menu
ENBİYA SURESİ
ENBİYA SURESİ
Enbiya süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Enbiya Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 112 âyettir. “Enbiyâ”, peygamberler demektir.Sûre, temel konu olarak peygamberlerden, onların tevhit davası uğrunda verdikleri mücadelelerden bahsettiği için bu adı almıştır

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Enbiya Suresinin Nüzülü

 Mushaftaki sıralamada yirmi birinci, iniş sırasına göre yetmiş üçüncü sûredir. İbrâhim sûresinden sonra, Mü’minûn sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. Abdullah b. Mes‘ûd, “Benî İsrâil (İsrâ), Kehf, Meryem, Tâhâ ve Enbiyâ sûreleri, benim Mekke’de ilk öğrendiğim güzel sûrelerdir” demiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 21/1). Bazı müfessirler 44. âyetinin Medine döneminde nâzil olduğu kanaatindedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Enbiya suresinin Konusu

  Sûrede Allah’ın birliğinin yanı sıra O’nun eş, ortak ve çocuk edinmekten münezzeh olduğu; vahiy, peygamberlik ve insanların vahiy karşısındaki tutumu, kıyamet alâmetleri, kıyamet halleri, öldükten sonra dirilme ve hesap verme gibi İslâm’ın temel inançları ele alınmakta; insanlarda ve kâinatta Allah’ın kudretini gösteren delillere, Allah’ın büyüklüğüne, kâinatın bütünlüğü ve düzeni ile Allah’ın birliği arasında bir irtibat bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Bu arada hayat ve ölüm konularına yer verilmekte, hiçbir insanın ebedî olarak yaşayamayacağı hatırlatılarak insanların bu gerçek ışığında davranmaları istenmektedir. Peygamberleri yalanlayan önceki kavimlerin helâk oldukları, sonrakilerin onların yurtlarını ve kalıntılarını gördükleri halde ibret almadıkları için cezaya çarptırıldıkları bildirilmekte; Hz. İbrâhim’in putperest kavmiyle olan mücadelesine, bazı peygamberlerin kıssalarından kesitlere yer verilmekte, son olarak da Hz. Muhammed aleyhisselâmın âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamber olduğu ifade edilmekte ve davetinin esasları açıklanmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Enbiya Suresinin Özeti

2. Enbiya, peygamberler demektir. Sûre içinde bazı peygamberler zikredilmiştir. Sûrenin anakonusu tevhiddir.3. 1-15 ayetler arasında kıyametin yakın olduğu halde insanların boş şeyler ile meşgulolduğu, Kuran'ın Allah tarafından indirilmiş bir kitap olduğu, peygamberin kendi isteğiyledeğil de Allah'ın seçmesi ile gerçekleştiği ve hakkı bile bile inkar edenlerin cezalandırılacağıanlatılır.4. 16-33 ayetler arasında Allah teâlânın yüceliğinden bahsedilir. Yeri göğü boşunayaratmadığı, göklerde ve yerde Allah'tan başka ilah olsaydı düzenin bozulacağı, Allah'ınçocuk sahibi olmadığı, dağların Allah tarafından yerin düzgün durması için sabitlenmişolduğu gibi Allah'ın varlığının ve birliğinin vurgusu yapılır.5. 34-50 ayetler arasında ise herkesin ölümlü olduğu, peygamberlerin bile ölümlü olduğu,peygamberi inkâr eden ya da onunla alay edenlerin cezalandırılacağı, peygamberiyalanlayanların tarihin her döneminde olduğu, peygamberin görevinin sadece uyarmakolduğu, uyarılara kulak vermeyenler için terazi kurulacağı ve günâhkârların cezalandırılacağıanlatılır.6. 51-73 ayetler arasında Hazreti İbrahim'in putları kırması, gözü dönmüş müşriklerinkendilerine sahip çıkamayan putların adına İbrahim'i ateşe atarak cezalandırmak istemeleri,ateşin Allah'ın emriyle İbrahim'i yakmadığı anlatılır.7. 74-75 ayetler arasında Hazreti Lut'un pisliğin içine bulaşmış bir toplumdan Allah'ın izniylekurtulduğu, 76-77 ayetler arasında ise Hazreti Nuh'un kurtulması anlatılır.8. 78-82 ayetler arasında ise Dâvud ve Süleyman peygamberden bahsedilir. Onların derin biranlayış sahibi oldukları, rüzgarın, madenlerin ve Şeytanların bile Süleyman peygamberinemrinde olduğu anlatılır.9. 83-92 ayetler arasında Eyyup peygamberin şifa bulması, Yunus peygamberin dua veistiğfarda bulunduğu için balinanın karnından sağ salim çıkarıldığı, Zekeriya peygamberinduasının kabul edildiği ve Meryem'in iffetli bir hanımefendi olduğu olduğu geçer.10. 93-112 ayetler arasında ise insanların dinlerini bölük pörçük ettiği, kıymetin yakınolduğu, yecuc ve mecuc denilen bir canlının kıyamete yakın ortaya çıkacağı, kıyametinkoparken göğün kağıdın katlanması gibi katlanacağı, Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in alemlere rahmet olarak gönderildiği anlatılır ve Sûre biter.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Enbiya Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Halbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ

Ikterebe lin nasi hisabuhum ve hum fi gafletin mu'ridun.

2.

(2-3) Rab'lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?"

مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ

Ma ye'tihim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeuhu ve hum yel'abun.

3.

(2-3) Rab'lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?"

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ

Lahiyeten kulubuhum ve eserrun necvellezine zalemu hel haza illa beşerun mislukum, e fe te'tunes sihre ve entum tubsırun.

4.

Peygamber, onlara dedi ki: "Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."

قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Kale rabbi ya'lemul kavle fis semai vel ardı ve huves semiul alim.

5.

Onlar, "Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler.

بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ

Bel kalu adgasu ahlamin belifterahu bel huve şaır, fel ye'tina bi ayetin kema ursilel evvelun.

6.

Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler?

مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ

Ma amenet kablehum min karyetin ehleknaha, e fe hum yu'minun.

7.

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

Ve ma erselna kableke illa ricalen nuhi ileyhim fes'elu ehlez zikri in kuntum la ta'lemun.

8.

Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.

وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ

Ve ma cealnahum ceseden la ye'kulunet taame ve ma kanu halidin.

9.

Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helak ettik.

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ

Summe sadaknahumul va'de fe enceynahum ve men neşau ve ehleknel musrifin.

10.

Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?

لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Lekad enzelna ileykum kitaben fihi zikrukum, e fe la ta'kılun.

11.

Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ

Ve kem kasamna min karyetin kanet zalimeten ve enşe'na ba'deha kavmen aharin.

12.

Onlar azabımızı hissedince, hemen oradan süratle kaçıyorlardı.

فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ

Fe lemma ehassu be'sena iza hum minha yerkudun.

13.

Onlara, "Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız" denildi.

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ

La terkudu verciu ila ma utriftum fihi ve mesakinikum leallekum tus'elun.

14.

"Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik" dediler.

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

Kalu ya veylena inna kunna zalimin.

15.

Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ

Fe ma zalet tilke da'vahum hatta cealnahum hasiden hamidin.

16.

Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ

Ve ma halaknes semae vel arda ve ma beynehuma laıbin.

17.

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.

لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ

Lev eredna en nettehıze lehven lettehaznahu min ledunna in kunna fa'ılin.

18.

Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah'a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ

Bel nakzifu bil hakkı alel batıli fe yedmeguhu fe iza huve zahik, ve lekumul veylu mimma tasıfun.

19.

Göklerde ve yerde kim varsa hep O'nundur. O'nun katındakiler, ne O'na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ

Ve lehu men fis semavati vel ard, ve men indehu la yestekbirune an ıbadetihi ve la yestahsirun.

20.

Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.

يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ

Yusebbihunel leyle ven nehare la yefturun.

21.

Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek birtakım ilahlar mı edindiler?

أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ

Emittehazu aliheten minel ardı hum yunşirun.

22.

Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

Lev kane fihima alihetun illallahu le fesedeta, fe subhanallahi rabbil arşi amma yasıfun.

23.

O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.

لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ

La yus'elu amma yef'alu ve hum yus'elun.

24.

Yoksa ondan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilah olduğuna dair hiçbir delil yok). Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler."

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ

Emittehazu min dunihi aliheh, kul hatu burhanekum, haza zikru men maiye ve zikru men kabli, bel ekseruhum la ya'lemunel hakka fehum mu'ridun.

25.

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, "Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin" diye vahyetmişizdir.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ

Ve ma erselna min kablike min resulin illa nuhi ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa'budun.

26.

(Böyle iken) "Rahman, çocuk edindi" dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ

Ve kaluttehazer rahmanu veleden subhaneh, bel ıbadun mukremun.

27.

Onlar Allah'tan önce söz söylemezler ve hep O'nun emriyle iş görürler.

لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ

La yesbikunehu bil kavli ve hum bi emrihi ya'melun.

28.

Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O'nun korkusuyla titrerler.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

Ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum ve la yeşfeune illa li menirteda ve hum min haşyetihi muşfikun.

29.

İçlerinden her kim, "Allah'tan başka ben de şüphesiz bir ilahım" derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.

وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ

Ve men yekul minhum inni ilahun min dunihi fe zalike neczihi cehennem, kezalike necziz zalimin.

30.

İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ

E ve lem yerellezine keferu ennes semavati vel arda kaneta retkan fe fetaknahuma, ve cealna minel mai kulle şey'in hayy, e fe la yu'minun.

31.

Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik.

وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Ve cealna fil ardı revasiye en temide bihim ve cealna fiha ficacen subulen leallehum yehtedun.

32.

Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.

وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ

Ve cealnes semae sakfen mahfuza, ve hum an ayatiha mu'ridun.

33.

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Ve huvellezi halakal leyle ven nehare veş şemse vel kamer, kullun fi felekin yesbehun.

34.

Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedi mi kalacaklar?

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ

Ve ma cealna li beşerin min kablikel huld, e fe in mitte fe humul halidun.

35.

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

Kullu nefsin zaikatul mevt, ve neblukum biş şerri vel hayri fitneh, ve ileyna turceun.

36.

İnkar edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. "Bu mu ilahlarınızı diline dolayan?" derler. Halbuki kendileri Rahman'ın kitabını inkar ediyorlar.

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ

Ve iza reakellezine keferu in yettehızuneke illa huzuva, e hazellezi yezkuru alihetekum, ve hum bi zikrir rahmani hum kafirun.

37.

İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında ayetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ

Hulikal insanu min acel, seurikum ayati fe la testa'cilun.

38.

Bir de "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadıkin.

39.

İnkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler!

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ

Lev ya'lemullezine keferu hine la yekuffune an vucuhihimun nare ve la an zuhurihim ve la hum yunsarun.

40.

Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak.

بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ

Bel te'tihim bagteten fe tebhetuhum fe la yesteti'une reddeha ve la hum yunzarun.

41.

Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi.

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون

Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe haka billezine sehıru minhum ma kanu bihi yestehziun.

42.

(Ey Muhammed!) De ki: "(Size azab edecek olsa) gece ve gündüz Rahman'ın azabından sizi kim koruyacak?" Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler.

قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ

Kul men yekleukum bil leyli ven nehari miner rahman, bel hum an zikri rabbihim mu'ridun.

43.

Yoksa bizim dışımızda onları koruyacak ilahları mı var? O ilah edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler.

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ

Em lehum alihetun temneuhum min dunina, la yestetiune nasre enfusihim ve la hum minna yushabun.

44.

Evet, biz onları da atalarını da, faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? O halde, onlar mı galip gelecekler?

بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ

Bel metta'na haulai ve abaehum hatta tale aleyhimul umur, e fe la yerevne enna ne'til arda nenkusuha min etrafiha, e fehumul galibun.

45.

De ki: "Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum." Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler.

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ

Kul innema unzirukum bil vahyi ve la yesmeus summud duae iza ma yunzerun.

46.

Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak "Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik" diyeceklerdir.

وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

Ve le in messethum nefhatun min azabi rabbike le yekulunne ya veylena inna kunna zalimin.

47.

Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ

Ve nedaul mevazinel kısta li yevmil kıyameti fe la tuzlemu nefsun şey'a ve in kane miskale habbetin min hardelin eteyna biha, ve kefa bina hasibin.

48.

Andolsun, biz Musa ile Harun'a, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkan'ı (Tevrat'ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاء وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ

Ve lekad ateyna musa ve harunel furkane ve dıyaen ve zikren lil muttekin.

49.

Onlar, görmedikleri halde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar.

الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ

Ellezine yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines saati muşfikun.

50.

İşte bu (Kur'an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz?

وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ

Ve haza zikrun mubarekun enzelnah, e fe entum lehu munkirun.

51.

Andolsun, daha önce de İbrahim'e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ

Ve lekad ateyna ibrahime ruşdehu min kablu ve kunna bihi alimin.

52.

Hani o, babasına ve kavmine, "Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?" demişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ

İz kale li ebihi ve kavmihi ma hazihit temasilulleti entum leha akifun.

53.

"Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk" dediler.

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ

Kalu vecedna abaena leha abidin.

54.

İbrahim, "Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.

قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Kale lekad kuntum entum ve abaukum fi dalalin mubin.

55.

"Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?" dediler.

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ

Kalu e ci'tena bil hakkı em ente minel laıbin.

56.

İbrahim, dedi ki: "Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim."

قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ

Kale bel rabbukum rabbus semavati vel ardıllezi fatarahunne ve ene ala zalikum mineş şahidin.

57.

Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ

Ve tallahi le ekidenne asnamekum ba'de en tuvellu mudbirin.

58.

Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti.

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ

Fe cealehum cuzazen illa kebiren lehum leallehum ileyhi yerciun.

59.

Onlar, "Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir" dediler.

قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Kalu men feale haza bi alihetina innehu le minez zalimin.

60.

(İçlerinden bazıları), "İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk" dediler.

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ

Kalu semi'na feten yezkuruhum yukalu lehu ibrahim.

61.

(Bir kısmı da) "O halde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler" dediler.

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ

Kalu fe'tu bihi ala a'yunin nasi leallehum yeşhedun.

62.

(İbrahim gelince) "Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim" dediler.

قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ

Kalu e ente fealte haza bi alihetina ya ibrahim.

63.

Dedi ki: "Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!"

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ

Kale bel fealehu kebiruhum haza fes'eluhum in kanu yentıkun.

64.

Bunun üzerine birbirlerine dönüp, "Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz" dediler.

فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ

Fe receu ila enfusihim fe kalu innekum entumuz zalimun.

65.

Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, "Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin" dediler.

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ

Summe nukisu ala ruusihim, lekad alimte ma haulai yentıkun.

66.

İbrahim, şöyle dedi: "Öyle ise siz, (hala) Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?"

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ

Kale e fe ta'budune min dunillahi ma la yenfeukum şey'en ve la yadurrukum.

67.

"Yazıklar olsun, size de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız?"

أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Uffin lekum ve li ma ta'budune min dunillah, e fe la ta'kılun.

68.

(İçlerinden bazıları), "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilahlarınıza yardım edin" dediler.

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ

Kalu harrikuhu vansuru alihetekum in kuntum faılin.

69.

"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol" dedik.

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ

Kulna ya naru kuni berden ve selamen ala ibrahim.

70.

Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük.

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ

Ve eradu bihi keyden fe cealna humul ahserin.

71.

Onu Lut ile beraber kurtarıp, içinde alemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ

Ve necceynahu ve lutan ilel ardılleti barakna fiha lil alemin.

72.

Ona İshak'ı ve ayrıca da Yakub'u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ

Ve vehebna lehu ishak, ve ya'kube nafileh, ve kullen cealna salihin.

73.

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

Ve cealnahum eimmeten yehdune bi emrina ve evhayna ileyhim fi'lel hayrati ve ikames salati ve itaez zekah, ve kanu lena abidin.

74.

Biz, Lut'a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah'ın emrinden çıkan kimseler) idiler.

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ

Ve lutan ateynahu hukmen ve ılmen ve necceynahu minel karyetilleti kanet ta'melul habais, innehum kanu kavme sev'in fasikin.

75.

Onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, gerçekten salih kimselerdendi.

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

Ve edhalnahu fi rahmetina, innehu mines salihin.

76.

(Ey Muhammed!) Nuh'u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık.

وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

Ve nuhan iz nada min kablu festecebna lehu fe necceynahu ve ehlehu minel kerbil azim.

77.

Ayetlerimizi yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekun suda boğduk.

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

Ve nasarnahu minel kavmillezine kezzebu bi ayatina, innehum kanu kavme sev'in fe agraknahum ecmain.

78.

Davud ile Süleyman'ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk.

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ

Ve davude ve suleymane iz yahkumani fil harsi iz nefeşet fihi ganemul kavm, ve kunna li hukmihim şahidin.

79.

Biz hüküm vermeyi Süleyman'a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Davud ile birlikte, Allah'ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik.

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ

Fe fehhemnaha suleyman, ve kullen ateyna hukmen ve ılmen ve sehharna mea davudel cibale yusebbihne vet tayr, ve kunna faılin.

80.

Bir de Davud'a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz?

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ

Ve allemnahu san'ate lebusin lekum li tuhsınekum min be'sikum, fe hel entum şakirun.

81.

Süleyman'ın hizmetine de güçlü esen rüzgarı verdik. Rüzgar, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz.

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ

Ve li suleymaner riha asıfeten tecri bi emrihi ilel ardılleti barekna fiha ve kunna bi kulli şey'in alimin.

82.

Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik.

وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ

Ve mineş şeyatini men yegusune lehu ve ya'melune amelen dune zalik, ve kunna lehum hafızin.

83.

Eyyub'u da hatırla. Hani o Rabbine, "Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

Ve eyyube iz nada rabbehu enni messeniyed durru ve ente erhamur rahimin.

84.

Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ

Festecebna lehu fe keşefna ma bihi min durrin ve ateynahu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındina ve zikra lil abidin.

85.

İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ

Ve ismaile ve idrise ve zelkifl, kullun mines sabirin.

86.

Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.

وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ

Ve edhalnahum fi rahmetina, innehum mines salihin.

87.

Zünnun'u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum" diye dua etti.

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Ve zennuni iz zehebe mugadıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nada fiz zulumati en la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minez zalimin.

88.

Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü'minleri böyle kurtarırız.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ

Festecebna lehu ve necceynahu minel gamm, ve kezalike nuncil mu'minin.

89.

Zekeriya'yı da hatırla. Hani o, Rabbine, "Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın" diye dua etmişti.

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ

Ve zekeriyya iz nada rabbehu rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin.

90.

Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya'yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ

Festecebna leh, ve vehebna lehu yahya ve aslahna lehu zevceh, innehum kanu yusariune fil hayrati ve yed'unena regaben ve reheba, ve kanu lena haşiin.

91.

Irzını korumuş olan kadını da (Meryem'i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da alemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık.

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ

Velleti ahsanet ferceha fe nefahna fiha min ruhina ve cealnaha vebneha ayeten lil alemin.

92.

Şüphesiz bu (İslam), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ

İnne hazihi ummetukum ummeten vahıdeten ve ene rabbukum fa'budun.

93.

(İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler.

وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ

Ve tekattau emrehum beynehum, kullun ileyna raciun.

94.

Şu halde, kim mü'min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkar edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.

فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ

Fe men ya'mel mines salihati ve huve mu'minun fe la kufrane li sa'yih, ve inna lehu katibun.

95.

Helak ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkansızdır.

وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ

Ve haramun ala karyetin ehleknaha ennehum la yerciun.

96.

Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ

Hatta iza futihat ye'cucu ve me'cucu ve hum min kulli hadebin yensilun.

97.

Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkar edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz" derler.

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ

Vakterabel va'dul hakku fe iza hiye şahısatun ebsarullezine keferu, ya veylena kad kunna fi gafletin min haza bel kunna zalimin.

98.

Hiç şüphesiz siz ve Allah'tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.

إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ

İnnekum ve ma ta'budune min dunillahi hasabu cehennem, entum leha varidun.

99.

Eğer onlar ilah olsalardı oraya varmazlardı. Halbuki hepsi orada ebedi kalacaklardır.

لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ

Lev kane haulai aliheten ma veraduha, ve kullun fiha halidun.

100.

Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ

Lehum fiha zefirun ve hum fiha la yesmeun.

101.

Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükafat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.

إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ

İnnellezine sebekat lehum minnel husna ulaike anha mub'adun.

102.

Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedi olarak kalırlar.

لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ

La yesme'une hasiseha, ve hum fi meştehet enfusuhum halidun.

103.

En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, "İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür" diyerek karşılarlar.

لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

La yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkahumul melaikeh, haza yevmukumullezi kuntum tuadun.

104.

Yazılı kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ

Yevme natvis semae ke tayyis sicilli lil kutub, kema bede'na evvele halkın nuiduh, va'den aleyna, inna kunna faılin.

105.

Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık.

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Ve lekad ketebna fiz zeburi min ba'diz zikri ennel arda yerisuha ıbadiyes salihun.

106.

Şüphesiz bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ

İnne fi haza le belagan li kavmin abidin.

107.

(Ey Muhammed!) Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin.

108.

De ki: "Bana ancak, ilahınızın yalnızca bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?"

قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ

Kul innema yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahid, fe hel entum muslimun.

109.

Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "(Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum."

فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاء وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ

Fe in tevellev fe kul azentukum ala seva', ve in edri e karibun em baidun ma tuadun.

110.

"Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir."

إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ

İnnehu ya'lemul cehre minel kavli ve ya'lemu ma tektumun.

111.ayete git

"Bilmem! Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır."

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Ve in edri leallehu fitnetun lekum ve metaun ila hin.

112.

(Peygamber), "Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahman'dır" dedi.

قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ

Kale rabbıhkum bil hakk, ve rabbuner rahmanul musteanu ala ma tasıfun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları