menu
İSRA ve MİRAÇ MUCİZESİ
İSRA ve MİRAÇ MUCİZESİ
05 Mart 2021 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "İsra ve Miraç Mucizesi" konulu 05.03.2021 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

İsra Ve Miraç Mucizesi

 

 سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

İsrâ, gece yürüyüşü demektir. Peygamberimiz (sav)’in bu  mûcizesi geceleyin olduğu için bu adı almıştır. Kur'an-ı Kerimde İsra suresinin ilk ayetinde  bu mucizeden bahsedilmektedir.

Mi'rac ismi de yükseğe çıkmak manasına olan "uruc"tan alınmıştır ki, merdiven, asansör demektir. Mi'rac ile ilgili hadislerde bu kelime kullanılarak "Yükseğe çıkarıldım" buyurulduğundan bu olaya"Mi'rac"  denmiştir. 

Sözlük anlamları bu olan İsrâ ve Mi'rac, peygamberimizin üstün makamlara yükselişi ve Allah'ın yüce katına kabul edilişi olayıdır. Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan Mi'rac, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Çünkü bu olayın fizik kanunları ile açıklanması mümkün değildir.

İsra ve Mi'rac mucizesi Hicretten on sekiz ay önce Mekke’de Receb ayının 27. gecesi meydana gelmiştir.

Hz Muhammed (sav) Efendimiz o ana kadar müşriklerden çok işkenceler görmüştü. Hele Taife yaptığı seferde gördüğü eziyetler Onu iyice üzmüştü, müşriklerin taşlaması üzerine Rabia oğullarına ait bağa sığınmış halini Rabbi’ne arz etmiş ve duasında şöyle demişti “ Allahım eğer bana kızgınlığın yoksa çektiklerimin hiçbirisine aldırış etmem”

İşte bu çektiği sıkıntılardan sonra İsra ve Mi’rac ziyafeti Allah tarafından O’na bir ikram olarak azim ve kararlılığını yenilemek için gelmişti. Rasulullah (sav) ‘ın kavminden çektiği eza ve cefaların Allah’n kendisini terk etmesi veya ona kızması yüzünden değilde ,ancak bunların Allah’n bir kanunu olduğuna ve her zaman ve her asırda İslam davetinin kanununun böyle olduğuna işaret edilmişti.[1]

 Ayrıca müşrikler Rasulullah’ı sıkıştırmak ve susturmak için ona akıl almaz şeyler soruyorlar ,hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bildikleri şeyleri talep ediyorlardı.

 Müşriklerin bu   tavırları, Hz.    Peygamber’in Mekke’den ve   Mekkelilerden ümidini    kesmesine yol   açacak cinstendi. Bununla birlikte Allah Resûlü, “Ben bunlar için gönderilmedim. Ben, bana gönderdiğini sizlere iletmem için Allah tarafından görevlendirildim. Gönderdiklerini de sizlere tebliğ ettim. Kabul ederseniz bu, dünya ve âhirette sizin yararınızadır. Şayet reddederseniz ben Allah’ın rızası  için sabrederim.” diyordu.

Hz.    Peygamber’in bu   sözleri üzerine, “Madem bunları yapmıyorsun, öyleyse Allah’tan seni   tasdik eden bir   melek   göndermesini iste    ya  da   sana altın ve   gümüşten hazineler, saraylar ve köşkler versin ve   seni    zengin yapsın. Oysa sen çarşılarda dolaşıyorsun, geçimini sağlamaya çalışıyorsun!” diyerek ona sataştılar. Hz.Peygamber, “Ben bunları Rabbimden istemem. Ben size bunun için de gönderilmedim. Allah beni müjdeci ve korkutucu olarak gönderdi.” dedi. Bu   cevap karşısında müşrikler iyice ileri    gittiler ve “Öyleyse iddia ettiğin gibi    gökten bir   parça üzerimize düşür, Rabbin isterse bunu yapar.” dediler. Bu arada öne çıkan Abdullah b.   Ümeyye el-Mahzûmî, son    sözü söyledi: “Sen    göğe   merdiven dayayıp da   ben    bakıp dururken göğe    çıkıncaya,   oradan yanında bir   kitap getirinceye, hatta bir   grup melek senin doğru söylediğine şahitlik edinceye kadar sana iman etmeyeceğiz.” [2]

