menu
DOKUNULMAZ KILINAN ÜÇ MESCİT
DOKUNULMAZ KILINAN ÜÇ MESCİT
Haftanın Vaazı.. 26.04.2024 tarihli; "Dokunulmaz Kılınan Üç Mescit" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir.

Dokunulmaz Kılınan Üç Mescit

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

'Mescit' sözcüğü 'tevazu ile eğilmek' anlamındaki (اَلسُّجُودُ) secde etmek kelimesinden türeyen ve 'secde edilen yer' anlamını ifade eden bir isimdir. Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde Müslümanların ibadet mekânları 'mescit' olarak anılmıştır ki, bu adlandırma oldukça manidardır. Zira Allah Resûlü;

 أقْرَبُ ما يَكون العبد مِنْ رَبِّهِ وهو ساجد، فَأَكْثروا الدُّعاء

“Kulun, Rabbine en yakın olduğu an, secde ânıdır.” (Müslim) sözüyle Müslüman'ın ibadetinde secdenin ayrıcalıklı bir yeri olduğunu bildirmiştir.

Daha sonraları içinde cuma namazı kılınan ve hutbe okunan daha büyük mescitlere, cemaati bir araya toplayan anlamında 'el-mescidü'l-câmi' denilirken ülkemizde zamanla, bu tamlamanın mescit kısmı terkedilerek 'cami' kısmı tek başına kullanılır hale gelmiş, 'mescit' ismi ise müstakil olmayan, çok daha küçük ibadethanelere has kılınmıştır. 

İslâm dünyasının geri kalanı ise mescit ismini benimsemiş, Müslümanların en kutsal mekânları olarak bilinen Mescid-i Harâm, Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Nebevî özel isimleriyle anılmaya devam edilmiştir.

Kuranda bütün mescitlerin Allah’a ait olduğu, hadisi şeriflerde de “yeryüzünün tamamının Müslümanlara mescit ve temiz sayıldığı” bildirilmiştir. Genel durum böyle olmasına rağmen Peygamber efendimiz (s.a.v), “Ancak üç mescide (ibadet ve ziyaret amacıyla) yolculuk yapılır diye buyurarak bu üç mescidi fazilet bakımından diğerlerinden ayırmıştır. Bu üç mescit; Mescidi Haram, Mescidi Aksa ve benim şu mescidim! Diye buyurduğu (Mescidi Nebi)”dir.

Hz peygamber efendimizin bu hadis bize üç şey anlatır;

-Bu üç mescidin, diğer mescit ve mabetlerden üstün ve faziletli olduğunu.

-Bu üç mescit ziyaret etmenin teşvik edildiğini dolayısıyla sevap olduğunu  

-Bu üç mescidin dışında bir mescidi ziyaret etmenin turistik ziyaret dışında bir anlam ifade etmediği  

Bu mescitlerin diğerlerinden üstün olmasının nedenleri

- Bu mescitlerin hepsi peygamberler eliyle inşa edilmiş olmaları.

-Mescidi Haram kıblemiz ve Mescidi Aksa ilk kıblemiz, Mescidi Nebi de İslam’ın kuruluş merkezi, ilk mescidi, İslâm medeniyetinin ilk kurumudur.

- Bu mescitleri ziyaret, Adem (a.s)dan beri tevhit ehlini ve onların mücadelelerini anmaya vesiledir.

Bu mescitlerin fazilet bakımından üstünlükleri 

Birinci sırada Mescidi Haram, sonra Mescidi Nebi ve üçüncü sırada da Mescidi Aksa gelmektedir.

Yeryüzünün ilk bina ve mescidi: Mescidi haram

Mescid-i Haram; Hz. İbrahim’in duasının kabul edildiği, hac ve umre sebebiyle, davetine dünya Müslümanlarının icabet ettiği, Ortasında ,,,,, yeryüzünde peygamber eliyle yapılan ve yapılması bizzat Allah tarafından istenen ilk mabet olan bütün insanlığın kıblesi Kâbe’nin bulunduğu ve yeryüzünde yapılan ilk binası ve mescididir.

