menu
MÜSLÜMAN ISLAH EDİCİDİR; SALİH AMEL
MÜSLÜMAN ISLAH EDİCİDİR; SALİH AMEL
Haftanın Vaazı.. 10.11.2023 tarihli "Müslüman Islah Edicidir:Salih Amel" lonulu haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

Müslüman Islah Edicidir:Salih Amel

     بسم الله الرحمن الرحيم

وَالْعَصْرِ (1) اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ (2) اِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ (3)

1. Asra yemin olsun ki,

2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.

3. Bundan ancak iman edip, salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

KIYMETLİ KARDEŞLERİM!

 İnsanı en iyi tanıyan ve tanıtan Yüce Allah, Kur'an'da insandan geniş bir şekilde bahsederek ona yol gösterir, onu ruhen eğitir ve ondan yeryüzünde Allah inancının hâkim olduğu, ahlaka dayalı sosyo-ekonomik bir düzen kurmasını ister. Bu meyanda insanı hedef alan Kur'an, ideal bir insan ve toplum tipi önerir.

 Kur'an, oluşturmak istediği toplumun iman ve ahlak temeline dayalı olarak ıslah edici fiiller ortaya koymasını, iyi olan şeyleri yerleştirirken kötülükleri ortadan kaldırmaya çalışmasını, adaleti ve hakkaniyeti sağlamasını, İslam ümmetinin kendi içinde ve diğer toplumlarla sosyal yardımlaşma ve barış içinde olarak birliğini muhafaza etmesini istemektedir.

Sadece bireysel olarak değil, bir değer olarak salih amelin bütün toplumun davranışlarını dönüştürme özelliği de vardır. Hayatın bütünü içinde bu değişimin göründüğü ilk yerlerden biri salih amelin düzeltici (ıslah) rolüdür.

Salih amelin kapsamına giren; hayırlı bir toplum ve ümmet olmanın temel şartlarından birisinin de İyiliği emretme ve kötülükten menetmeye bağlı olduğu ayeti kerimede şöyle ifade edilmiştir:

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 

"Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran,104)

Bu ayeti kerime, sözü dinlenen, doğru yolu gösteren, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk oluşturulmasında, bütün Müslümanların sorumlu olduklarını açıkça bildirmektedir. Böyle bir topluluğun oluşturulması, imandan sonra Müslümanların önde gelen görevlerinden biridir. 

Bu görevi yerine getiren Müslümanlar hakkında yüce Allah;

   “İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir” buyurmuştur.ﻭاؤلئك هم المفلحون     

"İyiliği emretme, kötülükten sakındırma" şeklinde ifade ettiğimiz emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker görevi, fert, aile ve toplumun güven ve huzuru için hayâtî önemi haizdir. Hoşgörü adına toplumdaki kötülüklere müdahale etmemek ve vurdumduymaz davranmak, toplumun fesadına sebep olur. Bundan kötülüğe katılan, katılmayan herkes zarar görür. Sözgelimi hırsızlık yapanı görüp "bana ne deyip" gerekli müdahaleyi yapmayan, ilgilileri haberdar etmeyen kimse sorumlu olur, bu hırsız bir gün bu kimseye de zarar verebilir. Birlikte yolculuk yaptığı gemiyi delen sorumsuz insana oradakiler müdahale etmezlerse, gemi batar ve hepsi birlikte zarar görürler.

Emr-i bi'l-ma'rûf; iyi, güzel ve yararlı olan her şeyi, İslâmî bütün güzellikleri kapsar.  Nehy-i ani'l-münker ise kötü, çirkin ve zararlı her şeyi, İslâm'ın bütün yasaklarını içerir. Bu görev, toplumda oto kontrol sistemidir. Toplumun iyiye gitmesinin, fitne ve zarardan korunmasının temel yapı taşıdır.

Bu görevi yapan insan; samimi, ihlaslı ve dürüst olmalı, bu görev sadece Allah rızası için yapmalıdır. Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münkeri yerine getirenlerin hiçbir maddi beklentisi olmamalıdır. Çünkü onun maddî ve manevî gıdası ihlas ve samimiyettir, Allah rızasıdır.

Salih Amel:

“Salih amel”, din dilindeki yaygın kullanımı ile öncelikle Allah Teâlâ'ya ibadet ve taatte bulunmak demektir. 

Helâl ve meşru olan her türlü iş, şayet düzgün, sağlam, dürüst yapılıyorsa bu, salih amel olarak nitelenir. 

