menu
ZEKAT VE İNFAK
ZEKAT VE İNFAK
Haftanın Vaazı.. 31.03.2023 Tarihli "Zekat ve İnfak" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir.

Zekat ve İnfak

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُواالزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْراً وَأَعْظَمَ أَجْراً وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Namazı kılın, zekâtı ödeyin, Allah’a güzel bir borç verin (infakta bulunun). Kendiniz için önceden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; işte bu daha iyidir ve mükâfatı daha büyüktür. Allah’tan bağışlanmayı dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı çok esirgeyicidir.”

Bütün sistemlerin üzerine kurulduğu belli temel esasları olduğu gibi dünyanın en mükemmel sistemi olan İslam dininin de üzerine kurulmuş olduğu temel esasları vardır. Hz. Peygamber efendimiz bu esasların beş tane olduğunu ve bu beş temel esastan birinin de zekât olduğunu bizlere bildirmiştir.

Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

 بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَحَجِّ الْبَيْتِ وَصَوْمِ رَمَضَانَ 

İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”

Zekat: “Artma, çoğalma, arınma ve bereket” anlamlarına gelen zekât, mezkûr hadiste de belirtildiği gibi İslam’ın beş temel ibadet ve esasından biridir. İslam dininin müntesipleri, Müslümanlar zekât ibadetiyle beraber hem Allah’ın emrini yerine getirerek ibadet yapmış olurlar hem de yardım ederek mal biriktirme hırslarını, bencilliklerini yok ederler. Bir taraftan başta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaşırken diğer taraftan da yüce rabbimizin

وَفٖٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ"

"Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlar." buyruğunun gereği fakirin hakkını ayırıp vererek başkalarının hakkından da arınmış olurlar. Böylece zenginin malı arınmış, fakirin gönlü de kinden, hasetten temizlenmiş olur. Zengin ve fakir arasında sevgi, merhamet ve yardımlaşmaya dayalı bir gönül köprüsü kurulmuş olur.

Zekâtın pek çok bireysel faydasının olduğu gibi toplum düzeni açısından da çok önemli faydaları vardır. Zekât, maddi açıdan farklı seviyelerdeki insanlar arasında kurulan ve toplumu birleştiren ve bütünleştiren bir köprüdür. Zenginlerle yoksullar arasındaki mesafeyi en aza indirerek malları yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmekten çıkarır. Yoksulların sayısını azaltarak orta direği güçlendirir. Böylece ekonomik sebeplerle meydana gelebilecek birçok tatsız olayın önüne geçer. Yoksulların gönüllerinde zenginlere karşı doğabilecek haset, kıskançlık ve kin duygularını söndürerek İnsanları sevgi, saygı ve kardeşlik bağlarıyla kaynaştırıp bir araya getirir. Zekât sayesinde toplum birbiriyle iyice kenetlenir, bir güç olur. Bu gerçeği sevgili Peygamberimiz şöyle ifade eder:

"الزَّكاةُ قَنطَرَةُ الإسلامِ"

Zekât, İslâm’ın köprüsüdür.” (Beyhakî, Şuab, III, 20; )

Hakikaten zekât uzak ve yakın demeden Müslümanların arasında bir köprü işlevi görür. Mesafeleri kaldırıp uzakları yakınlaştırır. Yardımlarımızı, dünyanın en uzak yerlerindeki yoksul ve fakirlere, yetim ve kimsesizlere ulaştırmamıza vesile olur. Zengin ve fakir Müslümanları buluşturur, nice gönlü kırık mazlum ve muhtaçlara bizleri kavuşturan gerçek bir köprü olur. Biz, zekâtlarımızla İslâm dünyasının yetimlerine ulaşır, onları bağrımıza basarız. Zekât ve sadakalarımızla onları kucaklar, kollar ve koruruz. Onları öpüp koklamış gibi manevî bir haz alırız.

