menu
KAYBETTİREN FAZLALIK: FAİZ!
KAYBETTİREN FAZLALIK: FAİZ!
19 Şubat 2021 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Kaybettiren fazlalık: Faiz" konulu 19.02.2021 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Kaybettiren fazlalık: Faiz!

Kendisinden faydalandığımız her türlü nimetin asıl sahibi, yerlerin ve göklerin Mâliki olan Cenab-ı Hak’tır. Yüce Rabbimiz biz kullarına mülkünden ihsanda bulunmuş ve sayısız nimeti istifademize vermiştir. Ancak bu istifade sırasında dünyada huzurumuzu kaçıracak, ahirette de azaba sürükleyecek birtakım kazanç yollarını ve yanlış uygulamaları da haram kılmıştır.

Bunlardan biri olan faiz, haksız yoldan, emek sarf etmeden, alın teri dökmeden kazanmaktır. Faiz, insanların mallarına kattıkları meşru olmayan fazlalıktır. Faiz, “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyuran Allah Resulü (s.a.s)’in getirdiği adalet, şefkat, yardımlaşma, dayanışma gibi değerleri görmezden gelmektir. Faiz, alın terinin mukaddes olduğunu göz ardı etmektir. Faiz, dünyada da ahirette de hesabı çetin olan büyük bir günahtır.

Faiz haramdır; çünkü İslam’ın hukuk ve ahlâk sisteminin temelinde yer alan “Hak” kavramına aykırıdır. Faiz kul hakkını hiçe sayarak, insanları kolaylıkla aldatmanın yolunu açar. Kazanıyorum zannederken aslında kaybeden bireyi ve birbirine güvenini yitiren toplumu felakete sürükler. Faiz yalnızca malın değil, hayatın da bereketini kaçırır. Nice iflaslar, intiharlar, dağılan aileler, heba olan ömürler faizin birer neticesidir. Yüce Allah çalışıp çabalamadan haksız yoldan kazanç sağlayanların ibretlik âkıbetini bizlere şöyle haber vermektedir: 

الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا

“Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu durum onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır…”

 فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.”

وعن عمرو بن احوص رضى اللّه عنه قال: سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ صلى الله عليه وسلم يقولُ في حَجَّةِ الَوداعِ: أَلا إنَّ كُلَّ رِباً منَ رِبَا الجاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ. لَكُمْ رُؤُسُ أمْوَالِكُمْ لاتَظْلِمُونَ وََلاتُظْلَمُونَ.َ

Amr İbnu'l-Ahvas (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav)'in Veda Haccındaki (konuşmasını) dinledim O, şöyle diyordu:

"(Biliniz ki), câhiliye devrindeki bütün ribâlar kaldırılmıştır. Sadece verdiğiniz ana parayı alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş olacaksınız ne de zulme uğramış olacaksınız.”1

Faizin Tarifi:

    Faizin Arapça'daki karşılığı ribâ olup sözlükte, “herhangi bir şeydeki ar­tışı ve fazlalığı” ifade eder. Terim olarak ise ribâ, “borç verilen bir parayı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla veya herhangi bir borç ilişkisi ile doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacak için ek vade tanıyıp vade sonunda bu alacağı fazlalıkla geri almanın, yine bu şekilde alınan fazlalığın” genel adıdır.


    Tarih boyunca gelip geçmiş birçok düşünür, filozof ve devlet adamı da açık bir haksızlığa yol açtığı, sermayeyi belli bir sınıfın elinde topladığı, geniş halk kitlelerinin sömürülmesine sebep olduğu için faize karşı çıkmış, onunla mücadele edip önlemeye çalışmışlardır.

    Nitekim Eflâtun faizi doğru bulma­makta, Aristo “paranın parayı doğurmayacağını” belirterek faiz yoluyla sağlanan kazancı, tabii olmayan kazanç diye nitelendirmektedir.

    Sermayeyi ellerinde bulunduranların, hiçbir çaba göstermeksizin ve riske girmeksizin bu sermaye aracılığıyla gelir elde etmek istemeleri, öte yandan ticaret erbabının ve çalışan fakir kesimin de devamlı sermaye ye ihtiyaç duyması sebebiyle faiz her dönem ve devir toplumunda az veya çok buluna gelmiş, yol açtığı zararlar bilindiği halde yaşamış ve yaygınlık ka­zanmıştır.

    İslâm'ın ortaya çıktığı VII. yüzyıl Arap toplumunda da faiz bütün çeşitle­riyle biliniyor ve uygulanıyordu. Bu yüzden sermaye belli kesimin elinde yoğunlaşmış, gittikçe katlanan faiz borcunu ödeyemeyen kimselere cezalar verilmiş veya bunların çocukları köle olarak satılmaya başlanmış, sonuç itibariyle az bir kesim büyük çıkar sağlamasına karşı geniş halk kesimi perişan olmuştu.