Birçok âyet ve hadiste “amel” ile daha çok ecir/sevap kazanmak için yapılan çeşitli ibadet ve taat dile getirilir; bununla birlikte “salih amel” kavramının kapsamının çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır.

Yüce Allah yüze yakın âyette, iman eden ve salih amel işleyen” buyurarak iman etmekle, salih amel işlemeyi yan yana zikretmiştir. 

İman ile salih amel arasında son derece güçlü bağ vardır. Gerçek iman, insanları hayırlı işler işlemeye teşvik eden en güçlü saik görevini görmelidir; Salihat, davranış yolu ile bütünüyle dışa yansıyan imandır. 

İman, insanın hayatına anlam katar. Ona dünyada yaratılış gayesine uygun bir yaşama bilinci aşılar. Davranışlarını şekillendirir, fikir ve kararlarına yön verir. Zorluklar karşısında insanı kuvvetli, dayanıklı ve sabırlı kılar. Nimetin kıymetini bilmeye ve şükrünü eda etmeye vesile olur.

Mümini, “elinden ve dilinden emin olunan kimse” olarak tarif eden Allah Resul’ü (sav); ahde vefa göstermek, emanete riayet etmek, misafire ikramda bulunmak, konuştuğunda hayır söylemek gibi nice güzel hasleti imanın birer tezahürü olarak zikretmiştir. İmanımızı diri tutan salih amel ve ibadetlerdir; kemale erdiren ise güzel ahlaktır. İman ve salih amel, bizi ahirette Rahman’ın rahmetine ulaştıracak en kıymetli sermayemizdir.

Kur'an'da küfr; kötü vasıfların kaynağını teşkil ederken, iman da; olumlu ahlaki değerlerin merkezidir. İman, tüm İslami erdemlerin çıktığı kaynaktır; hepsini oluşturan odur. İman varsa ibadetler vardır. İman yoksa yapılan ibadetlerin ve iyiliklerin bir faydası yoktur. 

Bu yüzdendir ki,  الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (iman edip salih amel işleyenler) ifadesi Kur'an'da en sık kullanılan tabirlerden birisidir. Allah'a inanmayı ve güvenmeyi ifade eden iman en büyük iddiadır. İddialar ispat ister. Salih amel, bir bakıma mü'min olma iddiasının ispatıdır. Zira Kur'an, mümini şu şekilde tanımlar: "Mü'minler o kimselerdir ki Allah'a ve Elçisine inandılar, sonra şüphe etmediler; Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte (iman iddialarında) doğru olanlar onlardır. 

Âyetlerde geçen “salih amel işleyenler” nitelemesi, başta ibadetler olmak üzere her türlü olumlu ve yararlı davranış ve işleri ifade etmektedir.

Hayatın Her Alanında Salih Amel:

İman ile birlikte salih amel, Müslüman'ın hayat anlayışını, iş ahlâkını ve üretim felsefesini göstermektedir. Buna göre her meslek erbabı işini temiz yapmalı, hizmetin hakkını vermelidir ki, böylece helâlinden kazanmış olsun. 

Şu hâlde iman ve salih amel, kişiyi ahlâklı ve sorumlu davranışlara yöneltmeli, karşılıklı hak ve hukukun korunmasına sevk etmelidir. Bu durum ortaklar için de, alıcı ve satıcı için de genel geçer bir kuraldır. Salih bir müminin işi, çalışması, üretimi de aynı şekilde salih, yani dürüst olmalıdır. 

Bundan dolayıdır ki Resûlullah (sav), (نِعْمَ الْمَالُ الصَّالِحُ لِلْمَرْءِ الصَّالِحِ“Salih bir kişi için, salih mal ne kadar güzeldir!” buyurmakla hem salih kimseyi hem de onun helâl kazancını övmektedir.

Zira salih olmayan iş, neticesi itibariyle karşı tarafı zarara sokacağından beraberinde kul hakkını getirecek; haksız ve haram kazanç ise o şahsın ibadetlerini dahi olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla işi salih olmayanın, kendisi de asla salih olamayacaktır.

Salih amel kavramının geniş bir anlam bütünlüğüne sahip olduğunu teyit eden başka âyetler de vardır. Örneğin Yüce Allah, demir zırhlar imal etmelerini emretmesinin hemen ardından Hz. Dâvûd'a ve ailesine “Ve salih amel yapın!”  derken, zırhların sağlam yapılması gereğini hatırlatmaktaydı.