Bu   konuşmayla onlardan ümidini iyice kesen Allah Resûlü, üzüntülü bir   şekilde ailesinin yanına döndü. İşte tam busırada Cenâb-ı Hak    onlarla ilgili şugerçekleri bildirdi:

Dediler ki:"Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça, yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça, yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe, yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe, yahut altından bir evin olmadıkça, ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz." De ki: "Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resul olarak gönderilen bir beşerim."   İsrâ : 90-93

Kavmi tarafından iyice sıkıştırılan Hz.  Peygamber (sav), Rabbi tarafından âyetlerinin bir   kısmını   kendisine göstermek ve   böylece daha metin olmasını sağlamak için, mucizevî bir   yolculuğa çıkarıldı.   İsra suresinin ilk ayetinde  Allah Teala şöyle buyuruyor “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

Buhârî ve Müslim'de yer alan rivayetlere göre İsra ve Mirac mucizesi  şöyle olmuştur:

Peygamberimiz Mekke'de, evinde iken veya Kâbe'de bulunduğu sırada Cebrâil aleyhi'sselâm bazı meleklerle birlikte gelerek Peygamberimizin göğsünü açmışlar, içini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman nuru doldurmuşlardır.

Peygamberimizin Mi'rac'tan önce göğsünün açılması, o muazzam olaya bir hazırlık, göreceği olaylar karşısında rahat olması ve kendini kaybetmemesi içindi.

Daha sonra Cebrâil aleyhi's-selâm peygamberimizi Burak'a bindirerek birlikte Kudüs'teki Mescîd-i Aksa'ya geldiler.

Manevî bir binek olan Burak'ı Peygamberimiz şöyle tarif ediyor: "Bu, merkepten büyük, katırdan küçük, uzun ve beyaz bir hayvandı.Adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı."

Peygamberimiz burada peygamberlerin ruhlarına imam olarak namaz kıldı ve bütün peygamberler de onunla beraber kıldılar.

Sonra Cebrail (a.s.) ona, süt dolu bir kâse ile yine şerbet dolu bir başka kâse getirdi. Resülullah süt dolu kâseyi içti. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm: «Fıtratı seçtin» dedi.

Sonra Mi'rac getirildi. (Mi'rac, asansör gibi yükseğe çıkaran manevî bir araçtır. Buna Cebrâil aleyhi's-selâm ile beraber bindiler ve göklere çıktılar. Birinci semaya vardıklarında, Cebrâil aleyhi's-selâm:

- Açınız, dedi. İçerden bir ses:

- Kimsin diye sordu.

- Ben Cebrâil'im.

- Yanında kimse var mı?

- Muhammed (s.a.s.) var.

- Muhammed gönderildi mi? (Peygamber olarak görevlendiril dimi?)

- Evet, gönderildi dedi.

 Kapı açıldı ve peygamberimiz birinci semâya varmış oldu. Orada, sağında ve solunda bir çok gölgeler olan bir adam gördü. Bu adam, sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu.

Peygamberimizi görünce:

- Merhaba sâlih peygamber, hoş geldin, salih evlat, dedi. Peygamberimiz Cebrâil aleyhi'sselâm'a kim olduğunu sordu. Cebrâilaleyhi's-selâm da Hz. Adem olduğunu söyledi. Etrafındaki gölgeler de onun soyu idi. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı. Onun için Hz. Adem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu. Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu. 

Peygamberimiz Cebrâil aleyhi's-selâm'ın kılavuzluğunda yoluna devam etti. İkinci semâya vardılar. Orada birinci semâda olduğu gibi aynı sorular soruldu ve aynı cevaplar verildi. Böylece her semada bir peygamber ile karşılaştılar.

İkinci semada Hz. Yahya ve  Hz. İsa, üçüncü semada Hz. Yusuf, dördüncü semâda Hz. İdris, beşinci semâda Hz.Harun, altıncı semada  Hz.Musa ve yedinci semada  Hz.İbrahim (aleyhimü's-selâm) ile karşılaştılar. Karşılaştığı peygamberlerin her biri kendisini selâmlamış; hoşgeldin sâlih peygamber, hoş geldin salih kardeş demişlerdir.

