menu
BİR MİLLETİN YENİDEN DİRİLİŞİ!
BİR MİLLETİN YENİDEN DİRİLİŞİ!
"Bir Milletin Yeniden Dirilişi" konulu Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Bir Milletin Yeniden Dirilişi!

اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذٖي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهٖؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

“Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” 

[Kuran, Al-i İmran, 160]

Bir toplumu toplum yapan, onu ayakta tutan ve geleceğe emin adımlarla en sağlam şekilde ilerlemesini sağlayan şey, o toplumun milli ve manevi değerleridir.

Müslüman Anadolu halkı olarak bizler de, asırlar boyunca geleneklerimize örf ve adetlerimize, milli ve manevi değerlerimize sıkı sıkıya bağlı olarak yaşamış, özümsemiş ve sahiplenmişizdir. 

Aziz milletimiz, şerefli ecdadımız asırlar boyunca bütün zorlukları esareti ve dayatmaları sarsılmaz imanı ile bertaraf etmesini bilmiştir. İmanından aldığı cesaretle vatanını dinini namusunu hiç kimseye çiğnetmemiş, tarih boyunca nice eşsiz destanlar yazmıştır. Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY mısralarında bu gerçeği şöyle dile getirir:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Bundan yüz yıl kadar önce milletimizin hürriyet, bağımsızlık ve iradesine kastedilen bir ortamda; bin yıldır yaşadığımız bu mukaddes topraklarda daha nice bin seneler yaşayabilmek için, huzur ve barış yurdu olarak bu toprakların ilelebet payidar olması için ecdadımız bütün imkânlarıyla büyük bir mücadele vermiştir.

Dünyanın bir çok yerinden gelmiş devletlere karşı “Ya istiklal ya ölüm” ilkesiyle donatılan eşsiz bir mücadele gösterilmiş, vatanımız hiçbir düşmana bırakılmamış, İstiklal Savaşının sonunda da Allah’ın yardımı ile şanlı bir zafer kazanılmıştır. 

İstiklal mücadelemize hayat veren en temel değer, kuşkusuz inancımız olmuştur. Zira milli mücadelemizin merkezinde yer alan ezan, vatan, bayrak, namus ve hürriyet gibi kavramlar, inancımızın vazgeçilmez ilkeleridir. Bu inanç devam ettiği müddetçe inşaallah vatanımıza, istiklal ve istikbalimize kast eden hiçbir saldırı, başarıya ulaşamayacaktır. Kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi hedef alan hiçbir girişim Allah’ın izniyle bir netice vermeyecektir.

Peygamberimiz buyuruyor ki, “Allah, sadece kendi yolunda cihad etmek ve kelime-i tevhidi doğrulamak üzere sefere çıkan kimseyi cennete sokmaya veya çıktığı evine sevap ve ganimet ile döndürmeye kefil olmuştur.” [Buhari, Tevhid, 28.]

Aziz milletimiz, tarih boyunca esarete ve dayatmalara asla rıza göstermemiş; karşılaştığı bütün zorlukları sarsılmaz imanı, yıkılmaz cesareti ve destansı fedakârlıklarıyla aşmasını bilmiştir. İşte, bundan yüz yıl önce hürriyet, bağımsızlık ve iradesine kastedilen bir ortamda; bin yıldır yaşadığı bu mukaddes toprakların huzur ve barış yurdu olarak ilelebet payidar olması için bütün imkânlarıyla büyük bir mücadele vermiş ve şanlı bir zaferle bu mefkûresini taçlandırmıştır.

İstiklal mücadelemize hayat veren en temel değer, kuşkusuz inancımız olmuştur. Zira milli mücadelemizin merkezinde yer alan mukaddes kavramlar, inancımızın vazgeçilmez ilkeleridir. Bu inanç devam ettiği müddetçe vatanımıza, istiklalimize ve istikbalimize kast eden hiçbir saldırı, kardeşliğimizi, birlik-beraberliğimizi hedef alan hiçbir girişim başarıya ulaşamayacaktır.