Salih amel, Müslümanlara sadece âhiret mutluluğu değil, güzelliklerle dolu bir dünya hayatı da sunmanın yoludur: 

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 

“Erkek veya kadın, kim mümin olarak salih amel/iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerimede imanın ve salih amellerin, öncelikle “dünyada hoş bir hayat sağlayacağı” üzerinde durulmaktadır. Bu anlamda Yüce Rabbimiz, 

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

“Andolsun, Zikir'den sonra Zebûr'da da, 'Yeryüzüne muhakkak benim salih kullarım vâris olacaktır.' diye yazmıştık.” derken, yeryüzü egemenliğinin salih amel işleyen birey ve toplulukların hakkı olduğunu ilân etmektedir: 

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“Allah, içinizden iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar, bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar...”

Amellerin ıslahı, yani ‘Salih amel' vasfına kavuşturulması ise, kişinin dünyevî selametinin de uhrevî kurtuluşunun da imandan sonraki temel şartıdır:

 

وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاء الْحُسْنَى وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا 

“Kim de iman edip salih amel işlerse, ona mükâfat olarak en güzel akıbet vardır; ona emrimizden bir kolaylık söyleriz (dünyadaki işlerini kolaylaştırırız)” ( Kehf , 88)

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ 

“İman edip salih ameller işleyenleri ise elbette salihler arasına katacağız.” ( Ankebut , 9)

 

Bu ayette ifade buyurulan ilk husus “iman”dır. Kişiyi kurtaracak olan imanın, her türlü şüphe ve arızadan salim olması ilk şarttır.

 Bunun için de Ehl -i Sünnet ve'l -Cemaat çizgisinde yapılacak “iman muhasebesi” temel zorunluluktur. Efendimizin (sav), “İmanınızı tecdid edin.” buyruğu, en temel değerimiz olan imanın muhafazası ve kemali için göstermemiz gereken hassasiyetin altını çizer.

Ayette zikredilen ikinci unsura gelince; salih amelin, öncelikle niyetin sıhhatine bağlı olduğu bu noktada hatırlanması gereken önemli bir husustur. Sahih niyetle (sırf Rabbimizin rızası için) yapılmayan hiçbir amel makbul olmayacağı için, kişinin, sahih imandan sonra nefsini ıslah sürecinde yapması gereken ilk şey, niyetini kontrol etmek ve niyetine ârız olmuş olumsuzluklar varsa onları ortadan kaldırıp niyetini ıslah etmektir. 

Bunun ardından amel ve davranışların ıslahı gelecektir ki, bütün bunlar kişinin kendisini sürekli bir kontrol ve murakabeye tabi tutmasının gereğine işaret etmektedir: Kalpten dile, amellerden kılık kıyafete, maişetinden harcamasına kadar insanın kendisini içiyle dışıyla, zahiriyle batınıyla murakabe etmesi ve ıslahı gerekenleri ıslah etmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan iman eden ve salih ameller işleyenler, “yaratılmışların en hayırlıları” olarak değerlendirilmiştir.13

Kur'ân-ı Kerîm'de,

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

“Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve 'Kuşkusuz ben Müslümanlardanım.' diyenden daha güzel sözlü kimdir?” buyrulmaktadır.

Yüce Allah, dünya ve âhirette izzet ve şeref isteyenlere bu makama yükselebilmeleri için iki yol öğretir: (الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ )“Güzel söz ve salih amel!”   

İman ve salih amel, aynı zamanda Allah nezdinde insanların değerini gösteren en önemli iki ölçüdür: 

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلاَ أَوْلاَدُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَى إِلاَّ مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ

“Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. İman edip salih amel yapanlar müstesna, onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.”

Âyetteki mesajı Allah Resûlü de şu şekilde özetler: 

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ

“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”

Kur'an'da, 

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلاً

“Mallar ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Ama kalıcı salih işler (el-bâkıyâtü's-sâlihât) ise, Rabbinin katında, hem mükâfat yönünden hem de ümit bağlamak bakımından daha hayırlıdırlar.” buyrulmasına bakılırsa, “bâkî/kalıcı” olmasının, salih amelin temel vasfı olduğu söylenebilir. 

Ancak bu kalıcı iyilikler, kulun ölümünden sonra geride bıraktıkları ile beraberinde götürdüklerini ifade eder. Nitekim bir hadisinde Sevgili Peygamberimiz, kulun, geride bıraktığı faydalı bilginin, kendisine dua eden salih evlâdın ve faydası süregelen sadakalarının, ölümünden sonra dahi sevabından yararlanmaya devam edeceği ameller olduğunu19 haber verir. 

Bir başka rivayette zikredilen mescit yaptırmak, yolcular için misafirhane inşa etmek ve bir yere su getirmek gibi kalıcı yatırımlar da bu cümledendir.

