okunma
Kumar ve Şans Oyunları haramdır!
Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, insanı en değerli varlık olarak yaratmıştır. Tertemiz fıtratını korumak ve ebedi kurtuluşa ulaşmasını sağlamak için ona bazı sınırlar çizmiştir. Hayatımız boyunca riayet etmemiz gereken bu sınırlara helal ve haram diyoruz.
Helal, yaratılışın gaye ve hikmetine uygun olan güzelliklerdir. Haram ise, mükerrem olarak yaratılan insanın onur ve haysiyetini zedeleyen, ona zarar veren çirkinliklerdir. Helal, Allah’ın rızasına uygun söz, tutum ve davranışlardır. Haram ise Rabbimizin gazabına ve insanların kınamasına neden olacak kötülüklerdir.
Helali gözetmek, Allah’a imanın yani O’na verdiğimiz kulluk sözüne sadakatin göstergesidir. Harama bulaşmak ise bu sözü göz ardı etmektir. Helalin peşinde koşmak, insana yaraşır, nezih ve şerefli bir hayat yaşama gayretidir. Harama dalmak ise zihni ve gönlü bulandırma; heva ve hevesin, arzu ve isteklerin esiri olma halidir.
İnsan, helale ne kadar yaklaşırsa huzura da o kadar yaklaşır. Harama doğru yürümenin sonu ise pişmanlık ve mutsuzluktur.
İnsanı pişmanlık ve mutsuzluğa sürekleyen haramların başında da içki ve kumar gelmektedir.
Kıymetli Kardeşlerim!
İçki ve kumar câhiliye döneminin en önemli zararlı alışkanlıklarından idi . Câhiliye insanının kumara ve içkiye olan düşkünlüğünden dolayı her iki kötü alışkanlıgın yasaklanması aşama aşama olmuştur. Mekke döneminde henüz içki ve kumar yasaklanmamıştı.
Bu konuda derece derece dört âyet inmiştir. Önce Mekke'de,
وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
"Hurma bahçelerinin ve üzüm bağlarının meyvelerinden de, hem bir sarhoşluk verici şey çıkarırsınız, hem de bir güzel rızık." (Nahl, 16/67) âyeti inmişti. O zaman müslümanlar da içerler, Hz. Peygamber ses çıkarmazdı.
Allah Resûlü Medine"ye hicret ettiğinde Medineliler şarap içiyorlar ve kumar oynayarak elde ettikleri kazançları yiyorlardı.
Bunun üzerine, Hz. Ömer ve Muaz ile birlikte sahabeden birtakım kişiler "Ya Resulallah şarap hakkında bize bir fetva ver, çünkü aklı gideriyor." dediler ve şu âyet indi.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz”. (Bakara, 2/219) âyeti nâzil oldu. Ancak bu âyet, ashâb tarafından içki ve kumar henüz haram kılınmadı şeklinde algılandı. Bu nedenle onlar içkiye ve kumara devam ettiler. Bir gün muhacirlerden içki içmiş biri akşam namazında imam oldu ve arkadaşlarına namaz kıldırdı. Kıraatte yanılıp okuduğu yeri karıştırdı. Bunun üzerine,
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 4/43) âyeti nâzil oldu.
Fakat insanlar şarap içmeye ve kumar oynamaya devam ettiler. Sarhoş olmayacak kadar şarap içiyorlar, sonra namaz kılıyorlardı.
