menu
NEFİS MUHASEBESİ İBADETİ: ZEKAT
NEFİS MUHASEBESİ İBADETİ:  ZEKAT
Haftanın Vaazı.. Bu Haftanın "Nefis Muhasebesi İbadeti: Zekat" konulu 30.04.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Nefis Muhasebesi İbadeti: Zekat

Zekat Nedir?

Zekat kelimesi sözlük anlamı itibariyle artma, çoğalma, arıtma, temizlik övgü ve bereket anlamlarına gelen bir kelimedir.

Fakirin hakkı çıkarılarak malı, cimrilik kirinden arındırarak da şahsı temizlediği ve malda berekete sebep olduğu için bu mali ibadete zekat denilmiştir.

Terim olarak ise zekat, Kur’an’da belirtilen sınflara sarfedilmek üzere, dinen zengin sayılan Müslümanların, malından alınan belli payı ifade eder. Örfte bu payın maldan çıkarılması işlemine de zekat denilir.

Zekatın Hükmü

Akıllı , ergenlik çağına ulaşmış, hür Müslüman, temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı artma özelliği taşıyan mala sahip olur ve bu malın elde edilmesinin üzerinden de bir yıl geçmiş ise zekat ile mükellef olur.

İslam’ın beş temel ibadetinden biri olan zekat, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır ve farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabit olan mali bir ibadettir.

Kur’an-ı Kerim’de; وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُو مِ Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır” (Zariyat 19) buyrulurken, yine Bakara Süresi’nin 43. Ayetinde de;

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ “Namazı dosdoğru kılın zekatı verin, ruku edenlerle birlikte ruku edin ’’buyrulmuştur.

Sevgili Peygamberimiz (sav.) de hadis-i şeriflerinde ;

بُنِيَ الإِسْلامُ عَلى خَمْسٍ : شَهَادَةِ أَنْ لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه ، وأَنَّ مُحمَّداً عَبْدُهُ ورسُولهُ ، وإِقامِ الصَّلاةِ ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وحَجِّ البَيْتِ ، وَصَوْمِ رمضَان

İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in (a.s.) Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, Îmân 1) buyurarak zekatın kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun zenginin zimmetindeki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görev olduğunu ortaya koymuştur.

Zekatın Dinimizdeki Yeri ve Önemi

Zekat, Kur’an-ı Kerim’de namazla birlikte en çok zikredilen ibadetlerden biridir. Zekat verenler, Kur’an’da وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ ”Onlar zekat ( verecek hale gelmek) için çalışan kimselerdir” (Muminun 4) buyrularak kurtuluşa erecek müminler arasında zikredilmiş ve müttakiler, muhsinler olarak vasıflandrılmıştır.

Öte yandan, Fussilet Suresi’nin 7. Ayetinde de اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ”Onlar zekatı vermezler ahireti de inkar ederler’’ buyurmak suretiyle zekat vermemenin müşriklere ait vasıflardan biri olduğunu dikkatlerimize sunmuştur ve yine وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ

Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acıklı bir azabı müjdele. O gün (bu altın ve gümüşler) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanacak ve (o esnada) işte nefisleriniz için toplayıp, sakladıklarınız; artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın! (denilecek)”  (Tevbe, 9/34-35) buyrularak da zekat vermeye yanaşmayanların ahiretteki perişan durumları gözlerimizin önüne serilmiştir.

Resul-i Ekremin vefatından sonra da Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde  ridde savaşları cereyan etmiş. Ridde ehli; “Namazı kılarız ama zekâta gelince vallahi mallarımızın gasbedilmesine müsaade etmeyeceğiz!” demişlerdi. Hz. Ebû Bekir; “Vallahi Allah Teâlâ’nın aralarını birleştirdiği iki şeyi asla ayırmayacağım! Vallahi Allah ve Rasûlü’nün farz kıldığı zekâtı (veya hayvanı bağladıkları bir bağı dahi) vermezlerse bu sebeple onlarla savaşırız!” (Taberi,tefsir xxı,430-431) diyerek kararlılığını ortaya koymuş ve zekatın İslam’daki vazgeçilmez yeri ve önemini bir kez daha göstermiştir.

