menu
HİCR SURESİ
HİCR SURESİ
Hicr süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Hicr Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 99 âyettir. Sûre, adını 80. âyette geçen “Hicr” kelimesinden almıştır. Hicr, Medine’nin kuzeyinde vaktiyle Semûd kavminin yaşadığı bir yerin adıdır. Sûre de başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları; peygamberlerin, çeşitli zamanlarda azgınlara ve inkârcılara karşı verdikleri mücadeleler çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu sûre de ayrıca ilâhî kitapların kendisiyle kemale erdiği Kur’an’ın, her türlü tahriften korunacağı hükmü de yer almaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hicr Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada on beşinci, iniş sırasına göre elli dördüncü sûredir. Yûsuf sûresinden sonra, En‘âm sûresinden önce Mekke döneminde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları baskıların şiddetlendiği yıllarda nâzil olmuştur (bk. âyet 94). İbn Âşûr’a göre (XIII, 6) bi‘setin (Hz. Peygamber’e vahyin gelmeye başlamasının) dördüncü yılının sonunda inmiştir. 87. âyetin Medine’de indiği yolundaki bilgi itimada şayan görülmemektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hicr suresinin Konusu

  Sûrenin ilk konusu Kur’an, vahiy ve peygamberliktir. Daha sonra insanın beden ve ruh varlığının yaratılış süreci ile İblîs’in Allah’tan gelen secde buyruğuna uymaması anlatılır. İyilerin uhrevî mükâfatları, Allah’ın rahmetinin genişliği; Hz. İbrâhim ve Lût ile Eyke halkı ve Hicr halkıyla ilgili kısa bilgiler, Hz. Peygamber’e ve müminlere verilen müjdeler, inkârcılara yapılan uyarılar sûrenin belli başlı konularıdır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hicr Suresinin Özeti

2. Hicr, Hazreti Salih'in kavminin yaşadığı yerin ismidir. Sûre 99 ayettir. Mekke'de nazilolmuş ve ana konusu tevhiddir.3. 1-25 ayetler arasında Kuran'ın Allah tarafından indirilmiş olduğu ve Allah tarafındankorunacağı anlatılır. Müşriklerin, inanmak istemeyenlerin hakikatı gözleriyle dahi görselerinanmayacakları da vurgulanır.4. 26-48 ayetler arasında insanın yaratılış kıssası anlatılır. İblis'in Adem'e saygı secdesiyapmadığı, bundan dolayı lanete uğradığı, ona İhlaslı insanlar hariç herkesin uyacağı amaceza olarak da cehenneme girecekleri özellikle vurgulanır.5. 49-77 ayetler arasında ise Hazreti İbrahim'e gelen meleklerden bahsedilir. Bu meleklerinsan suretinde gelirler. Hazreti ibrahim bunların melek olduğunu bilmediği için onlara etlibir yemek yapar. Sofrayı kurar. Melekler yemek için ellerini sofraya uzatmazlar. Hazretiibrahim onların melek olduğunu anlar ve korkar. Onlar ise korkmaması gerektiğini söylerler.Lut'un halkını helak etmek için görevli melekler olduklarını söylerler. Ve oradan da Lutpeygamberin yanına giderler. Ayetlerin devamında Lut'un yanına gittiklerini onunlakonuştukları, sabah erkenden şehri terk etmesi gerektiğini söylerler. Lut ve iman edenbazıları şehri gizlice terk ederler. Lut'un karısı da iman etmediği için o da azaptan nasibinialır.6. 78-90 ayetleri arasındaki ise Sûrenin de ismi olan Hicr halkının azap edilmesindenbahsedilir. Hazreti peygambere, bunlar için üzülmeye değmeyeceği uyarısı yapılır.7. 91-99 ayetleri arasında Kuran'ı bölük pörçük yapanlara yani birazını kabul edip birazınıkabul etmeyenlere hesap sorulacağı anlatılır. Son nefesini verinceye kadar Rabbine ibadetet, denilerek Sûre biter.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Hicr Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Elif Lam Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.

الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ

Elif lam ra tilke ayatul kitabi ve kur'anin mubin.

2.

İnkar edenler, "Keşke müslüman olsaydık" diye çok arzu edeceklerdir.

رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ

Rubema yeveddullezine keferu lev kanu muslimin.

3.

Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.

ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

Zerhum ye'kulu ve yetemetteu ve yulhihimul emelu fe sevfe ya'lemun.

4.

Helak ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.

وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ

Ve ma ehlekna min karyetin illa ve leha kitabun ma'lum.

5.

Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.

مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

Ma tesbiku min ummetin eceleha ve ma yeste'hırun.

