menu
BEDEN MAHREMİYETİNİ ZEDELEYEN HASTALIK; GÖSTERİŞ VE İFŞA
BEDEN MAHREMİYETİNİ ZEDELEYEN HASTALIK; GÖSTERİŞ VE İFŞA
13 Kasım 2020 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Beden Mahremiyetini Zedeleyen hastalık; Gösteriş ve İfşa" konulu 13.11.2020 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Beden Mahremiyetini Zedeleyen Hastalık; Gösteriş ve İfşa

Muhterem Müminler!

Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bizlere lütfettiği büyük bir nimet, aynı zamanda bir emanettir. İnanan her erkek ve kadın, bu emanete sahip çıkmakla mükelleftir. Nitekim sahip olduğumuz her nimet gibi bedenimizin de üzerimizde hakkı vardır. Nimetin kıymetini bilen her mümin, bedenini salih ameller işleme ve iyiliğe yardım etme yolunda kullanmalıdır. Zira gün gelecek, bedensel gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır.

Bedenimiz ile ilgili sorumluluklarımızın başında onu örtmek, kem gözlerden ve kem sözlerden muhafaza etmek gelir. Bedenin örtülmesi, her şeyden önce dinî bir yükümlülüktür. Aynı zamanda fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır.

Örtünmek, başkalarından ziyade, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. İnsanın kendisine olan saygısının ve özeline sahip çıkmasının bir göstergesidir. 

Mahrem yerleri örtmek, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Sadece insana has olan hayâ duygusunun kaynağı ise, Peygamberimizin ifadesiyle imandır. 

Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldükten sonra da bir örtü altında yıkanır ve yine bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir.

Nitekim şu ayet ve hadislerde de hayanın önemine dikkat çekilmiştir.

يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” Araf-26.

إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسَّتْرَ

Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever…” Nesâî, Gusül, 7.

Başka bir hadiste ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: 

الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيمَانِ

İman yetmiş küsur şubedir, haya da imandan bir şubedir.”

إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ الْأُولَى : إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ ، فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ

İnsanların ilk peygamberlikten beri duyageldikleri sözlerden biri; utanmazsan dilediğini yap! sözüdür.”

Değerli Müslümanlar!

Mümin, kendi bedenine duyduğu saygıyı, bir başkasına da göstermek zorundadır. Zira Bedeni değerli hissederek koruma algısı, iki yönlü bir duyarlılığı gerektirmektedir. Vücudunu izinsiz ve haksız bakışlara karşı örttüğü gibi, bir başkasının mahremiyetine de hürmet göstermelidir. Bakışlarıyla hiç kimseyi rahatsız etmemeli, sınırlarını bilmelidir. Halk arasında yaygın olarak kullanılan “Güzele bakmak sevaptır!” sözünün yüce dinimiz İslam’da karşılığı yoktur. Zira güzel ya da çirkin fark etmeksizin her insanın mahremiyet hakkı vardır. Rabbimiz, gözlerini haramdan sakınma emrini Kur'an'da iki defa tekrarlamakta ve her iki cinse de ayrı ayrı hitap ederek bu konuda önce erkeklerden, sonra da kadınlardan aynı hassasiyeti göstermelerini istemektedir. Yüce Rabbimiz, bu hususta müminleri şöyle uyarır:

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah yaptıklarından haberdardır. ” Nûr, 24/30. 

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ اِلاَّ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ اِلاَّ لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبَائِهِنَّ اَوْ اَبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنِى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنِى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ اُولِى اْلاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلاَ يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللهِ جَمِيعًا اَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, güzelliklerini ve süslerini teşhir etmesinler, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Güzelliklerini ve süslerini; kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, kendi oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, müslüman kadınlardan, kendi câriyelerinden, erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçilerden veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Bir de gizledikleri güzelliklere, süslere dikkat çekecek ve erkeklerde arzu uyandıracak şekilde ayaklarını yere vurarak yürümesinler. Ey mü’minler! Hepiniz tevbe ederek Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.” Nûr, 24/31. 

Böylelikle Rabbimiz kadınlardan sadece gövdelerini değil başlarını da örtmelerini istemiş, ayrıca güzelliklerini kimin yanında sakınıp saklamaları gerekmediğini de açıkça sıralamıştı. Dolayısıyla kadınlar, ayette belirtilen mahremler dışındaki kimselerin yanına çıkarken dikkat çekmeyen, sade ve gösterişten uzak kıyafetlerle bulunmalıdır.

Ayet-i kerimelerin apaçık beyanıyla, Cenâb-ı Hak, erkek ve kadın bütün müminlerden edeb ve mahremiyet konusunda hassasiyet bekler. Gözlerimizi haramdan çevirmenin ve tesettüre riayet etmenin hepimiz için bir vecibe olduğunu ifade buyurur. Nitekim Hz. Peygamber, tesadüfen görüvermenin bir günahı olmasa da ikinci defa dikkatle bakarak tedirginlik oluşturmaya kimsenin hakkı olmadığını söylemiş,

لاَ تُتْبِعِ النَّظْرَةَ النَّظْرَةَ

Bir bakışa, diğerini ekleme!”  demiştir. Bir kadının ya da erkeğin güzelliğini ansızın gören kimsenin, bakışlarını başka yöne çevirmesi Peygamber ahlâkının gereğidir.