Yine Peygamber Efendimizin haber verdiğine göre,  

 يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلاَثَةٌ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقَى وَاحِدٌ يَتْبَعُهُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ 

“Üç şey ölüyü (mezara kadar) takip eder; ikisi geri döner, biri kalır. Ailesi, malı ve ameli onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli kalır.”

Salih amel, Müslümanların hem dünyaları hem de âhiretleri için büyük öneme sahiptir. Allah Resûlü, bir bedevînin kendisine insanların en hayırlısının kim olduğunu sorması üzerine, (مَنْ طَالَ عُمُرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ ) “Ömrü uzun ve ameli güzel olandır.” cevabını vermiştir.

Hiç bitmeyecekmiş gibi süren dünya hayatının ve dünya nimetlerinin ansızın tükenebileceğine dikkat çeken Efendimiz (sav), ashâbını şu sözlerle uyarmıştır:

 بَادِرُوا بِالأَعْمَالِ سَبْعًا هَلْ تَنْظُرُونَ إِلاَّ فَقْرًا مُنْسِيًا أَوْ غِنًى مُطْغِيًا أَوْ مَرَضًا مُفْسِدًا أَوْ هَرَمًا مُفَنِّدًا أَوْ مَوْتًا مُجْهِزًا أَوِ الدَّجَّالَ فَشَرُّ غَائِبٍ يُنْتَظَرُ أَوِ السَّاعَةَ فَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ 

“Yedi şey gelmeden önce (salih) ameller işlemede acele edin! Ne bekliyorsunuz? Her şeyi unutturan yoksulluğu mu, azdırıp saptıran zenginliği mi, sıhhati bozan hastalığı mı, bunaklaştıran ihtiyarlığı mı, ansızın geliveren ölümü mü, beklenenlerin en şerlisi olan Deccâl'i mi? Yoksa kıyameti mi? Ki kıyamet (hepsinden) daha dehşetli ve daha acıdır.”

بَادِرُوا بِالأَعْمَالِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِى كَافِرًا أَوْ يُمْسِى مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا 

“Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (salih) ameller yapmakta acele edin! Zira o zaman kişi mümin olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yahut mümin olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevî çıkarlar karşılığında dinini satacaktır.” 

Kur'an'da Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış olan her türlü iyi, güzel ve yararlı iş, “sâlihât” olarak geçmekte, bu işleri yapan kimseler de, “salihler” olarak anılmaktadır. 

Salih kimseler dünyada nasıl örnek gösterilmişse, âhirette de en kazançlı çıkanların başında olacaklardır. Kur'an'da bu kimseler, peygamberler, dosdoğru olanlar ve şehitlerle beraber Allah'ın nimete eriştirdiği kişiler arasında sayılmışlardır. 

Allah Resûlü de onların nail olacağı mükâfatları Yüce Yaratıcı'nın dilinden şöyle ifade etmiştir:

قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ أَعْدَدْتُ لِعِبَادِىَ الصَّالِحِينَ مَا لاَ عَيْنٌ رَأَتْ وَلاَ أُذُنٌ سَمِعَتْ وَلاَ خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ 

“Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyen şeyler hazırladım.”

Nitekim daima salihlerle beraber olmayı arzulayan Hz. Peygamber, gerçek dostunun ancak Allah Teâlâ ve salih müminler olduğunu ifade etmiştir.

Salih kullar, kendileri için Allah'ın gönüllerde sevgi tohumlarını yeşerttiği güzel insanlardır. 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا

“İman edip de salih davranışlarda bulunanlara gelince; onlar için Rahmân, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.”

Peygamber Efendimiz (sav), 

 إِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِعَبْدٍ خَيْرًا اسْتَعْمَلَهُ

“Allah bir kul hakkında hayır isterse, o hayrı işlemeye onu yetkili kılar.” buyurmuşlar, ashâb-ı kirâmın, “Allah bunu nasıl yapar yâ Resûlallah?” sorusuna da, 

 يُوَفِّقُهُ لِعَمَلٍ صَالِحٍ قَبْلَ الْمَوْتِ 

“Ölümden önce o kulu salih amel işlemeye muvaffak kılar.” cevabını vermişlerdir.

Tam anlamıyla fesadın/ifsadın yani bozgunculuğun karşıtı olan salâh/ıslah kelimesinin özünde yapıcı olmak, iyileştirmek, düzeltmek, barış tesis etmek anlamları vardır. Yüce Allah, 

أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ

“Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız?” derken, salih amelin barış ve huzuru temin etme fonksiyonuna işaret etmiş olmaktadır. 