Zekât ve infak sayesinde toplumda zengin ve fakir yakınlaşır. Zenginin fakire karşı merhamet, fakirin de zengine karşı hürmet ve muhabbet duyguları gelişir. Zekât malın sigortasıdır. Zekatını veren bir zengin malını sigortalamış ve koruma altına almış olur.

İnfak; farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir: İnfak, Allah'ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması.” demektir.

İslâmî telakkiye göre insanın sahip olduğu servetin asıl sahibi Allah’tır. Allah (cc);

وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّـذٖٓي اٰتٰيكُمْؕ

 “Allah’ın size verdiği maldan da onlara verin”

اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَفٖينَ فٖيهِؕ فَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَبٖيرٌ

Allah’a ve resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de harcayın. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır.” buyurarak O’nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerektiğini bildirir (en-Nûr 24/33; el-Hadîd 57/7). Bakara sûresinin 2. âyetinde Allah’a samimiyetle inanan müminlerin başlıca özellikleri sayılırken iman ve namazın ardından infak zikredilir.

Bakara süresinde (261-274) infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaat edilen ödüller ayrıntılı biçimde zikredilir.

İnfakın amacına ulaşması ve makbul bir ibadet olması için şu hususlara dikkat edilmesi gerekir:

  • İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızası için yapılmalıdır.

  • İnfakta bulunan kişi onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır. İnfak; vereni mağrur, alanı da mağdur etmemeli.

  • Yapılan yardım en iyi ve en kaliteli mallardan seçilmelidir.

  • İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri tespit edilmelidir.

Allah’a itaat ve ibadet niyeti taşıyan, yoksulların desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeşme, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi gibi İslâm’a ve Müslümanlara yardım ve fayda sağlayan, hatta tabiatın korunup geliştirilmesine kadar çok çeşitli hizmetler için yapılan her türlü harcama Allah yolunda yapılan süresiz infak anlamında “sadaka-i cariye” sayılmıştır. Sadaka-i cariye: insan ömrüyle sınırlı kalmayan, öldükten sonra da güzel amellerinin devam ettiği amel defterinin açık kalması demektir. Peygamber efendimiz şöyle buyurdular:

İnsanoğlu öldüğü zaman, Sadaka-i câriye, kendisiyle faydalanılan ilim, arkasından kendisine dua eden hayırlı evladın dışında bütün amellerinin sevabı sona erer.” (Müslim, Vasiyyet 14)

Zekât ve infakı alan kitleye birçok fayda sağladığı gibi veren kişilere de birçok fayda sağlar. İnfak kişiyi, maddecilikten korur, aşırı arzularını kırar. Kalbin katılaşmasını ve nefsin azgınlaşmasını önler. “Sadaka kibri yok eder”. (Tirmizi)

İnfak, malın asıl sahibi olan Allah’a olan şükran ifadesi, malın şükrünün lafla değil ancak kendi cinsinden yani malla olabileceğinin de bir göstergesidir.

İnfak, malı temizler. “Allah, zekâtı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı…” (Ebû Dâvûd, Zekât, 32) Kişiyi cimrilikten, malını da düşmanlık, kıskançlık, hırsızlık ve zehirli bakışlardan koruyarak temizler. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de Resulüne hitaben şöyle buyurmuştur:

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْؕ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ

Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir.” (Et-Tevbe, 9/103)

İnfak, malı çoğaltır, büyütür ve bereketlendirir Ebû Hüreyre (ra)’den nakledildiğine göre Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Sadaka/zekât vermek, maldan hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, Birr, 69)

İnfak, Müslümanı aşırı dünya sevgisi ve mal fitnesinden korur. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

اِنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌؕ وَاللّٰهُ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظٖيمٌ


“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır; büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır.”
(et-Tegâbün, 15)

Alla Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde zekâtı namazla birlikte zikretmiştir. Müminlerin kurtuluş esaslarının sayıldığı Müminin suresinin ilk ayetleri ve Bakara suresinin ikinci ayeti namaz ve zekâtın bir arada zikredildiği ayetlerden sadece iki tanesidir

اَلَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ

(Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar.

Rabbimiz Müminun suresinin ilk ayetlerinde de müminlerin kurtuluşunun esaslarını sayarken namaz ve zekatı bir arada zikretmiştir:

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ {} الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ {}وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِفَاعِلُونَ

Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir ki onlar, namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar. Anlamsız, yararsız söz ve davranışlardan uzak dururlar; Zekâtı verirler,”

Ayetler dikkatle incelendiği zaman namazla kişisel, zekâtla ise da toplumsal temizlenmenin kastedildiği anlaşılır. Yine ayetlerden anlaşıldığı üzere infak, iyilik yapmasının yanında aslında insanın bir görevidir. Görevin ücreti ve ödülü de görevi verene aittir.

Kul infak ederken ecrini sadece Allahtan bekler. Rabbimiz Kuran’da şöyle buyurur:

اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُرٖيدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُوراً

(Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. (Insan 9)

وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ

Başkaları için ne harcarsanız Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

İnfakta bulunmak tamamen gönüllülük esasına dayalıdır. Zekât ise kendi bünyesinde şartları ve kuralları olan zorunlu bir ibadettir. İslam Müslümanları fakirlik psikolojisinden çıkarmak ve onları psikolojik olarak hızlıca kendine yeterli bireyler haline getirmek için zenginlik ölçüsünü asgari seviyede tutmuş buna mukabil gönüllülük esansına dayanan infakın alanını olabildiğince genişletmiştir.

Zekâtın hem alan hem de veren için kendine özgü şart ve kuralları vardır. Zekât vermekle yükümlü olmak için nisap miktarı mala ulaşmak şartı aranırken, zekat alanlar için de yakın akrabalık bağı ile bağlı olmamak (alt ve üst soy) ve İslami ölçülere göre zengin sayılabilecek mal varlığına sahip olmamak şartı aranır. İnfakta ise herhangi bir şart aranmaz.

Bir kişiye zekatın farz olabilmesi için bu kişinin borçları ve temel ihtiyaçları hariç 80 gram altın veya karşılığı para veya ticaret malına sahip olması gerekir. Günümüz ekonomik dünyasında çok ufak bir meblağa tekabül eden bu miktara sahip olmak kişinin zengin sayılması için yeterli görülmüş ve zekat vermekle mükellef kılınmıştır.

Buna mukabil içinde binlerce işçi çalıştıran, almayı değil üretmeyi teşvik eden milyonlarca liralık fabrikaları, insanlara gıda temin eden tarlaları, fakir ve evsizlere yurt olan evleri, sütünden, etinden ve her türlü nimetinden toplumun faydalandığı hayvancılığı ya zekattan muaf tutmuş ya da zekat oranını asgariye indirmiştir.

Yüce Rabbimiz zorunlu maddi ibadet olan zekat miktarını asgari seviyede tutarak kullarına merhamet etmiş ve ağır yükümlülükleri yerine getirememeleri durumunda uğrayacakları azaptan onları korumuştur. Buna mukabil gönüllülük esasına dayalı olan infakın sınırlarını olabildiğince genişleterek kullarının daha fazla sevap kazanıp daha çok mükâfat kazanabilmelerine imkân sağlamıştır.

İslam, zekât alacakları belli bir grup kişiyle sınırlandırırken infak ve sadakayı hiçbir kişi, grup ve kuruluşla sınırlandırmamış hatta bir tebessümü, güzel bir sözü, bir selam vermeyi dahi sadaka saymıştır.

Kimlere Zekat verilebilir?

Zekâtın verileceği kimseler Kur’an-ı Kerim’de tevbe suresinin 60. ayetinde belirtilmiştir.

اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاكٖينِ وَالْعَامِلٖينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمٖينَ وَفٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّبٖيلِؕ فَرٖيضَةً مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ

Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulüp adı verilen kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış olanlardır.” (Tevbe, 9/60).


  • Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisab miktarına sahip olmayan kimsedir. Ancak temel ihtiyaçları dışında, ister artıcı (nâmî) vasıfta olsun ister olmasın, herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olan kimse fakir veya miskin kapsamında olmadığından ona zekât verilmez.

  • Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisap miktarı malı bulunmayan kimsedir.

  • Yolda kalmış kimse, sürekli yaşadığı yerde malı bulunsa bile, çıktığı yolculukta parasız kalıp parasına ulaşma imkânı bulamayan, başka bir deyişle, parasızlıktan yolda kalmış ve memleketine dönemeyen kimsedir. Bu kimseye, malının bulunduğu yere dönmesine ve dönünceye kadarki ihtiyaçlarını gidermesine yetecek kadar zekât verilebilir. Günümüzde yolcu olan kişi istediği zaman memleketindeki parayı banka kartı veya başka bir yöntemle alma imkânına sahipse ona zekât verilmez.

  • Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” ifadesi ise, kendisini Allah yoluna ve İslam’a adamış hac yolcuları, askerler ve ilim için yola çıkan gerçek kişiler olarak yorumlanmıştır.” (Diyanet Fetvalar)

Dinimiz İslam para, altın ve ticaret mallarının haricindeki sahip olduğumuz diğer varlıklarımızda nisap miktarını daha düşük tutarak üretimi teşvik etmiş, fakirlere çalışarak kazanma imkanı sağlayarak dolaylı olarak ekonomik zenginlikten azamı derecede istifade etmelerini murat etmiştir.

İnfakın gayesi fakir ve muhtaca yardım etmek ve aynı zamanda onu kendine yeterli hale getirmektir. İnfakta zekât veren için gereken nisap miktarı ve zekât alanlar için fakir olma ve usul furuğdan olmama gibi şartlar olmadığından hem zekâta mükellef olmayanlar vermenin maddi ve manevi hazzından istifade ederler hem de kendilerine zekât verilemeyen usul ve furu olan anne-baba, evlat ve torun gibi yakınlar da yapılacak bu yardımlardan faydalanmış olurlar.

İnfak insanı müstağni olmaktan yani kendini yeterli görme, Allah'a muhtaç olmamama gibi duygu, düşünce ve hislerden korur. Istiğna hissi insanı başkaldırıya, tuğyana, fesada ve neticede inkâra bile sürükleyebilir.

كَلَّٓا اِنَّ الْاِنْسَانَ لَيَطْغٰىۙ اَنْ رَاٰهُ اسْتَغْنٰىؕ

Hayır! Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli gördüğü için çizgiyi aşar.” (Alak 6,7)

Mal biriktirme, fani olan insanı ebedi olma düşüncesine sevk eder, bu düşünce maalesef onu dünya hayatının sıkıcılığından kurtaramadığı gibi onu ne ölümden ne de ahiretin elem verici azabından kurtarabilir.

اَلَّذٖي جَمَعَ مَالاً وَعَدَّدَهُۙ يَحْسَبُ اَنَّ مَالَـهُٓ اَخْلَدَهُۚ

Arkadan çekiştiren, ayıp kusur arayan, servet toplayan ve onu sayıp duran herkesin vay haline! O, malının kendisini sonsuza kadar yaşatacağını zanneder.”  

Bireyleri, manevî özelliklerini kaybetmiş, cimrilik, kendini beğenme ve nankörlük gibi şeylerle dünyevileşmiş bir toplumda, aşırı dünya arzusu, bencillik, israf, lüks ve servetle şımarma ön plana çıkar. Zekât ve infakın toplumların toplumsal varlıklarını devam ettirmelerinde, her türlü manevi hastalığın tedavisinde ve sosyal yapılanmalar üzerinde önemli derece olumlu etkileri vardır. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma hem toplumsal hayatın kalitesini yükseltir hem de genel huzura ve barışa büyük katkı sağlar. Medeniyetlerin ve milletlerin inşa ve çöküşünde verme kültürü (infak) büyük önem arz eder.

