menu
O, ÇOK SEVEN, ÇOK SEVİLENDİR: EL-VEDUD (c.c.)
O, ÇOK SEVEN, ÇOK SEVİLENDİR: EL-VEDUD (c.c.)
Haftanın Vaazı.. 14.11.2025 tarihli: "O, Çok seven, Çok sevilendir: El-Vedud (c.c.)" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir..

O, Çok seven, Çok sevilendir: El-Vedud (c.c.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا

“İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.” (Meryem Süresi, 19/96)

Kıymetli Müminler!

Esma-i hüsna’dan biri olan el-Vedûd, sevmek, muhabbet etmek anlamındaki vüdd kökünden türemiş mübalağa bildiren bir sıfattır.  “Çok seven, çok sevilen” demektir. Allah’ın “salih kullarını çok sevmesi ve onlar tarafından çok sevilmesi” manasına gelir.

Yine el-Vedûd; mümin kullarını çok seven, güzel amelleri sebebiyle onlardan razı olan, onlara ihsanda bulunan ve onları öven demektir. 

Kur’an-ı Kerim’de sevgi anlamında muhabbet ve hubb ile meveddet ve vüdd kelimeleri de kullanılmaktadır. Vedûd kelimesi ise iki yerde geçmektedir;

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ

"Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir." (Hud, 12/90)

وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ

“O, çok bağışlayandır, çok sevendir.” (Buruc, 85/14)

Değerli Müminler!

El-Vedûd isminden alacağımız hisseleri zikredelim.

1.Allah’ı her şeyden çok sevmek

Allah’ın mümin kullarının özelliklerinden biri, O’nu her şeyden daha çok sevmeleridir.

Allah Teâlâ mümin kullarını, müşriklerin putlarına ve taptıkları şeylere olan sevgilerinden çok daha güçlü bir sevgiyle kendisini seven kimseler olarak tanımlamıştır. Nitekim Allah şöyle buyurur:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ 

“İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp da O'na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah'ı severcesine severler. Müminlerin Allah'a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir…” (Bakara, 2/165)

Allah ve Resûlunün sevgisinin bütün sevgilerden daha güçlü olması gerektiğini ifade eden ayeti kerimede de şöyle geçmektedir; 

قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

"De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve O'nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez." (Tevbe, 9/24)

Allah ve Resûlü’nün, insana her şeyden daha sevgili olması demek; imanı kemale eren bir kimsenin, Allah ve Resûlü’nün hakkının, anne-baba, evlat, eş ve tüm insanların hakkından daha üstün olduğunu bilmesidir. Çünkü hidayet, sapıklıktan kurtuluş ve cehennemden selamet bulmak ancak Allah’ın yardımıyla ve Resûlünün rehberliğiyle olur.

Değerli Müminler!

Sevgide ölçüyü kaçırmış, dünyanın fani nimetleri kalbini istila etmiş insan, düşman istilâsına uğramış bir ülke gibidir. Hiçbir yerinde, hiçbir köşesinde huzur yoktur. Bunun aksine kalbin gerçek huzuru, rahatı ve imanın lezzeti, Allah ve Resûlünü her şeyden çok sevmektedir. Bu konuyla ilgili hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır;  

ثلاثٌ مَنْ كُنَّ فيه وجَدَ حلاوَةَ الإيمانِ: أنْ يكونَ اللهُ ورسولُهُ أحبَّ إليه مِمَّا سِواهُما، وأنْ يُحِبَّ المرْءَ لا يُحبُّهُ إلَّا للهِ، وأنْ يَكْرَهَ أنْ يَعودَ في الكُفرِ بعدَ إذْ أنقذَهُ اللهُ مِنْهُ؛ كَما يَكرَهُ أنْ يُلْقِىَ فِي النَّارِ

“Üç şey kimde bulunursa, o kimse bu sayede imanın tadını alır: Allah ve Resûlünün, kendisine her şeyden daha sevgili olması, bir kimseyi sadece Allah için sevmesi, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmayı çirkin gördüğü gibi çirkin görmesi.” (Buhari, İman 9)

2.Allah için sevmek

“Allah için sevmek” amellerin en üstünüdür. Sevgiye, sevgiden başka karşılık tanımamak demektir. İşte bu anlamdaki sevgi, imana derinlik ve zevk katmaktadır.

Allah, kendisi için birbirini seven kullarını sever ve onlara büyük mükâfatlar vaat eder. Konumuzla ilgili hadisi şerifte şöyle geçmektedir;

أنَّ رَجُلًا زارَ أخًا له في قَرْيَةٍ أُخْرَى، فأرْصَدَ اللَّهُ له علَى مَدْرَجَتِهِ مَلَكًا، فَلَمَّا أتَى عليه، قالَ: أيْنَ تُرِيدُ؟ قالَ: أُرِيدُ أخًا لي في هذِه القَرْيَةِ، قالَ: هلْ لكَ عليه مِن نِعْمَةٍ تَرُبُّها؟ قالَ: لا، غيرَ أنِّي أحْبَبْتُهُ في اللهِ عزَّ وجلَّ، قالَ: فإنِّي رَسولُ اللهِ إلَيْكَ بأنَّ اللَّهَ قدْ أحَبَّكَ كما أحْبَبْتَهُ فِيهِ

“Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:

- Nereye gidiyorsun? dedi. Adam,

- Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:

- O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:

- Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:

- Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” (Müslim, Birr 38)

Allah için birbirini sevenler, kıyamet gününde O’nun arşının gölgesinde olacaklardır.