Daha sonra "Sidretü'l-Müntehâ" ya vardılar. Sidretü'l-müntehâ, gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır.Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir melek ne bir peygamber yaklaşamaz. İlerisi gayb âlemidir. Allah'tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz.

Peygamberimiz Sidretü'l-Müntehâ'ya varınca Necm sûresinde ifade buyurulduğu üzere: "Sidreyi bürüyen bürümüştü."(5)

Yani Sidre'yi bir nûr kaplamıştı. Bundan ötesi tarif ve beyana sığmayan bir âlemdi.

Buraya kadar Peygamberimize arkadaşlık ve kılavuzluk eden Cebrâil aleyhi's-selâm burada kaldı ve: Bir parmak ucu daha öteye yaklaşmış olsaydım yanardım." dedi.

Bundan sonra Peygamberimiz "Refref" ile yükselip Allah Teala’nın divanına yaklaştı. (Refref, görmeye engel geniş örtü ve perde demektir ve Allah'ın divanı hadimlerinden biridir.) Nitekim Mevlid'de Süleyman Çelebi bu anı târif ederken:

"Söyleşürken Cebrâil ile kelâm, Geldi Refref önüne verdi selâm,

 Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman, Sidreden gitti ve götürdü heman."

Mi'rac'ın bundan sonraki esrar dolu ulvî sahneleri ise Necm sûresinde şöyle ifade edilmektedir:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى    إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى    

O,( Muhammed) nefisi arzusuile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancakkendisine bildirilen bir vahiydir. Necm :3- 4

عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى    ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى   وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى

(Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu. Necm : 5-7

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى

Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. Necm: 8

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى

(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu. Necm : 9

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى

Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Necm : 10

 مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى

(Muhammed’in )Kalbi, (gözünün )gördüğünü yalanlamadı. Necm : 11

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى

(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Necm : 12

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى

Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Necm : 13

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى   عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى

Sidretü'l Müntehâ'nın yanında. Me'va cenneti onun (Sidre'nin)yanındadır. Necm : 14-15

 إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى   مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى

O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.Muhammed’in gözü oradan ne kaydı nede onu aştı. Necm : 16-17

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى

Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü. Necm : 18

Âyet-i Kerîme'lerde Peygamberimize vahyedildiği bildiriliyor, ancak neyin vahyedildiği açıklanmıyor.

Bu makamda Peygamberimize üç ilâhî ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde ifade buyuruluyor. Bunlar:

1- Beş vakit namaz, Mi'rac hediyesi olarak Peygamberimizin getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda mü'minin Mi'rac'ı sayılmıştır.

2- Allah'a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir. 

3- Bakara sûresinin sonundaki üç âyet ki, İslâm'ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiği müjdelenmektedir.

 

Âyet-i Kerîme'ler meâlen şöyledir:

"Gökte ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizlesiniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Sonra dilediğini affeder, dilediğine azab eder. Allah her şeye kadirdir. Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü'minler de iman ettiler. Her biri Allah'a, meleklerine,kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Rabbimiz, affına sığındık, dönüş sanadır, dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar.Herkesin kazandığı (hayır) kendisine, yaptığı kötülük de kendinedir. Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevlâmızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et."(7)Âmin.

İşte Peygamberimiz bu müjdelerle Mi'rac'tan dönüyordu.

 

Peygamberimiz Mi'rac'ta Allah'ı Gördü mü?

Olay esnasında Peygamberimiz pek çok ilâhî âyetler görmüştür ki, sahih hadislerde bunlara işaret buyurulmuştur. Esasen Kur'an-ı Kerîm'de Peygamberimizin Mi'rac sebebi açıklanırken, "Kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için." buyurulmuştur. O gece peygamberimiz pek çok şey gördü, ancak Allah'ı gözleriyle görmüş müdür? Bu hususta ne Kur'an-ı Kerim'de ve ne de hadislerde kesin bir ifade bulunmamaktadır.