Bir gün İtban b. Mâlik, Sa'd b. Ebi Vakkas ile beraber birkaç kişiyi davet etmiş, içki içmişler, sarhoş oldukları zaman, övünmeye ve şiir söylemeye başlamışlar. Bu sırada Sa'd, Ensardan birinin hicvini (şiir yolu ile yerme) konu alan bir şiir okumuş, o da bir çene kemiği ile ona vurup başını yarmıştı. Bundan dolayı Sa'd, Hz. Peygambere giderek şikâyet etmiş, bunun üzerine Resulullah'ın: "Allahım! Şarap hakkında bize yeterli beyanda bulun!" diye, dua etmesi üzerine şu ayetler nazil olmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ
"Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları hep şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. O halde ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. İçki ile kumarda şeytan sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık vaz geçiyorsunuz değil mi?" (Maide, 5/90,91)
Bu ayetlerle şarabın haramlığı son derece şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır. Hz. Ömer bunu dinleyince, "İnteheynâ ya Rabbî" yani tamamen vazgeçtik ya Rabbî demiştir. Hz. Ali'nin: "Bir kuyuya bir damla şarap düşse, sonra oraya bir minare yapılsa, o minarede ezan okumazdım ve bir damla şarap bir denize düşse sonra o deniz kuruyup da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim." dediği, Abdullah b. Ömer hazretlerinin de: "Bir parmağımı şaraba sokmuş olsam, o parmak bende kalmazdı, yani keser atardım." dediği nakledilmiştir ki ilâhî emir üzerine Resulullah'ın ashabının, ne büyük iman ve takvaları bulunduğunu anlamalıdır. Allah cümlesinden razı olsun.
Kıymetli Kardeşlerim..
İçki ve kumarda büyük zararlar vardır. Genel olarak ikisi de malları telef ve insanları perişan eder. Çoğu zaman bunlar birbirini sürükler. Önce şarap aklı giderir; akıl ise hem dinin, hem dünyanın dayanağıdır. Artık sarhoşlukla öyle cinayetler yapılır ve kumarbazlıkla öyle fenalıklara düşülür ki bunlar saymakla bitmez, ancak "büyük günah" adı ile anlaşılır.
Bununla birlikte, bunlarda insanlara bazı yararlar da vardır. Bu cümleden olarak biraz neşe ve lezzet duyulur, birçok ticareti yapılır. Korkaklara cesaret ve mizaca kuvvet gelir. Kumarda, bazıları bedavadan mal ele geçirir. Günahları da faydalarından, zararları yararlarından çok büyüktür.
Şu halde yararları gerçek ve sağlam bir yarar değildir. Verdikleri neşe humar (aklı örtmek)a dönüşür. O gelip geçici cesaret, felaket nedeni olur. O gelip geçici mizaç kuvveti, sağlığı bozar; kazanılan malın hayrı olmaz, bir kâr yüz zarar getirir. Buna tutulanlar yakalarını zor kurtarır. Kısacası neşe ve lezzetleri kişisel ve gelip geçici olduğu halde; zararları, ortaya çıkardıkları kötü sonuçlar, hem kişisel ve sosyaldir, hem bedensel ve hem de ahlâkidir.
Bulaşıcı hastalıklar gibi herkese geçicidir. Cezasını başında çekmeyenler sonunda çekerler. Hayali olan bir parça kâr için, kesin ve genel bir zarara düşmek de akıl işi değildir. Zararı gidermek, yarar sağlamaktan önce gelir. Şu halde bunların aklen dahi haram olması gerekir.
Muhterem Müslümanlar!
كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُون
Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz”. (Bakara, 2/219)
Ayetindeki kayda dikkat edilmelidir ki, O âyetleri Yüce Allah hem dünya hem ahiret hakkında olmak üzere açıklayacaktır. Böylece din ve İslâm şeriatı ne yalnız dünyaya ve ne de yalnız ahirete mahsus olmayacak, hem dünyayı ve hem ahireti kapsayacaktır. Ve bunda,
وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿٢٠١﴾
"Ey Rabbimiz! bize dünyada bir güzellik ver, ahirette de bir güzellik ver. Bizi ateş azabından koru." (Bakara, 2/201) diye dua edenlerin duasına cevap bulunacaktır.
Allah Resûlü, insanların helâl rızık konusunda duyarsızlaşacağı bir zamanın geleceğine dikkat çekmiş, böylesi bir zamanı ümmeti için endişelenerek haber vermiştir. Çünkü İslâm, haram sayılan her şeyi yemeyi, içmeyi, haksız/haram kazancı ve haram kazanca götüren tüm yolları yasaklamıştır. Bu çerçevede Kur"an"da,“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal (şans) okları şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 90) buyrulmuştur. Aynı şekilde Allah Resûlü de şarabı, kumarı, ve darıdan yapılmış içkiyi yasaklamıştır.
