okunma
İslam'da Cemaatleşme İlkeleri
بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنْ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın; hani siz düşmanlar idiniz de kalplerinizin arasını böylece birleştirdi. O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle iyice açıklıyor ki hidayete eresiniz!” (Âl-i İmran Suresi, 103)
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَدُ اللهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ
Allah Rasulü, Sevgili peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki; “Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir.” (Tirmizî, Fiten 7)
Muhterem Müslümanlar;
Bugün şu mübarek saatte bizleri bir araya getiren, tüm ümmeti tek bir cemaat kabul eden ve bizleri bir ateş çukurunun kenarında iken kurtaran Rabbimize hamd ederek, ilk İslam cemaatını kuran, önderimiz ve rehberimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimize salat ve selam ederek sohbetimize başlıyorum.
Kuran ve Sünnete cemaat olan güzide nesil sahabe-i kirama, onların yolundan giden âlimlerimize, Salihlere, mücahidlere de selam olsun!
Bizlere de rabbimiz aynı yolda cemaat şuuruyla hareket etme bilinci ihsan eylesin!
Muhterem Kardeşlerim;
Bugün Müslüman dünyanın yaşadığı en önemli problemler arasında, fertlerden ailelere, ailelerden toplumlara kadar inandıkları dinin ilahî ilkeleri etrafında birleşememek ve kaynaşamamak gelmektedir.
Aslında günde beş vakit namazla camilerde cemaatleşme, Cuma günleri de geniş katılımlı cemaatleri oluşturma, nihayet hac ve bayram günlerinde bütün ümmeti aynı çatı altında ve cemaatte birleştirmenin gayesi, birlik ve beraberlik şuurunun, cemaat bilincinin aşılanmasından başka ne olabilir?
Çokça duyduğumuz ve çok sık kullandığımız İslam’ın anahtar kavramlarından birisi “cemaat” kelimesidir. Müslümanın inanç dünyasını şekillendiren kavramlardan birisidir desek abartmış olmayız. Diğer taraftan farklı zamanlarda farklı şekillerde algılanan sosyal, kültürel, tarihî, mahallî, dinî, boyutları bulunan önemli kavramlardan biridir. Yaygın olarak kullanılan bu kelimenin ilk akla gelen anlamı camiye giderek diğer insanlarla beraber namazını topluca eda eden gruptur. Ancak cemaati yalnızca topluca namaz kılan insanlardan oluşan grup olarak tanımlamak doğru değildir.
Bugünkü sohbetimizde cami cemaati gibi dar anlamdan, hatta günümüzde ülkemizde ve diğer İslam beldelerindeki cemaat kavramlarından ve oluşumlardan da öte, İslam ümmetinin her türlü farklılıklara rağmen asgari müştereklerde bir olmasının gereğini ve ilkelerini konuşmaya çalışacağız.
Cemaat; toplamak, bir araya getirmek anlamındaki cem' ( جمع ) mastarından türeyen Arapça bir isim olup sözlükte “toplanmak, insan topluluğu” manasına gelir. Cami kelimesi de toplayan manasındaki aynı kökten ism-i fail kalıptır. Cuma kelimesi de bu kökten türemiştir.
“Ehli sünnet ve’l cemaat” tabiri de bu kavramdan alınmadır. Bunu derken de; İslam âlimlerimizi, cemaat ruhu ve şuuruna sahip örnek toplum sahabeyi, Kur’an ve sünnet ile amel eden ilim ehli müctehid âlimler ve onların yolundan gidenleri, Müslümanların maslahatını gerektiren işlerde bir ve beraber hareket edenleri kastediyoruz.
Ümmet, terim olarak; “Kendilerine peygamber gönderilmiş topluluk, bir peygambere tabi olanlar, aynı maksada yönelen kimseler (insanlar topluluğu) bir din etrafında toplanan topluluk anlamlarına gelmektedir. Buna göre Müslümanlara ümmet-i Muhammed denilmesi, onların Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği din etrafında toplanmış olmaları sebebiyledir.
Maalesef günümüzde en çok dejenere edilen, mecraından kaydırılan, olumsuzlaştırılan kavramlardan birisi de cemaat kavramıdır. Bunun önemli sebeplerinden biri bu kavramı kullanan insanların karşı olanlara yeterince malzeme vermiş olmasıdır diyebiliriz. Diğer bir sebep te insanların zihnine özellikle kötü bir kavram olarak yerleştirilme çabasını söyleyebiliriz ki bu anlamda maalesef başarıya da ulaşılmıştır.