Vahyin en çok geldiği, kutlu nebinin mescidi; Mescidi nebi

Vahyin en çok geldiği mekânlardan biri, kendisinde kılınan namazın Mescid-i Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğu haber verilen yer, içinde Ravza-i Mutahhara’nın cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu, İslam’ın ilk ve en önemli ilim ve kültür merkezi, İslâmiyet’in ilk yıllarında bütün resmî faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekân 

ETRAFI MÜBAREK KILINAN MESCİT: MESCİD-İ AKSA

Müslümanların ilk kıblesi olan, etrafının mübarek kılındığı Kur’an ile sabit olan, Müslümanlar için yeryüzünde ikinci mescit olarak inşa olan, İsra ve Miraç olay gerçekleştiği yer olan, kendisine yapılan yolculuklardan sevap umulan, maalesef son bir asırdır özgürlüğünden koparılan, hiyanete uğrayan, Yahudi zalimi tarafından esir alınan, çeşmelerinden nur yerine zulüm işkence akan, zillet ve esaret altında kendisine bir buçuk milyar müslümanın uzaktan baktığı mekan, huşu ve sevinç göz yaşları yerine insanların gözlerinden irin kan akan, bir buçuk milyar Müslümanın bir avuç Yahudi’ye teslim ettiği mahsun, boynu bükük, mazlum bir o’kadar da  mübarek mekân.

Sözlükte “yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz” manasına gelen harem kelimesi haram ile eş anlamlıdır. Mekke ve Medine’nin, Hz. Peygamber tarafından çizilen sınırları için de harem adı verilmiştir. Bu bölgelere harem adının verilmesi, zararlılar dışındaki canlılarının öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram kılınmış olmasındandır. Bundan dolayı Mekke’ye el-Beledü’l-harâm denildiği gibi Kâbe el-Beytü’l-harâm, çevresindeki mescid de el-Mescidü’l-harâm diye anılmaktadır. Mekke hareminin dışında kalan bölgeye ise Harem’deki yasakların buralarda kalkması sebebiyle “Hil” denilmiştir.

Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ ve çevresinin mübarek kılındığı 

سُبْحَانَ الَّـذٖٓي اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذٖي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra,1) bu ayeti kerimede

İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk mabedin Mekke’deki mübarek ev (Kâbe) olduğu da Âl-i İmrân suresi 96 ayetinde ifade edilmektedir. Bazı yerlerin diğerlerinden farklı olarak ilâhî feyiz ve berekete, insanların manevi açıdan temizlenme ve arınmalarına mahal kılındığını, buralara özel bir anlam ve önem atfedildiğini gösteren bu âyetler yanında diğer bazı âyetlerde de Allah’ın evi kabul edilen Kâbe’nin bulunduğu Mekke şehri ve çevresinin her türlü tecavüzden korunmuş güvenli bir yer (harem) olduğuna işaret edilmiş ve bu alanla ilgili birtakım özel hükümler konmuştur. Müslümanların nazarında büyük bir mânevî önem taşıyan Mekke ile Hz. Peygamber’in mescid ve kabrinin yer aldığı Medine şehirleri Haremeyn diye anıldığı gibi Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu Kudüs ile bazı peygamberler ve ailelerinin kabirlerini barındıran Halil şehri de manevi birer merkez kabul edilmiş ve belli bir dönemden sonra Haremeyn adıyla anılmışlardır.

Mekke Haremi: İslâm âlimleri arasındaki genel kabule göre Mekke şehri ve çevresi Allah tarafından harem kılınmıştır. Nitekim Kur’an’da, 

وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاؕ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

“Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi?” (Kasas 28/57)

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ

“Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken bizim -Mekke’yi- güvenli, dokunulmaz bir yer yaptığımızı görmediler mi?” (Ankebût 29/67) mealindeki âyetler, Mekke’yi dokunulmaz ve güvenli (haremen âminen) bir bölge olarak nitelendirmektedir. Öte yandan İbn Abbas’ın rivayetine göre Hz. Peygamber Mekke’nin fethedildiği gün yaptığı bir konuşmada, Allah’ın bu beldeyi yerleri ve göğü yarattığı gün haram kıldığını ve kıyamete kadar da haram kalacağını belirtmiştir (Buhârî, “Ṣayd”, 10; Müslim, “Ḥac”, 445-446)

Harem’in kendine has özelliği dolayısıyla gerek bu alanda barınan halkın gerekse hac, umre veya başka bir amaçla Harem’i ziyarete gelenlerin riayet etmesi gereken özel hükümler bulunmaktadır. Harem’de bulunan ihramlı veya ihramsız bir kimsenin orada kendiliğinden yeşeren ağaçları ve otları kesmesi veya sökmesi bütün fakihlerce haram sayılmıştır. Bu husus, “Bizim -Mekke’yi- güvenli, dokunulmaz bir yer yaptığımızı görmediler mi?” (Ankebût 29/67) mealindeki ayetin kapsamına girdiği gibi Hz. Peygamber tarafından da açıkça beyan edilmiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 77)

Taş, toprak ve topraktan yapılan nesnelerin Harem sınırları dışına çıkarılmasını mubah olduğunu söyleyen bazı âlimler olsa da âlimlerin çoğunluğunun bir kısmı haram, bir kısmı da mekruh olduğunu söylemişlerdir. 