Öte yandan Kur"an ve sünnette içki ve kumarın birlikte zikredilerek yasaklanmış olması, bu iki kötü alışkanlığın birbirini besleyen yönüne dikkat çekmektedir. İçki içmek ve kumar oynamak ortak mekânlarda birbirini tamamlayıcı mahiyette icra edilmektedir.
İki kötü alışkanlık da fertlerin psikolojik ve fizyolojik dengelerini bozmakta, akıl ve ruh sağlıklarını tehdit etmektedir. İçki ve kumar, fertlerin olduğu kadar birlikte yaşadıkları ailelerinin, akrabalarının ve toplumun huzurunu yok etmektedir. Bunlar neticesinde ailenin temelleri sarsılmakta, masum ve günahsız yavrular anne-baba şefkatinden mahrum bırakılarak sokaklara itilmektedir. Bu durum genç nesillerin başıboş vaziyette, eğitim, sevgi ve şefkatten yoksun yetişmesine, zararlı alışkanlıkların pençesine düşmesine yol açmakta, toplumun geleceğe güvenle bakmasına mâni olmaktadır.
İslâm sadece kumarı haram kılmakla kalmamış, kumarın herhangi bir çeşidini oynayanları da çok sert bir şekilde kınamıştır.
Diğer taraftan eğlence amaçlı veya ödüllü yarışmalar, kumar ve çeşitlerinden ayrı tutulmakta, hiçbir zaman kumar olarak algılanmamaktadır. Hz. Peygamber döneminde en önemli müsabaka ve eğlence türleri arasında ok atışı, at ve deve yarışları dikkat çekmektedir. Allah Resûlü ashâbını bu yarışlara teşvik etmekte, bazen ödül koymakta bazen de bizzat kendisi at eğitip onunla yarışlara katılmaktadır. Resûlullah dönemindeki bu müsabakaların en önemli özelliği bunların eğlence ve ödül kazanma amaçlı olmasının yanı sıra her an vuku bulacak düşman saldırılarına karşı Müslümanları zinde ve eğitimli tutmalarıdır. Ancak bu ve benzeri yarışlar üzerinde bahis tutuşmak ve bu yolla kazanç sağlamak kesinlikle caiz görülmemektedir.
Kur"an ve hadislerde kumar, kumardan elde edilen kazanç ve kumar olma ihtimali bulunan oyun ve eğlence türleri yasaklanırken kumarı özendirici, teşvik edici söylem ve davranışlar da hoş karşılanmamıştır. Bu çerçevede Allah Resûlü,
أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « . وَمَنْ قَالَ لِصَاحِبِهِ تَعَالَ أُقَامِرْكَ . فَلْيَتَصَدَّقْ »
“...Kim arkadaşına, "Gel seninle kumar oynayalım." derse (harama ön ayak olduğu için pişman olup) derhâl sadaka versin!” (Buhârî, Tefsîr, buyurmuş, böylece kumara davet etmenin dahi müeyyidesi olduğuna işaret etmiştir.
Burada şunu da zikretmekte fayda görüyoruz; günümüzde insanlarımız tarafından gerek reel gerekse sanal olarak oynanan bahis, (iddia) slot makineleri gibi kumar çeşitleri çok yaygınlık kazanmaktadır. Hatta ortaokul çağındaki çoçuklar bile maalesef şimdiden kolay ve çok para kazanma hırsıyla yasal olarak yasak olan bu oyunları oynamaktadırlar. Hatta para konulmadan sadece oyun için oynanan sanal kumar makineleri oyuncuya çok kazandırıp gerçek kumara yönlendirmektedir. Günümüz gençlerini bu konuda ciddi bir ahlaki ve dini eğitime ihtiyacı vardır. Ülkemizin sadece maddi her yıl olarak kaybı on milyarlarca liradır. Bu paralar Türkiye’de paravan şirketler aracılığıyla iş yapan yurtdışındaki büyük şirketlerin cebine girmekte vatandaşımızın parası umut vaat edilerek çalınmaktadır.
Kur'an ve hadislerde kumarın ilke olarak yasaklandığı açıktır. Bu yasak, birkaç örnek üzerinden dile getirilmiş, ancak bu örneklerle benzerlik arz eden bütün oyunların kumar kapsamına gireceğine dair bir zihniyet oluşumu hedeflenmiştir. Diyebiliriz ki kumarın çeşitlerini saymaktan çok daha önemli olan, kumar yasağının ne gibi gerekçelere dayandığını anlamak ve böylelikle geçmişte olduğu gibi gelecekte de üretilebilecek bütün kumar çeşitlerinin önüne geçmektir.