6.

Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!"

وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ

Ve kalu ya eyyuhellezi nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun.

7.

"Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"

لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Lev ma te'tina bil melaiketi in kunte minas sadıkin.

8.

Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.

مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ

Ma nunezzilul melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izen munzarin.

9.

Şüphesiz o Zikr'i (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

İnna nahnu nezzelnez zikre ve inna lehu le hafizun.

10.

Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ

Ve le kad erselna min kablike fi şiyaıl evvelin.

11.

Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ

Ve ma ye'tihim min resulin illa kanu bihi yestehziun.

12.

Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.

كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

Kezalike neslukuhu fi kulubil mucrimin.

13.

Önceki milletlerin (helakine dair Allah'ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur'an'a) inanmazlar.

لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ

La yu'minune bihi ve kad halet sunnetul evvelin.

14.

(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ

Ve lev fetahna aleyhim baben mines semai fe zallu fihi ya'rucun.

15.

(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.

لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ

Le kalu innema sukkiret ebsaruna bel nahnu kavmun meshurun.

16.

Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ

Ve le kad cealna fis semai burucen ve zeyyennaha lin nazırin.

17.

Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.

وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ

Ve hafıznaha min kulli şeytanin recim.

18.

Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.

إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ

İlla menisterakas sem'a fe etbeahu şihabun mubin.

19.

Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ

Vel arda medednaha ve elkayna fiha revasiye ve enbetna fiha min kulli şey'in mevzun.

20.

Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.

وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ

Ve cealna lekum fiha meayişe ve men lestum lehu bi razıkin.

21.

Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.

وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ

Ve in min şey'in illa indena hazainuhu ve ma nunezziluhu illa bi kaderin ma'lum.

22.

Rüzgarları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.

وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ

Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakumuh, ve ma entum lehu bi hazinin.

23.

Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz

وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ

Ve inna le nahnu nuhyi ve numitu ve nahnul varisun.

24.

Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.

وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ

Ve le kad alimnel mustakdimine minkum ve le kad alimnel muste'hırin.

25.

Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakimun alim.

26.

Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Ve le kad halaknel insane min salsalin min hamein mesnun.

27.

Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ

Vel canne halaknahu min kablu min naris semum.

28.

(28-29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Ve iz kale rabbuke lil melaiketi inni halikun beşeren min salsalin min hamein mesnun.

29.

(28-29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ

Fe iza sevveytuhu ve nefahtu fihi min ruhi fekau lehu sacidin.

30.

Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.

فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ

Fe secedel melaiketu kulluhum ecmaun.

31.

Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.

إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

İlla iblis, eba en yekune meas sacidin.

32.

Allah, "Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?" dedi.

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

Kale ya iblisu ma leke ella tekune meas sacidin.

33.

İblis dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem."

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Kale lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsalin min hamein mesnun.

34.

(34-35) Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir" dedi.

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ

Kale fahruc minha fe inneke recim.

35.

(34-35) Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir" dedi.

وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ

Ve inne aleykel la'nete ila yevmid din.

36.

İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Kale rabbi fe enzırni ila yevmi yub'asun.

37.

(37-38) Allah da, "O halde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ

Kale fe inneke minel munzarin.

38.

(37-38) Allah da, "O halde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.

إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

İla yevmil vaktil ma'lum.

39.

(39-40) İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ

Kale rabbi bi ma agveyteni le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmein.

40.

(39-40) İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.

إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

İlla ıbadeke minhumul muhlasin.

41.

(41-42) Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ

Kale haza sıratun aleyye mustekim.

42.

(41-42) Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ

İnne ıbadi leyse leke aleyhim sultanun illa menittebeake minel gavin.

43.

Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.

وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ

Ve inne cehenneme le mev'ıduhum ecmain.

44.

Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.

لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ

Leha seb'atu ebvab, likulli babin minhum cuz'un maksum.

45.

Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

İnnel muttekine fi cennatin ve uyun.

46.

Onlara, "Girin oraya esenlikle, güven içinde" denilir.

ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ

Udhuluha bi selamin aminin.

47.

Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ

Ve neza'na ma fi sudurihim min gıllin ıhvanen ala sururin mutekabilin.

48.

Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.

لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ

La yemessuhum fiha nasabun ve ma hum minha bi muhrecin.

49.

(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Nebbi' ibadi enni enel gafurur rahim.

50.

(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ

Ve enne azabi huvel azabul elim.

51.

Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.

وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ

Ve nebbi'hum an dayfi ibrahim.

52.

Hani misafirler İbrahim'in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti.

إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ

İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale inna minkum vecilun.

53.

Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.

قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ

Kalu la tevcel inna nubeşşiruke bi gulamin alim.

54.

İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi.

قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

Kale e beşşertumuni ala en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirun.

55.

"Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler.

قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ

Kalu beşşernake bil hakkı fe la tekun minel kanıtin.

56.

Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ

Kale ve men yaknetu min rahmeti rabbihi illad dallun.

57.

İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselun.

58.

Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.

قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

Kalu inna ursilna ila kavmin mucrimin.

59.

(59-60) Lut'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lut'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

إِلاَّ آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ

İlla ale lut, inna le muneccuhum ecma'in.

60.

(59-60) Lut'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lut'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ

İllemre'etehu kadderna inneha le minel gabirin.

61.

(61-62) Elçiler (melekler) Lut'un ailesine gelince, Lut onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.

فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ

Fe lemma cae ale lutınil murselun.

62.

(61-62) Elçiler (melekler) Lut'un ailesine gelince, Lut onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.

قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

Kale innekum kavmun munkerun.

63.

Dediler ki: "Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik."

قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ

Kalu bel ci'nake bi ma kanu fihi yemterun.

64.

"Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."

وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun.

65.

"Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin."

فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

Fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli vettebı' edbarehum ve la yeltefit minkum ehadun vamdu haysu tu'merun.

66.

Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: "Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak."

وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ

Ve kadayna ileyhi zalikel emre enne dabire haulai maktuun musbihin.

67.

Şehir halkı sevinerek geldiler.

وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ

Ve cae ehlul medineti yestebşirun.

68.

Lut, dedi ki: "Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin."

قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ

Kale inne haulai dayfi fe la tefdahun.

69.

"Allah'a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın" dedi.

وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ

Vettekullahe ve la tuhzun.

70.

Onlar, "Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik" dediler.

قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ

Kalu e ve lem nenheke anil alemin.

71.

Lut: "İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)" dedi.

قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ

Kale haulai benati in kuntum failin.

72.

(Melekler, Lut'a:) "Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş halde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)" dediler.

لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ

Le amruke innehum le fi sekretihim ya'mehun.

73.

Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ

Fe ehazethumus sayhatu muşrikin.

74.

Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ

Fe cealna aliyeha safileha ve emterna aleyhim hıcareten min siccil.

75.

Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ

İnne fi zalike le ayatin lil mutevessimin .

76.

O şehrin kalıntıları hala mevcut olan bir yol üstünde duruyor.

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ

Ve inneha le bi sebilin mukim.

77.

Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeten lil mu'minin.

78.

"Eyke" halkı da şüphesiz zalim idiler.

وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ

Ve in kane ashabul eyketi le zalimin .

79.

Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lut kavminin yaşadığı Sodom ile Şu'ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.

فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ

Fentekamna minhum, ve innehuma le bi imamin mubin.

80.

Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

Ve le kad kezzebe ashabul hıcril murselin.

81.

Biz, onlara ayetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.

وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ

Ve ateynahum ayatina fe kanu anha mu'rıdin.

82.

Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.

وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ

Ve kanu yanhıtune minel cibali buyuten aminin.

83.

Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ

Fe ehazethumus sayhatu musbıhin.

84.

Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.

فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ

Fe ma agna anhum ma kanu yeksibun.

85.

Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ

Ve ma halaknes semavati vel arda ve ma beynehuma illa bil hakk, ve innes saate le atiyetun fasfehıs safhal cemil.

86.

Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ

İnne rabbeke huvel hallakul alim.

87.

Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur'an'ı verdik.

وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ

Ve le kad ateynake seb'an minel mesani vel kur'anel azim.

88.

Kafirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü'minlere (şefkat) kanadını indir.

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ

La temuddenne ayneyke ila ma metta'na bihi ezvacen minhum ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mu'minin.

89.

De ki: "Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım."

وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ

Ve kul inni enen nezirul mubin.

90.

Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.

كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ

Ke ma enzelna alel muktesimin.

91.

Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ederek) Kur'an'ı da parça parça edenlerdir.

الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ

Ellezine cealul kur'ane ıdin.

92.

(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.

فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ

Fe ve rabbike le nes'elennehum ecmain.

93.

(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.

عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Amma kanu ya'melun.

94.

Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme.

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ

Fasda' bi ma tu'meru ve a'rıd anil muşrikin.

95.

(95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilah edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.

إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ

İnna kefeynakel mustehziin.

96.

(95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilah edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.

الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْمَلُونَ

Ellezine yec'alune meallahi ilahen ahar, fe sevfe ya'lemun.

97.

Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.

وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ

Ve le kad na'lemu enneke yadiku sadruke bi ma yekulun.

98.ayete git

O halde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ

Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sacidin.

99.

Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Va'bud rabbeke hatta ye'tiyekel yakin.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları