menu
İSLAMDA TESETTÜR, İFŞA ve MAHREMİYET
İSLAMDA  TESETTÜR, İFŞA ve MAHREMİYET
Haftanın Vaazı.. "İslamda Tesettür, İfşa ve Mahremiyet" konulu 03.09.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

İslamda Tesettür, İfşa ve Mahremiyet

    İslam dini, gerek İslam öncesi Arap toplumundaki dinî anlayış gerekse yerleşmiş örf ve âdetlere nispetle kadının sosyal, ekonomik ve hukuki konumunda önemli değişiklikler yapmıştır. Öğreti itibarıyla İslamiyet’in kadın sorununa ilişkin temel problemleri çözdüğü; ilerici ve devrimci çabalarla kadına ilişkin cahili kabulleri değiştirerek insanlığın yarısını teşkil eden kadın cinsini yeniden insanlığa kazandırdığı; bilinen, genellikle de kabul gören bir gerçektir. (Aktaş, Cihan, “Kadının Toplumsallaşması ve Fitne”, İslami Araştırmalar Dergisi, c. 5, sa. 4, Ankara 1991, s. 252.)
Tahrif edilmiş Yahudilik ve Hristiyanlıkta kadın, cinsel özellikleri itibarıyla suçlanarak toplum dışına sürülen eksik, kusurlu ve insanlığı tartışılır bir “mahluk” sayılırken Kur’an-ı Kerim, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul ederek birçok ayetinde her ikisine birlikte hitap etmektedir. Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün tutulmak yerine birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir. (Bakara, 2/187; Muhsin, Amine Vedûd, Kur’an ve Kadın, (çev: Nazife Şişman), İz Yayıncılık, İstanbul 1997, s. 53; Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı, Çağ Yayınları, İstanbul 1993, s. 13 vd.) Ayrıca Kur’an, kadınların yaratılış itibarıyla erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip olmadığına da vurgu yapmıştır. İlke olarak insanların en değerlisi “takvada en üstün olanıdır.” (Hucurat, 49/13; Muhsin, Amine Vedûd, Kur’an ve Kadın, s. 111.) buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de Ahzap suresinin 35. ayetinde kadın ve erkeği birlikte muhatap alması oldukça dikkat çekicidir: “Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlara, mümin erkelerle mümin kadınlara, sadık erkeklerle sadık kadınlara, sabırlı erkeklerle sabırlı kadınlara, Allah’tan hakkıyla korkan erkeklerle Allah’tan hakkıyla korkan kadınlara, iffetlerini koruyan erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlara, Allah’ı çok anan erkeklerle Allah’ı çok anan kadınlara şüphesiz ki Allah onların hepsine mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” müşdesi verilmiştir. Dolayısıyla kadın olsun erkek olsun Kur’an ın ve sünnetin belirtmiş olduğu ikrama ve şerefe ulaşabilmesi için islamın belirtmiş olduğu kaide ve kurallara riayet etmesi gerekir. Bu emirlerden birtaneside tesettürdür,dolayısıyla bugünkü sohbetimizde tesettürden bahsedeceğiz.

TESETTÜR

Gizlenmek, kapanmak gibi anlamlara gelen tesettür, bir fıkıh terimi olarak erkek ve kadının dînen örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir.

Din ıstılahında vücudun açılması, gösterilmesi ve bakılması yasaklanan yerlerine dînî “avret” adı verilir. 

"Setr-i avret"  erkek ve kadının "avret" yerlerini örtmesi demektir.  Bu ifade fıkıh dilinde daha çok namaz esnasında belli uzuvların örtülmesi anlamında kullanılmaktadır. Avret yerlerinin örtülmesi hem namaz kılma esnasında hemde namaz dışında örtülmesi dînî bir görevdir. 

Örtünme ile ilgili Kur'ân ve Hadislerde Allah ve Peygamberinin emir ve tavsiyeleri vardır: Konu ile ilgili Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır:

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“(Ey Peygamberim!) Mü’min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar hariç, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini  yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nûr, 24/31) buyurulmaktadır. 

Bu ayetle, mümin kadınların belli kişiler dışındakilere zînetlerini göstermeleri açık bir dille yasaklanmış, başörtülerini örtmeleri ve ziynetlerini açığa vuracak davranışlardan kaçınmaları emredilmiştir.

Ahzâb suresinin 59. ayetinde ise,

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ 

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur...” buyurulmuştur.

Bu ayetle de müslüman kadınların evlerinden çıkarken üzerlerine vücut hatlarını belli etmeyecek dış elbise almaları ve ev kıyafetiyle sokağa çıkmamaları emredilmiştir. 

Hz. Peygamberin sünnetinde giyimde; sadelik, tabiilik ve temizlik gibi hususların yanı sıra, örtünmenin dini boyutuna da vurgu yapıldığı ve elbisenin, vücudun hatlarını belli etmemesinin ve içini göstermemesinin yanında, cinsler arasındaki farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe gibi unsurlar ilke olarak belirlenmiştir. 

Hz. Âişe örtünme ile ilgili ilk uygulamayı şöyle nakletmektedir: "Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar,

 وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ 

"Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar..." (Nûr, 24/31) ayeti indiğinde,  etekliklerini kesip bunlardan örtü yaptılar". 

Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır: "Biz Âişe ile birlikteydik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Âişe şöyle dedi: Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nûr sûresindeki,

 وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ 

"..başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar..." (Nûr, 24/31)  ayeti inince, onların eşleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Hanımlarına, kız, kız kardeş ve akrabalarına bu ayetleri okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah'ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." 

Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, Peygamberimiz ince bir elbise giymiş olan baldızı  Esmâ’ya,

يا أسماء إن المرأة إذ بلغت المحيض لم تصلح أن يري منها إلا هذا وهذا وأشار إلى وجهه وكفيه  

"Ey Esma! kadın ergenlik çağına ulaşınca – yüz ve ellerine işaret ederek- vücudunun şurası ve şurası dışında kalan yerlerini göstermesi doğru olmaz" buyurmuştur.

Erkek ve kadının namus ve iffetlerini koruması ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden ayet ve hadislerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülmektedir. Ancak, ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, kadın ve erkeğin, fitneye sebep olmayacak, karşı cinsi tahrik etmeyecek ve ağır başlılığını koruyacak biçimde örtünmesi istenmektedir. Nitekim,

وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى 

 “..Önceki cahiliyye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…” (Ahzâb, 33/33) ayetiyle Hz. Peygamberin hanımlarının şahsında bütün müslüman kadınlara bu yönde uyarıda bulunulmaktadır.  

Yukarıda belirtilen ayetlerle, Hz. Aişe’nin naklettiği hadis-i şerifler ve benzeri diğer hadislerden hareketle, İslam âlimleri aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmakla birlikte, müslüman kadınların namaz kılarken ve namaz dışında vücudun el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında  dinen evlilik caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları gerektiği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Şekil ve ayrıntı yönüyle mahallî ve kültürel bazı farklılıklar taşıyabilse de temelde, örtünmenin dinin bir emri olduğu konusunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı bilinmemektedir. İslâmî hükümlerin iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet böyle anlaşılmış, sahâbe döneminden itibaren günümüze kadar da Hz. Peygamber tarafından getirilen ölçü ve açıklamalar, asırlardır ana hatlarıyla korunmuş, yaşatılmış ve örtünme dînî bir vecîbe olarak kabul edilmiştir. 

Örtünmenin iffet ve hayayı korumak, tanınmayı ve incinmemeyi sağlama gibi bazı hikmetleri bulunsa da örtünme vecîbesinin sırf böyle bir gayeye bağlanması ve bu gayenin bulunmadığı veya başka yollarla elde edildiği durumlarda örtünmenin gerekmeyeceği görüşü de doğru değildir. 

İslam dininin örtünme emrinin; ferdin  fıtrî yapısını ve insanlar arasındaki ilişkilerde dengeyi gözetme ve insan haysiyetine yakışır bir aile hayatı kurma gibi gayelere yönelik olduğu belirtilmektedir. 

