okunma
İslamı Doğru Kaynaklardan Öğrenmek
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“De ki: ”Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 3/31).
تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّه
“Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünneti.”(Muvatta; Kader,3)
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz İslam Yüce Allah tarafından Peygamber Efendimize (sav) vahiy yoluyla gönderilen ve insanları hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğa eriştirecek olan son ilahi dindir.
Yüce dinimiz İslam’ı iki ana kaynaktan öğreniriz. Birincisi insanlar için yol gösterici, rehber, kılavuz, sözlerin en güzeli, doğru yolu gösteren hidayet kaynağı, Allah’ın son ilahi kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.
Yüce Allah, Kur’an’ın insanlar için yol gösterici, rehber ve kılavuz olduğunu, insanları en doğru yola ilettiğini Bakara süresinin ikinci ayetinde şöyle ifade ediyor:
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
“İşte kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir.”
Konuyla ilgili bir başka ayette ise şöyle buyuruyor:
إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
“Kuşkusuz bu Kur’an en doğru olana iletir; dünya ve ahiret için yararlı işler yapan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra, 17/9)
Değerli Müminler!
İslam’ın ikinci asli kaynağı ise Kur’an-ı Kerim’i yaşanan bir hayata dönüştüren, her haliyle insanlığa en güzel örnek olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’(sav)nın çağlara ışık tutan sünnet-i seniyyesidir.
Kur’an-ı Kerim’deki ayeti kerimeler İslam’ın temelini oluştururken, Peygamber Efendimizin sözleri ile davranışları bu temel üzerine açıklayıcı ve tamamlayıcı olarak dinin binasını tesis eder. Bu konuda Resülullah(sav) “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünneti”(Muvatta, Kader,3) uyarısı bizler için önemli bir hidayet pusulasıdır.
Dinimizin en önemli kaynağı olan Kur’an-ı Kerim bize imanımızın gereği olan ibadetleri emrederken, peygamberimizin sünneti ise bu ibadetleri nasıl yapacağımızı gösterir. Kur’an bize güzel ahlakı öğretirken; sünnet ise peygamberimiz(sav) şahsında erdemli bir hayat modeli olmuştur. Bu yüzden Müslümanlar olarak on dört asırdır dinimizi bu iki kaynaktan öğreniriz.
Bu konuda Câbir b. Abdullah’ın rivayet ettiğine göre Resülullah(sav) hutbesinde teşehhütten sonra şöyle buyuruyor:
عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، أَنّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ فِي خُطْبَتِهِ بَعْدَ التَّشَهُّدِ: إِنَّ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ، وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ
“Sözün en güzeli Allah’ın(cc) Kitabı’dır. Rehberliğin en güzeli ise Muhammed’in rehberliğidir.” (İbn Hanbel, III,320)
Kıymetli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz(sav)’in peygamberlik vazifesi, Allah’tan aldığı vahyi sadece insanlara nakilden ibaret değildi. O, Rabbinden aldığı vahiy doğrultusunda, inanç, ibadet ve ahlaki değerler başta olmak üzere günlük hayatın tüm alanlarında, İslam’ı anlatarak, açıklayarak ve yaşayarak Müslümanlara örnek bir hayat sergilemiş, rehberlik etmiştir. Yüce Allah;
“Andolsun, Allah’ın Resul’ünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”(Ahzâb, 33/21) Ayeti Hz. Peygamber(sav)’in bu rehberlik vazifesini vurgular.
İnsanlar dünyada amaçlarına ulaşabilmek için uygun örnek ve rehberler edinirler, bunların yollarını izleyerek, tavsiyelerine uyarak hareket edip istediklerini elde etmeye çalışırlar.
Allah’a iman edip O’nun rızasını isteyen, ahirette lütfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulanmaz rehber, örnek, O’nun sevgili kulu, elçisi, rahmeti, müjdecisi, davetçisi Hz. Muhammed Mustafa(sav)dır.
İşte bu sebeple, ashab-ı kiram onun hayatını titizlikle izlemiş, ilkelerini hem kendileri için örnek almış, hem de sonraki nesillere büyük bir gayret ve özenle nakletmiştir. Dolayısıyla Peygamberimizi rehber edinmek her Müslüman için, öncelikli bir görevdir.
Muhterem Müslümanlar!
