
okunma
İslam'da İyilik ve İyiliğe Teşviğin Önemi
بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara, 177)
İslam'da iyilik çok kapsamlı ve derin bir kavramdır. Sadece başkalarına yardım etmekten ibaret değildir; kişinin niyetinden tutun davranışlarına, ibadetlerine, insanlarla ve hatta doğayla olan ilişkisine kadar birçok boyutu vardır. Aynı zamanda Allah'a karşı sorumlulukları yerine getirmek, güzel ahlâk sahibi olmak ve hem bireysel hem toplumsal düzeyde faydalı davranışlarda bulunmaktır.
Değerli Müminler; İyilik kavramı; Kuran ayetlerinde ve Hadislerde sıkça vurgu yapılan, ne kadar önemli olduğunu aslında bu günlerde daha da çok anladığımız, eksikliğini hissettiğimiz bir kavramdır. Bu iki kaynağımıza baktığımızda, iyiliğin üç ana başlıkta incelendiğini görüyoruz;
Allah’a Karşı İyilik
Allah’a karşı iyilik, İslam literatüründe “İhsan” kavramı ile ele alınmıştır. Hz. Peygamber ile Hz. Cebrail arasında geçen diyalogda Cebrail Peygamber Efendimize (sav) hitaben;
İhsan nedir? Diye sorar. Peygamber Efendimiz ise Kendisine şu cevabı verir;
الإحسان أن تعبد الله كأنك تراه، فإن لم تكن تراه فإنه يراك “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görmektedir” (Buhari, İman)
Biz bu hadisi şeriften anlıyoruz ki Allah’a karşı iyilik yapmak isteyen bir Müslüman; İbadetlerini yerine getirmeli ve bunu yaparken her an O’nun gözetimi altında olduğunu bilerek yapmalıdır.
Diğer İnsanlara Karşı İyilik
Bu, başkalarına yardım etmek, adaletli davranmak, güzel söz söylemek, affedici olmak, sadaka vermek gibi davranışlarla ortaya çıkar. Aslında insan, diğer insanlara yapmış olduğu iyiliği kendisine de yapmaktadır. Çünkü İyiliğin İnsanlar üzerinde oluşturacağı o pozitif etkiler ile birlikte hem insanlar arasındaki ülfet, muhabbet, güzellikler artacak hem de sosyal daynışmanın vermiş olduğu o güven ile birlikte toplumda düzelmeler meydana gelecektir. Allah, vaazımızın başında okumuş olduğumuz ayette de buna vurgu yapmıştır;
“Asıl iyilik; …. mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerindir”
Yine bir başka ayette de iyilik üzere yardımlaşma konusunda bizleri uyarmaktadır;
وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ
“İyilik ve takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” (Maide, 2)
Demek ki yardımlaşmanın ve dayanışmanın da bir ahlakı var. Maalesef günümüzde yanlışın, kötünün, haksızın v.b. şeyler üzerinde insanlar yardımlaşma ile övünmekte ve özendirmektedir. Fakat biz Rahman’ın kulları, yaşantısını Allah’ın kurallarına ve tavsiyelerine göre şekillendiren Müslümanlar olarak olarak yardımlaşmayı da İyilik üzerine inşa etmeliyiz. Yardımlaşma maskesi altında kötülüğün ve çirkinin dayanışmasını yapmamamız gerekmektedir.
İnsanın Kendisine Yaptığı İyilik
İnsanın kendisine karşı iyiliği iki açıdan inceleyebiliriz;
Nefsine Karşı İyilik
Allah, Şems Suresinde;
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems, 7-10)
Bedenine Karşı İyilik
Beden, Allah’ın bir emaneti olarak görülür. Onu hor kullanmak, ona zarar vermek (aşırı yemek, uykusuzluk, tembellik, zararlı alışkanlıklar gibi) bir emanete hıyanet sayılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Senin bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır.”