Örtünme emrinin uygulanması noktasında erkek ve kadın arasında farklı hükümler getirilmekle birlikte, kadın ve erkekler için dinen belirlenen ölçülere uyma konusunda, temel ilke olarak cinsler arasında bir ayrım yapılmaması ve her iki cinse de aynı derecede sorumluluk yüklenmesi dikkat çekmektedir. Nitekim,

 قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ 

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir…” (Nûr, 24/30) ifadeleriyle erkeklere uyarıda bulunulurken, diğer taraftan,

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا  

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesnâ, zînet (yer)lerini göstermesinler..”(Nûr, 24/31) uyarısıyla da kadınların aynı ölçüde titizlik göstermeleri emredilmektedir. 

Örtünmede erkekle kadının farklı ölçü ve hükümlere tabi olması ise iki ayrı cinsin yaratılış özellikleri gözetilerek yapılmış bir ayrımdır. 

Örtünmenin dini boyutuna ışık tutan ayet ve hadisler ile İslam bilginlerinin yaklaşımlarının yanı sıra, sosyolojik bir vakıa olarak da örtünme köklü bir geçmişe sahiptir. Tarihi süreç içerisinde bazı uçta kalmış yönelişler bir tarafa bırakılırsa, çıplaklığın her dönemde toplumsal vicdan ve sağduyu tarafından tasvip edilmediği rahatlıkla söylenebilir. 

Erkeklerin namazda ve namaz dışında örtülmesi gereken yerleri İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, göbek ile diz kapağı arasında kalan bölgedir. 

Kadınların kadınlara ve aralarında devamlı evlenme engeli bulunan erkek akrabasına (mahrem) karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiî bilginlere göre erkeğin erkeğe karşı avret yeri gibidir. 

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ağırlıklı olan görüş, kadının, oğlu, kardeşi ve babası gibi  mahremi olan erkekler yanında el, yüz, kol, baş, boyun, ayak ve baldır hariç bütün vücudunun avret olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir. 

Kadının yabancı erkekler (mahremi olmayan, birbirleriyle evlenmeleri caiz olan erkekler)  karşısında avret yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu görüş Hanefîlere aittir. Diğer mezhepler, kadının ayaklarının da bu kapsamda olduğu kanaatindedirler.

Görüldüğü üzere sonucu etkilemeyecek detay farklılıkları bir yana bırakılacak olursa İslam bilginlerin müslüman hanımları ve müslüman erkeklerin namaz içinde ve namaz dışında avret yerlerini örtmeleri gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. 

Muhterem kardeşlerim!  

Kadın, insanlık mektebinin ilk hocasıdır. Kadınlar Cenab-ı Hakk’ın en muazzez Mahluklarındandır. Kendileri bunu bilseler de ahlaklı ve faziletli olsalar! İffetli, namuslu, terbiyeli ve ahlaklı bir kadının bulunduğu ev cennet gibidir. Aksi ise cehennemdir. İslamî esaslara riayetkâr olan faziletli bir kadın, evinde bir ışık gibidir. Güzel olmasa bile dolaştığı her yeri aydınlatır. İslâm esaslarına riayet etmeyen, İslâm terbiyesinden mahrum olarak yetişen bir kadın, güzel de olsa evini karanlığa boğar.

    İyi bir kadının süsü, sadelik içinde namus ve iffetidir. Kadında şayan-ı takdir ve hayret olan süsü ve cevherâtı değil onun iffeti ve malumatıdır. İyi ve ahlaklı kadının ağzında hikmet, ruhunda letafet bulunur. İyi ve ahlaklı kadın çocuklarını kendi gibi terbiyeli ve ahlaklı yetiştirir. İyi kadın kocasının ruhunda, çocukların nazarında mukaddestir. Bu hususta atalar “Utangaç erkek ancak bir Baykuş eder. Hayâlı ve utangaç kadın ise, bir köy eder.” Demişler. Kadının ulviyetini peygamber (s.a.v) de şöyle ifade eder: Cennet anaların ayakları altındadır.”

