menu
İSLAM MEDENİYETİ CAMİ MERKEZLİDİR
İSLAM MEDENİYETİ CAMİ MERKEZLİDİR
Haftanın Vaazı.. 06.10.2023 Tarihli "İslam Medeniyeti Cami Merkezlidir" Konulu Haftanın Vaazı Sitemize Yüklenmiştir.

İslam Medeniyeti Cami Merkezlidir

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰى اُولٰئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدينَ 

Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. ” (Tevbe, 9/18)

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا لِلَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ فِى الْجَنَّةِ مِثْلَهُ

 "Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder." (Müslim, Zühd, 44)

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem"den bu yana, farklı inançlara mensup olsalar da insanlar her devirde, bir araya gelip topluca ibadet edecekleri kutsal mekânlar belirlemişlerdir. Bu yerler, ilahî âlemle, dünyevî âlemin kesiştiği, Mâ’budu ile insanın bir nevî buluştuğu ve kişinin kendisini ilâhî huzurda hissettiği yerlerdir. Allah’ın isminin çokça zikredildiği ve Allah’ın koruması altında olduğu bildirilen mabetlerin önemi Kur’an’ı Kerim’de şöyle bildirilmiştir;

وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فٖيهَا اسْمُ اللّٰهِ كَثٖيراًؕ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُؕ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَزٖيزٌ

Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler -ki oralarda Allah’ın adı çokça anılır- yıkılır giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” (Hac,22/40)

Mabet terimi “ibadet edilen yer”, “ibadethane” ve “ibadete mahsus bina” anlamına gelir. Bir diğer ifadeyle bir dine bağlı olanların belli zamanlarda toplu olarak veya tek başlarına ibadet etmeleri için yapılmış özel mekânı ifade etmektedir. Medeniyet kelimesinin lügat manası kentleşmek, şehre uymak, kentli gibi ince zarif olmak, özel manası ise bütün insanlar için lazım olan hayat şekli demektir. (Kutluer, DİA: 296.)

Her inanca göre, ibadetlerin yapıldığı yerlere farklı isimler verilmiştir. Müslümanlar mabetlerine "mescit" ve "câmi" ismini vermişlerdir. Mescit "secde edilen yer" mânâsına gelir. Kur’an-ı Kerim’de tekil ve çoğul olarak muhtelif ayetlerde geçmektedir. Bir ayette, mescitlerin Allah’a ait olduğu, buralarda Allah’tan başkasına kulluk etmenin yasaklandığı bildirilerek;

وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ

Mescidler yalnız Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına da tapmayın.” (Cin, 72/18) buyurulmuştur.

Cami kelimesi, ise "toplayan, bir araya getiren" anlamına gelir. Cami kelimesi, başlangıçta sadece Cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılan "el-mescîd’ül-camiî" kelimesinden kısaltılarak alınmıştır. Daha sonra Cuma namazı kılınan büyük mescitlere bu isim verilmiş, küçük çaplı olan ibâdet yerleri de mescit olarak anılmıştır. (DİA, VII, 46)

İslâm dinini tebliğle görevlendirilen Peygamber Efendimiz (s.a.v), Medine’de yaklaşık 13 yıllık süre içerisinde insanları İslam’a davet etmiş, bireysel olarak onlarla ilgilenmiştir. Müşriklerin yeni dine ve onun mensuplarına karşı takındıkları baskıcı tutum karşısında Resûlüllah ve inananlar, birlikte özgürce ibadet edecekleri bir mekana sahip değillerdi.

Mekke döneminde ilk Müslümanlar için tam anlamıyla mescit vazifesi gören bina, Harem bölgesindeki Safâ tepesinde yer alan "Dâru"l-erkam" adıyla meşhur olan Erkam b. Ebu"l-Erkam"ın eviydi. İslam’ın ilk yıllarda inananların gizlice toplanma yeri olan, pek çok kişinin Müslüman oluşuna şahitlik eden ve bu özelliklerinden dolayı Dâru"l-İslâm ismiyle de anılan bu evde, Müslümanlar topluca namaz kılmış ve ibadet etmişlerdir. (Hadislerle İslam, c.2. s.292.)

Kur"ân-ı Kerîm"in bildirdiği üzere yeryüzünde insanlar için yapılan ilk mabet "Mescid-i Harâm" olarak bilinen Kâbe"dir. Bu husus Kur’an’ı Kerim’de şöyle beyan edilmiştir;

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ

Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, alemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.” (Al-i İmran, 3/96)

Beytullah’ın önemine binaen Resulüllah (s.a.v.) ;

(Ey Kâbe)! Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce!..’” (İbn Mâce, Fiten, 2) buyurmuştur.

