menu
KAMU MALI YEMEMEK!
KAMU MALI YEMEMEK!
2 Nisan 2021 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Kamu Malı Yememek" konulu 02.04.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Kamu Malı Yememek!

Muhterem Müslümanlar!

Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır. Çünkü o; en güzel bir şekilde yaratılmış, akıl nimetiyle donatılmıştır. İnsan için başka insanlarla tanışmak, yardımlaşmak, onlarla bir arada yaşamak, en tabii bir ihtiyaçtır. Yeryüzünde huzur içerisinde bir hayat sürdürmek, Allah’ın sayısız nimetlerinden meşru ölçüler içerisinde yararlanmak, neslin devamını sağlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak, toplu halde yaşamaya bağlıdır. Cemiyet halinde yaşamak ise, karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.

Her insanın üzerinde bir çok hak ve sorumluluk bulunmaktadır. İnsan üzerindeki bu haklar, Hukukullah dediğimiz Allah’ın hakları ve hakku’l-ibad denilen yaratılmışların hakları olmak üzere iki kısımda özetlenebilir. Allah’ın üzerimizdeki hakları, O’nun varlığına ve birliğine inanmak, hiçbir şeyi ortak koşmadan O’na ibâdet edip emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktır. Hakkul ibad ise, yaratılmışların hakkıdır. Yaratılmışların başında da, insanlar gelmektedir. İnsanlar arasındaki bütün ilişkiler, “fertlerin karşılıklı hakları” içerisinde yer almaktadır. Ana-baba, evlat, eş, komşu, akraba, arkadaş, işçi-işveren vb. hakları bu tür kul haklarındandır. Canlı varlıkların da gözetmemiz gereken hakları vardır. Bu haklar onları incitmemek, aç ve susuz bırakmamak, yuvalarını yıkmamak ve yavrularını öldürmemektir. Diğer varlıklardan, meşrû bir çerçevede faydalanıp israf etmemektir. Doğal çevreyi, evimiz gibi korumak, doğal dengeyi bozacak işler yapmamaktır.

Ayrıca kamu hakları denilen haklar da vardır ki, hem “Hukukullah” hem de hakku’l-ibad, yani kul hakları kapsamında değerlendirilmektedir.

İslam Dini, toplumun maddi ve manevi bakımdan denge ve ahenk içinde bulunmasını ve devam etmesini ister. Bunun için de Yüce Allah, Müslümanların birbirleriyle yardımlaşmalarını, dayanışmalarını teşvik etmiştir. Mutlu, huzurlu ve erdemli bir toplum oluşturma amacına ulaşmak, sıkıntı, kriz ve zorlukları atlatmak hususunda dayanışma içinde hareket eden ideal bir toplum oluşturmaları için, bu husus üzerinde ısrarla durur.

  Kur'an'da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi "korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi veya manevi imkan, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç gibi anlamlarda da kullanılmıştır.

  Hadislerde geçen "Allah'ın hakkı, kulun hakkı" gibi ifadeler, zamanla İslami kaynaklarda bütün hakların"Allah hakları" (hukukullah) ve"kul hakları" (hukuku’l- ibad) şeklinde iki ana bölümde ele alınmıştır

 Muhterem Müslümanlar!

Kamu hakkı, bu daha çok, devlete ait olan veya herkesin ortağı bulunduğu bir tüzel kişiliğin bütün malî ve idarî menfaatlerini bir arada tutan ve korunmasını gerektiren değerlerdir. Buna geçmişte “Beytü’l-Mâl”, çağımızda ise “Hazine veya Kamu Malı” denilmektedir.

 Ülkenin varlığı ve birliği açısından en çok korunması gereken maddî haklardan biridir kamu hakkı.

Sorumluluk Anlayışı

عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: قالَ رسولُ اللّه)صلعم(: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالامَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ.

İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz.İmam çobandır ve sürüsünden mes'ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür.Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'ûldür.Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'ûldür." (Buhârî, Ahkâm 1, Cum'a 11, İstikrâz 20, Itk 17, 19, Vesâya 9, Nikâh 81, 90; Müslim, İmâret 20, (1829); Tirmizî, Cihâd 27, 1705; Ebû Dâvud, İmâret 1, (2928)

وعن الحسن البصرىّ عن معقل بن يسارٍ )رع( قال: سَمِعْتُ رسولَ اللّه  يَقُولُ: مَامِنْ عَبْدٍ يَسْتَرْعِيهِ اللّهُ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لِرَعِيَّتِهِ إلاَّ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيْهِ الجَنَّةَ

Hasan el-Basrî, Ma'kıl İbnu Yesâr (r.a)'dan naklediyor: "Resûlullah (a.s)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder." (Buhârî, Ahkâm 8, Müslim, İman 227, İmâret 21,)

وعن أبى ذرّ رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: قُلْتُ يَارسُولَ اللّه: ألاَ تَسْتَعْمِلُنِى، فَضَربَ بِيَدِهِ عَلى مَنْكِبِي، ثُمَّ قَالَ يَا أبَا ذَرٍّ: إنَّكَ ضَعِيفٌ، وَإنَّهَا أمَانَةٌ، وَإنَّها يَوْمَ الْقِيَامَةِ خِزْىٌ وَنَدَامَةٌ، إلاَّ مَنْ أخَذَهَا بِحَقِّهَا، وَأدَّى الَّذِى عَلَيْهِ فِيهَا.

Ebû Zerr (r.a) anlatıyor:"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?"Bu sözüm üzerine, elini omzuma vurdu ve sonra da:"Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır.Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle, üzerine düşen vazifeleri, eksiksiz edâ ederse o hâriç" buyurdu." (Müslim,İmâret 17, )

 Kamu hakkı; halkın vergi, hizmet, bağış veya başka bir nedenle devletin mülkiyetine ve hazinesine verdiği veya kamunun doğrudan sahip olduğu mal ve servet gibi ekonomik değerlerdir.

  Günümüzde devletin iç ve dış hazinesine ek olarak vakıf, dernek, kooperatif, sendika, fon ve banka gibi, vatandaşların para, iş ve emanetlerini koruyan tüzel kişiliklerin her biri, birer küçük hazinedir. Bu hassas kurumlarda görev alacak insanların; fakir, muhtaç ve henüz tüyü bitmemiş milyonlarca insanın hakkını ve alın terini koruyabilecek kadar dürüst, duyarlı ve güvenilir olmaları gerekir.

 Zira söz konusu kurumlarla ilgili alınacak her kararda ve yapılacak her harcamada kamu hakkı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü yaşanan olaylardan da anlaşıldığı gibi, çelik kasalar, zırhlı araçlar, polisiye tedbirler, kanun ve yönetmelikler söz konusu yerlerdeki yolsuzlukları, haksızlıkları, rüşvetleri ve zimmetleri önleyememiştir. Bu tür emniyet tedbirlerinden geri adım atılması düşünülemez ama bu tedbirlerin yeterli olmadığı açıktır.

  Bunun için insanımızda inanç, vicdan, vatan sevgisi, Allah korkusu, kul ve kamu hakkını gözetme hususundaki manevî heyecan ve duyarlılığın artırılması gerekir. İnsanları kamu ve insan haklarını ihlâl etmekten alıkoyacak gerçek âmil; dinî duyarlılık, ahiret inancı, kötülüğün ve haram lokmanın hesabının ilâhî huzurda verileceği inancıdır. (Diyanet Derg. 163/8-10)

 Muhterem Müslümanlar!

Bilelim ki;   Kamu malı emanettir.

 Emanet oldukça geniş kapsamlı bir kavramdır. Başta dinî yükümlülükler olmak üzere beden ve ruh sağlığı, evlât, servet, mal-mülk, makam-mevki, kısaca maddî ve manevî bütün değerler bu kavramın kapsamı içinde yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de;

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً

 “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” (Ahzab, 33/72) buyurularak bir yandan insanın emanet konusunda diğer varlıklardan ayrı olarak, taşıdığı sorumluluğun ağırlığına dikkat çekilmekte; diğer yandan da insanoğlunun emanete riayet konusunda genelde, vefasızlık göstermeye eğilimli olduğuna işaret edilmektedir.