    Kur'an bu yaygın âdeti aşamalı bir akış içerisinde, gerekli önlemleri ala­rak ve bu uygulamanın yerini tutacak kurumları da göstererek yasaklamış, Hz. Peygamber de devrinde bilinen ve yapılan faizli ticarî işlemlerin faizden arındırılmasına kılavuzluk etmiş, bu konudaki emir ve yasaklarıyla, belli ölçü ve ilkeleri çıkarmaya elverişli bir uygulamayı başlatmıştır.

Faizin Haram Kılınmasında I. Aşama

    Kur'an'da ribâ meselesi dört yerde ele alınmış ve ribâ yasağı içki yasa­ğında olduğu gibi aşamalı yöntem izlenerek dört aşamada ortaya konmuş­tur.

    Bu konuda ilk âyet Mekke döneminde inen Rum sûresinin 39. ayetidir:

    وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِنْدَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ

    İnsanların malla­rında artış olsun diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızâsını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte onu verenler (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır”.

    Bu âyet faizi açıkça yasaklamamakla birlikte Allah katında çirkin görüldüğüne ve bereketsizliğine değinerek onu dolaylı olarak reddetmekte, müminlere bu yönde uyarıda bulunmaktadır.

Faizin Haram Kılınmasında II. Aşama

    فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

    Medine döneminde nazil olan Nisa sûresinin 160-161. âyetleri ile Allah, yahudilere faizin haram kılındığını, fakat onların bunu helâl sayıp alıp-vermeye devam ettiğini, bu yüzden de birçok ceza ve azaba uğradıklarını ve uğrayacaklarını haber vererek yine dolaylı olarak faiz yasağına temas etmiş ve bu konuda müslümanları yönlendirmiştir.

Faizin Haram Kılınmasında III. Aşama

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

    Ey iman edenler, kat kat faiz yemeyin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz”3

    Bu ayette faiz açıkça yasaklanmıştır. Tabii ki Kur'an’ın bu üslûbu, ilk planda Mekke'de yaygın olan bileşik faizli borç işlemlerini kapsıyor gözüküyorsa da âyetteki “kat kat” ifadesi, sadece katlarınca faizin helâl olduğu anlamında olmayıp o günkü olguyu açıklamak için gelmiştir.

Faizin Haram Kılınmasında IV. Aşama:

    Dördüncü aşamaya gelince, artık faiz bir önceki kaydı da taşımaksızın şiddetli bir üslûpla yasaklanmış, faizi bırakanlara bazı imkânlar gösterilirken faizde ısrar edenlere acı sonuçlar bildirilmiştir.

    Bakara Sûresinin 275-279. âyetlerinde şöyle buyurulur:

    الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ

    Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar.

    ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا

    Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır.

    فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانْتَهَى فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

    Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.

    يَمْحَقُ اللَّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ

    Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.

    إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

    İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

    Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin.

    فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

    Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.

Bakara 275-279 Ayetlerinin Nüzul Sebebi

    Müfessirlerin çoğuna göre, riba ayetleri, Taif’te oturan Sakif Kabilesi’nin faiz problemiyle ilgili olarak inmiştir. Bu kabilenin Hz. Peygamber’le yaptığı “Taif Anlaşması”na göre, onların başkalarında olan faiz alacakları devam edecek, fakat başkalarının onlardan olan faiz alacakları kaldırılacaktı. Sakif’ten Amr b. Umeyr Oğulları denilen dört kardeş Taif’in fethi sırasında İslâm’a girmiş, faiz alacaklarının vadesi gelince de bunları tahsil için Mekke’ye adam göndermişlerdi.

    Mekke’de oturan Muğire Oğulları faiz borçlarını ödemek istemeyince, aralarında düşmanlık doğdu. Anlaşmazlık Mekke valisi Attâb b. Esîd’e (ö.13/634) götürüldü. Attâb durumu Hz. Peygamber’e yazdı. Bunun üzerine faiz ayetleri indi ve Allah’ın Rasûlü ayetleri Mekke valisine yazdı ve hükme razı olurlarsa ne âlâ, aksi halde onlara karşı harp ilan etmesini bildirdi. Durumu öğrenen Sekif kabilesi faiz istemekten vazgeçti.

Faizin Haramlığı:

    Rasulullah (S.A.V.) Veda Hutbesinde şöyle buyurmuştur:

    أَلَا إِنَّ كُلَّ رِبًا مِنَ رِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ لَكُمْ رُؤُسُ أَمْوَالِكُمْ لَاتَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

    "(Biliniz ki), câhiliye devrindeki bütün ribâlar kaldırılmıştır. Sadece verdiğiniz anaparayı alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş olacaksınız ne de zulme uğramış olacaksınız.”4

عن عمر بن الخطاب رضى اللّه عنه قال: قال رسول اللّه صلى الله عليه وسلم : الذَّهَبُ بالذَّهَبِ رباً إّلاَ هَاءَ وَهَاءَ، وَالْبُرُّ بالْبُرِّ رِباً إّلاَ هَاءَ وَهَاءَ، وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ رباً إّلاَ هَاءَ وَهَاءَ، وَالتَّمْرُ بالتَّمْرِ رِباً إّلاَ هَاءَ وَهَاءَ.

Ömer İbnu'l-Hattâb (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Altın altınla peşin olmazsa ribâdır. Buğday buğdayla peşin satılmazsa ribâdır. Arpa arpayla peşin satılmazsa ribâdır. Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa ribâdır." 5

وعن مجاهد قال: كُنْتُ مَعَ ابنِ عُمرَ رضى اللّه عنهما فجاءَهُ صائِغٌ فقالَ: يا أباَ عبدِ الرَّحْمنِ إنِّى أصُوغُ الذَّهَبَ فأبِيعُهُ بالذَّهَبَ بِأكْثَرَ مِنْ وَزْنِهِ فأسْتَفْضِلُ قَدْرَ عَمِلِى فيهِ فنهاهُ عنْ ذلكَ فَجَعلَ الصَّائغُ يُرَدِّدُ عليهِ المسئلةَ وابنُ عُمرَ ينهاهُ حتَّى كانَ آخرَ ما قالَ لهُ: الدِّينارُ بالدِّينارِ، والدِّرْهَمُ بالدِّرْهَمِ لَافَضْلَ بَيْنَهُمَا، هذا عهدُ نَبيِّنَا صلى الله عليه وسلم إلينا وَعَهْدُنَا إلَيْكُمْ أخرجه بطوله مالك.

Mücahid anlatıyor: “Ben İbnu Ömer (ra)'le beraberdim.Ona bir kuyumcu gelerek: "Ey Ebu Abdirrahman! Ben altın işliyor ve bunu kendi ağırlığından fazla altınla satıyorum. Böylece ona harcadığım el emeği miktarında fiyatını artırıyorum" dedi. İbnu Ömer, onu bu işten yasakladı. Kuyumcu aynı meseleyi birkaç defa tekrar etti. Her seferinde İbnu Ömer, onu bu işten yasakladı ve son olarak da şunu söyledi: “Dinar dinarla, dirhem dirhemle satılır. Aralarında fazlalık olamaz. Bu, Peygamberimizin bize vasiyetidir, biz de size vasiyet ediyoruz”.6

حدثنا عبد الرحمن بن أبي بكرة، عن أبيه رضي الله عنه قال: نهى النبي صلى الله عليه وسلم عَنِ الفضّةِ بالْفِضّةِ، والذَّهَبِ بالذَّهَبِ إلا سَوَاءً بسَوَاءٍ، وَأمَرَنَا أنْ نَشْتَرِىَ الفِضّةَ بالذَّهَبِ كَيْفَ شِئْنَا وَنَشْتَرِىَ الذَّهَبَ بِالْفِضّةِ كَيْفَ شِئْنَا يَداً بِيَدٍ.

Abdurrahman İbn Ebu Bekr, babasından şöyle rivayet ediyor: “Resûlullah (sav) gümüşün gümüşle, altının altınla başa baş olmayan satışını yasakladı. Bize altın mukabilinde dilediğimiz şekilde gümüş ve gümüş mukabilinde dilediğimiz şekilde altın satın almayı emretti peşin olmak şartıyla.”7

Dolayısıyla kuyumcudan altın gümüş veya dövizciden yabancı para alıp bozduracağımız zaman bunların peşin olmasına dikkat edelim ve taksitli almayalımki faize bulaşmayalım.

Faizin Kötülüğü:

    İbnu Mes'ud anlatıyor:

    «أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، لَعَنَ آكِلَ الرِّبَا، وَمُوكِلَهُ، وَشَاهِدِيهِ، وَكَاتِبَهُ»

    "Rasulullah ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de şâhitlik edenlere de bu muâmeleyi yazana da lânet etti."8

    Rasulullah buyurdu ki:

    اِجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ

    Yedi helâk edici şeyden kaçınınız.

    قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا هُنَّ؟

    “Ey Allah’ın Rasulü! Onlar nedir?” diye sordular. Rasulullah şöyle buyurdu:

    قَالَ: الشِّرْكُ بِاللَّهِ، وَالسِّحْرُ، وَقَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ، وَأَكْلُ الرِّبَا، وَأَكْلُ مَالِ الْيَتِيمِ، وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ، وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ الْغَافِلَاتِ

    Bunlar; Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek faiz yemek, , yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli ve imanlı bir kadına zina iftirasında bulunmaktır.”9

    Rasûlullah buyurdu ki:

    أَتَيْتُ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِي عَلَى قَوْمٍ بُطُونُهُمْ كَالْبُيُوتِ، فِيهَا الْحَيَّاتُ تُرَى مِنْ خَارِجِ بُطُونِهِمْ، فَقُلْتُ: مَنْ هَؤُلَاءِ يَا جِبْرَائِيلُ؟ قَالَ: هَؤُلَاءِ أَكَلَةُ الرِّبَا

    «(Mi'raca) götürüldüğüm gece, karınları odalar gibi (büyük) olan bir kavmin üzerine vardım. Bunların karınlarında dışardan gö­rülen yılanlar vardı. Ben: Bunlar kimlerdir? Yâ Cebrail! diye sor­dum. Cebrail dedi ki: Bunlar faiz yiyicileridir.»"10

    Rasulullah buyurdu ki:

    مَا أَحَدٌ أَكْثَرَ مِنَ الرِّبَا، إِلَّا كَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهِ إِلَى قِلَّةٍ

    Faizden mal çoğaltan hiç bir kimse yoktur ki işinin âkibeti ma­lın azalmasına dönüşmesin.

Faizden Kaçınmak

Yüce Allah Nisa sûresinin 29 âyetinde:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا

Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin” buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu bildirmiştir. Yine aynı surenin 10 ayetinde ise, “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir” buyrularak yetim malı yemenin de ne kadar büyük bir günah ve haram olduğuna dikkat çekilmektedir.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”11

وَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِيَ أَنتُم بِهِ مُؤْمِنُونَ

Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.12 anlamındaki âyetler de yenilen rızkın helal ve temiz olmasını emretmektedirler.

Huzurlu bir toplum oluşturmayı hedef alan İslam’ın yüce Peygamberi de, “Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır” şeklindeki sorulan bir soruya, “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır13 cevabını vermiştir. Yine;

: « مَا أَكَلَ أَحَدٌ طَعَاماً خَيْراً مِن أَنَ يَأْكُلَ مِن عمَلِ يَدِهِ ، وَإِنَّ نَبيَّ اللَّه دَاوُدَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كان يَأْكلُ مِن عَمَلِ يَدِهِ » رواه البخاري .

Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi. 14

hadisleri de helâl kazancın önemine dikkatlerimizi çekmektedir.

İslam’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Bu bakımdan Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden ve nasıl geldiğine dikkat etmeli, kazancı temiz olmalı; hem kendini hem de aile fertlerini helâl gıda ile beslemelidir. Ayrıca Allah yolunda harcayacağı para da temiz bir şekilde kazanılmış olmalıdır. Haram yollardan kazanılmış paranın hayrı olmaz. Bir insanın duasının kabul olması için de helâl gıda ile beslenmesi şarttır. Çünkü haram ile beslenenlerin duaları kabul olmaz. Sevgili peygamberimiz bu konu hakkında şöyle buyuruyorlar:

 عَنْ أبي هُريْرَةَ رضي اللَّه عنْهُ قَالَ : قَالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « أيُّهَا النَّاسُ إنَّ اللَّه طيِّبٌ لا يقْبلُ إلاَّ طيِّباً ، وَإنَّ اللَّه أمَر المُؤمِنِينَ بِمَا أمَر بِهِ المُرْسلِينَ ، فَقَال تَعَالى : {يَا أيُّها الرُّسْلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّباتِ واعملوا صَالحاً } وَقَال تَعالَى : { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمنُوا  كُلُوا مِنَ طَيِّبَات مَا رزَقْنَاكُمْ } ثُمَّ ذَكَرَ الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَر أشْعَثَ أغْبر يمُدُّ يدَيْهِ إلَى السَّمَاءِ : يَاربِّ يَارَبِّ ، وَمَطْعَمُهُ حَرامٌ ، ومَشْرَبُه حرَامٌ ، ومَلْبسُهُ حرامٌ ، وغُذِيَ بِالْحَرامِ، فَأَنَّى يُسْتَجابُ لِذَلِكَ ، ؟

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir. Cenâb–ı Hak Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur. Mü’minlere de:

Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin’ buyurmuştur. ” Resûl–i Ekrem daha sonra şunları söyledi:

Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”15

Haramdan ve harama yol açan vasıtalardan kaçınmak gerektiği gibi, haram şüphesi taşıyan işlerden ve kazançlardan da uzak durmak gerekir. Hz. Peygamber’in şu hadisi bu konuda ihtiyat ve takva sahipleri için güzel bir ölçü vermektedir16

- وعن النُّعمان بنِ بَشيرٍ رضيَ اللَّه عنهما قال : سمِعْتُ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : «إِنَّ الحَلاَلَ بَيِّنٌ ، وإِنَّ الحَرامَ بَيِّنٌ ، وَبَيْنَهما مُشْتَبِهاتٌ لاَ يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ ، فَمَن اتَّقى الشُّبُهاتِ ، اسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وعِرْضِهِ ، وَمَنْ وَقَعَ في الشبُهاتِ ، وقَعَ في الحَرامِ ، كالرَّاعي يرْعى حَوْلَ الحِمى يُوشِكُ أَنْ يَرْتَع فِيهِ ، أَلاَ وإِنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمًى ، أَلاَ وَإِنَّ حِمَى اللَّهِ مَحَارِمهُ ، أَلاَ وإِنَّ في الجسَدِ مُضغَةً إذا صلَحَت صَلَحَ الجسَدُ كُلُّهُ ، وَإِذا فَسَدَتْ فَسدَ الجَسَدُ كُلُّهُ : أَلاَ وَهِي القَلْبُ » متفقٌ عليه . ورَوَياه مِنْ طُرُقٍ بأَلْفاظٍ مُتَقارِبَةٍ .

“Nu’mân İbni Beşîr (ra)Resûlullah (sav)i şöyle buyururken dinledim, dedi:

Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.

Şüpheli konulardan sakınanlar,dinini ve ırzını korumuş olur.Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalb'dir”17

    "Rasulullah buyurdular ki:

    لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَا يَبْقَى أَحَدٌ إِلَّا أَكَلَ الرِّبَا، فَمَنْ لَمْ يَأْكُلْهُ أَصَابَهُ مِنْ بُخَارِهِ. وَفِي رِوَايَةٍ: مِنْ غُبَارِهِ.

    "İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı veya (bir rivayete göre) tozu ulaşacak."18

    Hz. Ömer şöyle demiştir:

    إِنَّ آخِرَ مَا نَزَلَتْ آيَةُ الرِّبَا وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ قُبِضَ وَلَمْ يُفَسِّرْهَا لَنَا فَدَعُوا الرِّبَا وَالرِّيبَةَ

    “Kur’an’ın en son inen ayeti riba yasağı bildiren ayettir. Hz. Peygamber de bize ribayı tam olarak açıklamadan aramızdan ayrılmıştır. Bu yüzden şüpheli olan şeyleri bırakıp, şüphe bulunmayanları yapınız.”19

Borç Ödemede Faiz:

    İmam Mâlik'in rivayet ettiğine göre, Abdullah İbn Ömer’e bir adam gelerek: “Ben birisine bir borç verdim ve bu borcu daha fazlasıyla ödemesini şart koştum” dedi.

    İbn Ömer, “Bu ribâdır” diye cevap verdi.

    Bunun üzerine adam, “Ey Ebu Abdurrahman! Öyleyse bana nasıl hareket etmemi emredersiniz” dedi?

    İbn Ömer, şu açıklamayı yaptı:

    “Borç verme, üç şekildedir:

    Birincisi Allah rızasını gözeterek, Allah için verdiğin borç.

    İkincisi arkadaşının hatırı için verdiğin borç.

    Üçüncüsü de temiz bir malla pis bir şey almak için verdiğin borçtur. İşte bu ribâdır.

    Adam, tekrar “Ey Ebu Abdurrahman! Ne yapmamı emredersin deyince”

    O, şöyle cevap verdi: “ Akdi yırtman uygun olur, şayet o adam verdiğin miktarı aynen iade ederse alırsın. Eğer daha azını geri öderse, alırsın kalanı sana sevap yazılır. Eğer sana, daha iyi bir şeyi gönül hoşluğu ile verirse, bu sana bir teşekkürdür, böylece teşekkürünü ifade ediyor demektir. Sana ayrıca, ona vâde tanıdığın için sevap vardır.”20

Maalesef biz Müslümanlar öyle bir duruma geldik ki öz anne ve babadan olan iki kardeş dahi birbirilerine karzı hasen dediğimiz hiçbir fayda ve kar gözetmeksizin borç para vermekten dahi geri duruyoruz, ve fakir kardeş bankaya gidip kredi çekmek zorunda kalıyor zengin kardeşte aynı gün parasını bankaya götürüp faize yatırıyor.