Allah Resulü, Mescid-i Harâm"dan sonra yapılan ilk mescidin Mescid-i Aksâ olduğunu haber vermiştir.( Müslim, Mesâcid, 2.)

Mescid-i Nebevî ise, Müslüman âleminde önemli bir mabet olmanın yanı sıra eşsiz bir ilim ve mâneviyât merkezi olma vasfıyla, kendinden sonraki bütün mescitlere örnek teşkil eden, Allah Resûlü"nün müminlere bıraktığı değerli bir mirastır. Nitekim Efendimiz (s.a.v.);

صَلاَةٌ فِى مَسْجِدِى هَذَا خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ صَلاَةٍ فِيمَا سِوَاهُ إِلاَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ

Benim mescidimde kılınan namazın fazileti, Mesci-i Haram dışında kılınan bin namaza denktir.” (Buhârî, Fadlü’s-salât, 1.) buyurarak Mesci-i Nebevi’de ibadet etmenin faziletine değinmiştir.

İslâm tarihinin ilk müstakil mâbedi konumunda olan Kuba Mescidi hakkında ise Resûlüllah;

مَنْ تَطَهَّرَ فِى بَيْتِهِ ثُمَّ أَتَى مَسْجِدَ قُبَاءٍ فَصَلَّى فِيهِ صَلاَةً كَانَ لَهُ كَأَجْرِ عُمْرَةٍ

Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldıktan sonra başka maksatla değil, sadece namaz kılmak için Kuba Mescidi’ne giderse bir umre yapmış gibi sevap kazanır.” (Nesâî, Mesâcid, 9) buyurmuştur.

Allah Resûlü bu mescitlerin ayrıcalıklı konumda olduklarına, dolayısıyla buralarda ibadet etmenin faziletine işaret etmiştir. Bu mescitlerin, tarihimizde ve kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Bunların farklılığı şüphesiz ki mimarî yapılarından değil, İslâm tarihindeki önceliklerinden kaynaklanmaktadır.

İlk Mescit/Cami Mescid-i Nebevi:

Mekke’den hicret emrini alan Resûlüllah (s.a..v.) Medine"ye hicret etmiş, günlerdir büyük merakla yolu gözlenen bu Kutlu Elçi"nin gelişi hicret yurdunda bayram havası estirmişti. Öyle ki, Allah Resûlü"nü karşılama heyecanıyla kadınlar ve erkekler evlerin damlarına çıkmış, çocuklar ve hizmetçiler yollara dökülmüş, özlemle bekledikleri Resûlullah"ı bağırlarına basmışlardı. Hz. Peygamber’in (s.a.s)’in yaptığı ilk iş, ilk icraat Mescid-i Nebî’nin inşa edileceği yeri tayin etmek olmuştu.

Allah"ın Sevgili Elçisi, hem mescidin yapılacağı mekânı hem de misafir olarak kalacağı evi belirlemek üzere devesi Kasvâ"yı serbest bıraktı ve onun, üzerine çöktüğü düzlük bir alanı mescit yapımı için uygun buldu. Neccâroğulları"ndan Sehl ve Süheyl adındaki iki yetim gence ait olan bu yeri, bedelini ödemek suretiyle satın aldı. Ardından da hemen Mescid’in yapımına başlandı. Sahâbe olanca gücüyle çalışıyor, Hz. Peygamber de onlara bir işçi gibi yardım ediyordu. Büyük çabalar sonucunda, Mescid-i Nebevî olarak bilinen Hz. Peygamber"in mescidi dualar ve şiirler eşliğinde tamamlanmış oldu. (İbn Hişâm, Sîret, III, 24-25)

Böylece Allah Resûlü, Müslümanların mâbedi konumunda olan mescitlerin, “Allah katında en makbul mekânlar”  olduğunu haber vermiş ve Sahâbeyi de bu konuda teşvik ederek,

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا لِلَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ فِى الْجَنَّةِ مِثْلَهُ

Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” (Müslim, Zühd, 44.) buyurmuştur.

Bu nedenle Mescid-i Nebevî’den sonra Medine’nin içinde ve çevresinde pek çok mescit bina edilmiş, fakat bunların içinde Hz. Peygamber’in mescidi ayrıcalığını korumuştur.

Vakit namazları bütün mescitlerde kılınmakla beraber, ilk dönemlerde cuma namazlarında bütün müminlerin Allah Resûlü’yle buluştuğu yegâne mescit Mescid-i Nebevî olmuştur.