Çünkü "İnsan kelimelerle konuşur ama kavramlarla düşünür, tasavvur inşa ederler. Bu da hal ve hareketlerine yansır. Birbirimizle anlaşabilmemizin yolu, bir kelimeye yüklediğimiz ortak anlamdan geçer. Cemaat deyince acaba toplumun zihin dünyasında ne canlanıyor? Bunun kendiliğinden oluşmadığı da muhakkak!
Muhterem Müslümanlar;
İslam’da cemaat; aynı iman ve gaye etrafında toplanmış Müslümanlar topluluğudur. Cemaat; rastgele, tesadüfen, iş olsun diye veya şartların bir araya getirdiği insanlar topluluğu değildir. Cemaatin üyeleri de ne yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve şuursuz kimseler değillerdir.
Müslüman cemaati, İslam cemaati gibi kullanım ele alındığında Hz Muhammed’in ümmetini kapsayan bir ifade şeklidir. Peygamberimiz Hz Muhammedin peygamberliğine inanmış, onun Allahtan getirdiği hükümleri kayıtsız şartsız kabul etmiş topluluğun oluşturduğu ruh ve gönül birliğidir. cemaat… Şuurlu bir birlikteliktir. İnanç binamızı ayakta tutan temel direklerden biridir. Bütünü tamamlayan en önemli parçalardan biridir.
Dinin sadece kiliseye ve kişinin vicdanına hapsedilmesi anlayışı Hristiyanlıkta olup İslam’da yoktur. Bu açıdan incelediğimizde Kur’an, bizi ümmet olarak vasıflandırmakta ve hükümlerinin önemli bir kısmı fertten çok toplumu ilgilendirmektedir.
İslam yeryüzünde varlığını devam ettirmek için cemaat ister. İslam toplum olarak ayakta durur. Kuran ve sünnet, cemaat meselesini -olsa da olur olmasa da olur- gibi değil, namaz gibi cihad gibi aynı seviyede görmektedir.
Kur’an’daki peygamber kıssalarına baktığımızda her bir peygamberin gayesini ve mücadelesini ortaya koyarken, etrafında inanmış insanlardan bir topluluk meydana getirdikleri veya getirmek istedikleri görülür. Bu durum bize şunu anlatıyor: “Bir insan ne kadar donanımlı olursa olsun etrafında ona ve getirdiği davaya inanmış bir kitle olmaksızın dünyevi anlamda başarı elde edebilmesi çok zordur. Bilindiği gibi, Sünnetullah gereği başarı sebeplere bağlanmış, inananların mücadelesi ve bunun akabinde göndereceği nusret ile zafer nasib olmuştur.
Peygamberimiz de 13 sene boyunca bireyleri eğitti, yetiştirdi. Sonraki 10 yılda da cemaatini ve İslam toplumunu oluşturdu.
İslâm tarihine baktığımızda Hicret’ten sonra yapılan ilk sözleşmenin (Medine Vesikası) birinci maddesinde bunu görebiliyoruz. Yine yapılan ilk binanın müslümanların her an cem’ olabileceği bir mescid (Mescid-i Nebevi) inşası olması ve Mekke’li Muhacirlerle Medine’li Ensar arasında kardeşlik (muâhat) kurulması da cemaat olmayı önemli kılan uygulamalardandır.
Aslında sohbetimizin başında okuduğumuz ayet-i kerime ve devamı, cemaat olmanın İslam toplumuna neler getireceğini; ayrılmanın, tefrikanın neler götüreceğini çok veciz bir şekilde ifade etmiştir;
1 ) وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın, tefrikaya düşmeyin! Ayetteki “hep birlikte” ifadesi bizim için ne anlam taşıyor. Anlıyoruz ki bu ifade kendisini Müslüman olarak tanımlayan herkese hitap ediyor. Devamında ise Allah’ın ipi olan Kur’ana sımsıkı sarılmazsak ayrılık, parçalanma ve bölünmenin mukadder bir durum olacağı apaçık ifade ediliyor.
İbn Abbas (ra) “Hablullah; cemaattir, çünkü geçmiş ümmetler cemaat olamamaları, tefrikaya düşmeleri sebebiyle helak oldular.” görüşünü zikrettikten sonra “bu ayet cemaat olmayı emreder, tefrikayı nehyeder” şeklinde tefsir etmektedir.
2) وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ “Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın.” Nimet deyince aklımıza hep yediğimiz ve içtiğimiz şeyler gelir. Allah’ın ipine sarılmak ta bir nimetmiş halbuki!
3) إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ “hani siz düşmanlar idiniz de kalplerinizin arasını böylece birleştirdi.” İnanç dünyasında birlik olmadığında sonucun düşmanlık olduğunu daha nasıl ifade etsin!
4) فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا “O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz.” Mümin kardeşler olmak Allah’ın büyük bir nimetiymiş. Bunun nasıl bir nimet olduğunu anlamıyorsak aslında İslam’ı anlayamıyoruz demektir.
5) وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنْ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا “Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan kurtardı.” İslam kardeşliği ve toplumu oluşturulamazsa ateş çukuru kenarında dolanıyoruz demektir. O halde ümmeti nasıl kurtardı? Cemaat haline getirdiği için!
6) كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Allah size ayetlerini işte böyle iyice açıklıyor ki hidayete eresiniz!” demek ki mümin cemaat olmak ve mümin kardeşler olmak ta Allah’ın kulları üzerindeki ayetlerinden birisidir. Ayetin son bölümündeki hidayetin oluşması ve devamı da kardeşliği canlı tutmaya, sıkıca sarılmaya bağlanmaktadır.
Dikkat edersek Fatiha suresinde her gün rabbimize bireysel olarak değil, cemaat olarak sesleniyor ve dua ediyoruz. Namazımızı tek başımıza kılsak bile!
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz! Bizi doğru yola ilet! (Fatiha Suresi, 5-6)
Diğer bir deyişle, İslam cemaatle yaşanan bir dindir, kelimeyi şahadeti söylerken “ben” ifadesini kullanırız. Bunun dışında ise Fatiha’da olduğu gibi ‘Biz’ ifadesi kullanırız. Rabbimizin tanımladığı ‘biz’ ifadesi İslam cemaatini ifade etmektedir.
Hz Ömer ne güzel ifade etmiş: “İslâm İslâm olmaz, cemaat olmadıkça.. Cemaat cemaat olmaz, başında başkan bulunmadıkça.. Başkan başkan olmaz kendisine itaat edilmedikçe..”
Ayet ve hadisler İslâm Ümmetinin birliği ve dirliği konusunun önemine ve bu konudaki sorumluluğumuza vurgu yapmaktır. Bunlardan birkaçını zikretmek gerekirse;
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنْكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.” (Âl-i İmran Suresi, 104)
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ
“Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” (Tevbe Suresi, 119)
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُمْ بُنيَانٌ مَرْصُوصٌ
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever.” (Saff Suresi, 4)
إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a (cc) kalmıştır. Sonra Allah (cc) onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am Suresi, 159)
وَمَنْ يُشَاقِقْ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse, onu o döndüğü halde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir!. (Nisa Suresi, 115)
Kim Allah Rasûlü’nün (sav) getirmiş olduğu İslâm yolundan başkasına girerse, o bir tarafta, İslâm bir tarafta olur. Allah Teâlâ : “Müminlerin yolundan başka bir yola girerse...” buyuruyor. Bu âyette müminlere muhalif hareket etmekle Hz. Peygamber’e (sav) muhalefet etmek birlikte zikredilmektedir. Ümmet’e muhalefet eden aynı zamanda dini bize gönderen rabbimize de muhalefet etmektedir. Bu da cemaatle birlikte hareket etmenin ne denli önemli, ayrılmanın ise ne denli tehlikeli olduğunu göstermektedir.
“Cemaat ve Tefrika” konusunda tarihi ve coğrafyayı aşan evrensel boyuttaki mesajları ve tavsiyeleri ile Peygamberimizin asırlar öncesinden işaret ettiği gerçeklerden bir kaçı da şöyledir;
“Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/145)
“kim cennetin en güzel yerini elde etmek istiyorsa cemaat olsun Şeytan bir kişiyle beraberdir. İki kişiye gelince şeytan o iki kişiden, önceki bir kişiye göre daha uzaktır.” (Tirmizi, Fiten, 77)
“Koyun sürülerine saldıran kurt olduğu gibi, insanoğlunun kurdu da şeytandır. Kurt nasıl sürüden geri kalan ve tek olanı kaparsa, şeytan da Müslümanların topluluğundan ayrı olarak tek kalan ve onların gerisinde olanı kapar. (saptırır). (Ebû Davûd – Salat / 46)
عن أبي سعيد وأبي هريرة رضي الله عنهما مرفوعاً: إذا خرج ثلاثة في سفر فَلْيُؤَمِّرُوا أحدهم
“Bir yolculukta üç kişi olduğunuzda mutlaka aranızdan birini kendinize yönetici (emir) olarak seçin.” (Ebû Dâvûd, Cihâd 80)
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَدُ اللهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ
Allah Rasulü, Sevgili peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki; “Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir.” (Tirmizî, Fiten 7)
Cemaatleşmenin bazı ilkeleri olduğunu söylemek gerektiğini düşünüyoruz; bunların bir kısmı cemaatleşmeyi olumlu etkilerken bir kısmı da olumsuz etkilemektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse;
Birbirlerine merhametle muamele etmek. Bu yaklaşım rabbimizin bütün müminlere yüklediği bir sorumluluktur. وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ “Onunla (Allah Resûlü ile) beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.” Bugün dünyadaki Müslümanların halini bu ayet çerçevesinde değerlendirdiğimizde acaba karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?
Şiddetten uzak kalmak. Cemaatleşmenin olumlu tavırlarından biri de müslümanların dış düşmanlardan gelen tacizler dışında şiddetten uzak kalmalarıdır. Yine sözlü veya fiili sataşmalardan uzak durulmalıdır.
Müslümanların birliğine mani olan olumsuz durumları da şöyle sıralayabiliriz:
Tekfir; Müslüman olduğu bilinen bir kimsenin İslâm’dan çıkıp kâfir olduğunu ileri sürmek tekfirdir. Bir müslüman ancak nassla sabit olan bir hükmü inkâr ederse kâfir olur. Allah’ın farz ve haram kıldığı hususları yerine getirmemek kişiyi günahkâr ve fasık yapar, fakat bunların inkârı söz konusu olmadığı müddetçe kâfir yapmaz. Ehl-i Sünnet’in görüşü böyledir. İslam tarihi boyunca kendileri dışındakileri tekfir eden sadece kendilerinin Müslüman olduğunu iddia eden gruplar hep olmuştur. Ama hiçbirisi Müslümanların birleşmesine cemaat ve ümmet olmasına katkı sağlamamış hatta büyük zararlar vermişlerdir.
Cehaletle suçlamak. Müslümanlar arasındaki hastalıklı düşüncelerden biriside kendileri dışındaki Müslümanları cahil olmakla suçlama hastalığıdır. Bunun en önemli sebebinin ise taassup olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Bu durum sonuçta diğer insanları tahkir etme, küçük görme neticesine sebebiyet vermektedir.
İtibarı insanlardan beklemek. İnsanların teveccühünü Allah’ın rızasının önüne geçiren tüm anlayışlar cemaatleşmenin olumsuz yönlerinden biridir. Dünyevi rekabete, hüsn-ü kabul görememenin sorumluluğunu da diğer Müslümanlara yükleme hastalığına sebebiyet verir ki ihlas ve samimiyeti yok eder.
Kendisi dışındaki herkesi batıl yolda olmakla suçlamak. Günümüzde tüm Müslümanlar “benim gittiğim yol doğrudur” deme hakkına sahiptir. Amaa hiç kimse “sadece benim gittiğim yol doğrudur, benim dışımda herkes yanlış yoldadır” deme hakkına sahip değildir.
Haktan ve haklıdan yana olmak yerine güçten ve güçlüden yana olmak. Toplumda belli bir güce, maddi refaha kavuşan bazı kişi ve grupların bu durumu haklılık gerekçesi olarak görmeleri, çevrelerindeki kalabalıkları haklılıklarının bir göstergesi olarak düşünmeleri birlik olmaya mani olan olumsuz durumlardan biridir.
İslam adına hizmetin hırsa dönüşmesi Müslümanların en önemli görevlerinden birisi de “emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker” yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır. Bunu yerine getirirken ihlas ve samimiyet ilkesini gözetir. “Sadece beni dinlesinler, beni dinleyen ve bana uyanlar çok olsun” düşüncesi kişi veya grupları dünyalık hırs duygusuna düşürebilir ve cemaatleşmeyi sekteye uğratabilir.