Harem’in hususiyetlerinden biri de orada işlenen sevap ve günahların karşılığının kat kat görülecek olmasıdır. Hadisi şerifte Mescid-i Harâm’daki namazın başka mescitlerde kılınan namazdan yüz bin kat daha faziletli olduğu (İbn Mâce, İḳāmetü’ṣ-ṣalât), Mescid-i Nebevî’de kılınan namazın ise Mescid-i Harâm hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğu haber verilmiştir (Buhârî, “Fażlü’ṣ-ṣalât) Bu konuda rivayet edilen bazı hadislerde Mescid-i Aksâ fazilet bakımından üçüncü sırada gösterilmiştir (Heysemî, IV, 3-8). 

Bu Mescitlerde kılınan namazların faziletleri peygamber efendimiz tarafında hadisi şeriflerde şöyle zikredilmiştir

صَلَاةٌ فِي مَسْجِدِي هَذَا خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ صَلَاةٍ فِيمَا سِوَاهُ إِلَّا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ

Ebu Derda’dan rivayet edilen bir hadisi şerifte peygamber efendimiz şöyle buyururlar: Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz diğerlerinde kılınan yüz bin namazdan, “Benim mescidimde kılınan bir namaz -Mescid-i Haram hariç- diğer mescidlerde kılınan bin namazdan, Mescid-i Aksâ’da kılınan bir namaz -Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi hariç- diğer mescidlerde kılınan beş yüz namazdan daha faziletlidir.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 196,  Zebîdî,)

Bütün mescitlerin, hatta bütün yeryüzünün Allah’a ibadet etmek için uygun mekânlar olduğu bilinmekle birlikte bu üç mescitte namaz kılmanın ferdî-derunî hayat açısından ayrı bir önem taşıdığı şüphesizdir. Konuyla ilgili hadislerin bütününden, bu üç mescid arasında fazilet bakımından sıralamanın Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’ şeklinde olduğu anlaşılmaktadır

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'den bu yana, farklı inançlara mensup olsalar da insanlar her devirde, bir araya gelip topluca ibadet edecekleri kutsal mekânlar belirlemişlerdir. Kuranı Kerîm'in şu ayeti kerimede bildirdiği üzere

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذٖي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَمٖينَۚ

“Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.”

Yeryüzünde insanlar için yapılan ilk mabet 'Mescid-i Harâm' olarak bilinen Kâbe'dir. Resûlullah da Mescid-i Harâm'dan sonra yapılan ilk mescidin Mescid-i Aksâ olduğunu haber vermiştir. (Müslim, Mesacid, 2)

İslâm dinini tebliğle görevlendirilen Peygamber Efendimiz ilk zamanlarda Kâbe'nin yakınlarında namaz kılmaktaydı. Evinin bir bölümünü mescit olarak ayıran ilk Müslüman Ammâr b. Yâsir olup, Hz. Ebû Bekir de evinin avlusuna bir mescit yapmıştı. Ancak kişiye özel ibadet mekânları olan bu yerlerde toplu ibadet yapılmıyordu.

Mekke döneminde ilk Müslümanlar için tam anlamıyla mescit vazifesi gören bina, Harem bölgesindeki Safâ tepesinde yer alan 'Dâru'l-erkam' adıyla meşhur olan Erkam b. Ebu'l-Erkam'ın eviydi. Resûlullah'ın İslâm davetini devam ettirdiği ilk yıllarda inananların toplanma yeri olan, pek çok kişinin Müslüman oluşuna şahitlik eden ve bu özelliklerinden dolayı Dâru'l-İslâm ismiyle de anılan bu evde, Müslümanlar topluca namaz kılmış ve ibadet etmişlerdir.

 جُعِلَتْ لِيَ الْأَرْضُ مَسْجِدًا وَطَهُورًا أَيْنَمَا أَدْرَكَ رَجُلٌ مِنْ أُمَّتِى الصَّلاَةَ صَلَّى.