Rabbimiz, hanımların dışarı çıkarken evde giydikleri elbiselerinin üzerine bir dış giysi almalarını istemişti:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلاَبِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلاَ يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللهُ غَفُورًا رَحِيمًا

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Ahzab-59 buyurmuştu.

Bu ilâhî buyruğun ardından giyinme tarzlarını yeniden gözden geçiren mümin hanımlar, şaşırtıcı bir hızla yeni duruma uyum sağlamıştı. Hz. Âişe yaşananları şöyle anlatıyordu:

يَرْحَمُ اللَّهُ نِسَاءَ الْمُهَاجِرَاتِ الأُوَلَ ، لَمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ ( وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ ) شَقَّقْنَ مُرُوطَهُنَّ فَاخْتَمَرْنَ بِهِ .

Allah, ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Allah, 'Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.'  âyetini indirince, onlar (dışarıda giydikleri uzun) elbiselerinin kenarından kesip (elde ettikleri parça ile) derhâl başlarını örttüler.”

İffet, kadına, erkeğe, gence, yaşlıya kısacası her insana yakışan üstün bir meziyettir. Irz ve namus dokunulmazlığı, insanların ortak değeridir. Bu değere riayet etmek kadını ne kadar saygın kılıyorsa, erkeği de o derece saygın kılar. Zira kadınıyla erkeğiyle her insan mükerremdir.

Bu anlamda Ashabı Kiramın, Efendimizden şu aktardıkları da dikkate şâyândır;

Bir gün Allah Resûlü, ashâbıyla sohbet etmekteydi. Can dostları, mutlaka her kelimesini içlerine sindirmek, sonra da ailelerine, komşularına, arkadaşlarına özenle aktarmak için can kulağıyla onu dinliyorlardı. Muâviye b. Hayde de o gün Peygamber'in yanında olanlardan birisi idi. O da işittiklerini oğlu Hakîm'e anlatmayı severdi. Daha sonra torunu Behz de dedesinin hatıralarını bize nakleden zincirin bir halkası olmuştu.

Sevgili Peygamberimizin, soruları cevapsız bırakmadığını bilen Muâviye, aklına takılanı ona sormaya karar verdi.

يَا رَسُولَ اللَّهِ عَوْرَاتُنَا مَا نَأْتِى مِنْهَا وَمَا نَذَرُ

Ey Allah'ın Resûlü! Örtülmesi gereken yerlerimizi kimin yanında örtelim?”

Avret mahalli denilen mahrem bölgelerin örtülmesi gerektiğini daha önce İslâm Peygamber’inden duymuştu. Ama bu örtünmenin sınırı ne idi?

Hz. Peygamber şöyle cevapladı:

اِحْفَظْ عَوْرَتَكَ إِلَّا مِنْ زَوْجَتِكَ أَوْ مِمَّا مَلَكَتْ يَمِينُكَ

Hanımından ve cariyenden başka herkese karşı örtülmesi gereken yerlerini ört.”

Yabancı kadına karşı örtünmek gerektiğini anlayan Muâviye sormaya devam etti:

اَلرَّجُلُ يَكُونُ مَعَ الرَّجُلِ

Peki, bir erkek başka bir erkeğin yanında nerelerini örtmeli?”

إِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ لَا يَرَاهَا أَحَدٌ فَافْعَلْ

Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!” buyurdu Peygamberimiz. O hâlde bedenin, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesten gizlenmesi gereken özel bir kısmı vardı. Muâviye,

وَالرَّجُلُ يَكُونُ خَالِيًا

Kişi tek başına olunca ne kadar örtünmesi gerekir?” diye sordu bu sefer. Bunun üzerine Hz. Peygamber, örtünmenin mantığını kavramasına yardım etmek istercesine ona şu cevabı verdi:

فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ يُسْتَحْيَا مِنْهُ

Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan Allah'tır.” Tirmizi, Edep, 2769.

Rasûlullah, böylece Behz b. Hakîm'in dedesine, bedeni örtmenin kendine, hemcinsine ve Allah'a karşı saygıdan ileri geldiğini öğretmişti.

Sevgili Peygamberimiz,

وَلِجَسَدِكَ عَلَيْكَ حَقًّا

Bedeninin senin üzerinde hakkı var.” buyururken, insana vücudu konusundaki sorumluluğunu hatırlatmaktadır.

Bedenin örtülmesi hukukî bir zorunluluğun ya da dinî bir sınırlamanın ötesinde, fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır. Erdemli bireyler yetiştirmenin ve sağlıklı bir toplum inşa etmenin yolu beden mahremiyetini sağlamaktan geçer. Bedeni örtmek ve sakınmak, insan olmanın gereğidir, insanî bir üstünlüktür. Şeytan, insanı böylesine değerli bir histen uzaklaştırarak beden mahremiyetini ihlâl eden hatalara sürüklemek için uğraşacaktır.