Faiz Yasağının Amacı:

    Faiz yasağı, İslâm iktisadının hem ana öğelerinden birisi, hem de mâkul bir gereğidir. İslâm servetin âtıl bırakılmamasını, üretim ve yatırım dışında tutulmamasını isteyerek faiz ortamının doğuşunu engelleyici bazı tedbirler almıştır. İslâm'da temel üretim faktörü olarak “emek” kabul edilip, sermaye­nin risk ve zarara katlanmadan tek başına kazanç aracı olması önlenmiştir. Çünkü bu, sermaye ve servetin giderek belli bir zümrenin elinde toplanma­sına, neticede insanların sınıflaşmasına, büyük bir kesimin mağduriyetine sebep olacaktır.

    İslâm'ın yerleştirmeye çalıştığı ahlâkî anlayış, yardımlaşma ve sosyal dayanışma ilkesi, zekât ve infak emri, emek ve sermayenin bir­likte üretime ve yatırıma yönelmesi, kâr ve zararı birlikte göğüslemesi prensibi ve benzeri düzenlemeler, bir bütünün birbirini tamamlayan parçala­rıdır. İslâm, nimetleri ve külfetleri topluma dengeli biçimde yaymayı ilke edinmiştir. Ağır diyet borcu altındaki suçluya hazine veya akrabalarının hatta mensubu bulunduğu meslek kesiminin yardımını sağlarken, savaş ganimetini, sermayenin belli ellerde dolaşmasını önleme gerekçesiyle, geniş bir kesime yaymıştır. İslâm miras hukukunda mirasçı zümrenin genişliğide bu anlayışın sonucudur.

    Halbuki maddeci Batı toplumunda ise, sermayenin belli ellerde toplan­ması istenmekte, bu amaçla sermayenin belli merkezlerden daha organize şekilde üretim ve yatırıma aktarılması, buna karşılık geniş bir çalışan zümre oluşması sağlanmaya çalışılmaktadır. Buna göre faiz Batı’nın iktisadî haya­tının ve anlayışının en vazgeçilmez unsurlarından birini oluşturmaktadır. Batı tipi hayat ve düşünce tarzına hızla adapte olan müslüman toplumlarda da faizin iktisadî hayatın temel unsuru ve sermayenin en tabii hakkı olarak görülmeye başlanması bu sebepledir.

    Kur'an faiz ile zekât ve infakın karşılaştırmasını yaparak zekât ve infakın değerli ve kalıcı, faizin ise değersiz ve bereketsiz olduğunu bildirmektedir. Gerçekten de zekât ve infak sosyal adaleti ve refahı arttırıcı olduğundan değerli ve bereketlidir. Faiz ise gelir akışını belli ellerde toplayıp sosyal refahı önleyeceğinden, dolayısıyla geniş bir kesimin tüketim eğilimini ve imkânını azaltacağından, bazen sosyal patlamalara sebep olduğundan neticede bereketsiz bir yoldur. Öte yandan, zekât ve infakın Allah katında ecir ve mükâfat ile, faizin de ceza ve günah ile karşılanması bir müslüman için kuşkusuz daha da önemli bir farklılıktır.

    Kur'an'ın, faizle ticaret arasındaki ilişkiye değinerek ticaretin helâl, faizin haram olduğunu bildirmesi de dikkat çekicidir. Çünkü ticaret üretken olup toplumda emeğe ve sermayeye dengeli bir pay verir, paranın akışını hızlandırır, belli istihdam imkânları ortaya çıkarır. Faiz ise üretken değil tek taraflı çıkar sağlayan bir sömürüdür. Eşit ve iki taraflı risk taşıyan ticaret ile eşitsiz ve tek taraflı risk taşıyan faiz arasında önemli bir mahiyet farkı vardır. Faizle ticaretin aynı olmadığını vurgulayan bir üslûp kullanırken, Kur'an'ın bu noktaya dikkat çekmeyi amaçladığı söylenebilir.

Faiz-Kâr İlişkisi:

    Faizin de bir nevi ticaret kâr olduğu öteden beri ileri sürülmekte olup Kur'an buna açık ve veciz bir üslûpla cevap vermiştir. Ticarette elde edilen kâr, belli bir emeğin, çalışma ve teşebbüsün karşılığı iken faiz sadece vadenin karşılığıdır. Ticarette satan ile alanın menfaatleri arasında denge varken, faizli işlemlerde karşılıklı menfaatten ziyade bir tarafın sıkışmasından kaynaklanan tek taraflı istifade ve sömürü vardır. Ticarette kâr bir defa alınır ve biter, faiz ise devamlı katlanarak büyür. Ticarette zarar ve risk daima mevcutken faizde sermaye sahibi hiçbir risk yüklenmeyip bütün riski emek sahibinin omuzlarında bırakmaktadır. Ticaret üretken ve verimli, faiz ise âtıl bir kazanç yoludur. Bu yüzden de Kur'an'da, Allah'ın ticareti helâl, faizi ise haram kıldığı belirtilmiştir.

