menu
HELAL KAZANCIN ŞÜKRÜ; İNFAK
HELAL KAZANCIN ŞÜKRÜ; İNFAK
Haftanın Vaazı..

Helal Kazancın Şükrü; İnfak

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاخِذيهِ اِلَّا اَنْ تُغْمِضُوا فيهِ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ غَنِىٌّ حَميدٌ

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın iyilerinden Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layık olandır.” (Bakara, 2/267).

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Allah her insanı yaşamını sürdürecek rızkını helal yoldan kazanacak kabiliyet ve meziyette yaratmıştır. Bu kabiliyet insana onurlu ve izzetli bir şekilde yaşama adına verilmiştir. İnsanoğlu bu meziyet ve kabiliyet sayesinde insanlara el açmaktan, dilencilik yapmaktan uzak durur.

İslam inancına göre, evrendeki her şey Allah’a aittir. İnsanların elde ettiği mal ve mülkün hepsi O’nun dur. Nitekim,

وَتَبَارَكَ الَّذى لَهُ مُلْكُ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا

“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olan Allah ne yücedir!” (Zuhruf, 43/85) ayeti bu hususu dile getirmektedir. İnsan adeta Allah’ın mülkünün emanetçisidir.

Bu nedenle insan, Allah’ın mülkünde başkalarına zarar vermeden meşru yollardan kazanacak ve elde ettiği serveti harcarken de topluma zarar vermeyecek şekilde meşru ölçüler içinde sarf etmeye özen gösterecektir.

İslam, kişiyi servet edinmede nasıl birtakım kurallarla bağlı kılmışsa, elde edilen servetin tüketimi ya da tasarrufunda da meşru ölçüler doğrultusunda hareket edilmesini öngörmüştür.

Kur’an-ı Kerim’de:

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ

“Allah’a ve resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de harcayın. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır.” (Hadîd, 57/7)

وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاء أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا

“Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” (Nisâ, 4/5) ayetleri ile servetin, ölçüsüzce değil meşru şekilde harcanması, onun değerini bilmeyenlere İslam fıkhına göre “hacr” (1) yoluyla verilmemesi emredilmektedir. Sahip olunan değerlerin, hiçbir şekilde zayi edilmesi tasvip edilmediği gibi bu tür davranışlar yasaklanmıştır. İslam’da helalinden kazanmak ve bu kazancı uygun şekilde ve gereği gibi infak etmek temel esas ve hedeftir. Dinimizde, haram kazanç yerildiği gibi, helal kazancın da Allahın belirlediği ölçüler çerçevesinde kullanılması emredilmiştir.

İslam düşüncesinde infak, “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara ayni ve nakdi yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekatı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir.

İnfak; Kişinin Allah’a kulluğunu maddi bir bedel ile ispat ve ifade etmenin kaçınılmaz bir yolu; Allah için nefsi ve malı arındırmanın bir gereğidir.

İnfak; Allah’ın bize emanet ettiği mal ve servetten, verdiği nimetlerden başkalarına da ikram etmektir. İhtiyaç sahiplerini koruyup gözetmek, onlara kol kanat germektir. Ailemize, akrabamıza, komşumuza, din kardeşimize hâsılı tüm insanlığa faydalı olmak için çaba göstermektir.

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde, varlıklı müminlere Allah yolunda infak emir ve tavsiye edilmiş, Allah yolunda harcayanlar övülmüş, mü’minlerin bariz vasıflarından birisinin de mallarını Allah için infak etmeleri olduğu belirtilmiştir.

Nitekim Kur’anı kerimde Yüce Allah:

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

“ (Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar.” (Bakara, 2/ 3) buyurarak Yüce Allah helal olarak vermiş olduğu rızıktan infak etmemizi istemektedir.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların Rableri katında güzel karşılıkları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 2/274) buyurarak her an infak düşüncesiyle Mü’minlerin hayat sürmesini istemiş, infakın zaman ve mekanla sınırlı olmadığını ifade etmiştir.

Allah yolunda yapılan harcama, hele de bu harcamanın malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi “birr/üstün iyilik” derecesine ulaştırır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça birre/iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah bilir.” (Al-i İmran, 92). Bu ayet indiği zaman, ensarın en zengini olan Ebu Talha, Mescid-i Nebevî’nin karşısında bulunan en çok sevdiği Beyruha adındaki bahçesini Allah yolunda infak etmek istemiş, Hz. Peygamber bu davranışından dolayı onu överek “gerçekte kazandıran malın bu mal” olduğunu belirttikten sonra ona bahçesini akrabaları arasında taksim etmesi tavsiyesinde bulunmuş; o da bu tavsiyeyi yerine getirmiştir (Buhari, “Zekât”, 44). Hz. Ömer de en iyi malının Hayber’deki hissesi olduğunu söyleyerek onu Allah yolunda harcamak için ne yapması gerektiğini Hz. Peygamber’e sormuş, o da “Aslını tut, meyvesini sadaka ver” buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri gereken yerlere harcanmak üzere o bağı vakfetmiştir (Buhari, “Şürût”, 19).

Kıymetli Kardeşlerim!