Zekatın Ferdi ve Toplumsal Yararları

Zekatın gerek ferde gerekse topluma bakan yönü itibarı ile pek çok faydası vardır . Esasen Allah-u Teala’nın bütün işleri ve mübarek emirleri hikmetlerle doludur. Zira Allah-u Teala’nın bir ismi de el-Hakimdir. Yani her iş ve emrinde hüküm ve hikmet sahibi, gerekeni en güzel şekilde yapandır. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi bulunmaz. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz maslahatları vardır. Allah-u Teala bu hakikati bir ayeti kerimesinde şöyle vurgular; وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ “ O, kullarının üstünde tam bir tasarrufa sahiptir. O hakîmdir (hüküm ve hikmet sahibidir), her şeyden haberdardır”. (Enam 18)

Öncelikle zekat, yüce dinimizin üzerine kurulu olduğu beş temel ibadet esasından üçüncüsü olarak gönül hoşnutluğu ile ifa edilmesi halinde bize Rabbimizin rızasını kazandıracak olan bir ibadettir. Kişide, malın araç olmaktan çıkarak amaç haline gelmesini önleyen, insanda başkalarını düşünme, merhamet ve iyilik duygularını geliştiren ve toplumsal barışı sağlayan bir ibadettir.

Zekat, kurtuluşumuza vesile olacak, Allahın lütfettiği servete karşı şükredenlerden olmamıza vesile olacak olan bir ibadettir.

Zira şükür¸ bir sevincin dışa vurulmasıdır. Şükür yolunu tutanlar; kendilerine ihsan edilen nimetlerin, sebeplerden ya da vasıtalardan değil, ancak Allah’tan geldiğini itiraf ederler. Kalbin şükrü, nimetleri verenin Allah olduğuna inanmak ve bütün yaratılmışlar için iyilik düşünmek; dilin şükrü, Allah’ın verdiği nimetlere minnettarlığını ifade etmek; bedenin şükrü, varlığını Allah’ın rızasına uygun bir şekilde sürdürmek, namaz, oruç gibi ibadetleri eda etmek ve O’nun yasaklarından uzak durup buyruklarını yerine getirmek; malın şükrü ise sadaka ve zekât vermektir. Şükür, nimetlerin farkında olmaktan ve dille ifade etmekten başlar ve nimetin kendi cinsinden yerine getirilir. Verilen malın şükrü, aynı cinsinden olarak onu Mevlâ Te‘âlâ’nın yolunda sarf etmekle mümkün olur.

Değerli Karseşlerim!

Kur’an’da zekatın 27 yerde namazla birlikte zikredilmiş olmasına baktığımızda imanımızın kemale ermesine olgun mümin olmamıza vesile olacak bir ibadet olduğunu anlıyoruz. Zira namaz, dinin direği; zekat da İslam’ın köprüsü kılınmış. yani birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden iki ilahi esas olarak birbirlerine bağlanmışlardır.

Müslümanların birbirlerine yardım etmeleri, ancak zekat köprüsünü tesis etmekle mümkündür. Tarihin ortaya koyduğu en mükemmel ve minnetsiz yardımlaşma müessesesi zekattır. İnsanların toplumsal hayatında intizam ve asayişi temin eden, zekattır. İnsanların birbirlerine kin ve nefretle bakmalarını ortadan kaldıran ve zenginlerin fakirlere merhamet duymalarını, fakirlerin ise zenginlere karşı dua ve şükran hisleri taşımasını temin eden, yine zekattır. 