Kur’an’ı Kerim’de Tevbe sûresinde Allah Teâlâ mescitlerin imarıyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰٓى اُو۬لٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ

Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe,9/18) İslâm mabetlerini ancak inanmış gönüllerin imar edebileceğini bildiren bu âyet, aynı zamanda mescitleri mânevî anlamda imar etmek şeklinde de anlaşılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber,

إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يَتَعَاهَدُ الْمَسْجِدَ فَاشْهَدُوا لَهُ بِالإِيمَانِ

Bir kimsenin mescitlere gidip gelmeyi alışkanlık edindiğini görürseniz onun imanına şahit olunuz.” sözünü bu âyetle açıklamış,(Tirmizî, Îmân,8) mescitlere devam etmenin gereği üzerinde önemle durmuştur.

Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber’in evinin yanı başında bulunması ve Müslümanların rahatça toplandıkları bir mekân olması sebebiyle  devletin idare merkezi olmasının yanı sıra gerekli durumlarda sosyal, hukukî, siyasî, askerî ve malî bütün işlerin görüldüğü bir merkez niteliği taşımıştır. Mescid-i Nebevi’nin icra ettiği fonksiyonları şöyle sıralayabiliriz:

- Namaz gibi önemli bir ibadetin cemaatle kılındığı,

-Eğitim-Öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü,

-Çeşitli konuların görüşülüp karara bağlandığı bir şûra meclisi,

-Kazai/Adli davaların çözüldüğü bir mahkeme,

-Kimi zaman bir misafirhane, kimi zamanda bir hapishane gibi kullanılmıştır.

-Beytülmal vazifesi görmüş, bazen de evsiz, muhtaç kimseler için barınma imkânı sağlamıştır.

-Şiirlerin okunduğu ve savaş oyunlarının sergilendiği bir mekân olarak kullanıldığı da olmuştur.

-Savaş için gidilen bölgelerde kurulan mescitler karargâh niteliği taşımış, bazen de yaralananlar için hastane vazifesi görmüştür.

Camilerimiz bizim için sadece ibadet mekanları değil, gönüllerimizi birleştirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimiz, kardeş olduğumuz bilincini bizlere hatırlatan sosyal yaşamın da merkezi olan mekanlar olmuştur.

Biz camiyi, mabedi, ezanı istiklal marşına yerleştirmiş nadir bir milletiz. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, ezanın, mabedin nasıl bir kimliğe, simgeye dönüştüğünü şu dizeleriyle ne de güzel dile getirmiştir;

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

İslam Kardeşliğinin Göstergesi Olan Camilerimiz ve Mescitlerimiz

İslam dini, toplumsal birlikteliğin yapıtaşları olan kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma, kendisini düşündüğü kadar başkalarını da düşünme anlayışı gibi ilkelere büyük önem vermektedir.

Namaz, bu ilkelerin hayata geçirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Cemaatle kılınan beş vakit namaz, cuma namazı, bayram namazı, teravih namazı ve diğer ibadetle ilgili faaliyetler, herhangi bir ayırım yapmadan insanları camide bir araya getirmektedir.

Orada insanlar aynı duyguları ve aynı heyecanı yaşarlar.

Toplumun en üst kesiminden en alt kesimlerine kadar bütün insanlar, makamdan, mevkiden ve dünyalık değerlendirmelerden sıyrılmış olarak girerler camiye.

Orası artık tam bir eşitlenme yeri haline gelir. Bu durum, geçmişte İslam toplumlarında sınıf çatışmalarının çıkmasına fırsat vermemiştir. Bu durum camiin esas işlevini ortaya koymaktadır.

Birleştirici rolü olan mescitlerin, insanlar arasındaki farklılıkları ortaya koymak, ayrı bir grup oluşturmak amacıyla inşa edilmesi ise, Müslümanlar arasındaki kardeşlik anlayışına aykırıdır.

Nitekim inananların Hz. Peygamber"in mescidinde bir araya gelerek kenetlenmelerinden rahatsızlık duyan münafıklar bu birliği bozmak, müminler arasına ayrılık sokmak ve onların aleyhinde yapacakları zararlı faaliyetler için merkez oluşturmak amacıyla bir mescit inşa etmişlerdi. Ancak Yüce Allah Kur"ân-ı Kerîm"de "Mescid-i Dırâr" diye anılan bu mescidin hangi niyetlerle kurulduğunu Resûlü"ne bildirmiş ve şöyle buyurmuştu:

وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْر۪يقًا بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ لَا تَقُمْ ف۪يهِ اَبَدًاۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ ف۪يهِۜ ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ

Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.”

Ey Peygamber! Böyle bir yere asla adımını atma. İçine adım atacağın en uygun mescit, daha ilk günden beri, Allah"tan yana takva temeli üstünde yükseltilen mescittir ki, orada arınmak isteğiyle dolup taşan kimseler vardır. Şüphesiz Allah kendini arındıranları sever.”  (Tevbe, 9/107-108.)