İslâm"ın kumarı yasaklarken, toplumda salgın bir hastalık gibi hızla yayılan ve pençesinde çaresizlik içinde kıvrananlara nefes aldırmayan bir illetle mücadele ettiği aşikârdır. Bu noktada yetenek, ustalık ve tecrübenin kumardan elde edilen kazanca bir anlam sağlaması mümkün değildir.
Kumar oynayan tarafların rıza göstermesi de kumarla elde edilen malı helâl kılmaz. Zira içlerinden sadece birisinin ya da birkaçının kazanmasıyla diğerlerini kayba sokan bir oyun, görünüşte razı bile olsalar insanları olumsuz duygulara mahkûm eder.
Kumar sonrası yaşanan utanç, üzüntü, pişmanlık, hırs ve intikam duyguları sadece kumar masasındakileri birbirine düşürmekle kalmayarak bütün topluma taşınmaktadır. Para kaybetmenin yanı sıra vaktini, enerjisini, olumlu ve yapıcı duygularını, iradesini ve hatta haysiyetini kaybeden kumarbaz, kendine yazık ettiği gibi çevresine de zarar verir hâle gelir. Dolayısıyla iki kişi arasında oynanan küçük çaplı bir şans oyunundan, çeşitli isimler altında kurumsallaşan ve binlerce insanın katılımıyla gerçekleştirilen şans oyunlarına kadar her tür ve boyutuyla kumarı tasvip etmek mümkün değildir.
Kazanmayı ya da kaybetmeyi konu edinen ve önceden belli olmayan bir sonuca bağlı olarak gelişen şans oyunlarından, çekilişlerden ve yarışlardan elde edilen gelirin hayra harcanması da bunların dinen haram olduğu hükmünü değiştirmez.
Kumar, fert, aile, toplum ve ekonomik alanda yıkıcı etkiler, onarılamayacak tahribatlara sebep olmaktadır. Bu yıkıcı etkilerin başında verimsiz bireyler üretmesi gelir. Bu yönüyle kumar, üretime katılmayan, işsiz güçsüz, tembel, boş vakit geçiren kişilerin toplumda çoğalmasına neden olur.
Kumardan elde edilen kazanç helâl olmadığı gibi kaybedilen paranın her kuruşunda da çoluk çocuğun, fakirlerin ve toplumun hakkı vardır. Ayrıca kumar, şeytan işi olduğundan şeytani ahlakı üretir. İçki, yalancılık, hırs, kin, intikam, cinayet gibi kötülükleri beraberinde getirir. Aile hayatında düzensizliklere, anlaşmazlıklara, ihmallere sebep olur.
Kumar yüzünden, dinini, namusunu, evini satan, her türlü kutsal değerini çaresizlik içinde ayaklar altına alan pek çok kişi vardır.
Unutulmamalıdır ki bütün şans oyunları başlangıçta eğlenmek ve vakit geçirmek için oynanır. İnsan, kazandıkça kazanma zevki ve hırsı için oynar. Kaybettikçe yine oynar. Sonunda kumarın girdabında kayboluverir. Her şeyini kumarda kaybeden, nesi varsa satan ve kumara yatıran, bütün ömrü sefalet içinde geçen kumarbazların, başlangıçta kumara bir eğlence gözü ile baktıkları unutulmamalıdır.
Kısacası kumar, hırs ve tamahın çocuğu, kötülüğün kardeşi, zarar ziyanın babasıdır. (Hadislerle İslam, Kumar: ömrü zayi etmek ve Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinden istifade edilmiştir.)
KUMAR BAĞIMLILIĞI
Kumar denildiği zaman bu terim sadece ülkemizde yasadışı olan kumarhanelerde oynanan oyunları kapsamaz. At yarışları, şans oyunları, adı her ne kadar milli de olsa dini anlamda asla helal olmayan milli piyango, bahis konarak oynanan kart ya da taş oyunları, maç tahminleri de bu gruba girmektedir.