 İnfakın ihmali, terk edilmesi, gerektiği yere, gerektiği şekilde ve gereken niyetle verilmemesi toplumlardaki dünyevileşmeyi, dolayısıyla manen yozlaşma ve çürümeyi meydana getirir. Toplumlar infakı terk ederek kendilerini helak sürecine sokmuş olurlar.

Nitekim Peygamber Efendimiz, cimriliği zülümle beraber zikretmiş, zalimlik ve cimriliğe karşı (şuhh) karşı Müslümanları uyarmış, cimriliği de zulüm gibi toplumların helâk sebebi/sebeplerinden biri olarak nitelemiştir.

Efendimiz şöyle buyurmuşlar:

"اتَّقُوا الظُّلْمَ، فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَاتَّقُوا الشُّحَّ، فَإِنَّ الشُّحَّ أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، حَمَلَهُمْ عَلَى أَنْ سَفَكُوا دِمَاءَهُمْ وَاسْتَحَلُّوا مَحَارِمَهُمْ"

Zulümden sakınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalime) zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları haksız yere birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevk etmiştir.”

Zekât ve infak toplumun ekonomik gücünün belli bir kesimin tekelinde toplanmasını, sosyal dengesizlikleri, dolayısıyla da toplumun bölünüp parçalanmasını önler. Kur'an, sermayenin belli ellerde, mutlu bir azınlıkta toplanmaması için insanları uyarır:

كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْؕ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِۘ

(servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir. Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir.”

Tarih boyunca, toplumların çöküşünü hazırlayanlar kendilerine verilen mal-mülk ve imkanlardan insanlara yardım etmeyi düşünmeyen, azıp şımaran, israfa ve inkâra sapanlar olmuşlardır.

Gerçekten de Kuran’da da belirtildiği gibi gerek cimrilik gerekse israf ve mütref olma (lüks ve refahtan şımarma), medeniyetleri içten içe çökerten, mukavemetlerini kıran ölümcül bir hastalıktır.

Bu durumu yüce rabbimiz bizlere Kuran’da şöyle aktarır:

وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَفٖيهَا فَفَسَقُوا فٖيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمٖيراً

Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz. (İsra16)

İmkan olup Allah yolunda infak etmemenin elbette ahirette de bir cezası vardır. Malından infak etmeyip zekatını sadakasını vermeyenleri Alla (cc) Kuran’da birçok ayette tehdit etmiş ve elem verici azapla uyarmıştır.

Ayetlerin bazıları şunlardır:

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ هُوَ خَيْراً لَهُمْؕ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْؕ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهٖ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ وَلِلّٰهِ مٖيرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرٌࣖ

Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimette cimrilik gösterenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilâkis bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ

يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا فٖي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْؕ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ

Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı! (Tevbe 34-35)

Bu dünyada imkân verildiği halde infaktan kaçınmamamızı ve kaçınanların fırsatı kaçırdıkları andaki pişmanlık ve üzüntülerini de yüce rabbimiz Kuran vasıtasıyla bizlere şu şekilde haber vermiştir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فٖيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌؕ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ey iman edenler! Alım satım, dostluk ve aracılığın olmadığı bir gün gelip çatmadan Allah’ın size verdiklerinden O’nun için harcama yapın. Kâfirler zalimlerin ta kendileridir. (Bakara 154)

وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـنٖٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَرٖيبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِحٖينَ

Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın.”

Şeytan insanları infaktan alıkoymak için yoksulluk ve fakirlikle korkutur. Buna mukabil Allah mağfiret ve bol nimet vaad eder.

اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلاًؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌۚ

Şeytan içinize yoksulluk korkusu düşürür ve çirkin şeyler yapmanızı emreder. Allah ise kendinden bir bağışlama ve lütuf sözü vermektedir. Allah her şeyi kuşatmakta ve her şeyi bilmektedir. (Bakara 268)

قُلْ اِنَّ رَبّٖي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖ وَيَقْدِرُ لَهُؕ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ

De ki: “Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. Başkaları için ne harcarsanız Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Allah (cc) Kuranı Kerimde sadakayı bir buğday tanesine benzetir. Çiftçi tohumu ekerken işi bilmeyenler çiftçiyi garipseyebilirler. Zavallı çiftçi elindeki bir avuç buğdayı da toprağa karıştırdı, ziyan oldu buğdaylar; bu çiftçide hiç akıl yok mu diye içlerinden geçirebilirler. Fakat çiftçi ne yaptığının farkındadır ve elde edeceği ürüne olan inancı da tamdır. O toprak oldu, çürüdü, ziyan oldu denen buğday taneleri bir müddet sonra yeşillenecek ve bir başağa dönüşecek. Bir buğday tanesi onlara, yüzlere belki de binlere ulaşacak. Sadaka da işte böyledir. Yüce rabbimiz sadakayı daha iyi anlayalım diye bize bir buğday başağıyla anlatıyor:

مَثَلُ الَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فٖي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍؕ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ 

 Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir. (Bakara, 2/261)

Başka bir ayette infakın alana faydasının olduğu gibi verene de faydası olduğunu belirtilerek kişinin verdiği şeyin misliyle kendisine iade edileceği vaat ediliyor

وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْؕ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِؕ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ 

Hayır için yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Verdiklerinizi ancak Allah rızası için verirsiniz. Hayır için yaptığınız her harcamanın karşılığını da hiçbir haksızlığa uğramaksızın tam olarak alacaksınız.” (Bakara 172)

Özetle

  • İnfak, aşırı dünya sevgisinden korur, ihtirasları önler ve nefislerin azgınlaşmasını önler,

  • İnfak, şefkatin anahtarıdır, kalbin katılaşmasına engel olur,

  • İnfak, malı ebedîleştirir,

  • İnfak, ruh ve beden arasında bir denge sağlar,

  • İnfak, verilen nimete nimetin cinsinden şükran ifadesidir,

  • İnfak, malı haramdan kişiyi, cimrilikten temizler,

  • İnfak, malı düşmanlık, kıskançlık, hırsızlık ve kem gözlerden korur, mal ve can güvenliği sağlar,

  • İnfak, mal ve mülk esaretinden kurtarır, kişiyi hürriyete kavuşturur,

  • İnfak, zengini hayra yöneltir, değer ve itibarını artırır,

  • İnfak, malı çoğaltır, malın büyümesine ve bereketlenmesine sebep olur,

  • İnfak, kalpteki dünya sevgisine karşı bir ilâçtır,

  • İnfak, Müslümanı mal fitnesinden korur.

Fertlerden toplumlara, zenginlerden yoksullara, dünya ve ahirete kadar her alanda her mekanda topluma, insanlara, alana ve verene sayısızca fayda sağlayan zekat ve infak ibadeti Allah’ın insanlığa sunmuş olduğu en büyük ihsan ve lütuflardan bir tanesidir. İnfak ve ihsanın lütuf ve ikramın en fazla kabul göreceği bu manevi iklim ramazan ayında özellikle de ülkemizin bir bölümünün deprem felaketiyle imtihan olduğu bu zaman diliminde Rabbim bizleri de sahip olduğumuz imkanlarla imtihan ediyor. Rabbim olanı olmayanlarla paylaşmayı ve bu imtihanı kazanmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Mustafa ERGUNYER / Sakarya - Serdivan Vaizi

Facebook Yorumları