Dinimizin iki asli kaynağı olan Kur’an ve sünneti kısaca açıkladıktan sonra şu soruları sorarak konuyu açalım. Yüce Rabbimiz, kendine itaatin, yanı sıra ahlakı Kur’an olan, Kur’an’dan sonra başvurulması gereken ikinci delil olan sünnetin sahibi Peygamberine de itaati, emrediyor. Peki;
Peygambere itaat nasıl olması gerekiyor?
Ashab-ı Kiram Ve Onların Yolundan Gidenler Peygamberimize nasıl itaat etmişler?
Kardeşlerim!
Son ilahi kitap Kur’an, Müslümanlara, Allah’a itaatin yanında, Kur’an-ı yaşayarak hayata geçiren, güzel bir yaşam modeli haline getiren Resul’üne de itaati emrediyor. Konuyla ilgili ilgili ayet-i kerimelerde Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar, Allah’a itaat edin ve Resul’e de itaat edin.”(Nisa, 4/59)
“Resul’e itaat eden (neticede) Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
Yüce Allah, âlemlere rahmet ve hidayet olarak gönderdiği peygamberine itaat etmenin kazancını şöyle ifade ediyor:
“Eğer O’na itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz.”(Nur,24/54)
“Ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.”(Araf,7/158)
Yine Yüce Allah, Peygamberimiz’(sav)in emrettiği ve yasak koyduğu konularda Müslümanlara O’na uymayı emrediyor:
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının.”(Haşr,59/7)
Bir başka ayette ise Müslümanların aralarında çıkabilecek anlaşmazlıklarda Hz. Peygamber’(sav)e başvurmaları gerektiğini emrediyor:
“Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz,-Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsunuz- onu Allah’a ve Resul’üne götürün.”(Nisa,4/59)
Allah Teâlâ, Peygamberimiz’(sav)in herhangi bir konuda verdiği bir hükmü kabul edip etmemede, erkek veya kadın hiçbir mümine seçme hakkı vermediğini şöyle ifade ediyor:
“Allah ve Resul’ü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzap,33/36)
Aziz Müminler!
Kur’an’da Peygamber’e itaatin Allah’a da itaat etmek olduğunu ifade eden ayetleri ortaya koyduktan sonra, yukarıda sorduğumuz ve cevap bekleyen önemli soruyu hatırlayalım:
Yüce Allah Peygamber’(sav)e ittibayı(uymayı) emrediyor. Peki, gerçek manada Peygamber’e ittiba(uymak) nasıl olur?
Kur’an Peygambere uymayı, Allah’ı sevme ve O’nun rızasını kazanmanın bir delili olduğunu şöyle dile getiriyor:
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“De ki: ”Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 3/31).
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede genel olarak tüm peygamberlere, özel olarak da son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’(sav)ya ittibanın(uymanın) önemi vurgulanıyor. Bu ayette de Peygamber Efendimiz’(sav)e ittiba(uyma) Allah sevgisinin ayrılmaz bir parçası olarak niteleniyor. Şimdi sabırsızlıkla cevap bekleyen önemli soruyu ele alalım:
Peygamber’e uymak demek onun emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından kaçmak, her konuda onu örnek almak demektir. Bunun aksi, ben Allah’ı severim, ama Allah’ın emretmiş olduğu ibadetleri yerine getirmem, Allah’ın yasaklarından kaçınmam, Allah’ın insanların hidayeti için göndermiş olduğu peygamberleri sevmem, onları rehber edinmem demektir ki, bu da kendimden başkasını sevmem, tevhid yolunda yürümem demektir.
Hz. Peygamber’(sav)e uymayı emreden âl-i İmrân süresinin 31. Ayeti nazil olduğu zaman münafıkların reisi Abdullah ibn Übey şöyle der:
“Muhammed kendine itaat ve ibadeti Allah’a itaat yerine koyuyor. Hristiyanların İsâ’yı sevdikleri gibi, bizim de kendisini sevmemizi istiyor.” Bu ithamlara cevap olarak şu ayet nazil oldu:
“De ki: ”Allah’a ve resule itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. (Âl-i İmrân, 3/32)
Yüce Allah, bu ayet-i kerimede ve konuyla ilgili diğer ayetlerde kendisine ibadet ve itaatin en doğru ölçüsünün, Hz. Peygamber’(sav)e ittiba(uymak) olduğunu bildirdi. Çünkü Allah’ın emir ve yasaklarını en iyi bilip, eksiksiz olarak hayatına tatbik eden, bu konuda ifrat ve tefrite düşmeyen, dinin bütün emirlerinin orta yol ve ölçülü hareket etmek olduğunun en güzel örneğini gösteren Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’(sav) dır.
