayedir. Cihâdın gayesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı yüceltmektir. İslâm'da Müslüman olmayanları savaşarak zorla İslâm'a sokmak yoktur. Cihad'dan maksat, insanları baskılardan kurtarmak, İslâm'ın yüce gerçeklerini onlara duyurmak ve kendi rızalarıyla müslüman olabilecekleri ortamları hazırlamaktır.

İslâm'ın gayesi toprak ele geçirmek değildir. İslamın gayesi, Allahın adının ve dininin yeryüzüne hakim olasıdır. Yeryüzünde zorbalar, batılın ve fitnenin devamını isteyenler, şirk ve müşrikler ile küfür sistemleri var oldukça, onların yeryüzünde yayacakları kötülüklerine karşı bir emniyet olan cihad da devam edecektir. Bu bakımdan cihadın İslâm'da önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber'e, hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda,

" الْإِيمَانُ بِاللَّهِ وَالْجِهَادُ فِي سَبِيلِهِ,"

 "İman ve Allah yolunda cihad'dır." ( Müslim, Îmân 137,Tecrîd-î Sarîh Tercümesi, VII, 445), buyurarak cihadın imandan hemen sonra geldiğine, imanın cihadla varlığını sürdüreceğine işaret etmişlerdir. Ayrıca Allah yolunda savaşanları, gazilik ve şehitlik rütbesine erenleri öven ve onlar için büyük nimetler ve dereceler bulunduğunu haber veren birçok ayet ve hadis vardır. Müslümanlar savaşı istemezler. Ama savaş vukû bulunca sabır ve metanetle savaşırlar. 

Zira Hz. Peygamber (s.a.s.): 

«يَا أَيُّهَا النَّاسُ، لَا تَتَمَنَّوْا لِقَاءَ الْعَدُوِّ، وَسَلُوا اللَّهَ الْعَافِيَةَ، فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاصْبِرُوا، وَاعْلَمُوا أَنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ ظِلَالِ السُّيُوفِ» 

-“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz, Allah’tan afiyet (huzur ve asayış) dileyiniz. Lakin düşmanla karşılaşınca da sabrediniz, dayanınız ve biliniz ki, cennet kılıç gölgeleri altındadır.”   (Buharî, Cihad, 112, 156, Müslim, Cihad 19, 20; Ebû Davud, Cihad, 89) buyurmuştur. 

Cihad Faziletli Amellerdendir: İbni Mes'ûd  radıyallahu anh  şöyle dedi:

سَأَلْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:( قُلْتُ): يا رَسُولَ اللَّهِ ،  أَيُّ الْعَمَلِ أَحَبُّ إِلَى اللهِ تَعَالَى؟ قَالَ: " الصَّلَاةُ لِوَقْتِهَا "، قُلْتُ: ثُمَّ أَيُّ؟ قَالَ: " بِرُّ الْوَالِدَيْنِ "، قُلْتُ: ثُمَّ أَيُّ؟ قَالَ: " الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ "

–Yâ Resûlallah! Hangi amel Allah'a daha sevimlidir? dedim,

–"Vaktinde kılınan namaz" buyurdu.   

Sonra hangisidir? diye sordum,

–"Ana babaya iyilik etmek" diye cevap verdi. 

 –Ondan sonra hangisidir? dedim,

–"Allah yolunda cihad etmek" .( Müslim, Îmân 137.) buyurdular.

 

İslâmiyet'e göre cihad, bize harp açanlara (el-Bakara, 2/190) verdikleri sözü tutmayıp tekrar dinimize saldıranlara (et-Tevbe, 9/12-13), Allah'a ve ahiret gününe inanmayarak, Allah ve Peygamberin haram kıldığı şeyleri haram kabul etmeyenlere karşı (et-Tevbe, 9/29), yeryüzünde fitneyi söküp atmak ve Allah'ın dinini hâkim kılmak (el-Bakara 2/19) gayesi ile meşrû kılınmıştır.