Kıymetli Müslümanlar!

Nasıl ki benzin ile çalışacak şekilde imal edilmiş bir motora mazot konulunca çalışması aksarsa, helal lokma ile hayatını devam ettirecek şekilde yaratılmış olan insanın vücuduna şüpheli bir gıda girince de ilahi bereket kesilir ve azalar çalışmaz hale gelir. Haram gıda ile beslenen uzuvlar, bir fesat makinesi gibi şerre çalışırlar. Haram yiyenlerin uzuvlarında günah ve kötülükler ortaya çıkar. Helal ve temiz yiyen insanların azalarında hayırlar, faziletler ve güzellikler tezahür eder. Helal ve temiz yiyenin bünyesi sağlam, karakter ve seciyesi metin, kalbi huzurlu, ibadeti güzel ve duası makbul olur. Şöyle ki; ashabın büyüklerinden Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) Peygamberimiz’e (s.a.v.) gelerek: “Ya Rasulallah! Dua buyurunuz da ben duası makbul olanlardan olayım.” der. Peygamberimiz de O’na: “Ya Sa’d! Helal ve güzel (olan, haramdan arınmış olanı) ye ki duan kabul olsun.” buyurdu.21

Çok Kıymetli Cemaatimiz!

Gıdalarımızı seçerken helal olması ne kadar önemliyse gıdalarımızı temin ederken de elimizdeki parayı da helal yoldan kazanmak bir o kadar önemlidir. Günümüzde üzülerek görmekteyiz ki; kısa yollardan çok para kazanmanın yollarını arama gibi çok tehlikeli davranış modelleri ortaya çıktı. Piyango, şans oyunları, faiz, hırsızlık ve rüşvet gibi birçok haram yoldan kazanç elde edilmeye çalışılıyor. Manevi cezası hiç hesaba katılmıyor.

Kazançta helal duyarlılığına ulaşmak için ibadetle hayat bütünleşmeli, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve zekât vermek nasıl ibadetse, helal kazanç için çalışmanın da geniş anlamda ibadet olduğu bilincine varılmalıdır. Müslüman insanın sofrasına, midesine, evine, çarşı ve pazarına haram ve kirli yollarla edinilmiş mal ve servet asla girmemeli; besmeleyle açılan işyerleri, besmelenin ruhuna uygun olarak çalıştırılmalı, böylece buralardan elde edilecek kazanç da helal olmalı ve bunlar rahatlıkla besmeleyle yenilebilmelidir. Çalıştığımız işlerimiz meşru olmalı, haram kılınan işlerden biri olmamalıdır.

İslam’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Bu bakımdan Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden ve nasıl geldiğine dikkat etmeli, kazancı temiz olmalı; hem kendini hem de aile fertlerini helâl yiyeceklerle beslemelidir. Ayrıca Allah yolunda harcayacağı para da temiz bir şekilde kazanılmış olmalıdır. Haram yollardan kazanılmış paranın hayrı olmaz. Ve bundan da hesaba çekilir. Efendimiz (s.a.v.) bu hususu şöyle açıklamaktadır:

لَا تَزُولُ قَدَمُ ابْنِ آدَمَ يَوْمَ القِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ، عَنْ عُمُرِهِ فِيمَ أَفْنَاهُ، وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَ أَبْلَاهُ، وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ، وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ”

“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”22

Kazancımızı helal hale getirmek için çalıştığımız işyerlerinde bize verilen vazifeleri en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. Kazancımızı helal hale getirmek için şans oyunlarını mutlaka terk etmeliyiz. Haram olan hiçbir şeyi ne almalı, ne satmalı, ne yemeli, ne içmeli ve ne de haramdan elde edilen kazanca değer vermeliyiz. Faizin tüm türevlerinden, alkolün her çeşidinden, kumarın her türlüsünden uzak durmalıyız. Ticaretimiz, ziraatımız vb. gibi tüm işlerimizde aldatma olmamalıdır.

Hileli mal satmamalı, tartıda ve ölçmede eksiklik yapmamalıyız.

Kıymetli Mü’minler!

Dualarımızın kabul olması için önemli şartlardan biride helalinden kazanıp helal lokma yemektir. Haramdan elde edilen mal, servet, lokma bir nimet değil bir derttir. Haramdan kazanılan dünyada fayda vermeyeceği gibi ahirette vereceği sadece külfettir. Dünya hayatı bir oyun bir eğlenceden ibarettir. Mallar, evler, arabalar geçici dünya hayatının birer süsüdür. Asıl baki olan gerçek nimetler ve güzellikler Allah katındadır.