Bu hadis, Peygamberimiz’in bir sahabeye uyarısıdır. Sürekli oruç tutan, gece uyumayıp ibadet eden birine, “Kendini yorma, bedeninin hakkını gözet” demiştir. İnsanın sağlıklı ve dengeli yaşaması, dinin dengeli bakış açısının bir yansımasıdır. Çünkü İslam’a göre bedenimiz de ruhumuz da bize Allah tarafından geçici olarak verilmiş birer emanettir. Bu yüzden hem fiziksel hem de manevi sağlığımıza dikkat etmek, Allah’a karşı sorumluluğumuzdur. Yani sadece ibadet etmek değil, kendimize iyi bakmak da ibadet sayılır.
İyiliğin ne olduğunu ve çeşitlerini gördük. Şimdi Kuran ve Sünnet Işığında İyilik nasıl yapılır, karşılığında ne vaadediliyor bunlara kulak verelim.
Kuran’da İyilik
Kıymetli Müslümanlar; Allah bizlere sadece iyiliğin ne olduğunu söylememiştir. İyiliğin nasıl yapılması, ne niyetle işlenmesi ve bunun neticesinde nelerin olabileceğini de bizlere göstermiştir. Bu örneklerden en çarpıcı olanı ise Hz. Musa’nın karşılıksız bir iyilik neticesinde elde etmiş olduğu güzelliklerdir. Öncelikle Hz. Musa’nın yapmış olduğu iyiliği hatırlayalım; Kasas Suresi (21-28)
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Musa, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve "Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar" dedi”
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ
“(Şehirden çıkıp) Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir" dedi.”
وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
“Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Musa onlara, "(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?" dedi. Onlar, "Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır" dediler.”
فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
“Bunun üzerine Musa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, "Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım" dedi.”
فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, "Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Musa, onun (Şu'ayb'ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şu'ayb, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.”
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
“Kızlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Herhalde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır" dedi.”
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
“Şu'ayb, "Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın" dedi.”
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
“Musa, şöyle dedi: "Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husumet yok. Allah, söylediklerimize vekildir."
Bu kıssaya baktığımız zaman karşılıksız, Allah rızası gözetilerek yapılan bir iyiliğin neticesinde edilen samimi bir duanın ne güzel vesilelere yol açtığını görmekteyiz. Gelin burada Hz. Musa ya bir iyiliğin karşılığında Allah tarafından verilen güzelliklere bir göz atalım;
Hz. Musa, Firavunun kendisine yapacağı zulmü bildiğinden korku içerisinde bir zaman dilimindeydi. Fakat Allah’ın lütfu ile Şuayb (as) kendisine artık Firavunun kendisine ulaşamayacağını bildirmesiyle birlikte ruhsal olarak bu korkusundan azad olundu.
Hiç kimseyi tanımadığı, işsiz ve parasız bir şekilde vatanından çıkmışken, Allah ona yine bir Peygamber olan Şuayb (as) yanında iş ve para kazanma imkanı sundu.
Ailesiz kalmış olduğu bu yabancı memlekette, Salih bir zatın, Peygamberin kızı ile evlenme imkanı buldu ve evleneceği kişiyi Allah Kıyamet gününe kadar koruyacağı Kuran ı Kerim de İffeti ve Hayası ile anmış oldu.
Kıymetli Kardeşlerim; Bizlerinde aynı Musa (as) gibi samimi, karşılıksız, Allah rızası için yapılmış olan iyiliklere ihtiyacı vardır. Her ne kadar biz yapmış olduğumuz iyiliklerden Allah’ın rızası dışında bir şey beklemesek de Allah bize bu tür iyiliklerin karşılığını kat kat vermektedir. Nitekim Kuran ı Kerim de Allah, kendi rızası için yapılan infakı şu şekilde değerlemiştir;
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara, 261).
Değerli Müminler! Allah, yapılan kötülüklere karşı işlenecek iyiliklerin güzel sonuçlarından da bahsetmektedir;
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)
Bu ayet, bir insanın düşmanlığını bile sevgiyle yumuşatabilecek olan iyiliğin gücünü anlatır. Çünkü iyilik, sadece yapılan kişiye değil, iyiliği yapanın kalbine de huzur verir. Kötülüğe aynıyla karşılık vermek anlık bir tatmin sağlayabilir; ama kırgınlıkları büyütür, kalpler arasındaki mesafeyi artırır. Oysa affetmek, güzel söz söylemek, anlayış göstermek hem gönülleri birleştirir hem de Allah katında büyük bir değere ulaşır.