Zira Milletimizin gönlünde kök salmış olan cihâd, Allah yolunda harcanan emeğin, Hak uğrunda verilen mücadelenin adıdır. Cihâd, müminin, bütün varlığını seferber ederek Yüce Rabbinin rızasını kazanma çabasıdır. Cihâd, mukaddesatı korumak için beden, dil, fikir ve gönülle kararlılık göstermektir.  

Haksız bir saldırı, yok etme, sömürme ya da zulmetme mücadelesi değildir cihâd. Aksine Müslüman’ın, vatanında şerefi, kimliği ve özgürlüğüyle var olma; imanını, bayrağını, istiklâlini ve haysiyetini muhafaza etme azmidir. Cihâd, zulme, zalime ve işgale gelen düşmana karşı, bir milletin hakkını ve hukukunu savunma gayretidir. Hakkı tutup kaldırma, yeryüzünde barış, huzur, adalet ve iyiliği yayma gayesidir. Hamdolsun ki bu inanç, ekmek ve su gibi toplumumuzun damarlarına kadar işlemiştir.

Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de Allah’a ve Rasûlüne iman eden kimselerin mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd ettiklerini anlatmaktadır.

اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِؕ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 

“İnanan, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katındaki mertebeleri pek büyüktür. Muradına erecek olanlar da onlardır.” (Kuran, Tevbe, 20) 

Bu inanç ve tefekkür, 1000 yıldır Anadolu topraklarına hakim olan insanlarca da yol gösterici rehber olmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav) “Ellerinizle, dillerinizle ve mallarınızla cihâd ediniz!” (Nesâî, Cihâd, 48.) buyurmaktadır. 

Bu ve benzeri âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri hayatlarının prensibi haline getiren, mukaddesatlarını ve vatan topraklarını savunmak için mücadele eden Ashab-ı Güzin’in (r.anhum ecmein) hayata bakış tarzları, batıl ile olan kavgalarındaki tavırları, her daim milletimizin gönlüne nakşetmiş olduğundan, vatan savunmasını namusu gibi değerlendirmiş, gönlündeki İslam’ın filizi her daim taze kalmıştır.

İslam’ın hayat veren ilkelerini yeryüzünde yaymak, haksızlıkların sona ermesini sağlamak için yapılan cihâd, kimi zaman kalemle kimi zaman da kelâmla olur. Mümin, an gelir eliyle, gün olur malıyla Allah yolunda, kelime-i Hak için çalışır, çabalar. Doğruyu anlatmak, iyiye davet etmek, güzelliklere vesile olmak için gecesini gündüzüne katar. İnancı, varlığı, vatanı, bekası ve hürriyeti için silahlı mücadeleye girmesi ise, cihâdın en üst seviyesidir. Daha dün doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle bu aziz vatanı korumak uğruna verdiğimiz İstilal mücadelesi, cihadın en canlı şahididir. Allah’ın yardımıyla muzaffer çıktığımız savaşlar, varoluş destanımızın, iman, cesaret ve azmimizin adı olmuştur.

Bizim örnek aldığımız o güzide nesli yok etmeye gelen müşriklere karşı, Peygamberimiz (sas) ve Ashabı (ra) Bedir’de vatan savunması yapmış, Müslümanlara ve İslam topraklarına yapılan taarruz bertaraf edilmiş ve orada küfrün önderlerinin beli kırılmıştır.