Bu ayeti kerime ve sahabe efendilerimizin tatbiki bize şunu anlatıyor; Harcadıkça her şey tükenir, azalır. Ancak Allah yolunda yapılan infak, ihsan ve iyilikler artar eksilmez. İnfak; mallarımızdaki kazanırken bulaşan kirleri temizler.

Dünyada hiçbir şey Mü’min için Allah’ı razı etmek ve onu hoşnut tutmaktan daha önemli değildir. Çünkü insanın sahip olduğu her şeyin tek ve asıl sahibi Allah’tır. Bu nedenle insanın emaneten sahip olduğu malını asıl sahibi olan Yaratıcısının gösterdiği istikamette kullanması kulluğun bir gereğidir.

İnfak, zenginlerin fakirlere bir lütfu olarak düşünülmemelidir. İnfak aslında, ihtiyaç sahiplerinin hali-vakti yerinde olanlar üzerindeki hakkıdır. İlâhî kelâmın belirttiği gibi:

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zariyat, 51/19)

Şu halde infak aslında sadece bir “ihsan” (iyilik) değil, aynı zamanda bir görevdir. Dolayısıyla bizim fakire vermiş olduğumuz zekat ve sadakalar Yüce Allah’ın bizim malımızda bize emanet ettiği fakirin hakkıdır.

Bakara sûresinde (261-274) infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaad edilen ödüller ayrıntılı biçimde zikredilir.

Kıymetli Kardeşlerim!

İnsan kendisini dünya telaşına kaptırırsa, ahiret için bir şeyler yapmak gerektiğine inansa bile, henüz önünde uzun bir ömür bulunduğunu düşünüp varlık amacına ilişkin görevlerini ileriye erteleme gibi yanılgılara kapılabilir. Değişmez gerçek olan ölümle yüz yüze geldiği zaman kendisine ek süre verilmesi için yalvarır durur.

İnsanın bu ruh halini Kur’an bize şöyle anlatır:

وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ

 “Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın.” (Münafikun, 63/10)

وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Allah, eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır.”(Münafikun, 63/11 ) buyurarak dünya hayatının, sınav süresinin dolmuş olduğunu, artık sıranın değerlendirmeye geldiğini bildirmiştir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde pek çok ayette infak edenleri överken bazı ayetlerde de infak etmeyenlerin ahirette karşılaşacağı kaçınılmaz sonu bize şöyle anlatır:

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 “Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimette cimrilik gösterenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilâkis bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Al-i İmran, 3/180 ) buyurarak Allah’ın insana lutfundan vermiş olduğu nimetleri, malı ve serveti yaratılış gayesine uygun bir şekilde harcamayıp cimrilik edenler ve onu sımsıkı tutanların bu davranışlarının onları hem dünyada hem de ahirette küçük düşürüp alçaltacağını bildirmiştir.

İnfak Edilirken dikkat edilmesi Gereken Hususlar

İnfakın istenilen şekilde olabilmesi, yerini bulması için bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Hak sahibi aranmadan, dikkatsizce yapılan yardımların çoğu zaman arzu edilen sonucu vermediği unutulmamalıdır. Bunun için yardım yapılırken aşağıdaki hususlara dikkat etmekte yarar vardır.

1. Yardım Allah rızası için yapılmalıdır.

Allah (c.c) rızası gözetilmeden yapılan iyilikte riya ve gösteriş, yahut çıkar düşüncesi vardır. Cenab-ı Hakk, yardımlarında kendi rızasını gözetenleri şöyle övüyor:

لَيْسَ عَلَيْكَ هُديهُمْ وَلكِنَّ اللّهَ يَهْدى مَنْ يَشَاءُ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّاابْتِغَاءَ وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ

Onları doğru yola iletmek senin üzerine borç değildir, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır için yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Verdiklerinizi ancak Allah rızası için verirsiniz. Hayır için yaptığınız her harcamanın karşılığını da hiçbir haksızlığa uğramaksızın tam olarak alacaksınız.(Bakara, 2/272).

2. Yardım yapacağımız zaman Yüce Allah’ın bize fakir adına emanet ettiği malı gerçek sahiplerine ulaştırmalıyız.

Allah Teala şöyle buyuruyor:

لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ

Sadakalar kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara, 2/273).

Fazilet ve haya sahibi insanlar, yoksulluklarını açığa vurmaz, başkalarından kolay kolay bir şey istemezler. Yardım yapacak zenginlerin, çevrelerinde böylelerini arayıp bulmaları ve haysiyetlerini zedelemeden onlara yardım etmeleri gerekir.

3. Kıymetsiz, kendimize layık görmediğimiz işe yaramaz şeyler yardım diye başkalarına verilmemelidir. 

Düşük ve bayağı şeyleri vermek mürüvvet ve cömertliğe sığmaz. Cenab-ı Hakk'ın şu buyruğu unutulmamalıdır:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاخِذيهِ اِلَّا اَنْ تُغْمِضُوا فيهِ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ غَنِىٌّ حَميدٌ

Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın iyilerinden Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layık olandır.” (Bakara, 2/267).