İkrime (r.a.) şöyle demiştir: "İbn Abbas (r.a.):"Muhammed (s.a.s.) Rabbini gördü ." dedi. Ben:

- "Gözler O'nu idrak edemez" buyurulmuyor mu? dedim, İbn Abbas:

- Allah gerçek nuru ile tecelli ettiği zaman öyledir, diye cevap verdi."(19)

Yine İbn Abbas (r.a.): "İbrahim aleyhi's-selâm'ınAllah'ın dostu olmasına, Mûsa aleyhi's-selâm'ın Allah ile konuşmasına ve Muhammed aleyhi's-selâm'ın Allah'ı görmesine şaşıyor musunuz?"demiştir.(20)  

 İkrime'nin İbn Abbas(r.a.), dan rivâyetine göre, İbn Abbas şöyle demiştir.:

"Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı."âyet-i kerime'sinin tefsirinde, "O'nu kalbi ile gördü" demiştir.(21)

 Rivayetlerden şunu anlayabiliriz ;Rasulullah (sav) miraçta Alahu Taala’yı kalp gözüyle görmüştür.

Tabiki en doğrusunu Allah bilir.

Evet, değerli mü'minler! peygamberimiz böylece bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece evine döndü.

Mi'rac'ın Yankıları

Peygamberimiz evine döner dönmez gece olup bitenleri ailesine ve arkadaşlarına anlattı. Her söylediğinin gerçek olduğunda şüphe olmayan Peygamberimize ailesi ve arkadaşları inanmıştı. Mekke'lilerin bazıları olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler; bir gecede bu kadar yerler hiç gezilir mi? demişlerdi. Çünkü onlar Mi'rac' taki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi. Bu sebeple Mirac olayı, kendilerine anlatınca inanmadılar. Her şeyi maddî ölçülere göre değerlendirdikleri için böyle şey olur mu? dediler. Kâinatta olup bitenlerden, Allah'ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu. Her yeni şeye karşı gelen câhil halk seviyesinden yükselmiş değillerdi. Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Muhammed (s.a.s.) bir gecede nasıl alabilecek, dediler. Halbuki Hz. Muhammed onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi. O, Burak'a binmişti. Burak, şimşek manasındaki berk kökünden  gelir. O halde Mi'rac'ta şimşek sür'ati vardır.

Evet, değerli mü'minler!

 Mekke'liler bu olay karşısında şaşkına döndüler. Hemen Ebû Bekir (r.a.)'e koştular ve

Peygamberimizin İsrâ'ya dair verdiği haberi ona naklettiler. Hz. Ebû Bekir onlara:

- Muhammed'in doğru sözlü olduğuna kanaatım vardır. Bu kanaatimi size de bildiririm, dedi. Onlar:

- Demek Muhammed (s.a.s.)'in bir gecede Mescîd-i Aksâ'ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun? dediler.

Hz. Ebû Bekir:

- Evet, tasdik ediyorum. Değil bu, bundan daha ziyade uzaklarına da, meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır, dedi. Bu cihetle Ebû Bekir (r.a.)' e "Sıddık" denildi.

Peygamberimizin daha önce Mescîd-i Aksâ'ya gitmediğini biliyorlardı. Onun için kendisine Mescîd-i Aksâ ile ilgili sorular sordular.Peygamberimiz çok bunaldı. Çünkü bir an uğrayıp geçtiği bir yer hakkında ne kadar bilgisi olabilirdi. Kendisi bu anı şöyle anlatıyor:

"Kureyş beni yalanlayınca, Mescîd-i Haram'a gidip Hicr'de ayakta durdum. Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da ne sordularsa oraya bakarak haber vermeye başladım."(25)

 

İsra gecesinin sabahında Cebrail aleyhisselam gelip Resulullah (sav)’a namazın nasıl kılınacağını ve namaz vakitlerini öğretti. Bundan önceleri de zaten Peygamber Efendimiz(sav) Hz. İbrahim (as) ‘ın yaptığı gibi sabah ve akşamleyin ikişer rekat namaz kılıyordu.