Uhud’da yapılan Meydan Muharebesi’nde de Rasûlullah Savaşı'ın cereyân ettiği safhalarda Zübeyr b. Avvâm ve Sa'd b. Ebî Vakkâs gibi sahabeleri övmüştür. Ashabını, batılla girdikleri bu mücadelede yüreklendirmiştir. Aynı savaşın ilgimizi çekmesi gereken bir anında da Rasûlullah, Fârisî bir gencin düşmana darbe indirdiği esnada bağırarak kahramanlığını açıklamak amacıyla ismini ve mensûbu bulunduğu soyu dile getirdiğini bu yüzden de Resûlullah tarafından uyarıldığını bilmekteyiz. (İbn Mâce, 2784.) Fârisî bir genç olan ve sahabe tarafından azad edilerek hürriyetine kavuşturulmuş olan Ebû Ukbe’nin (r.a.) ismini ve soyunu zikrederek düşman saflarına taarruz etmesini duyan Hz. Peygamber (sas) onu böyle yapmaması için uyarmıştır. Bu uyarıyı yapmasındaki en büyük etkenlerden biri de şüphesiz onun kendisini nispet ettiği İranlıların o dönemde kâfir olmalarıdır. Bu yüzden Ebu Ukbe’nin kendini İranlılara mensup etmesini hoş karşılamamış ve onun kendisini Ensâr'a mensup etmesini istemiştir. O’nun Ensâri bir genç olarak tanıtmasının uygunluğunun daha doğru olduğunu beyân etmeleri de zikredilmeye değer bir düşüncedir. Bu manada, gerek ferdi hayatımızın gerek sosyal hayatımızın gerekse de vatan ve millet savunmasında kalplerimizde olması gereken niyet, her daim Allah’ın rızası ve ümmet-i Muhammed'in izzeti olmalıdır.

Yedi düvelin memleketimiz üzerine gelmesinin bir benzeri, Hendek’te Rasulullah ve Ashabının da başına gelmiş, Kureyş müşriklerinin, yahudilerle birlikte hareket edip başka grupları da yanlarına alarak İslam’a ve Müslümanlara saldırması sebebiyle  hizipler ve gruplar demek olan ''Ahzâb Günü'' diye de isimlendirilmiştir. Bu  tarihi vakıa da göstermektedir ki, Hak yol her daim tek olurken, batıl sürekli farklı bir renkte karşımıza çıkmaktadır. Zira Hak ile batıl birbirinden tamamen ayrı iki hayat sistemidir. Birbirine asla kavuşmaz iki yoldur. Bu iki yolun birbirine bağlanması ise mümkün değildir. Aralarında var olan şey, sadece mücadeledir. Bizim için önemli olan şey ise, bu mücadelede bizim durduğumuz yerin neresi olduğudur.

Dirlişin ve Başarının Anahtarı: İstişare

Netice olarak Hak ve batıl davası, şeytanın Rabbine isyanı ile başlamış, Adem (as.)’ın çocukları olan Habil ve Kabil ile devam etmiş ve kıyamete kadar da sürecektir. 

Dün olduğu gibi bugün de millet olarak canımızla ve malımızla bir beka mücadelesi veriyoruz. Mehmetçiğimiz, inancımız, bayrağımız, vatan toprağımız uğrunda hiç çekinmeden varlığımızı feda edebileceğimizi dün olduğu gibi bugün de bütün dünyaya göstermektedir. 

Müslüman olan bu ümmetin başarılarının merkezinde, kalplerin, gönüllerin bir ve beraber olması bulunmaktadır.

Zira “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” (Mehmet Akif Ersoy) diyen şair de tarihi bir gerçeği bu şekilde dile getirmiştir.

Rasulullah’ın örnek hayatı ashabının dini ve dünyevi tercihlerine de sirayet etmiş, o eğitimden geçen ashab da önemli kararlar alırlarken birbirlerine danışmayı prensip haline getirmişlerdir. 

Zira Yaratan;

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

“Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.” (Kuran, Şura, 38) buyurarak, ümmetin kaderinin şura ve istişare ile olmasını murad etmiştir. 

Yüce Rabbimiz, bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ve bizlere, şöyle emir buyurur:

وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

“İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (Ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever” (Kuran, Al-i İmran,159)

İstişare, selim bir aklın ve alçak gönüllülüğün işaretidir. Başkasının bilgi ve görüşüne değer vermek, kendinden başkasını kabul etmektir. 

Hz. Peygamber (sas) de “İstişare eden pişman olmaz.” (Tebarani, c.2, s,359.) buyurmuştur.  Kendisi de dini tebliğ etmek, fetva vermek, davaları hükme bağlamak, topluma başkanlık etmek, ordu komutanlığı, iyiliğe teşvik ve örnek olmak gibi birçok görevinin yanı sıra danışanlara yol göstermek ve öğüt vermekten geri durmamıştır. Ebû Hureyre (r.a) Sevgili Peygamberimizin bu yönünü: “Rasulullah’tan (sas.) daha çok, ashabı ile istişare eden bir kimse görmedim” (Tirmizî, Cihad, 34.) sözleriyle ifade etmiştir.