  “Yeryüzü (toprak) benim için mescit ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim nerede namaz vaktine ulaşırsa hemen orada namazını kılabilir.” sözleriyle toprağın namaz kılmak için uygun olduğunu bildiren Hz. Peygamber, Medine'de mescit inşası tamamlanıncaya kadar namaz vakti girdiğinde, bulduğu geniş ve temiz olan her yerde namazını eda etmişler. Ancak ilk dönemlerden itibaren Müslümanların kendilerine belirli yerleri mescit edindikleri ve mescitlerin inşasına büyük önem verdikleri görülmektedir.

Nitekim Allah Resûlü henüz hicret yolculuğunu tamamlamamışken, Medine yolundaki son durağı olan Kubâ'ya vardığında kendisinden önce gelen ilk muhacirlerin burada namaz kılacak bir yer yaptıklarını ve burada cemaatle namaz kıldıklarını görmüştü. Kubâ'da kaldığı süre içerisinde kendisi de burada namaz kılan Allah Resûlü bu namazgâhı genişleterek 'Kubâ Mescidi' diye bilinen mescidi inşa ettirmiştir. Medine'ye yerleştikten sonra da sık sık bu mescidi ziyaret etmiş ve burada namaz kılmış, sahâbeyi de burada namaz kılmaya teşvik etmiştir. 

Küba’da dinlendikten sonra Medine'ye varmak üzere tekrar yola çıkan Hz. Peygamber cuma namazını, Rânûnâ vadisinde daha önceden var olan bir mescitte kılmıştır. 

Medine'de mescit yapımı için karar kıldığı alanda ise, Medinelilerden ilk Müslüman olan kimse olduğu kabul edilen Es'ad b. Zürâre tarafından kurulmuş bir mescidinolduğu ve hicretinden önce burada Müslümanlara vakit namazları ile cuma namazlarını kıldırdığı bilinmektedir. 

Allah Resulü de Müslümanların mabedi olan mescitlerin, “Allah katında en makbul mekânlar” olduğunu haber vermiş ve bulunduğu yerlerde mescit yapılmasına özen göstermiş, Sahâbeyi de bu konuda teşvik etmiştir, efendimiz şöyle buyurmuşlar;

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا لِلَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ فِى الْجَنَّةِ مِثْلَهُ

“Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” buyurmuştur.  

Bu nedenle Mescid-i Nebevî'den sonra Medine'nin içinde ve çevresinde pek çok mescit bina edilmiş, bunların çoğu yapımlarını gerçekleştiren kabilelere nispet edilmiştir. Fakat bunların içinde Hz. Peygamber'in mescidi ayrıcalığını korumuş, vakit namazları bütün mescitlerde kılınmakla beraber, ilk dönemlerde cuma namazlarında bütün müminlerin Allah Resûlü'yle buluştuğu yegâne mescit Mescid-i Nebevî olmuştur. 

Tövbe süresinin daha ilk başında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰٓى اُو۬لٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ

“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”  Bu ayetle İslâm mabetlerini ancak inanmış gönüllerin imar edebileceğini bildirilmiş, aynı zamanda mescitleri manevi anlamda imar etmenin gerekliliği de anlaşılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber,

إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يَتَعَاهَدُ الْمَسْجِدَ فَاشْهَدُوا لَهُ بِالإِيمَانِ

 “Bir kimsenin mescitlere gidip gelmeyi alışkanlık edindiğini görürseniz onun imanına şahit olunuz.” sözünü bu ayetle açıklamış ve mescitlere devam etmenin gereği üzerin de önemle durmuştur. 

Resûl-i Ekrem mescit yolunda atılan adımların sevap kazanma vesilesi olduğunu söylemiş, namaz için mescide giden bir müminin her gidiş gelişi için Cenâb-ı Hakk'ın ona cennette bir konak hazırlayacağını bildirmiştir. Allah Teâlâ'nın, kalbi mescitlere bağlı olan kimseleri kıyamet günü arşın gölgesinde gölgelendireceğini müjdelemiştir. 

İslâm dininde sadece Allah için secde edilen, yalnızca O'na dua ve ibadet edilen, özel mekânlar olan mescitler, bizzat Resûlullah tarafından 'Allah'ın evleri' olarak anılmış ve böylece her mescit 'Allah'ın evi' kabul edilerek Müslüman hayatının merkezine yerleşmiştir. 