Peygamber Efendimiz’(sav)in dinle ilgili konulardaki tasarrufu vahyin kontrolündeydi. Dolayısıyla bu konularda Peygamberimizden ilahî rızaya aykırı en ufak bir hatası bile vahiy ile düzeltiliyordu. Bundan dolayı Peygamberimiz(sav) kendisine itaat edenin cennete gireceğini, yüz çevirenin ise giremeyeceğini şöyle dile getiriyor:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، أَنّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ , قَالَ : كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلَّا مَنْ أَبَى قَالُوا: وَمَنْ يَأْبَى يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ ، وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى
Ebü Hüreyre’(ra) den rivayet edildiğine göre Resülullah(sav) şöyle buyurdu:
“İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer” buyurdu. Bunun üzerine:
-Ey Allah’ın elçisi, cennete girmeyi kim istemez ki? Denildi. Peygamber Efendimiz(sav):
-“Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler cenneti istememiş demektir” buyurdu.
(Buhâri, İ’tisâm,2)
Aziz Müslümanlar!
Özetle ifade etmek gerekirse; hem dünyada güzel ahlakı ile övülmek, insanlar arasında hoş bir yere sahip olmak, hem de ahirette kurtulmak, cennette Yüce Allah’ın güzel kulları için vadetmiş olduğu nimetlere kavuşmak isteyen, Kur’an ve sünnetin rehberliğinde bir hayat yaşamalı, bu yoldan asla ayrılmamalıdır.
Değerli Müslümanlar!
Peygamberimiz(sav) kendi sünnetinden sonra takip edilecek yolun, Râşid Halifelerin yolu olduğunu şöyle buyuruyor:
عَنِ الْعِرْبَاضِ بْنِ سَارِيَةَ ، قَالَ : وَعَظَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا بَعْدَ صَلَاةِ الْغَدَاةِ مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ وَوَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ ، فَقَالَ رَجُلٌ : إِنَّ هَذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ ، فَمَاذَا تَعْهَدُ إِلَيْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : " أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ ، وَالسَّمْعِ ، وَالطَّاعَةِ ، وَإِنْ عَبْدٌ حَبَشِيٌّ فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ يَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ فَإِنَّهَا ضَلَالَةٌ ، فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَعَلَيْهِ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيِّينَ ، عَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ "
Resülüllah(sav), vefatının yaklaştığı günlerden birinde sabah namazından sonra gözleri yaşartan, kalpleri hüzünlendiren son derece dokunaklı bir konuşma yapmış ve ashabdan biri dayanamayarak
“Ey Allah’ın Resulü! Sanki veda konuşması yaptın, bize ne tavsiye edersin? Dedi Bunun üzerine Allah Resülü şu tavsiyelerde bulundu:
“Size Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olmayı ve Habeşli bir köle de olsa( başınızdaki idareciyi) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilaflar görecekler. Sonradan çıkarılmış(aslı olmayan) şeylerden ise sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bia’attir. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa, benim sünnetime ve doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılsın! Bunlara azı dişlerinizle(tuttuğunuz gibi sımsıkı) sarılın.” (Tirmizi, İlim, 16; Ebü Dâvüd, Sünnet,5)
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz(sav) bu hadis-i şerifte ve bu mahiyetteki hadislerinde kendisinden sonra ümmeti arasında fitne ve ihtilafların ortaya çıkacağını ifade ediyor.
Burada şu önemli soruları sormak gerekiyor:
-Müslümanlar arasında fitne ve ihtilaflar, görüş ayrılıkları ortaya çıkınca hangi fikrin yanında yer alacaklar?
-Bu fitne ve ihtilaflar karşısında nasıl bir tutum sergileyecekler, nasıl hareket edecekler, kendilerine nasıl bir çıkış yolu bulacak?
Muhterem Müslümanlar!
İslam toplumları arasındaki ihtilafların, grupçuluk ve hizipçiliğin, bölünme ve parçalanmanın Müslüman toplumları ne hale getirdiğine hepimiz şahit oluyor ve bunun sıkıntısını hep birlikte çekiyoruz.
İslam ümmeti arasındaki ihtilafların fitneye dönüşüp, Müslümanları büyük günahlara sevk etmemesi için, Müslümanların müşterek bir düşünce ve hareket tarzına sahip olması gerekir. Bu müşterek düşünce belli bir şahsın veya bir grubun düşünce ve hareket tarzı olamaz. Müslüman toplumları içinde belli şahıs veya gruplar kendilerini hakkın ve doğrunun ölçüsü sayıp, kendi düşünce ve hayat tarzlarının en doğru yol olduğunu, diğerlerinin ise yanlış yolda olup, kendilerine uyanların doğru yolda olduğunu iddia edebilirler.