Efendimizin hayatı incelendiğinde, ümmeti ilgilendiren konularda her zaman istişare ettiği görülecektir. 

Örneğin;Uhud Savaşı’nda düşmanı şehrin dışında karşılama fikrini ileri sürenleri onaylamıştır. Hendek savaşında Selman-ı Farisi’nin Medine’yi, etrafına hendekler kazarak savunma sistemini kabul etmiştir. “Bedir Gazvesi’nde Hazrec’in sancaktarlığını yapan Hubâb, İslâm ordusunun düşmana en uzak olan kuyunun çevresine yerleşmesini uygun görmediğinden Hz. Peygamber’e bu kararının ilahi bir işarete dayanıp dayanmadığını sormuştu. Vahiyle ilgili olmadığını öğrenince de düşmanı susuz bırakmak için onlara en yakın su kuyusunun yanına yerleşilerek diğer kuyuların kapatılmasını teklif etmiş, Resul-i Ekrem de onun bu görüşünü uygun bulmuştu.” (DİA, Hubab b. Münzir md.) 

Bedir Savaşı’nda ele geçirilen esirlerin durumu ile ilgili ashabı ile istişare eden Peygamber Efendimiz de (sav),Hz. Ebubekir’in gürüşünü beniseyerek onların fidye karşılığı serbest bırakılmaları görüşünü benimsemiştir.

İstişarenin bu ümmet için rahmet oluşu  Rasul-i Ekrem Efendimizin  şu hadisinde de açıkça beyan edilmiştir: “İdarecileriniz iyi kimselerden, zenginleriniz cömert kişilerden olduğunda ve işleriniz aranızda istişare ile yürütüldüğünde yeryüzünde yaşamanız toprak altına girmenizden hayırlıdır.” (Tirmizî, Fiten, 78)

Peygamberimizin vefatından sonra da O’nun mübarek tavsiyelerini baş tacı eden O’nun uygulamalarını kendilerine rehber edinen Sahabe-i Kiram Efendilerimiz de işlerini hep istişare ile yürütmüşlerdir. Hz. Ömer (r.a) istişare etmeden uygulamaya konulan işlerin başarısızlığa mahkum olacağını söylemiştir. Bu sebeple; Peygamber Efendimizin vefatından sonra Devlet Başkanlığı seçimi  de ehil olan insanların istişaresi ile gerçekleşmiştir.

Hz. Ebû Bekir'in, devlet başkanlığı görevine gelişinden sonra halka hitaben yaptığı şu konuşma çok anlamlıdır: “Ey halkım! Ben size yönetici oldum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyi işler yaparsam, bana yardım ediniz. Eğer yanlış işler yaparsam bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık, hıyanettir. Sizin en zayıfınız benim yanımda güçlüdür ki, onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, başkasının hakkını ondan alırım.(Hz. Muhammed ve Hayatı, Sh. 435, DİB)

Günümüzde bizim de takip etmemiz gereken yol budur. Zira insani ilişkiler geçmişe oranla çok yönlü ve çok daha karmaşık bir hal almıştır. Onun için günümüzde  istişareye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız. Bu sebeple Müslümanlar olarak muvaffak olmak istiyorsak, insani ilişkilerin var olduğu tüm alanlarda istişare mekanizmasını canlandırmamız gerekmektedir.

Bugün bize düşen görev, iman ve İslami geleneğimizin etrafında kenetlenerek ecdadımızın uğruna can verdiği değerlerimizi yaşatmak ve onları gelecek nesillere aktarmaktır. Rabbimize şükür, ecdadımıza vefa duygusuyla her daim milletimizin ve devletimizin huzur, refah ve bekası için çalışmaktır. Zira bizlerden bu manada birlik ve beraberlik istenmektedir.

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا 

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” (Kuran, Al-i İmran, 103)

VAAZI İNDİR

Mehmet Çatallar

Sakarya İl Vaizi

Facebook Yorumları