Ancak Allah Teâlâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'de ilk mabet olan Kâbe için 'evim' ifadesini kullanması sebebiyle, Beytullah (Allah'ın evi) ismi Müslümanların kıblesi olan Kâbe'yle özdeşleşmiştir. Müslümanların kutsal mekânlar olan mescitlere girerken bu bilinçle hareket etmeleri ve mescit içerisinde bulundukları müddetçe mescit âdâbına uygun davranmaları istenmiştir. 

Hz. Peygamber, mescitlerin hizmetini gören, ihtiyaçlarını karşılayan kimseleri takdir etmiş, ashâbını bu yönde teşvik etmiştir. Nitekim ilk dönemlerde çok korunaklı olmayan Mescid-i Nebevî'nin gece yağan yağmurla ıslanan zeminini kapatmak üzere, eteğine topladığı çakılları yerlere döşeyen zâta “Bu (yaptığın) ne kadar güzel” diyerek memnuniyetini ifade etmiştir. 

Medine’de Peygamberin Mescidinin temizliğiyle ilgilenen Ümmü Mihcen isimli siyahî bir kadın vardı. Bu hanım sahabî, her gece yatsı namazından sonra Mescid-i Nebeviye gelir, bu kıymetli mekânın temizliğini yapardı. Bu kadın bir gün vefat etti. Sahabe gece geç vakitte olduğu için, Efendimizi rahatsız etmeme adına, O’na haber vermeden bu hanımı defnettiler. Bir müddet sonra Efendimiz (s.a.v.) sahabeye Ümmü Mihcen’i sorar. Sahabe: “Ya Resulullah, Gece hastalanıp vefat etti; biz de sizi rahatsız etmek istemedik ve onu defnettik.” Allah Resulü bu sözü duyunca sahabeye “Benim mescidimi temizleyen hanım vefat eder ve siz beni haberdar etmezsiniz” diyerek ölümünü kendisine duyurmayan ashâbına sitem etmiş, daha sonra kabrini ziyaret edip onun için cenaze namazı kılmak suretiyle mescide hizmet edenlere ne kadar önem verdiğini göstermiştir. 

Muhterem Müslümanlar 

Camilerimiz tarih boyunca sadece ibadet mekânlarımız olmamıştır. Aynı zamanda bilgi mekânımız olmuştur, birlik mekânımız olmuştur, sevgi mekânımız olmuştur. 

Biz ibadetlerimizi camilerde yaparız. Ama, Peygamberimiz (s.a.) “Yeryüzü bana mescid kılındı” ifadesiyle onun sadece bir mekânda değil, yeryüzünün her noktasında yapılabileceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla camiler sadece ibadet mekânı değildir.

Yeryüzü mescit kılındığı halde biz camilerde bir araya geliyoruz. Cuma ve bayram namazı gibi cemaatle camide kılmamız gereken namazlarımızla tevhitle vahdet arasında bir ilişki kuruyor, sevgili Peygamberimizin sünnetiyle beş vakit namazda cemaatle bir araya gelerek birlik oluşturuyor, birlik olmayı öğreniyor ve ruhlarımızı birleştiriyoruz

Sevgili Dostlar 

Camilerde mihrab vardır. Mihrab sadece imamın cemaatin önüne geçip namaz kıldırdığı bir yer değildir. Mihrab, 'harb' kökünden gelir. Ve 'her türlü kötülükle savaşılan yer' demektir. Bu yönüyle camiler aynı zamanda bizi kötülüklerden alıkoymak, arındırmak için kötülüler ve kötülüklere karşı mevzilenip müdafaa ve mücadele için yapılmış binalardır.

Camilerde minberler vardır. Arapça bir kelime olan minber ‘bilginin ışığa dönüştüğü yer' demektir. Dolayısıyla biz minberlerden, İslam'ın ilim ve irfan ışığıyla ruhları, gönülleri aydınlatır; dünya üzerindeki cehalet ve zulmün kara bulutlarını dağıtmayı öğrenir ve kâinata öğretiriz.

Aynı zamanda camilerimiz bir bilgi mekânıdır. Kürsülerden bilgi verilir, bilinç ve şuur aktarımı yapılır. Camiler ilim ve eğitim mekânlarıdır. İslamın ilk gününden günümüze kadar Müslümanlar büyük oranda dini eğitim ve bilinçlerini camilerde edinmişlerdir. 

Peygamber efendimiz Medine'ye hicret edince de ilk düşündüğü şey bu dini öğretip yaymak için bir merkez oluşturmak olmuştur. Bunun için Medine’de Mescidi Nebi'yi inşa ederken Suffe Ashâbı olarak bilinen, kendilerini ilme adamış seçkin talebeler için, adına suffe denilen ve dünyanın ilk üniversitesi olarak da kabul edilen bir mekân inşa etmiştir.