Münafıklar, Resûlullah’ın onayını alıp bu yapıya meşruiyet kazandırmak üzere kendisinden mescidi ibadete açmasını ve dua etmesini istemişlerdi. Hz. Peygamber o sırada Tebük Seferi’nin hazırlıklarıyla meşgul olduğunu belirtti ve “İnşaallah döndüğümüzde orada namaz kılarız” buyurmuştu.

Tebük Seferi dönüşünde münafıklar tekrar aynı taleple müracaatta bulunmuşlardı. İşte Resûlullah gerçekte fesat ve nifak yuvası olarak inşa edilen bu mescidde namaz kılmak üzere oraya gitmeye hazırlanırken bu âyetler nâzil olmuştu. Âyetteki bu uyarı üzerine Hz. Peygamber anılan mescidi yıktırmıştı. (Kur’an Yolu Tefsiri,C.3.,S.60-62)

Böylece İslam dini, o günden bugüne birlik ve beraberliğimizin sembolleri olan cami ve mescitlern alternafi olabilecek, müslümanları fitne ve tefrikaya düşürecek yapılara asla müsaade edilmeyeceğini de ortaya koymuştur.

İslam Medeniyetinde Camilerin ve Mescitlerin Fonksiyonları

Camilerin birinci fonksiyonları, namazların cemaatle ifa edildiği mekanlar olmalarıdır. Bunun yanında eğitim-öğretim faliyetlerinin camilerle çok yakın bir ilgisi vardır. Zira Resûlüllah, mescidde hem ashabına namaz kıldırmış, hem de İslâm’ın emirlerini onlara öğreterek tebliğ etmiş, âdeta muallimlik yapmıştır. ( İbn Mâce, Sünnet, 17.)

Ashab-ı Kirâm, mescidin içinde ilim halkaları oluşturarak Resûlullah’ın talim ve tebliğini dinleyip bilgi sahibi olmuşlardır.

Ayrıca fakir sahabîlerin kaldığı Mescid-i Nebevî’ye bitişik “Suffa” denilen yatılı bir okulun yapılması, cami-eğitim ilişkisi yönünden önemli bir merhale olmuştur.

Asr-ı Saadetten beri camilerin hâlâ bir medrese gibi çalışması, “Suffa” ile alakalı geleneğin devamı niteliğindedir.

Camilerin eğitim-öğretim yeri olarak hizmet vermesine Emeviler, Abbasiler dönemlerinde de devam edilmiştir. Miladi 9. asırda Bağdat’da otuz bin mescidin varlığından söz edilmektedir.

Büyük camilerde, meselâ Şam Emeviyye Camii gibi, kurulan ders halkalarında hocalar ihtisaslarına göre talebelere ders okutmuşlardır.

Âlimler eserlerini çoğu zaman camilerde telif etmişlerdir. Meselâ, İmam Malik, Muvatta’ını; İmam Şâfî el-Ümm’ü; Gazzaliİhya’sını ders okuttukları camilerde yazmışlardır.

Camilerde sadece dinî ilimler değil, lisan, şiir, tıp ve astronomi gibi zamanın ihtiyacı olan diğer ilim dallarında da tedrisat yapılmıştır.

Selçuklular ve Osmanlılar devrinde de pek çok medrese inşa edilmesine rağmen, camilerin eğitim-öğretim alanındaki rolü devam etmiştir. Sıbyan mektebi (Anaokulu) olmayan şehir ve kasabalarda cami, bu amaca hizmet etmiştir.

Camilerin eğitim-öğretime olduğu kadar, güzel sanatların gelişmesine de katkısı olmuştur. Osmanlılarda tezhip, hat meşki, Kur’an talimi ve hıfzı gibi dersler, uygulamalı olarak, bazı camilerde verilmiştir. (Şuayb Kurnaz, Camilerin Toplumsal Kimlik ve Değerlerin Oluşmasındaki Rolü, Y.Lisans Tezi)

İslam şehir planlamasında cami ve mescit şehrin kalbinde yer almıştır. Cami ve mescit etrafında şehirler kurulmuş ve gelişmiştir. İslam medeniyeti, manevi anlamda camiyi; sosyal, kültürel bir merkez olarak, toplumun nabzı haline getirirken, şehrin merkezine bir cami yerleştirerek bunu görsel anlamda da desteklemiştir.

Camiler ve mescitler sadece ibadethane ile sınırlı kalmayıp, sosyal yaşamın da merkezi haline gelmiştir. Böylece İslam Medeniyetinde din ve sosyal hayat ayrı düşünülmemiş, bilakis birbirinin ayrılmaz bir parçası olduğu anlayışı toplumda hakim olmuştur.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Veysel BAY / Erenler İlçesi Uzman Vaizi

Facebook Yorumları