Keza kadın, insan olma açısından tam tamına erkek gibidir. Allah-u Teâlâ buyurdu ki; “Ey İnsanlar, sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden korkun”. Kadın dindar olmaya ve ibadet etmeye ehliyetlidir. Eğer iyilik ederse cennete girer. Kötülük yaparsa cezalandırılır. Bu konuda erkekten hiçbir eksik tarafı yoktur. Ve İslâm kadına, kız olsun, eş olsun, anne olsun, hep ikram edilmesini emretmiştir. İşte bu gerçekleri, ana prensipleri arasına alan islam dini, kadının örtünmesine ehemmiyet vermiş, onun islama uygun olmayan elbiseler giyerek gezmesinin topluma getireceği zararlar üzerinde önemle durmuştur.

Şer’i örtünmenin şartları:

1. Örtü bütün vücudu örtmelidir. Zira Allah’u Teala, “… Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.” Buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’in istisna tuttuğu (illa ma zahara minha) el ve yüz dışındaki bütün vücudun kapatılması gerekir.

2. Giyilen elbisenin şeffaf ve vücut hatlarını belli etmemesi gerekir. Hz. Ayşe (r.a)’nın huzuruna giren Temim kabilesinden bir grup kadına söylemiş olduğu şu söz dikkate şayandır; “Siz mü’minler misiniz?  Bu giydik- leriniz mümin kadınların elbisesi değildir”.

    3. Kadınlar, erkeklere has olan elbiseleri giymemelidirler. Çünkü herkesin kendine mahsus elbiseleri bulunmaktadır. Resûlüllah efendimiz, kadın elbisesi giyen erkekleri ve erkek elbisesi giyen kadınları lanetlemiştir.

    4. Vücut ölçülerini belirtecek derecede dar olmaması gerekir. Bu konuda Peygamber, bu şekilde elbise giyen insanları giyinmiş olduğu halde çıplak olan kimseler olarak nitelemiştir. İbn Teymiye Mecmûu’l-Fetâvâ adlı eserinde giyinmiş olduğu halde çıplak olan cümleler hakkında kadının kendisini örtmeyen elbiseler giymesidir. Bu halde kadın giyinik olduğu halde gerçekte çıplak hükmündedir. Bu da kadının ince, şeffaf, dar niteliklerini taşıyan elbiseler giymesindendir.

5. Kadın evinden dışarı çıktığında üzerindeki zinetleri ile bakışları üzerine çevirmemelidir. (A.g.e. s. 195–196)  Kadının çarşıya, pazara çıktığında elini ve yüzünü örtmesi efdal olandır. Çünkü insanın zinaya düşmesi hali ilk olarak göz göze gelmekle başlar. Peygamberimize aniden görme hakkında sorulduğunda: “Gözünü çevir”, yani başka yerlere gözünü kaydır, buyurmuştur. Yine peygamber (s.a.v.):“Gözün bakmakla, dilin konuşmakla, nefsin temenni ve iştihası ile fercin de bunu yapması ve terk etmesiyle Âdemoğlunun mutlaka zinadan bir payı olduğunu” belirtmiştir.

Erkeğin Tesettürünün Ölçüleri Nelerdir?

Öncelikle ayetlerin ve hadislerin çerçevesinde erkeğin tesettürü konusunda alınması gereken şu 10 mesaja bakmak gerekir;

  1. Örtünmek yani tesettür, sadece kadınlara farz olan bir emir değildir.

  2. Erkeğin tesettürü de aynen kadının tesettürü gibi çok önemli bir yükümlülüktür.

  3. Kadının tesettürü için hükümler beyan eden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), erkeğin tesettürü içinde hükümler beyan etmiştir.

  4. Kadın tesettürü ihmal ederse başına neler gelecekse, erkekte ihmal edince aynı durumlarla karşılaşacaktır.

  5. Erkek için de kadın için de tesettür fıtri bir durumdur.

  6. Şeytan insanı çıplaklığa, Allah ise insanı tesettüre çağırmaktadır.

  7. Giyilecek elbiseler kesinlikle helal eşyalardan olmalı; harama asla kapı açılmamalıdır.

  8. Allah (celle celâluhû) verdiği nimetlerinin, israfa kaçmadan kulunun üzerinde görülmesini istemektedir.

  9. Kadın ve erkek birbirine eşit değil, eştir; birbirinin rakibi değil, tamamlayıcılarıdır.

  10. Kadının cazibesi erkekten her zaman fazladır, bundan dolayı biri ziynetlerini saklamalı; diğeri ziynetlerinin sınırlarını koruyarak, üzerinde taşımalıdır.