Zekat insanları sevgi saygıve kardeşlik bağlarıyla kaynaştırıp bir araya getirir. Gönülden gönüle köprüler kurulmasına vesile olur. Bu sebeple Resulullah Efendimiz (sav) :

ألزكاة قنطرة الإسلام

Zekât,İslâm’ın köprüsüdür buyurmuşlardır. (Beyhakî, Şuab, III, 20, 195; Heysemî, III, 62)

Bu hadis-i şerif, zekâtın aynı zamanda âhirette kurulan bir köprü olduğunu da beyan etmektedir. Katâde’nin nakline göre;

Zekât, Cehennem ile Cennet arasında bir köprüdür. Kim zekâtını öderse köprüyü geçerek Cennet’e nâil olur. (Abdurrazzâk, Musannef, IV, 108)

Zekat, aynı zamanda Allahu Teala’nın rahmeti ile muamele etmesine bizi mazhar kılacak olan da bir ibadettir. Nur süresinin 56. Ayetinde وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Namazı kılın zekatı verin peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin” buyrulmuştur.

Zekat, cennete girmemize vesiledir. Ebu Hureyre (ra.) anlatıyor:

Bedevînin biri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:

Ey Allah’ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim bir amel söyle bana, dedi. Rasûl-i Ekrem:

“–Allah’a, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın. Yine farz olan zekâtı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın” buyurdu. Bedevî:

Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiçbir şey ilâve etmem, dedi.

Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselâm:

“–Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!” buyurdu. (Buhârî, Zekât 1)

Malımızın bereketlenip çoğalmasına vesile olan, hem malımızı hem de gönlümüzü temizleyip arındıran bizi ahlaken yücelten muhteşem bir ibadettir zekat. خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌOnları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir.” (Tevbe 103) buyrulur.

Kıymetli müminler!

Kuşkusuz insan toplumsal bir varlıktır. Hayatı tek başına yaşaması mümkün değildir. Diğer insanlarla birlikte sosyal hayatı meydana getirir. İnsan topluma ,toplum da birlik ve beraberliğe dirlik ve düzene muhtaçtır. Yüce dinimiz İslam, insanın toplumla kaynaşmasına, toplum içinde huzurlu ve mutlu olmasına çok önem vermiştir.

Şu bir gerçek ki; Toplumlar ancak sosyal adaletin tesis edilmesiyle sağlam bir yapı haline gelebilirler. Yüce dinimiz islam da, toplum içinde insanları birbirine kaynaştırmayı, zenginle fakir arasındaki uçurumları ortadan kaldırmayı ve her zaman insanın dünya ve ahiret mutluluğunu hedeflemiştir. İşte zekat da zenginle fakir arasında muhabbet köprülerinin kurulmasına vesile olan en etkili sosyal yardımlaşma anlamına gelebilecek ibadetlerden biridir.

Zira zekat, toplumdaki insanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularını pekiştirir. Toplumda zenginler fakirleri görüp gözetirse, ihtiyaç sahiplerine yardımcı olursa, fakirler de zenginleri sever, minnettarlık duyarlar. Aralarında gelişen bu muhabbet, toplumdaki sevgi ve saygı mekanizmasını güçlendirir. Böylece fakirlerin yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin, zenginlerin malına göz dikmediği, haset etmediği, sağlıklı bir toplum meydana gelir.

Zekat Ahlakımızın Güzelleşmesine de Vesiledir

Her şeyden önce zekât, insanın içindeki zenginlik hırsını körelten ve onu bu hırsın esiri olmaktan kurtaran bir ibadettir.

İnsanoğlu zenginleşme konusunda doyumsuzdur, ne olursa olsun daha fazlasını ister. Peygamber Efendimiz (sav) ; لَوْ أَنَّ لابْنِ آدَمَ وَادِياً مِنْ ذَهَبِ أَحَبَّ أَنْ يَكُونَ لَهُ وادِيانِ ، وَلَنْ يَمْلأَ فَاهُ إِلاَّ التُّرَابُ ، وَيَتُوب اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikak 10;) buyurarak bu gerçeği dile getirmiştir.