Kumar oynamaya ne kadar erken yaşta başlanırsa bağımlılık gelişme riski o kadar yüksektir. Kumar bağımlılığı fiziksel bir belirti vermediği için tanı konması zaman almaktadır.
Kumar bağımlılığı önce kişinin büyük bir kazanç elde etmesi ile başlar. Kişi bu kazançtan sonra sürekli daha büyük kazançlar elde edeceğini hayal eder, kumar oynama ile ilgili kendisine olan güveni artar. Hayal edilen kazanç elde edilemediğinde kişi kaybı tolere edemez ve daha fazla para ile oynamaya devam eder. Kişi bu kaybetme evresinde para bulabilmek için tüm malvarlığını satabilir. Kontrolünü tamamen kaybedebilir. Tükenme evresinde ise; kişinin iş ve ailesi ile ilgili sorunları artar ve yasadışı eylemler gerçekleştirebilir. Kişi hala büyük kazançlar sağlayabileceğini düşünmektedir. Son aşamada ise kişi artık kaybettiklerini yerine koyamayacağının farkındadır. Genelde boşanma, tutuklanma, alkol madde kullanımı gibi ek problemler ortaya çıkar. (https://maltepehastanesi.com.tr/makale/tr/kumar-bagimliligi)
Kumar bağımlılığı, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı gibidir. Hekim tedavisi yanında mutlaka bu konuda dini ve ahlaki eğitim verilmelidir. Maddi- manevi kaybı ikna edici bir surette hatırlatılmalıdır. Efendimizin şu duası bizlere ne güzel örnek olmaktadır.
وعَن زيادِ بْن عِلاقَةَ عن عمِّه ، وهو قُطبَةُ بنُ مالِكٍ ، رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، قَال : كَانَ النَّبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : « اللَّهمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِن مُنْكَرَاتِ الْأَخْلاَقِ ، وَالْأَعْمَالِ وَالْأَهْوَاءِ »
Ziyâd İbni İlâka’nın rivayetine göre amcası Kutbe İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
Allahım! Kötü ahlâklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara sapmaktan sana sığınırım.” (Tirmizî, Daavât 126)
KUMARIN ZARARLARI
Kiymetli Kardeşlerim!
Sohbetimizin buraya kadar olan kısmından açıkça anlaşılacağı üzerine kumarın; şahsi (psikolojik ve fizyolojik) ailevi, toplumsal, ekonomik, dini açılardan onarılması pek güç zararları vardır.
Kişiyi gayretsizliğe, tembelliğe, hazır kazanca iter.
Psikolojik bağımlılık yapar. Bu yüzden iradeyi giderir. Akıl sağlıklı fikir üretemez.
Aklen ve bedenen sağlıklı nesiller yetiştirmeye engel olur.
Kişiyi diğer bağımlılıklara kolayca iter. Kaybını telafi etmek adına sigara,alkol ve uyuşturucuya başvurur.
Kötü ahlakın kaynağıdır. Yalancılık, hırsızlık, ben merkezci olma, hırsı ve zevki yüzünden onu tüm sevenleri üzüntüye ve mutsuzluğa atar.
Aile yuvalarını dağıtır. Sahipsiz, sevgisiz nesiller yetişmesine neden olur. Bu kişiler çok kolay zararlı şeylere bağımlılığa yatkın olurlar.
Toplumsal ilişkiler bozulur. Menfaat ve kazanma hırsı sağlıklı ilişkileri bozar.
Haksız kazanç meşru hale gelir. Kolay kazanç ideal haline gelir.
Toplumsal kurallar bozulur. İllegal yapılar güç kazanır.
Toplumsal huzur ve güven kaybolur.
En önemlisi baştan aşağıya kötü huyların ve düşüncelerin esiri haline gelen bu kişi/kişilerin, dini hassasiyetleri kaybolur, kabir aleminde ve ahiret hayatında azaba müstehak olur. Ebedi kazanç, tükenmeyen servet olan cenneti kaybetme riskiyle yüzyüze gelir.