İşte İslam toplumları arasında bu şekilde ihtilaf ve fitneler ortaya çıkacak olursa, bu ihtilaf ve fitneler karşısında nasıl bir tutum sergileyeceklerini, nasıl hareket etmeleri gerektiğini, kendilerine nasıl bir çıkış yolu bulmaları gerektiğini Peygamber Efendimiz(sav) açıkça tayin ve tespit etmiş ve bu kurtuluş yolunu şöyle göstermiştir:
“…Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa, benim sünnetime ve doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılsın! Bunlara azı dişlerinizle(tutuğunuz gibi sımsıkı) sarılın” (Tirmizi, İlim,16; Ebü Davüd, Sünnet,5)buyurarak, ortak hareket noktasını, kurtuluş yolunu ve Kur’an ve sünnetten sonra İslam’ın doğru bir şekilde öğrenilmesi gereken sağlam kaynak olan Raşid Halifelerin yoluna uyulmasını tavsiye ediyor.
Aziz Müminler!
Peygamber Efendimiz(sav)’in yukarıda zikrettiğimiz bu hadis-i şeriflerinde ve başka birçok hadislerinde Kur’an ve sünnetten sonra Râşid Halifelerin yolundan gidilmesini, İslam’ı onlardan öğrenilmesini, çünkü onların hidayet, hak ve doğru yol üzerinde olduklarını, bu yüzden onlara uyulmasının önemine dikkat çekmiştir.
Raşid Halifeler ve Sahâbîler, Hz. Peygamberin vefatından sonra bir mesele ile karşılaştıklarında, Kur'an da yer almayan konularda sünnete başvurmuşlar, sünneti kendilerine rehber olarak görmüşler: İşte bunun güzel bir örneği:
“Hz. Ebü Bekir’(r.a)in halifeliği döneminde, bir nine gelerek vefat eden torununun mirasından payını almak istedi. Hz. Ebü Bekir(r.a) ona şöyle dedi:
“Senin için Allah’ın Kitabında bir şey bulamadığım gibi, senin hakkında Resülüllah’ın bir şey söylediğini de bilmiyorum.” Sonra (konuyu oradaki) insanlara sordu. Bunun üzerine Muğire b. Şu’be ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ben, Reülüllah’ın onun gibi bir nineye altıda bir verdiğini işittim.” Bunun üzerine Halife,
“Peki, seninle birlikte başka biri var mıydı?” diye sorunca, Muhammed b. Meslem’(r.a)e de aynı hususa şahitlik etti, Hz.Ebü Bekir(r.a) bu hükmü uyguladı.(Muvatta, Feraiz, 8; Ebü Davüd, Feraiz, 5; Tirmizi, Feraiz,10)
Bir başka örnek ise; Hz. Ömer(r.a), Şurayh(r.a)ı Küfe kadılığına tayin ettiğinde ona şöyle yazar:
“Önce Allah’ın kitabında açıkça bir hüküm var mı ona bak ve kimseye bir şey sorma! Kur’an’da açıkça bir hüküm bulamazsan o hususta Resülüllah’ın sünnetini takip et! Eğer sünnete de açık bir hüküm bulamazsan, o zaman kendi görüşünle içtihat et! Alim ve salih insanlarla da istişare et.”(Suyuti, Miftahu’l- Cenne Fi’l- İhtitacaci Bis’s- Sünne,s. 77, Tahkik: Mustafa Aşur, mektebü’l- Kur’an Baskısı)
Muhterem Kardeşlerim!
İşte, verilen bu örneklerden anlaşılacağı üzere, Raşid Halifeler ve sahibiler herhangi bir mesele ile karşılaştıklarında önce Allah’ın kitabına başvururlar, Allah’ın kitabında açık bir hüküm bulunmadığında, Resül’ünün sünnetine başvururlar, eğer sünnette de o konuda herhangi bir bilgi yoksa o zaman Müslümanların ileri gelenlerini ve âlimlerini çağırır ve
onlarla istişare ederlerdi. Belli bir hususta görüş birliğine varılırsa, onunla hüküm verirlerdi.