Değerli Kardeşlerim!

İnsanın tövbe etmesini gerektiren kabahatleri, herkesin günah diye bildiği bazı aşırı ve Allah’a karşı saygısızca yapılmış davranışlardan ibaret değildir. Açgözlülük ve kanaatsizlik de diğer günahlar kadar çirkindir. Peygamberimiz (sav) bunlardan dolayı da Allah’a tövbe edilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Günahlar insanın mânevî dünyasını nasıl hırpalarsa, dünya malına duyulan aşırı hırs da tıpkı günahlar gibi insanın geleceğini tehlikeye sokar. Zira insanın tabiatında doyumsuzluk vardır. Elde ettiği ile yetinmeme, daha çoğunu isteme duygusu ona hâkimdir. Bir dere dolusu altınla yetinmeyip bir o kadar daha istemesi, başka bir rivayette de “iki dere dolusu altını olsa bir üçüncüyü arzu etmesi”, onun bu huyu sebebiyledir.

Peygamber Efendimiz şu hadisiyle bu doyumsuzluğun asıl sebebini gün ışığına çıkarmıştır:

İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu” (Buhârî, Rikak 5; Müslim, Zekât 115).

Resûl-i Ekrem Efendimiz insanın “ağzını”, bir diğer rivayete göre “karnını sadece toprak doyurur” buyururken, onu bu açgözlülük derdinden ancak ölüm kurtarabilir; ölmeden onun gözü doymaz demek istemiştir. İnsanoğlunun bu doyumsuzluğu cimriliğinden kaynaklanmaktadır. Harcamadan biriktirmek, cimriliğin en belirgin özelliğidir. Bu ahlaki zaafiyetimizi Allah Teâlâ şöyle ortaya koyar ; قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟ De ki, Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, onu harcayıp tüketmekten korkar, cimrilik ederdiniz. Zaten insan da pek cimridir” [İsrâ , 100].

Bununla beraber Çok kazanma duygusu ölçülü olduğu, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırmadığı sürece faydalı olabilir. Zira çok kazanan bir müslümanın, elde ettiği servetle daha çok hayır ve iyilik yapması arzu edilir. İslâmiyet’in verilmesini emrettiği zekât ve sadakayı verebilmek, Allah yolunda sarfedilmesini istediği harcamaları yapabilmek için zengin olmak lâzımdır. Zengin olabilmek için de, insanda çok kazanma arzusu bulunmalıdır. Ama gönüldeki bu çok kazanma duygusu ona âhiret hayatını unutturuyorsa, dünya sevgisi onu esir alarak bütün gönlüne el koyuyorsa, o takdirde bu duygu son derecede tehlikeli bir hâle gelmiş demektir.

Şükürler olsun ki, Allah Teâlâ insana zararlı duyguları ve aşırı istekleri frenleme gücü vermiştir. İradesine hâkim olan kimsenin bu nevi zaaflarını kontrol altına alması her zaman mümkündür. Dünya malına, dünya zevkine aşırı bağlandığını hissettiği anda Rabbine dönen ve el açıp O’ndan yardım isteyen kuluna Cenâb-ı Hakk’ın yardım edeceği de hadisimizde müjdelenmiştir.

Bu hadîs-i şerîfte şöyle bir incelik de sezilmektedir. İnsanoğlu topraktan yaratıldığı için onun tabiatında toprağın özellikleri vardır. Toprak zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Onu ancak Allah Teâlâ’nın lutfedeceği bol yağmurlar canlandırabilir. İşte o zaman yeniden hayat bulan toprak, gönül okşayan binbir güzelliğini ortaya çıkarır. İnsan da böyledir. Onu nefsi ve bitip tükenmeyen hırsı esir alıp da insânî özelliklerini kaybettirince, yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu Allah’a dönmesi ve O’ndan yardım istemesidir. Yoksa dünya malına olan açlığı artarak devam eder. O zaman da topraktan yaratılan bu varlığın gözünü ancak kabir toprağı doyurur.

Değerli Kardeşlerim!

Zekât, fitre ve sadaka gibi yardımlar zenginden fakire bir lütuf değil, zenginin fakire olan borcudur. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle vurgulanmaktadır: “Zenginlerin mallarında isteyebilen ve isteyemeyen muhtaçların belli oranda bir hakkı vardır.” وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ (Zariyat 19)

 Bu sebeple, zekât ve fitreyi üzerimizdeki bir borç, fakirleri de alacaklı gibi görmek durumundayız. Ayrıca, yardıma muhtaç olanlardan değil de yardım edenlerden olduğumuz için Allah’a şükretmeliyiz. Peygamber Efendimiz veren elin alan elden üstün olduğunu belirtmiştir (Buhari, zekat ,18)

Zekatın Fıkhi Yönü

Zekat Kimlere Farzdır?

Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir.

Nisap Ne Demektir?

Nisap, zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır.

Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi; sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur. Fazla olan bu malın artıcı olması ve üstünden bir yıl geçmesi halinde zekâtının verilmesi gerekir.

Zenginliğin asgari sınırı olan "nisap" Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir.

Hadislerde belirlenen nisap miktarları şöyle sıralanabilir;

561 gram gümüş, 80,18 gr. altın veya bunun tutarında para veya ticaret malı; 650 kg. tahıl, 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve.

Nisap miktarı olan mala zekat gerekir; altın, gümüş, para ve ticaret malında kırkta bir; öşür de denilen toprak mahsüllerinde onda bir; 40 koyun veya keçide 1 koyun veya keçi; 30 sığırda 2 yaşında bir buzağı; 5 devede bir koyun zekat olarak verilmesi gerekir.

Elde mevcut olan malın, yılın başında nisap miktarında olması gerektiği gibi yıl sonunda da nisap miktarında bulunması gerekir. Yıl içinde maldaki eksilmeler dikkate alınmaz. Yıl içindeki artışlar da ayrı ayrı hesap edilmez, mevcut mala eklenerek yıl sonunda hepsinin zekâtı verilir.

Yılbaşında nisap miktarı olan bir mal, yıl içinde eksilerek, nisap miktarından aşağıya düşer ve yıl sonunda da nisap miktarını bulmasa, bu maldan zekât vermek gerekmez. Ne zaman nisap miktarına ulaşır ve bundan itibaren üzerinden bir yıl geçerse zekât verilmesi gerekir.

Alacaklar da kişinin mal varlığından olduğu için, geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl zekatının ödenmesi gerekir. Buna rağmen zekatı verilmemişse, tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatları da ödenmelidir. Ancak inkar edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekatının verilmesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak daha sonra ödenirse, alacaklı bu tarihten itibaren zekat mükellefi olur; geçmiş yıllar için zekat ödemez.

Zekatın Geçerli Olmasının Şartları

Zeatın geçerli olabilmesi için öncelikle niyet şarttır. Zekat bir ibadet olduğu için niyetsiz yerine getirilemez. Ayrıca fakire verilmesi ve teslimi demek olan temlik de şarttır. Yemek hazırlayıp yedirmek gibi ibaha denilen yollarla fakire zekat verilmiş olmaz. (Kâsânî, Bedâî’, II, 39).

Zekat kimlere verilir

Zekatın kimlere verilebileceği Tevbe Suresinin 60. Ayetinde belirtlmiştir :

اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 

Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.”

Zekat kimlere verilmez

Hanefilere göre aşağıda sayılanlara zekât ve fitre verilmez:
a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
c) Eşine,
d) Müslüman olmayanlara,
e) Zengine yani aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
f) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa (Merğinânî, el-Hidâye, II, 223-228).