Devletin mal varlığı halka aittir; bunda geçmişin, bugünün ve gelecek nesillerin hakları vardır. Bu nedenle, tüyü bitmemiş yetimlerin de hakkı olan bu malların, gereksiz yerlerde harcanıp, israf edilmeleri haramdır.

 Kamuya, yani toplumun bütününe ait mal ve değerler, yöneticiler açısından olduğu kadar, bireyler açısından da birer emanettir. Her birey doğrudan ya da dolaylı olarak bu emanetlerin korunmasından ve yerli yerince kullanılmasından sorumludur.

    Kamu hakkını ihlâl ve kamu malından çalmak hıyanettir.

İslami literatürde, kamu malını zimmetine geçirmeye “gulûl” adı verilmektedir.Sözlükte gizlemek, bir şeyi gizlice almak, hırsızlık yapmak; hıyanet etmek olan gulûl kelimesi; örfte genellikle, “ganimet malına hıyanet etmek” anlamında kullanılmaktadır.

 Gulûl, İslâm hukukunda da bu çerçevede, terim anlamı kazanmış ve “devlet malına hıyanet etmek, kamu malını zimmetine geçirmek, mülkiyeti bütün millete ait olan devlet hazinesinden veya ganimetlerden gizlice almak, özellikle de taksim edilmeden önce savaş ganimetinden bir şey çalmak” şeklinde tanımlanmıştır. (Ferhat Koca, Gulûl Mad. DiA, c. 14, s. 191-192)

وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“…Kim emanete hıyanet ederse (ganimet veya kamu malından aşırırsa), kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir” (Al-i İmran, 3/161).

 Bu ayet ile, kamu malına ihanetin cezasının ağırlığına dikkat çekilmiştir.

Ebu Humeyd es-Sâidi (r.a.)‘den rivayet edilen bir hadise göre Rasulullah (s.a.s), Ezd kabilesinden İbnü’l-Ütbiyye’yi zekât toplamakla görevlendirmiş, bu zatın daha sonra bazı mallarla gelip Hz. Peygamber (s.a.s)’e: “Şunlar size ait, bunlar da bana hediye olarak verildi” demesi üzerine Rasulullah’ın minbere çıkıp,“Benim -zekât toplamak için- gönderdiğim bir memura ne oluyor ki, ‘Şunlar sizin, şunlar da bana hediye edildi’ diyebiliyor.Dikkat edin, bu kişi evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi?Muhammed’i, kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sizden her kim bu (bu devlet malı)ndan alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu hâlde kıyamet günü gelecektir.Eğer bu haksızlıkla aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!(bağırarak gelecek)” buyurdu.

 Başka bir  hadislerinde ise,“Vergi memurlarına (âmillere) verilen hediyeler gulûldür (Kamu malını aşırmadır).” (Müsned, V, 424) ifadesi yer almıştır.

 Muhterem Kardeşlerim,

Kamu malından çalmanın vebali öylesine büyüktür ki, Hz. Peygamber(S.a.v), kamu malı çalmış, kamu hakkına tasallutta bulunmuş kimselerin cenaze namazlarına bile katılmamıştır.

 Zeyd b. Halid’in (r.a.) anlattığına göre: “Hayber Savaşı sırasında ashabtan biri öldürülmüştü. Hz. Peygamber’e haber verildi. O,“Arkadaşınız üzerine namaz kılın!” buyurdu. Hz. Peygamber’in bu sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü).Bunun üzerine Hz. Peygamber olaya şöyle açıklık getirdi:”Arkadaşımız, Allah için cihat sırasında ganimetten çalmıştı!” Bunun üzerine, maktûlün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.” (Muvatta, Cihad, 23)

 Sevgili peygamberimiz (S.a.v.)başka bir hadislerinde de. kişi şehit bile olsa kul ve kamu haklarını ihlal etmişse bunun hesabından kurtulamayacağını ifade buyurmaktadırlar: Ömer İbn." Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi: Hayber Gazvesi günü idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir grup geldi ve: - Falanca şehittir, falanca da şehittir, dediler. Sonra bir adamın yanından geçtiler:- Falanca kimse de şehittir, dediler. Nebî (S.a.v.):  "Hayır,   ben   onu,   ganimetten   çaldığı   bir   hırka   veya bir aba içinde cehennemde gördüm" buyurdu.(Müslim, îmân 182. Ayrıca bk. Dârimî, Siyer 48) Demek ki, şehitlik kişinin birçok günahına keffaret olduğu hâlde, kamuya ait hıyanet günahını ve kul haklarını ortadan kaldırmıyor.

Kıymetli Kardeşlerim,

  Kamu hakkını ihlâl etmenin ve kamu malından çalmanın, kaçakçılık yapmanın çeşitli yolları ve yöntemleri vardır. Bunlardan özellikle günümüzde öne çıkan bazıları şunlardır:

 1-Kamu arazilerini işgal etmek, üzerine bina yapmak.

Hazine, belediye, vakıflar ve çeşitli kamu kuruluşlarına ait menkul veya gayri menkulleri şahsî menfaatler doğrultusunda kullanmak, üzerine izinsiz olarak bina yapmak, kamu malını çalmanın bir nev’idir.Çünkü kamu malı kapsamı içinde yer alan araziler, devlet adına tüm vatandaşların ve gelecek nesillerin malıdır. Halkı temsil eden devletin izni olmadan alınan kamu arazisi gasp edilmiş demektir. Böyle bir arazi üzerinde, izinsiz olarak bir şey yapılamaz.

مَنْ ظَلَمَ قِيدَ شِبْرٍ مِنَ الْأَرْضِ طُوِّقَهُ مِنْ سَبْعِ أَرَضِينَ.

Hz.Peygamber (s.a.v)buyuruyor ki:“Kim bir karış miktarı bir yere (başkasının arazisine) haksız olarak sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.” (Buhari, Mezalim, 13)

2-Kaçak elektrik ve su kullanmak.

Ahlâkî değerlerimizı ve duyarlılığımızı kaybettikçe, yolsuzluklar baş göstermekte, her kademede devlet malı yağmalanmakta, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, vergi kaçakçılığı, kaçak su ve elektrik kullanımı gibi yüz kızartıcı durumlar ortaya çıkmaktadır.Bunların bedelinin ise dürüst vatandaşlar tarafından ödendiği yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır.Kul hakkı olan elektrik ve suyu kaçak kullananların, bu ülkede yaşayan bütün fertlerle teker teker helâlleşmeleri gerekir. Ancak tüyü bitmemiş yetimlerin de hakları olan bu kamu mallarının sahiplerini bulup onlarla helâlleşebilmek neredeyse imkânsızdır.

 3-Vergi kaçırmak, vergi vermemek.

Her insanın, vatandaşı olduğu ülkeden beklediği hakları olduğu gibi, yerine getirmekle yükümlü olduğu görevleri de vardır.Vergi de bu görevlerden biridir. Çünkü toplum hâlinde yaşamanın insanlara yüklediği belli bir takım hak ve sorumlulukları vardır.Bu sorumlulukların temel dayanağını kamu yararı teşkil etmektedir. Yerine getirilen her sorumluluk, dolaylı   ya da dolaysız bir şekilde toplumu oluşturan bireylere devletçe hak ve hizmet olarak geri döner.

Vergi borcunu ödememek, ya da vergi kaçırmak da önemli bir kamu hakkı ihlâlidir. İhlâl ve ihmal edilen görevler ise, kamu hizmetlerinin aksamasına yol açar. Bu bakımdan vergi mükelleflerinin yalan beyanda bulunup vergi kaçırmaları veya vergi vermemeleri, o toplumda yaşayan bireylerin haklarının (kul hakkının) ihlâl edilmesidir.

Yine kişinin, vergi verebilecek güç ve imkâna sahip olmasına rağmen, vergisini vermeyip, başkalarının verdiği vergilerle sunulan kamu hizmetlerinden -katkıda bulunmadığı hâlde- yararlanması da, “nimet ve hizmetten haksız bir şekilde yararlanma” olarak değerlendirilebilir.

 4- Kendini mağdur gibi göstermek.

Bu suretle devletten yani kamu malından haksız bir şekilde mal veya yardım talebinde bulunmak ki devletin sosyal yardımlaşma vakıflarından ihtiyacı olmadığı halde kendini fakir gibi göstererek para yardımı dilenenler.Geçmişte haksız yere yeşil kart edinip lüks araçla gelerek fakirlere sağlanan ücretsiz sağlık imkanlarından faydalanan kimseler görülmüştü.Ayrıca devletin vergi muafiyeti sağladığı engelli araçları gayesi dışında edinmeye çalışmak da kamu hakkına girmektir.

Bundan başka;

-Esnafa ve çiftçiye sağlanan devlet kredilerinin gereken şartlar haricinde yerli yersiz kullanımı ,

-Piknik, park yeri vb.yerlerde kamuya ait eşyalara verilen zararlar ,

-Kamuda çalışan işçinin veya memurun vazifesini ihmal etmesi, savsaklaması, yapmaması veya noksan yapması gibi hususların da kamu hakkının ihlali olduğunun bilinmesi gerekir.

Değerli müminler

Menfaat için kamunun haklarını ihlâl etmek, görevi kötüye kullanmak, rüşvet alıp vermek, karaborsacılık yapmak, kamu malını zimmetine geçirmek, vergi kaçırmak, kaçak su ve elektrik kullanmak gibi şeyler gerçek bir müminin yapabileceği işler değildir. Bu nedenle her Müslüman, Allah hakkı olarak da kabul edilen kamu mallarını korumalı, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmamalıdır. Bunların yarın kıyamet gününde mutlaka hesabını vermekle, karşı karşıya geleceğini asla unutmamalıdır.

  Çünkü kamu malları, belirli kişilere değil, bütün topluma aittir. Kamu malını yiyen kimse, toplumun bütün bireylerine karşı suç işlemiş olmaktadır.Bunları haksız yere almanın sorumluluğundan kurtulmak oldukça zordur.

Burada kamu hakkına titizlikle riayet hususunda örnek olarak Hz. Ömer (r.a)ın halifeliği döneminde, devletin mumunu şahsi işleri için kullanmamasını; Hz. Ebu Bekir (r.a)ın kamu hakkı endişesiyle maaş almak istememesini verebiliriz.Günümüzde bu örnekler bazı kimselere garip gelebilir.

وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ

Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin” (Bakara, 2/188)

 Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde mealen şöyle buyuruyorlar: “Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, (Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa) dinar ve dirhemin bulunmadığı (altın ve gümüşün geçmediği) hesap günü gelmeden önce helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir. ) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir. ” (Buhari, Mezalim, 10)

  Başka bir hadiste ise:"Ebû   Hüreyre   radıyallahu   anh'den   rivayet   edildiğine   göre,   Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashâb:- Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler.  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:  "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.  (Müslim, Birr,59. 60; Tirmizi, Kıyame, 2).

Kul hakkına girmek kadar  kamu mallarına hıyanet de Allah’ın affetmeyeceği günahlardandır. Bu gibi kimseler dünyada hak sahipleriyle helâlleşip tevbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah’ın huzurunda hesaplaşacaklardır.

  Kamu hizmeti verenler, kamuya ait araç ve gereçleri kullanırken dikkatli ve duyarlı davranmalı, elektrik, su, kağıt, akaryakıt ve benzeri her türlü araç-gereçleri israf etmeden, emanet şuuru içerisinde kullanmalı, ücretle veya maaşla çalışanlar mesai saatleri dahilinde kendilerine verilen işi en verimli bir biçimde yapmalı, işgücü israfına sebebiyet vermemeli, görevini zamanında ve olması gerektiği şekilde yapmalı, rüşvet ve benzeri yolsuzluklardan sakınmalıdırlar.