Allah Resûlü (sav) iki kişinin arasını düzeltmenin (ıslâhu zâti'l-beyn), nafile oruç, namaz ve sadakadan daha üstün bir davranış olduğunu söylerken, iki insan arasına fesat sokmanın da barışın kökünü kazıyan bir davranış olduğunu belirtmiştir.31

Salih Amel Günahların Affına Vesiledir:

Başkasına yapılan bir haksızlık veya bir kötülüğün bağışlanması için sadece pişman olup tevbe etmek yetmez. O haksızlığı düzeltmek de gerekir. Örneğin gereksiz yere başkasının onuruyla oynayarak ve ona ait bir malı zimmetine geçirerek haksızlık yapan kimse, kıyamet günü gelmeden önce yaptığı bu haksızlığı telâfi etmelidir. Ya hak sahibiyle helâlleşmeli veya hakkını geri ödemelidir. Bunu yapmadığı takdirde işlediği salih amellerinden de olur.

Şu hâlde kul hakkını yiyen kimse, sabah akşam namaz kılıp niyaz eylese de yaptığı kötülüğü temizleyemez, kendisini aklayamaz. Fakat işlenen günah, kul ile Allah arasındaki bağı zedeleyen türden ise, elbette bu durumda tevbeden sonra yapılacak her türlü iyilik, günahı temizleyecektir. Zira kötülükleri ancak iyilikler silebilir.

Takva, Müslüman'ın salih amel işleyerek Allah'ın azabından kendini koruması anlamına geldiğine göre, salih amel sadece günahları silmekle kalmaz, aynı zamanda mümin için “takva” zırhına dönüşür ve günah işlemesine mani olur. 

اتَّقِ اللَّهَ حَيْثُمَا كُنْتَ وَأَتْبِعِ السَّيِّئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ 

“Nerede olursan ol Allah'a karşı gelmekten sakın; (işlediğin) bir kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki onu yok etsin...”

“Salâh, iyilik, güzellik”, müminin sadece ibadet hayatına değil, onun ahlâkına ve tüm davranışlarına yansımalıdır. O hâlde her mümin Sevgili Nebî'nin (sav) öğrettiği şu duayı sık sık tekrarlamalıdır:

…اللَّهُمَّ اهْدِنِى لأَحْسَنِ الأَعْمَالِ وَأَحْسَنِ الأَخْلاَقِ لاَ يَهْدِى لأَحْسَنِهَا إِلاَّ أَنْتَ وَقِنِى سَيِّئَ الأَعْمَالِ وَسَيِّئَ الأَخْلاَقِ لاَ يَقِى سَيِّئَهَا إِلاَّ أَنْتَ 

“...Allah'ım, beni amellerin en güzeline ve ahlâkın en güzeline kavuştur. Onların en güzeline ancak sen ulaştırırsın. Beni kötü işlerden ve kötü ahlâktan muhafaza et. Bunlardan ancak sen koruyabilirsin.”

Ölümü hâlinde kulun kendisiyle birlikte gidecek olan ve mizanın sevap kefesini kendi lehine ağırlaştıracak olan hiç kuşkusuz kulun salih amelleridir.  

…وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ

“Her nefis yarın için ne hazırladığına bir baksın.” ilâhî emrinde kastedilen hazırlık da salih amellerden başka bir şey değildir. 

Sonuç itibariyle;

Salih amel, hedefi olan bir değerdir. İnsanların bir değer olarak, salih amelde bulunma nedenlerinden biri de mutlu olmak başka bir deyişle sonsuz kurtuluşa ermektir.

İnsanın kendisi gibi çalışma ve çabası da değerlidir. Salih insan, harcanan çabanın değerine karşılık gelen bir ünvandır. Cennet, Kur’an’da dünyadaki salih amellerle inşa edilen bir mekân gibi anlatılmaktadır. Bu nedenle inanan her insan, öncelikle kendi elleriyle ne kazandığına ve yarına ne gönderdiğine odaklanmalıdır. İnsanın değerini, yaptığı amelleri belirlemektedir. Amellerin de bir değeri ve derecesi ve bunların da Allah katında bir karşılığı vardır. Bu nedenle insan sadece Allah’ın rızasını istemelidir. Allah razı olsun denilebilecek yararlı bir iş çıkarmaya ise salih amel denmektedir.

Ne mutlu hayatını salih ameller ile bezeyenlere, Ne mutlu ‘Allah razı olsun’ duasını çokça alanlara…

VAAZI İNDİR

Murat MUTLU/Serdivan Vaizi

VAAZI İNDİR

Facebook Yorumları