Zekât verilirken gözetilecek sıra:

Zekat verirken yakınlardan başlamak daha faziletlidir. Bu sebeple öncelikle şu kişiler arasında zekat verilecek kişiler varsa bunlara öncelik verilmelidir

- Kardeşler,

- Kardeş çocukları,

- Amca, hala, dayı ve teyzeler,

- Bunların çocukları,

- Diğer mahremler,

- Komşular, meslektaşlar,

- Zekât verecek kişinin bulunduğu köy ve şehir halkı.

Zekat vermenin zamanı ve şekli

Zekatın, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Zekat vermenin belli bir ayı olmadığı gibi, Ramazanı beklemeye de gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde;

وأنفقوا من ما رزقناكم من قبل أن يأتي أحدكم الموت فيقول رب لولا أخرتني إلى أجل قريب فأصدق وأكن من الصالحين

Herhangi birinize ölüm gelip de, ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allâh yolunda harcayın” buyurulmaktadır (Münâfikûn 63/10).

Ayrıca ibadetlerin hemen yerine getirilmesi, İslâm’da genel bir prensip ve tavsiye edilen bir husustur. Çünkü yüce Allâh, فاستبقوا الخيرات  hayırlı işlerde yarışınız” buyurmaktadır. (Bakara 2/148).

Zekat verirken nelere dikkat etmeliyiz

Zekat, toplumun huzur ve kardeşliğinin güvencesidir. İslam’ın nezahet ve nezaketinin mührüdür. Her şeyin bir adabı olduğuna göre elbette zekat vermenin de bir adabı erkanı vardır. Bu adaba riayet etmek islamın güzelliklerindendir.

Zekat herşeyden önce Allah rızası için verilmelidir. Karşı taraftan bir menfaat beklenmemeli, minnet altında bırakılmamalı, teşekkür yahut da başka bir iyilik ya da hizmet beklenmemeli, başa kakılmamalı, verirken niyet edilmeli, malın orta hallisinden verilmeli, malın kötüsü zekat olarak verilmemeli ,temiz ve helal kazançtan verilmeli, riyadan gösterişten uzak gizlice vermeli (fazilet bakımından), vakti geldiğinde hemen ödemeli geciktirmemeli, iffetli, izzetli ve ihtiyacını söylemekten hicap duyan ihtiyaç sahipleri gözetilmelidir.

Nefis Muhasebesi Açısından Zekat

Dünyalık kazanma, mal biriktirme konusunda insanoğlunun nefsi doyumsuzdur. Dünya malına karşı olan aşırı hırsı onu paylaşımcı olmak gibi üstün ahlaki hasletten uzaklaştırır, cimrilik pintilik gibi bir hastalığın girdabına sürükler. Kur’an-ı Kerim kurtuluşumuzun reçetesi olarak nefsimizin bu hastalığı ile mücadele etmemiz gerektiğini onu tedavi etmemiz gerektiğini bizlere hatırlatır;

وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ 

Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr 9) buyurur.

Zekat tezkiyedir. Zekat malı temizleme ve nefsi cimrilikten bencillikten arındırmak için önemli bir yoldur .En etkili manevi tedavi yöntemidir Nitekim Allah Teâlâ Tevbe suresinin 103. ayetinde : خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ’Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et.’ buyurarak bu hakikati dikkatlerimize sunar.

İnsan zekatını düzenli olarak verirse ancak o zaman nefsinin doyumsuz mal biriktirme hırsını dizginleyebilir. Zira zenginlik nefsin hoşuna giden bir duygudur. Nefis hoşuna giden her şeyi ister. Onun için daima daha zengin olmak ister. İşte insan zekat vermekle sadece cimrilik hastalığından kurtulmakla kalmaz aynı zamanda kendisini cömertliğe alıştırır diğerkamlık gibi yuksek ahlaki hasletin sahibi olarak yüce Allahın övgüsüne mazhar olur. Zira Allah-u Teala sevdiğimiz şeylerden infak etmedikçe asla iyiliğe ulaşamayacağımızı bildirir. (Ali İmran 92)