Mescit içerisinde ilimle meşgul olan kimseleri görünce onları överek yanlarına oturan Allah Resûlü, إِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّماً             “Muhakkak ki ben muallim olarak gönderildim.” buyurmuş, 

Zaman zaman sahâbenin sorularını mescitte yanıtlamış, kendisine dini öğrenmek üzere gelen bireylere ve gruplara gerekli dinî bilgiyi burada vermiştir. Kendisine gelen âyetleri mescitte okuyup açıklayarak dinin hükümlerini ve inceliklerini öğretmiş; sözleri, vaaz ve hutbeleriyle inanan gönüllere bunları yerleştirmeye çalışmıştır. Böylece camilerin eğitim ve öğretim için de özel mekanlar olduğunu göstermiştir.

Yeryüzünde ziyaret edilmesi gereken ve oralarda yapılan ibadetin fazileti yönünden diğerlerinden ayrılan üç mescit vardır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa. Peygamber Efendimiz (sav):

لاَ تُشَدُّ الرِّحَالُ إِلاَّ إِلَى ثَلاَثَةِ مَسَاجِدَ: مَسْجِدِى هَذَا،  وَمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَسْجِدِ الأَقْصَى

“Ancak üç mescide (ibadet maksadı ile) gitmek üzere yolculuğa çıkılabilir: Benim şu mescidim (Mescid-i Nebevi), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa.” (Müslim, Hac, 511.) buyurarak bu üç mescitten başkasına ibadet maksatlı yolculuk yapılmayacağını buyurmuştur.

Mescidi Haram 

Kur’ân-ı Kerîm’de on beş yerde geçen Mescid-i Harâm tabiriyle Kâbe, Kâbe’yi kuşatan ve ibadet için kullanılan alan, Mekke veya Mekke haremi kastedilir. Ayrıca “el-beyt, el-beytü’l-atîk, el-beytü’l-ma‘mûr, el-beytü’l-harâm, el-harem, el-haremü’l-Mekkî, Harem-i şerif ve Kâbe” tabirleri de Mescid-i Harâm’ı ifade eder. Harem-i şerif terkibi Medine’deki Mescid-i Nebevî ve Kudüs’teki Mescid-i Aksâ için de kullanılmaktadır.

Mescid-i Harâm kuranı kerimde de ifade edildiği gibi yeryüzünde bilinen en eski mescittir.  Kur’an’da, Mescid-i Harâm’ın ziyaret edilmesini engellemenin ve halkını oradan çıkarmanın Allah katında büyük günah olduğu belirtilir (el-Bakara 2/217)

İslâm öncesi dönemde Kâbe ve Kabe’yi kuşatan harem alanı siyasî ve içtimaî hayatın bütün fonksiyonlarının yerine getirildiği bir merkezdi. Kureyş kabilesi ve bütün Araplar Mescid-i Harâm’a büyük saygı gösteriyorlardı.

Mescid-i Haram; ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe şeklinde Kâbe-i Muazzamanın olduğu büyük bir mabettir. 

Kâbe; üzerinde hac ayetlerinin yazılı olduğu ve her yıl hac mevsiminde yenilenen siyah ipek bir örtü ile örtülüdür. Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde küçük bir alandan ibaret olan “Harem-i Şerif”, Hz. Ömer’in emriyle genişletilmeye başlanmış ve günümüze kadar ihtiyaç duyuldukça genişletilmeye devam edilmiştir. Doğu köşesinde Hacer-i Esved bulunmaktadır. Siyah taş anlamına gelen “Hacer-i Esved”, Hz. İbrahim tarafından tavafa başlanacak yere işaret konulmuştur.

Kâbe’nin ibadet hayatımızdaki önemi büyüktür. Öncelikle biz Müslümanların kıblesi olduğu için yeryüzünün neresinde olursak olalım namazlarımızı Kâbe’ye yönelerek kılarız. Ayrıca, haccın iki rüknünden biri olan tavaf, Kâbe’nin etrafında yedi defa dönülerek yapılır. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurur: 

وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰهٖيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ بٖي شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِفٖينَ وَالْقَٓائِمٖينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

“İbrâhim’i Beytullah’ın bulunduğu yere yerleştirdiğimizde de şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut.”