Burada açıkça şu sonuç ortaya çıkıyor: Kur’an ve sünnetten sonra İslam’ın en doğru bir şekilde öğrenileceği kaynağın Raşid Halifelerin ve onları izleyen sahabe-i kiramın yolu olduğunu anlıyoruz.
Muhterem Müslümanlar!
Buraya kadar olan sohbetimizde İslam’ın doğru bir şekilde öğrenilmesi gereken kaynaklardan başta Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere, Peygamberimizin sünneti ve Raşid Halifelerin örnekliğinden bahsettik.
Son bölümde İslam’ın doğru olarak öğrenilmesi gereken kaynaklardan sahabilerden sonra gelen fakihlerden yani mezhep imamlarının uygulamalarından bahsetmek istiyorum.
Kardeşlerim!
Burada şunu kesin olarak söyleyebiliriz: Mezhebi ister yaşasın, ister tarihe karışsın, bağlısı bullunsun veya bulunmasın, Müslüman fakihlerin hepsi Resülüllah’ın sünnetini delil olarak kabul etmiş ve sünnete muhalif olmamışlar.
Bu konuda Beyhaki, Osman b. Ömer’in şöyle dediğini rivayet eder:
“Bir adam, İmam Malik’e gelip ona bir mesele hakkında soru sorar. İmam Malik, ona, “ Resülüllah(sav) şöyle şöyle buyurdu” der. Bu defa adam, “Senin görüşün nedir? Diye sorar. Bunun üzerine İmam Malik, ona, “Bu sebeple Peygamber’in emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar” (Nür, 24/63) ayetiyle cevap verir.”
Yine Beyhaki, Yahya b. Durays’ın şöyle dediğini rivayet eder: “Süfyan’ın yanındaydım. Sonra bir adam onun yanına gelerek şöyle der “Ebü hanife’ye karşı çıkmayacak mısın’?
-Süfyan, “Ne olmuş ona?” der.
-Adam, “Onu şöyle derken işittim:”
Herhangi bir hükmü önce Allah’ın Kitabı’ndan alırım, eğer onda bulamazsam, Resülüllah’ın(sav) sünnetinden, Allah’ın Kitabı ve Resülü’nün sünnetinde de bulamazsam, o zaman Resülüllah’ın ashabının görüşünü alırım. Yalnız onlardan, dilediğimi alırım ve dilediğimi ise bırakırım. Onların sözünden başkasının sözüne bakmam.” (Suyuti, Miftahu’l- Cenne, s.49)
Konuyla ilgili olarak Beyhaki de geçen bir başka rivayette, Beyhaki, Rabi’in şöyle dediğini nakleder:
İmam Şafii bir gün bir Hadis rivayet eder. Bir adam, ona,
“Ey Ebü Abdüllah! Bu hadisi alıyor musun? Der.
İmam Şafii Şöyle cevap verir:
“Ben ne zaman Resülüllah’(sav)tan sahih bir hadis rivayet eder de onu almazsam, o zaman siz şahit olun ki aklım gitmiştir.”(Süyüti, M,ftahü’l- Cenne,s. 50)
Kıymetli Müminler!
Kur’an, sünnet, Raşid Halifeler, sahibiler ve onların yolundan giden fakihler, mezhep imamlarının yolundan giden Müslümanlar bunlara bağlılıkları sayesinde İslami kimliklerini koruyabilmişler, bunlardan uzaklaştıklarında ise bidatlere sapmaktan kurtulamamışlar, bozulmaya ve yozlaşmaya başlamışlar. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav) şöyle buyurur:
“İşlerin en şerlisi (din konusunda) sonradan ortaya çıkanlardır. Sonradan ortaya çıkan her şey bid’atttir. Her bid’at dalalettir. Her dalâlet insanı cehenneme götürür.” (Nesai, Salatü’l-İdeyn, 22; Müslim, Cum’a, 43) uyarısıyla bu konuya dikkat çekti.
Kıymetli Kardeşlerim!
Günümüzde İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenmenin en önemli yollarından birisi de yaz Kur’an kurslarımızdır.
Diyanet İşleri Başkanlığımız sahih dini bilgi temelinde ve icra ettiği nitelikli, kuşatıcı hizmetleriyle toplumuzun manevi hayatına rehberlik ediyor.
İslam’ın iman, ibadet, bilgi ve güzel ahlak merkezli değerlerini bireysel ve toplumsal hayata taşıma, milletimizin ve nesillerimizin inanca, ibadete ve hayata dair doğru ve güvenilir bilgiye ulaşma noktasında yaz Kur’an kurslarımız büyük bir fonksiyon icra ediyor.