Değerli kardeşlerim

Ashabı Kiram Efendilerimiz, bir ayet nazil olduğu zaman hemen onunla amel etmeye koşarlar. Kendilerinden bir fedakârlık istendiği zaman, “Bir başkası yapsın” diye sağlarına sollarına bakmazlardı, hemen öne atılırlardı. Onlar işte bu sayede üstün ve örnek oldular, gökteki yıldızlar gibi yolumuzu aydınlattılar. Kutlu devrin kutlu insanları oldular.

Zira onlar ellerine geçen imkânları Allah yolunda infak etme hususunda birer destan kahramanı gibiydiler. Bilhassa Hz. Ali ve Hz. Fatıma radıyallahu anhuma, çok dar imkânlarla geçinmeye çalışırken dahi ellerindekini veriyorlardı. Onların, üst üste üç gün, tek yiyecekleri olan arpa ekmeğini tam iftar vaktinde kapıya gelen muhtaçlara verip, suyla iftar ettikleri rivayet edilmiştir. Onlar, kendileri muhtaç iken elindeki son nimeti de Allah rızası için vermek gibi yüksek bir ahlaka sahiptiler.

Hz. Enes (ra).anatıyor; “Medine’de ensar arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha radıyallahu anhu idi. En sevdiği malı da Mescid-i Nebevî’nin karşısındaki  Beyruhâ adlı hurma bahçesiydi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, birre (iyi kulların derecesine) eremezsiniz. (Ali imran 92).ayeti nazil olunca Ebû Talha Resulullah (sav)’in yanına geldi ve:

Ya Resulallah! Cenâb-ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, birre eremezsiniz” âyetini gönderdi. En sevdiğim malım Beyruhâ adlı bahçedir. Onu Allah rızâsı için sadaka ediyorum. Allah’dan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Beyruhâ’yı Allah’ın sana göstereceği şekilde kullan, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sav. Şöyle buyurdu;

Ne mutlu sana! Kârlı ticaret işte budur! Seni duydum, Ebu Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun görüyorum. Ebû Talha:

Öyle yapayım ya Resulallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. (Buhârî,)

Sonuç

Dünyanın çeşitli bölgelerinde her gün binlerce insan açlık ve yoksulluk sebebiyle hayatını kaybediyor .Afrika’nın yoksul bölgelerinde açlığa ve yetersiz beslenmeye bağlı her yıl meydana gelen çocuk ölümleri milyonlarla ifade ediliyor

Dünyada bu kadar aç ve yoksul insanların bulunması, her yıl açlıktan milyonlarca insanın ölüyor olmasının sebebi, kaynak eksikliği değil, mevcut zenginliğin ve fırsatların adil bir şekilde dağıtılmıyor olmasından kaynaklanıyor. Yunus Emre’nin;

Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Malda yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan

diyerek veciz mısralarında dile getirdiği gibi, servet sahipleri şu fani dünyanın servetinin de fani olduğunun farkında olsalar ve Yüce dinimizin sosyal adaleti tesis etmeye, açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik olarak ihdas ettiği zekat farizesini hakkıyla yerine getiriyor olsalar, dünyada hiç kimse açlık yoksulluk sebebiyle hayatını kaybetmez. İnsanın bencillik cimrilik aşırı mal hırsı gibi olumsuz yanları törpülenir. Toplum bireyleri arasında ekonomik farklılıklar uçuruma dönüşmez

Rabbimiz bizleri zekat verenlerden eylesin. Zekat vermek için çalışanlardan eylesin .Zekatlarını verenlerin mallarına bereket ihsan eylesin, ibadetlerini kabul buyursun. Cumanız mübarek olsun .

VAAZI İNDİR

Abdülmecit SOFUOĞLU – Kocaali İlçe Vaizi

Facebook Yorumları