Rabbimiz bu beldeyi rahmetinin simgesi olarak zemzem suyu ile hem bereketli hem de güvenli bir yer yapmış. Tarih boyunca da insanların gönlünü oraya akıtmıştır. Dün olduğu gibi bugün de tüm müminlerin gönlü oradadır. Bu emin beldede Harem’in sınırları da Cebrail (a.s)’in rehberliğinde belirlenmiş, bu yüce beldeyi ziyaret etmek, oranın manevi havasından istifade etmek gücü yetenler üzerine bir borç kılınmıştır.

Gönlümüzün her an birlikte attığı, günde beş defa kendisine yöneldiğimiz, kıblegâhımız Kâbe, Rabbimizin evi olarak her an misafirlerine bereketler ihsan etmektedir. Kâbe’ye, hacca ve hacdaki ibadetlere saygı dinimizin bir gereğidir. Orada makamı İbrahim vardır. Atamız İbrahim’in temiz tuttuğu gibi, Beytullah’ın hepimiz tarafından temiz tutulması yüce bir görevdir. Ayrıca bu yüce beyti ziyarete giden bir mümine yakışmayan, tartışma, münakaşa ve günah işleme gibi davranışlardan uzaklaşılması yine Rabbimizin bir emridir. Çünkü orası bir arınma merkezidir. 

Yeryüzünde bilinen en eski mescit (Âl-i İmran, 3/96) Müslümanların kıblesi Mescid-i Haram müminler tarafından giderek artan bir ilgiyle asırlardır ziyaret edilen en faziletli mescittir. 

وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلاًؕ

Yoluna gücü yetenlerin onu ziyaret ederek hac ibadetini ifa etmesi, Yüce Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır. (Ali İmran, 97) Ona ziyareti engellemek ise büyük günahtır. (Bakara, 2/217) Allah Teala’nın emniyetli ve saygın bir mekân kıldığı Mescid-i Haram’ı ziyaret geleneği, oğlu İsmail (a.s.) ile birlikte Kâbe’yi inşa eden Hz. İbrahim’den (a.s.) sonraki nesillere kalan en güzel mirastır. Asırlardır Müslümanlar gece gündüz demeden günün her saatinde Mescid-i Haram’ın feyzinden istifade etmeye ve Allah’a layık daha iyi bir kul olmaya gayret gösterirler. Dünyanın her yerinden hac ibadeti için gelen farklı ırk, dil ve renkteki müminler Mescid-i Haram’da birlikte Allah’a kulluk etmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşarlar.

Mecidi Nebi:

Yapımı esnasında temeline ilk taşı bizzat Hz. Peygamber tarafından konulan Mescid-i Nebevi, Yesrib’i Medine’ye dönüştüren, medeniyetle buluşturan özel bir mekândır

لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فٖيهِؕ

Daha ilk günden takva üzerine kurulan bu mescit, (Tevbe, 9/108.) Medine’nin kalbinde bir ilim ve irfan merkezi olarak Müslümanlara hizmet etmiştir.

Rasulüllah kendi mescidinde kılınan namazın, Mescid-i Haram dışında herhangi bir mescitte kılınan bin namazdan daha hayırlı olduğunu bildirir. (Tirmizi, Salat, 126.) Bu yüzdendir ki 

  مَا بَيْنَ بَيْتِى وَمِنْبَرِى رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ وَمِنْبَرِى عَلَى حَوْضِى

“Cennet bahçelerinden bir bahçe” diye nitelediği eviyle minberi arasındaki alanda (Muvatta’, Kıble, 5.) namaz kılabilmek için inananlar âdeta birbirleriyle yarışırlar. Bununla birlikte Mescidi Nebevi’ye yapılan yolculuk Hz. Peygamber’i göremeyen sonraki nesillerin onun mübarek kabrini ziyaret ederek teselli bulmalarına da vesiledir.

Mescid-i Nebevî, devletin idare merkezi olmasının yanı sıra gerekli durumlarda sosyal, hukukî, siyasî, askerî ve malî bütün işlerin görüldüğü bir merkez niteliği taşımıştır. Bazen konuların görüşülüp karara bağlandığı bir şûra meclisi, bazen davaların çözüldüğü bir mahkeme, bazen bir misafirhane, bazen de bir hapishane gibi vazifeler ifa etmiştir. 