1. Bedenin bir kısmını örtecek şekilde olmamalı; tamamını kapatacak düzeyde olmalı!

Avret mahallerini açıkta bırakacak şekilde olmamalı; o mahallerin tamamını kapatacak düzeyde olmalı!

Avret: Bir kimsenin açması, başkasına göstermesi ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret denir. Dört çeşit avret vardır. Daha doğrusu avretin dört farklı alanı vardır:

1. Erkeğin erkeğe karşı avreti (göbekten dizaltına kadar olan bölüm)
2. Kadının kadına karşı avreti (göbekten dizaltına kadar olan bölüm)
3. Erkeğin kadına karşı avreti (göbekten dizaltına kadar olan bölüm – yabancı kadınlar hassasiyeti de vardır)
4. Kadının erkeğe karşı avreti (kendinden görünenler müstesna ölçüsü, bunu da Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yüz ve el olarak tarif etmiştir.)

Avret sadece ön taraf değildir, arkayı da kapsar. Bu nedenle arka tarafa da dikkat etmek gerekir. Özellikle düşük bel pantolonlar bu konuda sıkıntılıdır. Mesela rüku, secde durumlarında hiç hoş manzaralar yaşanmamaktadır.

2. Dikkat çekici olmamalı; sade ve yalın olmalı!

Dikkat çekmek yalnızca kadına özgü bir sınırlama değildir. Erkeğin de dikkat çekici unsurlardan beri durması gerekir.

3. Kibir ve riya asla olmamalı; mütevazilik ve samimiyet olmalı!

Görünmek için, ilgi için, yüksekten bakmak veya fiyaka için bir giyim olamaz. Tevazu Müslümanın daima taşıması gereken bir güzelliktir. Kıyafetleri de bu oranda gösteriş malzemesi olmamalıdır.

4. İnce ve şeffaf olmamalı; kalın ve teni göstermeyecek halde olmalı!

Kıyafetin tamamının bu nitelikte olması gerekirken, avret mahallerinin örtüsü ince ve şeffaf olmamalı, kalın ve teni göstermeyecek halde olmalı!

5. Vücut hatlarını gösterecek biçimde dar olmamalı; geniş ve bol olmalı!

İşte bu ciddi manada ihmal edilmiş bir konu. Kadının örtüsü, dış kıyafeti ve bunların ölçüleri hakkında bu kadar konuşulurken, erkeğin de bol giyinmesi gerektiği, onun da vücut hatlarının belli olmaması gerektiği bize unutturuldu. Bu nedenle bugün daracık pantolonlar, dar ve ince gömlekler Müslüman gençlerin üzerinde gezer oldu.

6. Karşı cinse benzer olmamalı; şahsiyetine ve kimliğine uygun olmalı!

Hani bu hep bildiğimiz ama hep ‘kadınlar pantolon giymesin’ diye anlamlandırdığımız ‘Karşı cinse benzememe’ olgusu var ya, işte ondan bahsediyoruz. Ancak bu olgunun sınırları daha geniş. Yani burada örfler devreye giriyor. Kişinin yaşadığı yere göre bir kıyafet kadın kıyafeti olarak biliniyorsa, bunu erkekler giyemez. Erkek kıyafeti olarak biliniyorsa da, kadınlar giyemez. Ama bu başka bir coğrafyada tam tersi olabilir. Renk de aynı şekildedir. Bir coğrafyada bir renk kadın rengi sayılıyorken, bir coğrafyada erkeklere özgü bir renk addedilmiş olabilir. Dikkat çekmek mevzusunu da içine alan bir madde olarak buna dikkat etmek gerekir. Dışarıdan bu erkektir, bu kadındır görünümü verilmelidir

7. Başkalarının sembol ve işaretlerini taşıyan giysilerden olmamalı; özgün ve aidiyet taşıyan giysilerden olmalı!

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) en başından beri Müslümanlara has bir giyim tarzı oluşturmuştur. Pek çok uygulamasında da müşriklere, ehli kitaba muhalefeti uygun görmüştür. İşte bu çerçeveden bakınca, bu gruplara ait bir giyimi zaten alamayacağımız gibi, giysilerimizin üzerinde de onlara ait işaret ve semboller bulunmamalıdır. Müslüman kendine has olmalıdır.