Müslümanlar savaş için düşman memleketine girip bir şehri veya bir kaleyi muhasara ettikleri zaman, önce onları İslâm'a davet ederler. Kabul ederlerse kendileriyle savaşmazlar. Şayet İslâm'ı kabul etmezlerse İslâm devletine cizye vergisi vermesini isterler. Verirlerse mal ve can güvenliğini elde ederler. Bunu da kabul etmezlerse geriye savaşmak kalır. Bütün bu hususlar bir araya geldiğinde cihadın farziyeti gerçekleşir. Cihad, bizzat sıcak bir savaş olacağı gibi normal şartlarda mal, dil ve kalple de yapılabilir. Cenâb-ı Hak aşağıdaki ayeti celilelerde şöyle buyuruyor:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ ﴿١٥﴾  

 Müminler Allah ve Rasûlüne iman ederler, sonra da şüpheye düşmezler. Hak yolunda malları ve canları ile cihad ederler. İşte sadakat sahibi kimseler bunlardır" (el-Hucûrât, 49/15)

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ 

"Allah uğrunda hakkıyla cihat edin…"   (Hac, 22/78.) anlamındaki âyetlerde geçen "Allah yolunda cihâd" emri, hem İslam düşmanlarıyla meşru bir harp çıktığında savaş araç gereçleriyle fiilen savaşmayı ; hem İslam'ın hükümlerini bizzat uygulamayı, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymayı, hem de İslam'ın bilinmesi, yücelmesi ve hükümlerinin uygulanması için gösterilen sözlü, ekonomik ve her türlü çabayı ifade eder. 

Buna göre bir Müslüman, dininin emir ve yasaklarını öğrenip ona göre yaşamakla, öğrendiklerini başkalarına öğretmekle, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla, İslâm'ı tebliğe çalışmakla ve gerek nefsine ve gerekse dış düşmanlara karşı mücadele vermekle hep cihad etmiş olmaktadır. 

 

Ayrıca Peygamber (s.a.v.)  ana-babaya hizmetin (Buhari, Cihad, 138; Müslim, Birr, 5, III, 1975;.) ve kadınların Hac İbadetini yerine getirmelerinin (İbn Mâce (2901) , Sahîh-i Buhârî  (1520, 2875) ) cihad olduğunu bildirmiştir. 

 

Cihad konusundaki diğer ayet ve hadisler de göz önüne alındığında, cihadın değişik şekillerinin olduğunu görüyoruz.

     CİHAD’IN  ÇEŞİTLERİ:

1.Söz İle Yapılan Cihâd

2.İlim İle Yapılan Cihad,

3.Mal İle Yapılan Cihad,

4.Nefs'e Ve Şeytana Karşı Yapılan Cihad, 

5.Canla Savaşarak Yapılan Cihad .

Şimdi cihadın farklı şekillerini ve çeşitlerini anlamaya çalışalım:

1.Söz (Dil) İle Yapılan Cihâd

Umretu'l-Kaza sırasında şâir sahâbilerden Abdullah İbnu Revâha (r.a.)'ın Resûlullah'ın huzurunda Kureyş'i hicveder mahiyette şiir okumasını Hazreti Ömer, hoş karşılamayarak mâni olmuştu.Resûlullah (s.a.v.) müdâhale ederek:

"خَلِّ عَنْهُ يَا عُمَرُ، فَلَهِيَ أَسْرَعُ فِيهِمْ مِنْ نَضْحِ النَّبْلِ"

"Ey Ömer! Abdullah'ı serbest bırak, onun hicivleri Kureyş'e oktan daha çabuk, daha çok tesir etmekte, yaralar açmaktadır."

Resûlullah (a.s.), Hassân İbnu Sâbit in, müşrikleri hicvetmesi, onların şiir yoluyla yaptıkları taarruzları cevaplaması için Mescid-i Nebevi'de müstakil bir minber kurdurmuş idi.

Bir hadisi şerifte Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

«مَا كَانَ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانَ لَهُ حَوَارِيُّونَ يُهْدُونَ بِهَدْيِهِ، وَيَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِهِ، ثُمَّ يَكُونُ مِنْ بَعْدِهِمْ أَقْوَامٌ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ، وَيَفْعَلُونَ مَا يُنْكِرُونَ، فَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِيَدِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِقَلْبِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ، لَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنَ الْإِيمَانِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ»

 " Allah benden evvel hiç bir ümmete bir nebi göndermemiştir ki, ümmet içinde kendisine yardımcı olan havârîlere, yerleştirdiği geleneklere göre hareket eden arkadaşlara ve emirlerine itaat eden dostlara sahip olmamış olsun. Sonra bunları bir nesil takip eder. Onlar yapmadıklarını söyler, emredilmeyen işleri yaparlar. Bunlarla eli ile fiilen mücadele eden mümindir, dili ile mücadele eden mümindir kalbi ile mücahede eden mümindir. Bunun dışında kalanların hardal tanesi kadar da olsa imanları yoktur" (Müslim, İman 20);

Yine Enes -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre, Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

«جَاهِدُوا الْمُشْرِكِينَ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ وَأَلْسِنَتِكُمْ»