Muhterem Mü’minler :

İsra ve Mirac hadisi “müttefekun aleyh” dir  yani doğruluğu hakkında İslam alimleri ittifak etmişlerdir. İsra ve Mirac mucizesinin Peygamber Efendimizin mucizelerinden en barizi olduğu bütün Müslümanların icmaıyla sabittir. Yani  kesindir ve inkar edilemez.[3]

 

İsrâ ve Mi'rac hem ruh, hem bedenle birlikte olmuştur. Mütekaddiminden ve Müteahhirînden  yani önceki ve sonraki gelip geçmiş bütün müslümanlar bunun üzerinde ittifak etmişlerdir. İmam Nevevi, Müslim şerhinde şöyle diyor:

«İnsanların ekserisinin, seleften çoğunluğun, kelâmcılardan, hadişçilerden ve fıkıhçılardan müteahhir imamların tümünün üzerin de bulunduğu kanaat şudur ki; Resûlullah bedeniyle, Mi'rac'a götürüldü.

îbn Hacer de Buhâri şerhinde diyor ki: «Gerçekten İsrâ ve Mi'rac aynı gecede, uyanıklık halinde ve bedenle ruhu  her ikisi birlikte gerçekleşmiştir. Hadisçilerden, kelâmcılardan ve fakihlerden  cumhûruulemâ bu kanaate sahiptirler. Sahih haberlerin zahiri onun üzerinde ittifak halindedir.[4]

Isrâ ve Mi'rac'ın; beden ile ruhun birlikte olduğunda şübheye mahal bırakmayan bir delil de şudur ki ; Kureyş müşriklerinin bu olayı alaya almaları, şaşkınlıkla karşılamaları ve Peygamberimizi yalanlamada acele etmeleridir. Çünkü mes'ele sadece bir rü'ya mes'elesi olsaydı ve Resûlullah bunu bir rü'ya şeklinde onlara haber verseydi; onların bu olaya şaşmalarına,gözlerinde büyütmelerine ve inkâr etmelerine gerek kalmazdı. Çünkü uykuda görülen şeylerin belli bir sının yoktur. Bilâkis bu gibi bir rü'yayı görmek o vakit müslümana da, kâfire de caiz olur. Eğer iş böyle olsaydı, elbette,müşrikler Resûlullah'ı susturmak maksadıyla ondan Mescidi Aksâ'nın özelliklerini,kapılarını ve duvarlarını sormazlardı.

MESİCİD-İ AKSÂ’NIN ÖNEMİ

Muhterem Mü’minler :

Hz. Peygamber (sav)’in Mescidi Aksaya götürülmesi ve  oradan da yedi kat göklere çıkarılışının aynı anda olması, Mescid-i Aksâ'nın Allah katındaki mevkisine ve kudsiyetine işaret etmektedir.

Mescid-i Aksa İslâm’ın ilk kıblesidir. Müslümanlar, hicretin on altıncı ayına kadar Mescid-i Aksa’ya dönerek namaz kıldılar. Allâh Rasûlü(s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

 

“(Ziyaret maksadıyla) ancak üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.” (Buhârî, Fedâilü’s-Salât,6; Müslim, Hacc, 288/827)

 

Rasûlullâh (s.a.v.) de Ebû Zer’in (r.a.) bir sorusuna cevap olarak yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin “Mescid-i Haram”, ikinci inşa edilenin ise “Mescid-i Aksa” olduğunu beyan buyurmuştur. ( Buhârî, Enbiyâ, 10.)

 

İsra mucizesinin son, Mi’rac mucizesinin de ilk basamağı olan Mescidi Aksa malumunuz bugün işgal altındadır. Yeryüzünde  Kâbe’den sonra ikinci inşa edilen bu mescid Tıpkı Mescidi Haram gibi Mescidi Nebi gibi bütün Ümmeti Muhammed tarafından korunması gereken kutsal mekanlardandır. Allah Teala niçin peygamber efendimizi Mescidi Aksaya götürmüş ve oradan gökler alemine yükseltmiştir? Niçin İsra suresinde çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa diye buyurmuştur? Burada Bütün Mü’minlere şöyle bir mesaj vardır Kıyamete kadar Mescidi Aksa’yı koruyacaksınız. Mescidi Aksa ve Kudüsü Şerif Alemi İslamın namusudur, şerefidir ,Siyonist İsrail’in orayı işgal edip  kirletmesine razı olamayız .Mescidi Aksaya sahip çıkmalıyız.