8. Kirli ve pejmürde olmamalı; temiz ve düzgün olmalı!

Müslüman her alanda öncü ve güzel olmalıdır. İslam bize asla dağınık ve kötü giyinmekten yana bir şey sunmamıştır. Aksine temizliği imandan saymıştır ve temizlik düzgünlüğü, bu da iyi bir giyimi simgeler. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) varlıklı olup da, biraz kötü giyinen bir sahabiye şöyle söylüyor; “Ya Ebu’l-Ahvas! Allah sana mal verdiği zaman, verdiği mal nimetinin izleri üzerinde görülsün.” (Ebû Dâvud, Libas, 14)

9. İlgi uyandıracak şekilde koku sürünmüş olmamalı; sadelik en önemli şiar olmalı!

Erkeklerin dışarıda koku sürünmesi, kadınlar gibi yasaklanmamıştır ama bir sınır getirilmiştir. İnsanların dönüp dönüp bakmasına neden olacak derecede çok ya da ağır kokulardan beri olunmalıdır. Tevazu bunu gerektirir.
İnsanları rahatsız edecek şekilde koku sürünmüş olmamalı; altını ve ipeği hanımlara bırakmış olmalı!

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) birkaç kokunun karışımı ile kötü veya rahatsız edici ya da yoğun bir kokuyu tasvip etmemiştir. Bu nedenle Müslüman erkek buna da dikkat etmelidir. Burada çok güzel bir denge oluşturulmuştur. Erkeğe koku verilmiş ve altını, ipeği kadına bırak denmiştir. Kadına da altın ve ipek serbest bırakılmış, kokuyu erkeğe bırak denilmiştir. (Tabii ki mahrem sınırlar içindeki koku sürmek hariç) SubhanAllah!

10. Davranışlarında ve özel olarak yürümesinde aşırılık olmamalı; sükunet ve vakar olmalı!

Müslüman bu maddelerin hepsini ölçülü yapsa, ama yürüyüşünde bir farklılık olsa yine ilgi çeker, yine tesettürüne zeval verir. Bu nedenle dış görünüm hareketlerle bir bütünlük sağlar ve dışarı yansır. Kuran bizi bu anlamda çok keskin ve net bir şekilde uyarmıştır. “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlara boyca ulaşabilirsin.” (İsra Suresi; 37.)

11. Sesinde ve sözlerinde cazibeli, kışkırtıcı olmamalı; ciddi ve ağırbaşlı olmalı!

“Kim bana iki çenesi arasını (yani dilini) ve iki bacağı arasını (yani iffet ve namusunu) korumaya söz verirse, bende ona cennet sözü veririm!” (Buhari, Rikak, 23) Bu madde de erkeği konuşuyoruz, yanlış değil erkek! Erkeğinde sesine, tonuna dikkat etmesi gerekiyor. Müslüman vakarını koruması gerekiyor. Görüyorsunuz ya, maddelere dışarıdan baksak sanki hepsi kadın için söylenmiş gibi. Elbet onun için de geçerli olanlar mevcut. Ama burada geçen bunca kelamın hepsi erkekler için. Yani iş göz kapaklarında bitmiyormuş. Ölçü, nizam başkaymış. Bunun farkında olmalı ve oldurmalıyız. Yıkılan bu algımızı temize çekmeli ve erkeklerimizi modanın elinden geri almalıyız.

Ey Müslüman Erkek!

Senin pantolonunun farkı yoksa, senin gömleğinde diğerlerininki gibiyse, senin ayakkabının, senin saçının, senin yürüyüşünün, senin konuşmanın diğerinden bir farkı yoksa, göz kapakların tek başına seni kurtaramaz!

Düğün adabımız nasıl olmalı?