Kötülüğe karşı iyilik, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de barışı ve kardeşliği besleyen bir erdemdir. Kin ve nefretle değil; merhamet ve anlayışla yaklaşmak, toplumları huzurlu kılar. Herkesin biraz daha anlayışlı, biraz daha sabırlı olduğu bir dünyada düşmanlıklar azalır, kalpler yumuşar.
Hadislerde İyilik
Peygamber Efendimiz (sav), hayatı boyunca iyiliği sadece sözle değil, davranışlarıyla da öğreten bir rehberdir. Onun hayatına baktığımızda, en kızgın anlarında bile yüzünü ekşitmeden insanlara şefkatle yaklaştığını, kötülükle karşılaştığında bile soğukkanlılıkla, anlayışla cevap verdiğini görürüz. Birine yardım etmek, bir yetimin başını okşamak, hasta birini ziyaret etmek, yolda bir taş görüp kaldırmak gibi küçük gibi görünen güzellikleri bile asla küçümseyip terk etmezdi.
Kendisine kötülük edenleri bile affetmiş, düşmanlık gösterenleri bağışlamış, hatta onlara iyilikle karşılık vererek birçok kalbi kazanmıştır. İnsanların hatalarını yüzlerine vurmamış, eksiklerini görüp küçümsememiştir. Çünkü onun ölçüsü, insanları yargılamak değil, iyilikle güzelleştirmekti.
İyilik onun için bir görev değil, yaşam biçimiydi. Nerede bir ihtiyaç görse el uzatır, kimseyi yalnız bırakmazdı. Hatta bazen kendi ihtiyacından vazgeçip başkalarını gözetirdi. Çünkü o, başkalarının yüzünü güldürmenin kendi gönlünü de aydınlattığını bilirdi.
Hz. Peygamberin İyilik ile İlgili birçok hadisi ve anlatmış olduğu örnekler vardır. Fakat aralarında birisi var ki biz onu serlevha olarak görebiliriz; Mağarada mahsur kalan 3 kişi. Kıssa Buhari’nin Sahihinde de geçmektedir. Olay şöyle gerçekleşmektedir;
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
— Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
—Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı:
—Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivâyete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allahım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da:
—Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Birgün bu adam çıkageldi. Bana:
—Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona:
—Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:
—Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.
Bu olay, iyiliğin şartlara değil, niyete bağlı olduğunu gösterir. Gerçek iyilik, kimse görmeden, karşılık beklemeden, sadece Allah için yapılırsa; insanı en çaresiz anda bile kurtarabilir.
Bu üç genç, hayatlarında yaptıkları en içten, en dürüst amelleri hatırlayıp Allah’a yönelmişlerdir. Ve Allah da bu samimiyetin karşılığını onlara mağaranın kapısını açarak vermiştir. Bizlerinde bu gençler gibi zor zamanlarımızda, Rabbimize dua ederken, O’ndan bir şey talep edecekken vesile kılabileceğimiz iyiliklerimiz var mı?
Değerli Kardeşlerim! Bugün, iyiliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü dünya; savaşların, zulmün, haksızlıkların gölgesinde kalmış durumda. Kalplerin katılaştığı, insanların birbirine yabancılaştığı bir çağda yaşıyoruz. Ama unutulmamalıdır ki, en karanlık anlar bile, bir kibritin ışığıyla aydınlanabilir. Dünyayı daha yaşanılabilir bir hale getirmenin yolu ne büyük servetlerden ne de güçten geçiyor. Gerçek değişim, içten gelen bir tebessümde, uzatılan bir elde, paylaşılan bir lokmada başlıyor. Kötülüklerle dolan bu dünyada yapılacak en büyük icraat, iyilikle, merhametle, adaletle olacaktır. Mazlumun yanında durmak, haksızlığa karşı ses yükseltmek, yalnızca bir duruş değil; aynı zamanda bir ibadettir.
Biz çalışacağız. Her gün, her şartta, her koşulda…
Bir çocuğun gözyaşı silinene kadar,
Bir mazlum yeniden gülümseyene kadar,
Bir adalet yeniden yerini bulana kadar,
Ve iyilik bu dünyada egemen oluncaya kadar…
Hazırlayan: Furkan CURA / Sakarya Söğütlü Vaizi
Facebook Yorumları