Bedenin mahrem oluşu, yani saygın oluşu onu pervasızca sergilememeyi ve teşhir etmemeyi gerektirmektedir. Bu noktada çok da hassas oldukları söylenemeyen câhiliye toplumu insanları, günlük hayatta örtünmeyi önemsemeyen tavırlarını, ibadet amacıyla Kâbe'yi çıplak olarak tavaf edecek kadar ileri götürmüşlerdir. 

Son dinin Peygamberi, onlara öncelikle hayatın her ânında ellerinden geldiğince bedenlerini sakınmalarını öğretmiş, sonra da bu konudaki hassasiyetlerini ibadet ederken de sürdürmelerini istemiştir.

Edep timsali olan Sevgili Peygamberimiz, ashâbından birinin dizlerinin üst kısmı görülecek şekilde bacaklarını açarak oturduğunu görünce,

غَطِّ فَخِذَكَ فَإِنَّهَا مِنَ الْعَوْرَةِ

Uyluğunu ört. Çünkü uyluk avrettendir.”  demiştir. Dinimizin erkek için belirlediği avret bölgesi göbek ile diz kapağı arasıdır.

Yüce Yaratıcı,

يَا بَنِي اٰدَمَ لَايَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَااَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَا

Ey Âdemoğulları! Şeytan ana ve babanızı kötü yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa sizi de aldatmasın.” âyetiyle bu konuda kullarını uyarmaktadır. İffetini ve haysiyetini korumak amacıyla bedenini örtmek, takvanın yani Allah karşısında hürmetkâr ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Çünkü O, şöyle buyurmaktadır:

وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌ

Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.”

Giyinmenin teşvik edilmesiyle, teşhirciliğe de engel olunmaktadır. Bu bağlamda bedeni örtmek amacıyla giyilen kıyafetlerin çok dar olmamasını isteyen Hz. Peygamber, eğer elbise ince ve şeffaf bir kumaştan yapılmışsa altına astarlık giyilmesini önermiştir. O, aslında giyinmiş olmalarına rağmen uygunsuz kıyafetlerinden dolayı âdeta çıplak gibi görünen ve bedenlerini esirgemeyen kimselerin cennetten mahrum kalacaklarını şu sözleriyle hatırlatmıştır;

ونساء كاسيات عاريات مائلات مميلات، رءوسهن مثل أسنمة البخت المائلة لا يدخلن الجنة ولا يجدن ريحه

Giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah'a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. …Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden duyulur." buyurdular." [Müslim, Cennet  53, (2857).

İslam ahlakına uymayan ‘moda’ nın dayattığı gösteriş, teşhir ve ifşa odaklı giyinme adabı, beden mahremiyetini zedelediği için tesettür bilincine de uymaz. 

Bu hadiste sadece uyarının kadınlara olması, erkeklerin serbest bırakıldığı anlamı taşımamalıdır. Günümüzde internet, televizyon, filmler, diziler, sosyal medya ve modanın oluşturduğu kötü akımlar maalesef ki gençliğimizin ve toplumun değerlerini zedeleyip aşındıran bir duruma gelmiştir. 

Gösteriş olsun, sadece bende olsun, diğerlerinden farklı olayım, sıradan olmayayım düşünceleriyle sosyal yaşama doğrudan etkisi olduğu için özellikle dış giyimde, mahremiyete aykırı pek çok olumsuzlukları müşahede ediyoruz.

İslam, süslenmede aşırıya kaçmamayı, gösterişe girmemeyi, israfa yol açmadan güzel ve şık olmayı öğütlemiştir. Ancak bugün gelinen noktada giyinme ve tüketim arasındaki ilişki, özellikle Müslümanlar açısından, israf, bedenin nesneleştirilmesi, Batı tarzı yaşam ve değerlerinin İslam’a uygun yaşam biçimlerine dahil olması, kapitalizmin tüketim politikalarının Müslüman kadını ve İslami yaşam biçimlerini hedef alması, tüketim ideolojisinin İslami versiyonun ortaya çıkması gibi konular nedeniyle sorunlu bir ilişkidir. 

Elbise ve ayakkabı dolaplarının yetersiz kaldığı, ev içi ve mahremler arasındaki kıyafetlerle dış kıyafetlerinin aynı olduğu bir toplum düzenine karşı kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Mahremiyete özen göstermek, takvanın yani Allah’a karşı saygılı ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Öyleyse bedenimizi bize lütfeden Rabbimiz ile aramızdaki bağı zayıflatmayalım. O’nun sevdiği ve razı olduğu bir ömür yaşayalım. Bedenimizin kıymetli ve dokunulmaz, ruhumuzun şerefli ve saygın olduğunu bilelim. Ailemize ve bilhassa çocukluk çağından itibaren yavrularımıza mahremiyet bilinciyle özgüven aşılayalım. Erdemli bir toplum olmanın, İslami, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaktan geçtiğini unutmayalım.

Hazırlayan:

Mustafa AVCI / Geyve İlçe Vaizi

Facebook Yorumları