BEREKETİN KAYNAĞI: HELAL KAZANÇ
Müslümanlar olarak bizler helal kazancın peşine düşmeli ve şu ayeti kerimelere gönlümüzü, kalbimizi açmalıyız.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلاَلًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ
Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır. (Bakara, 2,168 )
Helali terk edip şüpheli ve haram şeylere meylettikçe bu bizim davranışlarımızı da değiştirecek maddi ve manevi anlamda değişim yaşayarak şeytanın izinden giden ve bundan da rahatsız olmayan/olamayan kullar haline geleceğiz. Çünkü şeytan her ne kadar gözlerimize görünmez ise de gizliden gizliye kanımıza, iliklerimize işleyerek kalp ve fikirlerimize sokularak yaptığı telkinlerle bizi hak ve hakikatten dünya mutluluğundan ebedi saadeti, cennetteki sonsuz mülkleri kazandırmaktan mahrum edecektir.
Aklı başında bulunan bir insan bu kayıpları düşünerek sadece 60 yıllık dünya penceresinden değil dünya ve ahiret penceresinden beş yüz bin yıllık, milyon yıllık, ebedi projelerden mahrum kalmayacaktır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir. (Nisa, 4, 29)
Efendimiz (asm) en hayırlı rızkı şöyle tarif etmiştir:
عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ " مَا أَكَلَ أَحَدٌ طَعَامًا قَطُّ خَيْرًا مِنْ أَنْ يَأْكُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ، وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ ـ عَلَيْهِ السَّلاَمُ ـ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ ".
“Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Davut (a.s.) kendi el emeğiyle geçinirdi.” (Buhari, Büyu,15, III/IX)
Kıymetli Kardeşlerim!
Helâl-haram duyarlılığını yitirerek israf edilmiş bir ömrün akıbeti hüsrandır.
Dinimizde hiç kimsenin kendi arzusuna göre helal ve haram koyma yetkisi yoktur. Kur’an-ı Kerim’in rahmet yüklü mesajlarına iman eden, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in kutlu yolundan yürüyen her mümin, helal-haram duyarlılığına sahip olmak zorundadır.
Mümin, imanının gereği olarak Rabbini seven, sınırlarını bilen, kendini tanıyan insandır. O, vicdan ve merhametini yitirerek hiçbir canı incitemez. Duyarsız, hürmetsiz ve iffetsiz davranarak kendisinin ve başkasının haysiyetini çiğneyemez.
Mümin, şu geçici dünyada sayılı nefeslerini falcılık, kumar, şans oyunları, faiz, rüşvet, tefecilik, hırsızlık gibi haksız kazançlarla tüketemez. Allah’ın kendisine emanet verdiği bedenini alkollü içki ve uyuşturucu maddelerle zehirleyemez. Helal olmayan yiyecek ve içeceklerle sağlığına yazık edemez.
Mümin öyle bir insandır ki; yetim malına el uzatamaz. Kul ve kamu hakkına giremez. Eş ve çocuklarına, anne ve babasına, komşu ve akrabasına kötü muamelede bulunamaz. Yalan, yalancı şahitlik, iftira ve kötü sözlerle dilini kirletemez. Emanete asla ihanet edemez, verdiği sözden dönemez. Fitne ve fesat peşinde koşamaz, bozgunculuk yapamaz.
Değerli Kardeşlerim!
Müminler olarak, helal ve haram sınırları karşısındaki tutumumuza bakalım. Her birimiz, şu soruları kendimize soralım: Helal-haram duyarlılığı çerçevesinde bir hayat mı yaşıyoruz? Yoksa bir idrak tutulması içinde miyiz? Günahı umursamayarak, haramdan kaçınmayarak dünya ve ahiret mutluluğumuzu tehlikeye mi atıyoruz? Yoksa gönülden bir tövbe ile bir daha geri dönmemek üzere yanlışlarımızı terk edebiliyor muyuz?
Unutmayalım ki; mümine yaraşan, helale ve harama karşı uyanık olmaktır. İnsan hata yapabilir. Ama hata edenlerin en ferasetlileri, en kısa zamanda hatadan dönen ve tövbe edenlerdir.
Vaazımızı Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Allah’ım! Doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi benimle günahlarımın arasını da uzaklaştır!
Allah’ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlarımdan arındır!” (Buhârî, Ezân, 89. )
Hazırlayan: İsmail ŞENKUL
Serdivan İlçe Vaizi
Facebook Yorumları