4. Yapılan yardım hiç bir şekilde başa kakılmamalıdır.

Başa kakılarak yapılan yardımın sevabı yok olur. İyilik yerine kötülük yapmamak gerekir. Hiç şüphe yok ki, başa kakmanın vereceği üzüntü, maddî yardımın sevincinden çok fazla olur. Allah Teala, başa kakılarak yapılan yardımı mü'min olmayan kimselerin işleri olarak nitelemiştir:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذى كَالَّذى يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لَا يَقْدِرُونَ عَلى شَىْءٍ مِمَّا كَسَبُوا وَاللّهُ لَايَهْدِى الْقَوْمَ الْكَافِرينَ

Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. (Böyleleri, iyiliklerinin karşılığını göremezler). Allah kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/264).

5- Bir ümitle gelen ve yardım isteyen kimselere iyi davranmak gerekir. Güler yüz ve tatlı söz, yardım yapılmasa bile, isteyeni memnun eder.

Yüce Allah Kur’anı kerimde:

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ

El açıp isteyeni de sakın boş çevirme!” (Duha, 93/ 10) buyururken,

Resulullah (s.a.v.)de Müslim’in el-Camiu’s-sahih’inde Ebû Hureyre’den rivayet edilen hadisi şeriflerinde
لاَ تَحقِرنَّ مِن المعْرُوفِ شَيْئاً ولَوْ أنْ تلْقَى أخَاكَ بِوجهٍ طلِيقٍ” : وعن أبى ذرّ رضى اللّه عنه قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم

Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabii) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144. )buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Öyleyse hiçbir yardım küçük görülmemelidir.

6. İyilik ve yardımda bulunacak kişinin bunu zamanında yapması, fırsatı kaçırmaması gerekir.

7. Yardım yapılırken mümkün olduğu kadar gizliliğe dikkat edilmelidir.

Yüce Allah Kur’anı kerimde:

إِن تُبْدُواْ الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاء فَهُوَ خَيْرٌ لُّكُمْ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّئَاتِكُمْ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

“Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır”. (Bakara, 2/271) buyurmuştur.

Zekat ve sadakalarımızı gizli ve açık vermemizde dinen bir fark yoktur. Eğer birilerine güzel örnek olacaksa yüce Allah açıktan verebileceğimizi belirtmiş ancak içinde örneklik teşkil etmeyen riya ve gösterişe sebep olacaksa gizli verilmesi tavsiye edilmiştir.

Peygamber Efendimiz de, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka verenlerin, ahirette arşın gölgesinde gölgeleneceklerini haber vermiştir (Buhari, Ezan, 36 ).

Kıymetli Kardeşlerim!

İnfak, insanın psikososyal dünyasında birçok güzelliğin oluşmasına katkı sağlar. İnfak, toplumlarda kardeşliğin pekişmesine, huzurun yayılmasına, birlik ve beraberliğin sağlanmasına katkı sağlar. Mü’minler infakla Cenab-ı Hakk’ın yardımına nail olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s) Ebu Davud’un Süneninde Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ:………… وَاللَّهُ فِى عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِى عَوْنِ أَخِيهِ

Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebu Davud, Edeb, 60; Hadislerle İslam, DİB yay., c.3, s. 350)

İnfak ile mal ve servet bereketlenir, artar. İnfak; insanın egoist ve bencillik duygularını azaltır. İnfak; insan ruhundaki yüce hasletleri harekete geçirir, İnfak; nefsin ve malın arınmasına, gayri meşru arzuların dizginlenmesine yardımcı olur. İnfak bilinci insana; malın ve servetin değerini bilmeyi öğretir. Bize muhtaç olanın halini anlamamızı sağlar. Ve insana diğer canlılara ve tabiata karşı saygının özünü verir.

Başkasının ihtiyacını gidermek, kişiye maddi imkanla elde edilemeyecek bir huzuru yaşatır. “Vermek” insana tatmin duygusu ve huzur getirir. Aksi durumda, daha çok tüketmek, daha çok almak ise insanın içindeki boşluk duygusunu azaltmak yerine daha da büyütür. Arzular ve tatminsizlik duygusu sürekli daha fazlasını ister. Buna engel olmanın yolu, sahip olduğundan vermek, kendinde olanı paylaşmaktan geçer.

O halde, mübarek onbir ayın sultanı Ramazan ayını da fırsat bilerek kardeşlerimizin üzerimizdeki haklarını gönül huzuru içinde onlara ulaştıralım. Fakir ve yoksullara, yetim ve kimsesizlere destek olalım. Fitre, zekat ve sadakalarımızı başta akraba ve komşularımız olmak üzere bütün ihtiyaç sahiplerinin dertlerine derman olmaya çalışalım. Unutmayalım ki, sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda infak etmedikçe iyiliğe asla ulaşamayız. (Ali İmran, 3/92).

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Süleyman KESKİN  /  Sakarya İl Vaizi

(1) HACR: Akli Melekeleri oluşmamış birini velisi tarafından malına getirilen koruma amaçlı tedbir. ( H. Yunus Apaydın, “Hacir”, DİA, XIV (1996), s.513).

Facebook Yorumları