Peygamber Efendimiz, Medine'ye hicretlerinin ikinci yılında, Bedir Savaşı'ndan kısa bir müddet sonra sevgili kızı Fâtıma'yla, amcasının oğlu Ali'yi evlendirdi. Fâtıma o günlerde yaklaşık on altı veya on sekiz yaşında idi. Düğün hazırlıklarına başlandı. Resûl-i Ekrem, Hz. Âişe ve Hz. Ümmü Seleme'yi yanına çağırarak onlardan kızı Fâtıma'yı gelin olarak hazırlayıp Ali'nin odasına götürmelerini istedi. Bunun üzerine onlar, Hz. Ali'nin odasına gittiler. Mekke ile Mina arasında bir yer olan Bathâ taraflarından getirilen yumuşak toprağı odaya yaydılar. Düğün hazırlıklarının devamını bu iki annemiz şöyle anlatıyor: “Sonra ellerimizle iki yastık doldurduk ve yumuşak olması için de yastıkları kabarttık. Daha sonra düğün ikramı olarak (misafirlere) kuru hurma ve kuru üzüm ile şerbet ikram ettik. Sonra üstüne elbise atılacak ve su kabı asılacak bir ağaç parçasını getirip odanın bir kenarına koyduk.” O gün Hz. Fâtıma'nın çeyizi de, bir parça kadife, su tulumu ve içi güzel kokulu ızhır otuyla doldurulmuş bir yastıktan ibaretti.

Hz. Fâtıma'nın düğünü sade ve mutevazı bir düğündü. Mehri, çeyizi, düğün yemeği sade idi. Düğün merasimi de sade idi. Buna karşın Peygamber kızının düğününe şahit olan Hz. Âişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, “Biz, Fâtıma'nın düğününden daha güzel bir düğün görmedik.” demişlerdi.

Toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösteren birtakım merasimlerle gerçekleştirilse de evlilik, insanların hayatındaki en önemli günlerden ve dönüm noktalarından biridir. Kurulacak aile birliğinin gizlilik içinde değil, açıkça ve meşru biçimde gerçekleştiğini ilân etmek bakımından büyük öneme sahip olan düğün merasimi, tarih boyunca insanlar tarafından önemsenmiş ve en güzel şekilde icra edilmeye çalışılmıştır.

İlâhî vahyin geldiği dönemde de insanlar evlilik merasimlerini kendi kültürlerine göre gerçekleştiriyorlardı. O günün câhilî anlayışına göre düğünlerde içki içmek, kadın-erkek fütursuzca eğlenmek çok yaygındı. Hatta Hz. Peygamber de risâletle görevlendirilmeden önce geceleyin Mekke'de böyle bir düğüne katılmayı düşünmüş, ancak müzik sesini işitecek kadar evlere yaklaştığında uyuyakalmış, böylece Allah Teâlâ onu korumuştu.

Efendimiz de (sav) evliliklerin bir şenlik havasında, sevinç içinde yapılmasını istemiş, insanların def çalıp şarkı söylemelerine, ziyafet vermelerine, şeker, hurma ve meyve gibi şeylerin damat ve gelinin üzerine serpilmesi şeklindeki eğlence şekillerine müsamaha göstermiştir. Hatta bu konularda ihmalkâr davrananları uyararak düğünün gereğinin yapılmasını teşvik etmiştir. Ancak câhiliye kültüründen kaynaklanan yanlış âdetleri kaldırmıştır. Düğünlerde içki içilmesi, eğlencede aşırıya gidilmesi, kadın ve erkeklerin birbirlerine karşı mahremiyet sınırlarını aşan tavır ve davranışlar içinde bulunması Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır.

Bir yönüyle ibadet, bir yönüyle de eğlence olan nikâh merasimlerinin uygulama şekilleri toplumlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Her toplum bu merasimleri kendi geleneksel yapısına uygun bir şekilde yapar. Ancak evlilik merasimlerinde, dinin uygun görmediği aşırı davranışlardan ve mahremiyet sınırlarının bulunmadığı ölçüsüz eğlencelerden uzak durulması gerektiği gibi bu merasimlerin, düğün havasının olmadığı bir matem törenine dönüşmemesine de dikkat edilmelidir. Unutmamak gerekir ki düğün, evlilik gibi mukaddes bir birlikteliğin ilânıdır ve buna yakışır bir şekilde icra edilmesi gerekir.