Küreselleşmeden bahsederken bireyselleşmenin tüm insanlığa dayatılması.
İçinde yaşadığımız bu modern çağda bizi zehirleyen kavramlardan birisi de bireyselleşme diğer bir deyişle ferdiyetçiliktir. İslami görev ve sorumlulukların bireysel olarak yapılabileceği, bir araya gelmenin ve cemaatleşmenin gereksiz olduğu düşüncesinin zihinlere işlenmesidir.
Küçük, değersiz ve zararlı şeyler etrafında bile büyük gruplar oluşurken, insanlara iki dünya saadetini müjdeleyen bir İslam davasının sahipsiz kalması, fertlere terk edilmesi elbette düşünülemez. Dikkat ederseniz görürsünüz ki günümüzde dünyada kitleleri kötülüğe teşvik eden tüm hareketler bireysel değil, topluca hareket ediyorlar. Kötülüğü daha fazla yaymak, şerri daha tesirli hale getirmek için devlet oluşumuyla yetinmiyor ve devletlerin bir araya geldiği birlikler, topluluklar oluşturmaya çalışıyorlar. Müslüman ise dünyada iyiliği yaymaya çalışıyor, kötülükleri yok etmeye çalışıyor, toplumu ıslah etmeye çalışıyor, Tüm bunlar bireysel olarak yapılabilir mi?
Fert olanlar hiçbir şey yapamazlar. Damlalar tek tek kıymet görmez iken, cemaat olduklarında önünde durulmaz bir güç haline gelirler.
Diğer taraftan bireysel olarak yapılan işler bireyin varlığıyla kaimdir. Kişi bıraktığında veya vefat ettiğinde yapılan faaliyetler de yok olmaya mahkûmdur.
Cemaat olmayı güçlendiren ve güçleştiren sebeplerin bir kısmının bu saydığımız konular olduğunu düşünüyoruz. Tabi ki ilkeler bu sayılanlarla sınırlı olmayıp daha pek çok madde bu sayılanlara eklenebilir.
Bu bilgiler ışığında, dünyanın siyasi, sosyal ve ekonomik birliklere önem verdiği günümüzde Müslümanların gönül birliğini bile kuramamaları, Kur’an ve Sünnetin ana mesajına aykırı değil midir?
Müslümanların bugün içinde bulunduğu zillet hali Allah’ın ipinden uzaklaştığımızın göstergesi değil midir?
Tarihte insanlığa medeniyet dersi veren; ilim, irfan, adalet, merhamet gibi yüce değerleri insanlığa öğreten İslâm dünyası; bugün kan ve gözyaşı deryasıdır. Bu acıklı hal, İslâm ülkeleri arasında arzulanan gönül ve hedef birliğinin kurulamamasından; bölen, parçalayan ve ayrıştıran konu ve konumları terk etmemesinden kaynaklanmıyor mu?
Muhammed İkbal diyor ki; toplum ağaca, Müslüman da ağaçtaki yapraklara benzer. Müslümanın ağaç dalındaki yaprak gibi güneşten ve köklerinden gıda almaya devam etmesi gerekir. Kur’an ve Sünnete, İslâm Cemaatine, tarihî ve manevî köklerine bağlı olduğu sürece ağaçtaki gibi yemyeşil kalacak, kökle irtibatı koptuğunda ise yere düşüp kuruyan, çer çöp olan yaprak gibi olacaktır.
Allah, (cc) bu ümmet için gerekli bütün kanunları, kuralları, ilkeleri belirlemiştir. İnsanlar bu ilahî kural ve kanunlara uyup itaat ettiği oranda ümmet şuurunu elde ederek bir ve beraber olup dimdik ayakta kalacak, varlıklarını sürdürebilecekler, bu ilahî ilkelere uymayıp, bölünüp parçalanmaları halinde ise tarihin unutulmuş sayfalarına gömüleceklerdir.
Rabbim bizleri cemaat şuuruyla, ümmet bilinciyle hareket eden Müslümanlardan eylesin.
Allahtan gereği gibi sakınan ve sadıklarla beraber olmaya çalışan bahtiyar Müslüman kullardan kılsın.
Allah’ın ipine sarılıp tefrikadan uzak durabilmeyi nasib eylesin.
Hazırlayan: Feyzullah YILMAZ / Sakarya İl Vaizi
Facebook Yorumları