Beytülmal vazifesi görmüş, kimi zaman da evsiz, muhtaç kimseler için barınma imkânı sağlamıştır. Şiirlerin okunduğu ve savaş oyunlarının sergilendiği bir mekân olarak kullanıldığı da olmuştur. Savaş için gidilen bölgelerde kurulan mescitler karargâh niteliği taşımış, bazen de yaralananlar için hastane vazifesi görmüştür.

Mescidi Aksa

Allah Rasulü’nün ziyaret edilmesini teşvik ettiği son mescit Mescid-i Aksa, mukaddes ev Beytülmakdis’tir. Hz. Süleyman’dan yadigâr kalan bu kutsal mescit Müslümanların ilk kıblesidir. Hz. Peygamber miraca çıkmadan önce geceleyin Cebrail tarafından Mescid-i Haram’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’ya getirildiği, (İsra, 17/1) orada Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın da aralarında bulunduğu önceki peygamberlere namaz kıldırdığı ve oradan miraca yükseldiği kutsal mekânın adıdır. (Müslim, İman, 259)

Mescid-i Aksâ’nın imarı ile ilgili rivayetlerin değerlendirmesini şöyle yapmak mümkündür: Resûlüllah’ın hadisine göre yeryüzünde Kâbe’den sonra yapılan ikinci mescit Mescid-i Aksâ’dır. (Buhârî, 1422a, s. 162) 

Abdullah b. Amr’dan rivayet edilen hadise göre Mescid-i Aksâ’yı Davut (a.s)’un oğlu Süleyman (as) imar etmiştir  (İbn Mâce, tsza, s. 452)  Bir başka rivayette Mescid-i Aksâ’yı ilk yapan kişinin Hz Adem’in çocuklarından birisi olduğu, Hz. Süleyman’ın önceden var olan bu temel üzerine mescidi bina etmiş olduğu zikredilir. Aynı şekilde Hz. İbrahim de Kâbe’yi ilk bina eden değildir. Kâbe’yi ilk defa inşa eden Hz. Adem’dir. İbn Kesîr ise Mescd-i Aksâ’yı yani Beytülmakdis’i ilk yapanın Yakûb (a.s.) olduğunu ifade etmiştir (İbn Kesir, 1986a, s. 298)

Önceki ümmetlerin kıblesi olarak geçmişten emanet alınan ve İslam kültüründe çok daha değerli bir konuma yükselen Mescid-i Aksa bugün yalnız bırakılmıştır. Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi ve Osmanlılar zamanında huzurla ibadet edilen, ecdadımızın hacca ve umreye giderken uğramayı ihmal etmedikleri bu mukaddes emanete sahip çıkılamamış, hak ettiği değerden uzak kalmıştır. Bir zamanlar içerisinde eda edilen namazların huşuyla dökülen gözyaşları artık zulüm, baskı ve çaresizlikten duyulan acı ve üzüntü nedeniyle dökülmektedir.

Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa, her biri peygamberler tarafından inşa edilen ve bize miras kalan çok kıymetli üç emanettir. İslam’ın en kutsal mescitleri olan bu özel mekânların ayrıcalığının farkında olmak ve onları hem maddi hem de manevi bakımdan mamur kılmak ve ayakta tutmak Müslümanlar olarak hepimizin sorumluluğundadır. Allah’ın mescitlerinde cemaatle kılınan namazların evde tek başına kılınan namazlardan sevap açısından üstünlüğüne (Buhari, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 249) dikkat çeken Sevgili Peygamberimiz, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’da kılınan namazların da evde ya da diğer mescitlerde kılınan namazlardan daha faziletli olduğunu zikretmiştir. (İbn Mace, İkametü’s-salavat, 198) Onun teşviki doğrultusunda her Müslümanın imkân elde ettiği takdirde bu üç güzide mescidi ziyaret edip ibadetlerinin sevabına nail olabilmesi duamızdır.

Rabbim cümlemize ve cümle ümmeti Muhammede ve bizlere peygamberlerin emaneti olan bu üç mübarek mescidi ziyaret etmeyi, oralarda ibadet etmeyi ve harimi ismetlerini korumayı nasip etsin. Özellikle mescidi Aksay’ı koruyamamış olmamız sebebiyle düşmüş olduğumuz bu zilletten bizleri kurtarsın. Birlik, beraberlik ve düşmanlara karşı güç, kuvvet ve zaferler ihsan eylesin. Mescidi Aksanın da diğer mescitler gibi özgür olduğu günleri görmeyi rabbim cümlemize nasip eylesin!

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Mustafa Ergünyer / Serdivan İlçe Vaizi 

Facebook Yorumları