Dinimiz rızkımızı temin için çalışmayı ibadet sayar. Kazançta esas olan çokluk değil helalliktir. Niceleri vardır ki haramdan kazandıkları hesapsız servet bir anda yok olup gider. Ne kendisine ne de başkasına fayda sağlar. Niceleri de vardır ki çok küçük ama helal bir kazançla mutlu bir şekilde yaşar çevresine hesapsız yardımları dokunur. İslâmiyet geldiği zaman insanları güzel ahlâka davet etmiş, Onları ahlaki bozuklukların pisliklerinden arındırmış, faiz ve haram kazancın kirlerinden, helal kazancın temizliğine kavuşturmuştur.

Dürüst ticaret en meşru ve bereketli kazanç yollarından biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Doğru ve emin tüccar, kıyamet gününde peygamberler, şehitler ve sıddıklarla beraberdir”23 buyurmak suretiyle müminleri dürüst ticarete teşvik etmektedir. Dürüst ticaret en güzel helal kazanç yollarından biridir. İslâmiyet ticaret yapmayı, alım-satımı teşvik etmiş, gayri meşru ticaret konularını, faizi karaborsayı, aldatmayı yasaklamıştır.

Geliniz! Geçici dünyanın geçici süslerine aldanmayalım.

Geliniz! Haram kazanç elde edip haram lokma yemeyi bir ateş parçası kazanmış gibi telakki edelim.

Geliniz! Hesap veremeyeceğimiz şeylerin ardına düşmeyelim.

Geliniz! Kısa günün karı diyerek faize bulaşmayalım. Piyango ve türevlerini oynamayalım. Kısa yoldan köşe dönme uğruna rüşvet alıp-vermeyelim. Kamu malına el uzatmayalım. Hırsızlık yapmayalım. Haksızlıkla hiçbir gelir elde etmeyelim.

Geliniz! Helal kazançlar elde edip helal lokma yiyelim. Amacımız bu, gayemiz bu, yaşantımız bu olsun.

Yüce Rabbimizden helal kazançlar elde etmeyi, helal lokma yemeyi ve yedirmeyi niyaz ediyorum.
Vaazımızı Peygamber Efendimizin Hz. Ali’ye tavsiye ettiği şu dua ile bitiriyorum.

اللَّهمَّ اكْفِني بحلالِكَ عَن حَرَامِكَ ، وَاغْنِني بِفَضلِكَ عَمَّن سِوَاكَ

Allah’ım! Bana helâl rızık nasip ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!”24

Necmettin YUMLU / Sakarya-Kaynarca İlçe Vaizi

DOSYAYI İNDİR

1 Ebu Dâvud, Büyû 5 (3334)

2 Nisa, 4/160-161.

3 Al-i İmran, 3/130

4 Ebu Davud.

5 Buhârî, Büyû 54, 74, 76; Ebu Dâvud, Büyû 12 (3348)

6 Muvatta, Büyû 31; Nesâî, Büyû: 46.

7 Buhârî, Büyû: 81, 77; Müslim, Müsâkat: 88.

8 İbn Mace, Tirmizi.

9 Buhari, Müslim.

10 İbn Mace.

11 Bakara 2/168; bk, Nahl, 16/116; A’raf,7/32; Bakara, 2/278-279 Maide, 5/90-91; Necm, 53/39; En’am, 6/151-153; İsra, 17/22-3.

12 Mâide 5/88

13 Hakim, Müstedrek, II, 10. Ahmed, IV; 141.

14 Buhârî, Büyû’ 15, Enbiyâ 37

15 Müslim, Zekât 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 3.

16 Ali BARDAKOĞLU, “Helâl” ilmihal I , Diyanet V. İlmihali (İSAM)178.

17 Buhari, Büyû 2 Îmân 39 ; Müslim, Müsâkat, 20, 107-108; Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3; Tirmizî, Büyû’ 1; Nesâî, Büyû’ 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14; Buhari, İman 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû' 3, (3329, 3330); Tirmizi, Büyü 1, (1205); Nesai, Büyü 2, (7, 241);Müslim, Zekat 65, (1015); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2992), Edep,41

18 Ebu Davud, Nesai.

19 İbn Mace.

20 Muvatta.

21 Taberânî, el-Mu‘cemu’l-evsat, VI, 310.

22 Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 1

23 Tirmizî, Büyû', 4.

24 Tirmizî, Daavât 111.

Facebook Yorumları