Sevgili Çocuklar, Değerli Gençler!
Okullar tatil oldu. Bir eğitim yılını daha geride bıraktınız. Çalıştınız, çabaladınız, her gün hayata dair yeni şeyler öğrenmenin güzelliğini tattınız.
Şimdi yeni bir heyecan var içinizde…1 Temmuz Pazartesi günü yaz Kur’an kurslarımız başlıyor. Camilerimiz ve Kur’an Kurslarımız sizlerle şenlenecek. Kur’an Kurslarımız ve yaz kurslarımızda Kur’an-ı Kerim okuyacak, dini bilgiler öğrenecek, yeni arkadaşlıklar kuracak ve güzel davranışlar edineceksiniz.
Kıymetli Veliler!
1Temmuz Pazartesi günü ülkemiz genelinde tüm camilerimizde ve Kur’an Kurslarımızda yaz Kur’an kurslarımız başlıyor. Binlerce din görevlimiz ile bu mekânlarda çocuklarımızın Kur’an eğitimini almaları konusunda büyük bir seferberlik başlatıyoruz.
Veliler olarak bizler yarınlarımızı kendilerine emanet edeceğimiz yavrularımızın gözlerinin, gönüllerinin ve zihinlerinin Kur’an’ın nuruyla aydınlanması, ülkesini, milletini seven bilinçli, ahlaklı ve erdemli gençler olarak yetişmeleri için hiçbir fedakarlılıktan kaçınmamamız gerekiyor. Zira anne ve babalar olarak çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras bu olacak. Sevgili Peygamberimiz(sav) bu konuyla ilgili olarak şu müjdeyi veriyor:
“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amelleri(nin sevabı da) kesilir. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”(Müslim, Vasiyyet,14)
Muhterem Müslümanlar!
Şu konuyu kesinlikle ifade edelim ki, yaz Kur’an kurslarına gitme yaşında çocuğu olan kardeşlerimizin, tatillerinden fedakârlık ederek çocuklarının, Kur’an’la ve onun evrensel ahlak ilkeleriyle tanışma fırsatını kaçırmamaları gerekiyor.
Tatil yapma imkânı her zaman bulunabilir ama Kur’an’ı, temel dini bilgileri, ibadetleri ve ahlaki değerleri öğrenmek için zamanı ve yaşı geri getirmenin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Çocuğunu yaz Kur’an kursuna gönderip onu iyi yetiştirmek yerine, tatil yapmayı, gezmeyi tercih eden kardeşlerimizin çocuklarının bu büyük nimetlerden mahrum olarak büyüdüklerini gördükleri zaman ne kadar pişman olduklarına şahit oluyoruz.
Kur’an ile Peygamberimiz’(sav)in yüce ahlakıyla tanışan çocuklarımız ise, iyi bir insan olmanın önemini kavrayarak vatanına, milletine ve tüm insanlığa faydalı bir insan olmanın gereğini yerine getirme hususunda her türlü gayretlerini ortaya koyduklarını görüyoruz.
Kur’an ve Peygamber Âşığı Kardeşlerim!
Yaz Kur’an kurslarını çocuklarımızın manevi gelişimi, karakter inşası ve değerler eğitimi açısından büyük bir fırsat görerek, çocuklarımızı kurslara kaydetme ve devam etmeleri konusunda hassasiyet gösterelim.
Sohbetimi Furkan Süresindeki şu güzel duayla bitiriyorum:
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
“Onlar, “Ey Rabbimiz!” derler, “Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet; bizi günahtan sakınanlara öncü yap” (Furkan,25/74)
Yaz Kur’an kurslarının faydalı ve bereketli geçmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
“Ey Rabbimiz! Çocuklarımızın, gençlerimizin yaratılışlarını güzel yaptığın gibi, ahlaklarını, geleceklerini de güzel eyle. Onları ailelerine, vatanımıza, milletimize, dinimize faydalı olarak yetiştirebilmek için her türlü gayretlerini ortaya koyan, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan kıymetli hocalarımızdan hoşnut ve razı ol. Değerli hocalarımıza, fedakâr ailelerine, çocuklarımıza, gençlerimize ve ailelerine yaz Kur’an kurslarında her türlü emeği geçen herkese hayırlı, bereketli, sağlıklı uzun ömürler ihsan eyle.” Âmin.
EKREM ÇAKMAK / SAKARYA İL VAİZİ
Facebook Yorumları