Kudüsü ziyaret giden hırıstiyan sayısı milyonlarla ifade edilirken   Müslüman sayısı birkaç yüzbini  geçememiştir, maalesef.

 Kudüsü Şerifi ve  Mescidi Aksayı yalnız bırakmamalıyız. İmkanı olanlar oraya ziyarete gitmeli ve Mescidi Aksanın sahipsiz olmadığını işgalcilere göstermelidirler.

Bir miraç kandilini daha idrak ederken  Rabbimizden niyazımız odur ki evvela Müslümanlara Mescidi Aksaya sahip çıkma şuuru versin, birlik ve beraberlik içinde Mescidi Aksayı ve  ,Kudüsü Şerifi Siyonistlerin   işgalinden kurtaracak güç ve iradeyi nasib eylesin.

Mü'minin Mi'rac'ı sayılan namazın farz kılındığı bu mübarek gecede yüce yaratıcıya yönelmeli, O'ndan af ve bağış dilemeliyiz. Birbirimize sevgi ile yaklaşmalı, düşmanca davranışlardan uzak durmalıyız. Bu duygularla önümüzdeki çarşamba günü idrak edeceğimiz Mi'rac kandilinizi şimdiden tebrik eder, bu mübarek gecenin cümlemiz ve cümle Ümmeti Muhammed  için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah'dan dilerim.

 Hazırlayan: Alptekin Ertem / Sakarya İl Vaizi

 

 Not: Bu vaaz Diyanet Aylık Dergisinin 108.sayısının 14/21 sahifelerinde yayınlanmış olan İsra ve Mirac başlıklı yazısından da alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.

Dip Notlar

1- Zurkânî, C.I, s. 307-308.

2- Hüccetullahi'l- Bâliğa, C.2., s. 866.

3- İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azîm, C. 2., s. 174.

4- İsrâ, 1.

5- Necm, 16.

6- Necm, 10-18.

7- Bakara, 284-286.

8- Şerhu'l-Mevakıf, c. 2., s. 368.

9- A'raf, 143.

10- Şerhu'l-Mevakıf, c. 2., s. 368.

11- Kıyâme, 23; Mutaffifîn, 15;

Yunus, 26; Buhârî, Salât, 16;

Müslim, Mesâcid, 37.

12- En'am, 103.

13- Şûrâ, 51.

14- Lokman, 34.

15- Mâide, 67.

16- Buhârî, Tefsîru'l-Kur'an, sûre

ve'n-Necm, 1; Müslim, iman, 77.

17- Askalânî, Fethu'l-Bârî, Mısır, 1948, c. 8, s. 493.

18- Müslim, iman, 78.

19- Tirmizî, Tefsîru'l- Kur'an, 54.

20- Fethu'l-Bârî, c.8., s. 492.

21- Necm, 11.

22- Umdetü'l-Kârî, c. 19, s. 199.

23- Müslim, iman, 77.

24- Aliyyü'l-Kârî, Şifâ Şerhi c. 1, s. 422.

25- Buhârî, Menakıp, 41; Müslim, iman, 75.

[1] Dr.M. Said Ramazan  El-Buti Fıkhu’S-Siyre s.159

[2] HADİSLERLE İSLÂMTARİH VE MEDENİYET-II-17İsrâ, 17/1.3 M411 Müslim, Îmân,259.4 HS2/243 İbn Hişâm, 5 Sîret, II, 244.N5660 Nesâî, Eşribe, 41.6 DM2120Dârimî, Eşribe, 1.7 M443 Müslim, Îmân, 291.8

[3] Dr.M. Said Ramazan  El-Buti Fıkhu’S-Siyre s.157

[4]   Dr.M. Said Ramazan  El-Buti Fıkhu’S-Siyre s.160

 

Facebook Yorumları