- "Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin." (Ebu Davud, Cihad 18, (2504), Nesai, Cihad 1, (6, 7))

Bu konuyla ilgili Abdurrahman bin Ka’b bin Malik babasından şöyle nakleder: 

Babam şairler hakkında vahyedilen:  Şairlere (gelince) onlara ancak azgınlar (sapkınlar) uyar!” (Şuara/ 224.) ayeti hakkındaki fikrini Rasulullah (s.a.v.)’e sorunca şöyle buyurdu:

«إِنَّ الْمُؤْمِنَ يُجَاهِدُ بِسَيْفِهِ وَلِسَانِهِ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَكَأَنَّمَا تَرْمُونَهُمْ نَضْحَ النَّبْلِ»

 “Mü’min kılıcı ve diliyle cihad eder! .Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şairler savaşı metheden, Mücahidleri savaşa teşvik eden, onları cesaretlendiren, coşturan ve şiirleriyle sanki düşmanları ok yağmuruna tutan kişilerdir!” (Ahmed bin Hanbel , Müsned, Albânî Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha 1631 , Ahmed, III, 456) 

Dil, insanları içten ve gönülden fethedeceği için onun tesiri oktan daha sür'atli ve daha kuvvetlidir.

Lisanla cihâdın mahiyeti zamana ve mekâna göre de farklılıklar arzedebilir. İslam düşmanlarının, bu dalda başvurduğu metod ve teknikleri iyi bilip, onlara aynıyla mukabele etmek gerekir. Zamanımızda kitle yayın vasıtaları, kitap, mecmua, gazete, radyo, televizyon, video, plak, sosyal medya  vs.; edebî nev'e giren roman, hikâye, masal, mizah, karikatür vs. gibi insanların rağbet gösterdikleri her şeyin Resûlullah (a.s.)'ın irşadlarında geçen "dille cihâd"a dâhildir.

2. İlim İle Yapılan Cihad:

Bilginin insanlar üzerinde büyük tesiri vardır. Ölü kalpler ilim ve hikmetle ihya olur. İlimle yapılan cihad kalıcıdır. Günümüzde Kültür emperyalizmini ve kültür savaşlarını İslam dünyasını işgal etmiştir. Kültür emperyalizminden ve kültür savaşlarından kurtulmamız yine ilim ile olacaktır.  Bize bu konudaki görevimizi Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle hatırlatıyor:

اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ ﴿١٢٥﴾  

 “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.” (Nahl ,125). 

Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan İslâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı "ilim ile cihad"dır. Bu usûle "Kur'an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli Kur'an'ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا 

Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver. (Furkan ,52 ) buyurmuştur. 

Ayet-i kerimede Kur'an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur'an'ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Müslümanların cihad ederken hiçbir alanı boş bırakmamaları gerekir. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Müslümanların boş bıraktığı alanı başkaları doldurur. O sebeple Müslümanların , günümüzde yaygın bir şekilde kulllanılan sosyal medyayı da ; din düşmanlarına veya sahih dini anlayıştan uzak olan akımlara bırakmamaları gerekir. Tabi sosyal medyayı kullanırkende İslamın temel ilkelerinden taviz verilmemelidir.

Sosyal Medyayı Kullanmak Gerekir Mi?

Çağımızın kitleler arası etkileşim ve mücâdele metotları içinde kültürün ilk sırada yer aldığı muhakkaktır. Bundan dolayı günümüzde cihâdın, geçmişte olduğundan daha fazla, cephe savaşından ekonomi ve kültür mücâdelesi alanlarına kaydırılması zarûreti doğmuştur. (Bekir TOPALOĞLU, Prof. Dr. ”Cihâd”. TDV İslâm Ansiklopedisi.(İstanbul 1993) 7, 531-534)

 Bunlara sosyal medyayı ve biyolojik savaşı da eklememiz gerekir. Aksi takdirde neslimizi ve geleceğimizi korumamız çok güç görünmektedir. Kültürümüz gayrimüslimlerin istîlâsı altındadır. Kapitalizm Ekonomik olarak toplumumuzu ezmektedir. İnkültürasyon sonucu neslimiz, kültür istilasına uğratılmıştır. 

Bu tehlikelerden kurtulabilmemiz için toplumumuzun ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin geçmişle bağlarını güçlendirmek, milli ve manevi değerlerimizi benimsetmek ,  İslama hizmet etmiş kahramanlarımızı öğretmek gerekir. Çünkü milletler kahramanlarıyla yaşarlar.

Bundan dolayı dinimizi her alanda olduğu gibi özellikle gençlerimizin yoğun olarak kullandığı sosyal medyada da  anlatmamız  gerekiyor.