Unutulmamalıdır ki, kamu malından çalmanın vebal ve günahı sadece bu işi yapanların değil, bu gibilerini koruyup gözetenlerin veya göz yumanların da üzerindedir.Sevgili Peygamberimiz,“Kim (kamu ve kul hakkını) aşıranı gizlerse (göz yumarsa), o da ondandır” (Ebu Davud, Cihad, 135) buyurarak, bu duruma işaret etmişlerdir. (Diyanet Derg. 163/11-13)

Değerli Müminler

Kamu hakkı ile ilgili olarak özetleyecek olursak;

Müslüman, herkesin hak ve hukukuna saygılı olur. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınır. Kul ve kamu hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilir. Dünyadaki bir çok kötülük, kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini asla unutmaz.

Müslüman, kul ve kamu haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır.

Bireysel çıkarlar uğruna kamunun haklarını ihlal etmek, görevi kötüye kullanmak, rüşvet alıp vermek, karaborsacılık yapmak, kamu malını zimmetine geçirmek, vergi kaçırmak, kaçak su ve elektrik kullanmak vb kötülükler gerçek bir müminde asla bulunmaması gereken özelliklerdir. Bu nedenle her Müslüman, Allâh hakkı olarak da kabul edilen kamu mallarını korumalı, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmamalıdır.Bunların yarın kıyamet gününde mutlaka hesabını vermekle karşı karşıya geleceğini asla unutmamalıdır.Çünkü Kamu malları, belirli kişilere değil, bütün topluma aittir. Bu nedenle bunları haksız yere almanın sorumluluğundan kurtulmak oldukça zordur. Zimmete geçirilen ya da ihlal edilen fert ve kamu haklarıyla Allah’ın huzuruna çıkmanın vebali çok ağır olacaktır.Çünkü bir kulun hakkının zayi olması durumunda telafi imkanı varken, kamu hakkında doğmamış çocuğun hakkının da bulunduğu gözönünde bulundurulursa, hak sahibi kimseleri tek tek bulup helalleşmek neredeyse mümkün olamayacaktır.

بِه۪ۜيَعِظُكُمْ نِعِمَّا اللّٰهَ اِنَّ بِالْعَدْلِۜتَحْكُمُوا اَنْ النَّاسِ بَيْنَ حَكَمْتُمْ وَاِذَا اَهْلِهَاۙ اِلٰٓى الْاَمَانَاتِ تُؤَدُّوا اَنْ يَأْمُرُكُمْ اللّٰهَ اِنَّ بَص۪يراً  سَم۪يعاً كَانَ اللّٰهَ اِنَّ

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” mealindeki âyette ise, özellikle yöneticilerin hem adalet hem de emanet ehli olmaları emredilmektedir.(Nisa,58) Çünkü devletin mal varlığı halka aittir; bunda geçmişin, yaşayanların ve gelecek nesillerin hakları vardır. Bu nedenle yöneticilerin, tüyü bitmemiş yetimlerin de hakkı olan bu malları gereksiz yerlerde harcayıp, israf etmeleri haramdır. Zaten yöneticilerin halk ve devlet malı üzerindeki tasarrufları da kamu menfaatine (maslahata, kamu yararına) bağlı olarak caiz kılınmıştır. Kamuya, yani toplumun bütününe ait mal ve değerler, yöneticiler açısından olduğu kadar, bireyler açısından da birer emanettir. Her birey doğrudan ya da dolaylı olarak bu emanetlerin korunmasından ve yerli yerince kullanılmasından sorumludur.

Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır: Kim iyilik ve kötülük olarak ne yapmışsa; mutlaka karşılığını görecektir. Nitekim Cenâbı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde:

ُوَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ  يَرَهُۜ خَيْراً ذَرَّةٍ مِثْقَالَ يَعْمَلْ فَمَنْ 

Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür”   buyurmaktadır. (Zilzal,7-8)

Ya Rabb! Bizleri rızana uygun işlerle meşgul olan, haramı haram, helali helal bilen ve buna göre amel işleyen kullarından kıl.Bizleri o çetin hesap gününde hesabını kolay verenlerden eyle.

Velhamdü lillahi rabbil alemin….

VAAZI İNDİR!

Ömer BAYRAKTAR

Hendek İlçe Vaizi


Facebook Yorumları