Sohbetimizin özetine gelince 2019 yılında Diyanet işleri başkanlığımızca tüm camilerimizde okunan şu hutbe metnini iyi dinleyip hafızamızı tazeleyelim. İslamda  kadın olsun erkek olsun tesettürün/mahremiyetin ne kadar önemli olduğunu hiçbir zaman unutmayalım islama uygun bir yaşam tarzı ile Mevlamızın huzuruna varalım.

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ قَدْ اَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاساً يُوَار۪ي سَوْاٰتِكُمْ وَر۪يشاً۠ وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ.

وَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسَّتْرَ…


Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever…”[2]

Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bizlere lütfettiği büyük bir nimet, aynı zamanda bir emanettir. İnanan her erkek ve kadın, bu emanete sahip çıkmakla mükelleftir. Nitekim sahip olduğumuz her nimet gibi bedenimizin de üzerimizde hakkı vardır. Nimetin kıymetini bilen her mümin, bedenini salih ameller işleme ve iyiliğe yardım etme yolunda kullanmalıdır. Zira gün gelecek, bedensel gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır.

Bedenimiz ile ilgili sorumluluklarımızın başında onu örtmek, kem gözlerden ve kem sözlerden muhafaza etmek gelir. Bedenin örtülmesi, her şeyden önce dinî bir yükümlülüktür. Aynı zamanda fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır.

Örtünmek, başkalarından ziyade, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. İnsanın kendisine olan saygısının ve özeline sahip çıkmasının bir göstergesidir. Mahrem yerleri örtmek, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Sadece insana has olan hayâ duygusunun kaynağı ise, Peygamberimizin ifadesiyle imandır. Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldükten sonra da bir örtü altında yıkanır ve yine bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir.

Mümin, kendi bedenine duyduğu saygıyı, bir başkasına da göstermek zorundadır. Vücudunu izinsiz ve haksız bakışlara karşı örttüğü gibi, bir başkasının mahremiyetine de hürmet göstermelidir. Bakışlarıyla hiç kimseyi rahatsız etmemeli, sınırlarını bilmelidir. Halk arasında yaygın olarak kullanılan “Güzele bakmak sevaptır!” sözünün yüce dinimiz İslam’da karşılığı yoktur. Zira güzel ya da çirkin fark etmeksizin her insanın mahremiyet hakkı vardır. Yüce Rabbimiz, bu hususta müminleri şöyle uyarır:

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”[3]

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.”[4]

Ayet-i kerimelerin apaçık beyanıyla, Cenâb-ı Hak, erkek ve kadın bütün müminlerden edeb ve mahremiyet konusunda hassasiyet bekler. Gözlerimizi haramdan çevirmenin ve tesettüre riayet etmenin hepimiz için bir vecibe olduğunu ifade buyurur. Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz. Tesettür bilinci ise bedeni örtmek kadar, kalbi ve aklı da her türlü kötülüğe, fuhşiyata ve harama karşı kapatmak, örtmek ve korumaktır.

İffet, kadına, erkeğe, gence, yaşlıya kısacası her insana yakışan üstün bir meziyettir. Irz ve namus dokunulmazlığı, insanların ortak değeridir. Bu değere riayet etmek kadını ne kadar saygın kılıyorsa, erkeği de o derece saygın kılar. Zira kadınıyla erkeğiyle her insan mükerremdir.

Mahremiyete özen göstermek, takvanın yani Allah’a karşı saygılı ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Öyleyse bedenimizi bize lütfeden Rabbimiz ile aramızdaki bağı zayıflatmayalım. O’nun sevdiği ve razı olduğu bir ömür yaşayalım. Bedenimizin kıymetli ve dokunulmaz, ruhumuzun şerefli ve saygın olduğunu bilelim. Ailemize ve bilhassa çocukluk çağından itibaren yavrularımıza mahremiyet bilinciyle özgüven aşılayalım. Erdemli bir toplum olmanın, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaktan geçtiğini unutmayalım.

 

[1] A’râf, 7/26.

[2] Nesâî, Gusül, 7.

[3] Nûr, 24/30.

[4] Nûr, 24/31  

DERLEYEN : 

NECMETTİN YUMLU Sakarya Kaynarca Vaizi

Facebook Yorumları