3.Mal İle Yapılan Cihad:

Mal ile cihad, Allah Teâla'nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması demektir. Müslümanlar’ın, İslâm'ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.

Peygamber (s.a.v.),  zaman zaman ashab-ı kiramı mal ile cihad konusunda teşvik etmiştir. Rasülüllah’ın mal ile cihad hususundaki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farizasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah'a vermişlerdir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ .....

 “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri( barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. …...” (Enfal, 8/72)

...... وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤١﴾  

"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. " (Tevbe, 9/41).

فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ…….

"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ, 4/95).

 

Hayırlı Bir İşi Yapacak Olana Yardım Eden Kimse, O İşi Yapan Gibi Sevaba Nail Olur. 

Rasülüllah  (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

«مَنْ جَهَّزَ غَازِيًا فِي سَبِيلِ اللَّهِ، فَقَدْ غَزَا، وَمَنْ خَلَفَ غَازِيًا فِي أَهْلِهِ بِخَيْرٍ، فَقَدْ غَزَا»

  "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden  gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan da bizzat cihad yapmış gibi sevap kazanır." (Buhari, Cihad, 38)

Rasülüllah (s.a.v.) bir başka Hadis-i Şeriflerinde de şöyle buyurdular:

«مَنْ أَنْفَقَ نَفَقَةً فِي سَبِيلِ اللَّهِ ،كُتِبَ لَهُ سَبْعُمِائَةِ ضِعْفٍ» .

"Allah yolunda malını harcayana, harcadığının yedi yüz misli ecir verilir.” (Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 4.)

 

Tebük savaşı ve bu savaşta sahabilerin can ve mallarını sarfetmelerini İbn Abbas (r.a) şöyle anlatıyor:

 Rasulüllah (s.a.v.) Taif savaşından döndükten sonra aradan altı ay geçmişti. Hz. Peygamber’in yanına gittim. Allah Teâlâ ona, Kur’an’da kendisinden “Güçlük saati” diye bahsettiği Tebük savaşını emretti. O sırada mevsim çok sıcaktı, münafıkların sayısı da çoktu. 

O sırada Suffe ashabı da bir hayli artmıştı. Bunlar mescide bitişik bir evde kalıyorlardı. Hz. Peygamber’in ve diğer müslümanların verdikleri sadaka ve bağışlarla geçiniyorlardı. Savaş çıktığında müslümanlar onları kendi aralarında paylaşırlardı. Müslümanlardan durumu iyi olanlar ya onlardan birinin savaş araç ve gereçlerini temin eder yiyecek ve giyecek ihtiyacını kendi üzerine alırdı. Sonra da hep birlikte savaşa giderlerdi. 

Hz. Peygamber bu savaşta da müslümanlara mallarını Allah yolunda ve O’nun rızası için harcamalarını emretti. Onlar da bu emre uyarak Allah’ın rızasını kazanabilmek için mallarını infak ettiler. Bazı münafıklar da gösteriş için sarfediyorlardı. Fakir müslümanlardan bir kısmına binek temin edilebildi; ancak bazıları da yaya kaldı. 

O gün Abdurrahman b. Avf ikiyüz ukiyye para yardımında bulundu. Bu o gün müslümanların vermiş oldukları sadakaların en büyüğü idi. 

Hz. Ömer de yüz ukiyye sadaka verdi. Amir Adiyy el-Ensârî ise; doksan deve yükü hurma verdi. Hz. Ömer (r.a) :

 “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben Abdurrahman’ın günahtan başka bir şey kazanmadığına inanıyorum. Çünkü ailesine hiç bir şey bırakmadı!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Abdurrahman’a :

Ailen için birşey bıraktın mı?” diye sordu. O da:

 “Evet infak ettiğimden daha fazlasını, daha iyisini bıraktım” dedi. 

Hz. Peygamber “Peki, onlara ne bıraktın?” diye sorduğunda Abdurrahman:

 “Allah ve Rasûlünün va’dettiği rızık ve hayrı bıraktım” dedi. (Hayâtü’s Sahabe M.Y.Kandehlevî, C1.Sh.526)

 

4.Nefs'e Ve Şeytana Karşı Yapılan Cihad:

Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. İnsan nefsi, şeytandan aldığı telkinlerle, insanı kötülüklere sevk eder.

 Nefisle olan cihad, bir ömür boyu devam eder.

 Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştur: “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Yani kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak vasıflandırmıştır.  

Yine başka bir hadis-i şeriflerinde Rasülüllah (s.a.v.)şöyle buyuruyorlar: 

« الْمُجَاهِدُ مَنْ جَاهدَ نَفْسَهُ فِي اللهِ تَعَالَى »

" Hakiki  Mücâhid, nefsi ile mücadele eden kimsedir"   (İbn Hıbbân bi Tertîbi İbn Belbân, Siyer, Fedâilü'l-Cihâd, X, 484, No: 4624;Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd, 2, IV, 165.)

Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildiğini göstermektedir.

5.Canla Savaşarak Yapılan Cihad :

Cihadın en zor şekli ve sonuncusu ise; cephede düşmanla savaşmaktır. Mekke döneminde Müslümanlar savaşla sorumlu tutulmadılar. Hicretten sonra Medinede Müslümanlar hergün daha güçlü hale geldiler. Hicretin ikinci yılında Allahü Teala Müslümanların savaş yapmalarına izin verdi.(Hac, 39)

Savaş cihadın en zor şeklidir. Farklı sebeplerle insanların hoşuna gitmeyebilir. Ancak sonuçları insan için hayırlı da olabilir.  Bu konuda Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـٔاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟

"Hoşunuza gitmediği halde, savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir Şey, hakkınızda hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de, hakkınızda kötü olabilir. Bunları Allah bilir, siz bilemezsiniz. " (el-Bakara, 2/216).

Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar müslümanların cihada devam etmelerini isteyen İslâm, savaş hukukunu da en güzel şekilde tanzim etmiştir.   Müslümanlar savaşırken sorumsuz ve sınırsız bir şekilde hareket edemezler.

Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

وَقَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُواْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبِّ الْمُعْتَدِينَ

 “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.” (Bakara, 2/190)

Bu ilâhi emir Allah yolunda, İslâm uğrunda savaşmanın ve İslâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu bize ifade etmektedir. 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz İslam yurdunu korumak için gece uykusunu terk ederek nöbet bekleyenleri şu şekilde müjdelemektedir.

" عَيْنَانِ لَا تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ، وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ "

"İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz." (Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1308 ,Tirmizi, Fezailü’l-Cihad, 12)

Bir başka hadiste ise Osman  radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:  "Allah yolunda hudutta bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır." ( Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39 , Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1296)

İslâm’da Savaşın Sebebi Nedir?

İslâm hukukçularının çoğunluğu, savaşın meşruiyet sebebinin düşmanın tecavüzü olduğunu, müslümanlara karşı savaşmayanlarla savaşmanın ve sadece Müslümanlığı benimsemediği için bir insanı öldürmenin câiz olmadığını belirtmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi . Cihad Maddesi.;  C.7. , S:527-531.)

Allahın rızasını kazanmak amacıyla Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederek savaşan Mü’minler, karlı bir ticareti yapmış olurlar. Bu konuda Allahü Teala şöyle buyurmaktadır:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿١٠﴾  تُـؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَـكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ﴿١١﴾ 

10. Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? . 11.Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.  (Saff, 10-11)

Allah Yolunda Mücadelenin Sonucunda Elde Edilen Kazançlar:

 يَغْفِرْ لَـكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْـكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَا‌كِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ  ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ ﴿١٢﴾  وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣﴾  

12.İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. 13. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele. (Saf Sûresi  (12 - 13)

İnsanoğlunun kendisine verilmiş en kıymetli nimetlerin başında hayatı gelmektedir. İnsanın kendisine sunulmuş olan bu hayatını din, vatan, millet, bayrak, namus gibi milli ve manevi değerlere adaması ise, dünya ve ahiret için en yüksek mertebelere ulaşmasına vesiledir

İşte İslam Dinini benimsemiş ve hayat tarzı haline getirmiş Aziz Milletimiz bu uğurda ölmeyi şeref saymış ve şehadet mertebesine ulaşmıştır. 

Sonuç olarak: 

Cihad; İman edip salih ameller işlemek, hak dinde sebat etmek, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymak, İslâm’ı öğrenmek ve öğretmek, İslâm’ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi ve hükümlerine uyulması için çalışmak, Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunmak, fitne ve fesadı önlemek, güven ve huzuru sağlamak ve benzeri İslâm toplumunun yararına olan kişisel ve kurumsal bazda sözlü, yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek; Allahın rızasına yönelik her türlü gayreti göstermek ; gerektiğinde İslâm düşmanlarıyla canı ve malı ile savaşmak ve savaş araç gereci hazırlamaktır diye söyleyebiliriz.

Vaazı Hazırlayan:

Veysel ARAN

Geyve İlçe Vaizi

Facebook Yorumları