ورَجُلَانِ تَحَابَّا فِي اللّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ

“Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,… başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, arşının gölgesinde barındıracaktır.” (Buhâri, Ezan 36)

Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki insan.  Allah rızâsı için birbirlerini seven, başka hiçbir maksat taşımayan, bir araya gelmeleri Allah için, şayet ayrılacaklarsa ayrılıkları yine Allah için olan yani bir arada iken de ayrı iken de Allah için duydukları sevgiyi muhâfaza eden iki insan, 

Değerli Müslümanlar!

Allah için sevgi büyük bir fazilettir, bu sevgiyi taşıyanların mükafatı Allah katında çok büyüktür.

Bu faziletlerden bazıları:

Allah Teâlâ hadis-i kudsîde buyurur:

وَجَبَتْ مَحَبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فِيَّ وَالْمُتَجَالِسِينَ فِيَّ وَالْمُتَزَاوِرِينَ فِيَّ وَالْمُتَبَاذِلِينَ فِيَّ 

“Benim için birbirini sevenlere, Benim için bir araya gelenlere, Benim için birbirini ziyaret edenlere, Benim için birbirine yardım edenlere sevgim vacip olmuştur.” (Muvatta, Şi’r 5)

الْمُتَحَابُّونَ فِي جَلاَلِي لَهُمْ مَنَابِرُ مِنْ نُورٍ يَغْبِطُهُمُ النَّبِيُّونَ وَالشُّهَدَاءُ

“Benim celâlim uğruna birbirini sevenler için nurdan minberler vardır; onlara peygamberler ve şehitler bile gıpta eder.”

(Tirmizî, Zühd 53)

Değerli Müslümanlar!

Allah için sevgi, dünyevî menfaatlerle sınırlı değildir; zamanla, mekânla, hatta ölümle bile sona ermez. Bu sevgi, ahirette Allah’ın rızasına ve cennete girmeye vesiledir.

Allah için seven kişide bu sevginin samimiyetini gösteren bazı alametler vardır.

Allah için seven kimse, kardeşine nasihat eder, onun doğru yolda kalması için çaba gösterir. Onun hata yapmasına sessiz kalmaz, hayra yönlendirmek için gayret eder.

Allah için seven kişi, sevdiği kardeşiyle her zaman iyilikte ve takvada yardımlaşır.

Yine kardeşine gıyabında dua eder. Bu konuyla ilgili hadisi şerifte;

دَعْوَةُ الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ لأَخِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ مُسْتَجَابَةٌ عِنْدَ رَأْسِهِ مَلَكٌ مُوَكَّلٌ كُلَّمَا دَعَا لأَخِيهِ بِخَيْرٍ قَالَ الْمَلَكُ الْمُوَكَّلُ بِهِ آمِينَ وَلَكَ بِمِثْلٍ

“Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.” (Müslim, Zikir 87)

Allah için seven, kardeşinin durumuyla ilgilenir, gerekirse malını, zamanını, imkânını feda eder.

Değerli Kardeşlerim!

Rabbimizin el-Vedûd ismi şerifinden alacağımız en önemli hisselerden biri, sevgilerimizi çıkar ve dünyalık arzularla değil, Allah rızasıyla inşa edelim.

Çünkü Allah için sevmek kalıcıdır; dünya biter, menfaate dayalı dostluklar geçip gider, ama Allah için olan sevgi ebedidir. Bu bölümü Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) bize öğrettiği duayla bitirelim;

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذِي يُبَلِّغُنِي حُبَّكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْسِي وَأَهْلِي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ

 “Allahım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım! Senin sevgini bana, canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!” (Tirmizî, Daavât 73)

3.Allah’ın sevgisini (Muhabbetullah) kazandıracak şeylere sarılmak

Rabbimiz Allah’ı gerçek manada nasıl severiz? Muhabbetullahı hasıl edecek sebepleri burada zikredelim;

Birincisi: Allahu Teala’yı tanımak (Marifetullah)

Değerli Müslümanlar!

İnsan, bildiğini, tanıdığını ve ünsiyet kurduğunu sever. Allah, kulunun kendisini tanımasını ister. Rabbimiz yaratılış gayemizi bildirdiği ayeti kerimede;

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.” Buyurmuştur. (Zariyat, 51/56) Abdullah b. Abbas (r.a) Bu ayetteki “bana kulluk etmeleri içini” “beni tanımaları için yarattım” diye tefsir etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللهَ لَيَعْجُبُ إِلَى الْعَبْدِ إِذَا قَالَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ إِنِّي قَدْ ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي ذُنُوبِي إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ، قَالَ: عَبْدِي عَرَفَ أَنَّ لَهُ رَبًّا يَغْفِرُ وَيُعَاقِبُ

“Bir kul ‘Senden başka ilah yoktur, ben nefsime zulmettim, günahlarımı bağışla; çünkü günahları ancak Sen bağışlarsın’ dediğinde Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Kulum, kendisine hem azap eden hem de bağışlayan bir Rabbi olduğunu tanıdı, bildi.’” (el-Müstedrek, Cihad 2482)

Allah dostlarından Utbe el-Gulâm (r.a) şöyle demiştir; ‘Kim Allah’ı tanırsa O’nu sever; kim Allah’ı severse O’na itaat eder; kim O’na itaat ederse Allah ona ikram eder; Allah kime ikram ederse (cemalini göstereceği yakınlığa) cennetine yerleştirir. O’nun (cemalini göstereceği yakınlığa) cennetine yerleştirilene ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu!’” (Hilyetü’l-Evliyâ, 3/69)

Allah’ı tanımaya yardımcı olan en büyük sebeplerden bazıları şunlardır;

1.Gökler ve yer üzerinde tefekkür etmek:

Zünnûn el-Mısrî der ki: “Marifet üç şeyle elde edilir: İşlerin nasıl düzenlendiğine, kaderlerin nasıl takdir edildiğine ve yaratıkların nasıl yaratıldığına bakmakla.” (Hilyetü’l-Evliyâ, 4/214)

2.Allah’ın isim ve sıfatlarını düşünmek:

Özellikle Kur’an’daki isimleri üzerinde tefekkür edip bunların kâinattaki yansımalarını görmek gerekir.

Allah, kullarına isim, sıfat ve fiilleriyle kendisini tanıtmıştır. Kalpler kemali ve kemale sahip olanı sevmek üzere yaratılmıştır. Allah ise isim, sıfat ve fiilleriyle her bakımdan mutlak kemale sahiptir.

3.Allah’ın nimetlerini düşünmek:

Kalpler, kendisine iyilik edeni sevmeye, kötülük edeni sevmemeye meyillidir. Allah’tan daha çok ihsanda bulunan yoktur. Kul her an ve her nefeste O’nun ihsanı içindedir. Ömer b. Abdülaziz (r.a.) de şöyle demiştir: 

 “Allah’ın nimetleri üzerinde tefekkür etmek, ibadetlerin en üstünüdür.” (Hilyetü’l-Evliyâ, 2/411)

İkincisi: Peygamber Efendimizi (s.a.s) sevmek ve sünnetine uymak

Peygamber Efendimiz’i (s.a.s) sevmek ve ona itaat etmek, Allah’ın sevgisini kazandırır. O’na (s.a.s) itaat, Allahu Teala’ya itaattir.

{قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ}

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmrân, 3/31)

Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) hayatı, ahlâkı, hâl ve davranışları bilinmeden Kur’ânʼın mânâları hakkıyla idrâk edilemez. O’nun (s.a.s) sünnet-i seniyye’si olmadan, Kur’ân-ı Kerîm anlaşılamaz, İslâm’ın yaşanması asla mümkün olmaz. Kim Allah’ın Resûlünü (s.a.s) sever ve getirdiği dine uyarak yaşarsa, Allah’ı da sevmiş olur ve Allah da onu sever.

Üçüncüsü: Allah’ı çokça zikretmek

Kim severse, sevdiğini çokça anarmış, hatırlarmış. Allah'ı hatırda tutmak, zikretmek, inanan kalbin gıdası, derdinin şifası ve kurtuluş vesilesidir. Bu zikir gönlüne yerleştiğinde gerçek kulluğa ulaşır, insan.  Hz. Mevlana’nın (r.a) ifadesiyle, “odun yanar kül olur, gönül yanar kul olur”.

Yine bu konuyla ilgili Zünnûn el-Mısrî (r.a) der ki: “Kalbi ve dili zikirle meşgul olan kimsenin kalbine Allah, kendisine kavuşma arzusu olan bir nur yerleştirir.” (Şuabu’l-İmân, 2/267)"

Dördüncüsü: Farzlarla ve nafilelerle Allah’a yaklaşmak

Müslüman, Allah'ın kendisine farz ve vacip kıldığı ibadetleri ve bunlara ilaveten nafileleri yapmakla rabbine manevi olarak yaklaşır. Farz ve nâfilelerde devamlılık göstermek, Allah’ın sevgisine bir işarettir.

إِنَّ اللَّهَ إِذَا أَحَبَّ عَبْدًا دَعَا جِبْرِيلَ فَقَالَ إِنِّي أُحِبُّ فُلاَنًا فَأَحِبَّهُ- قَالَ- فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ ثُمَّ يُنَادِي فِي السَّمَاءِ فَيَقُولُ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ فُلاَنًا فَأَحِبُّوهُ. فَيُحِبُّهُ أَهْلُ السَّمَاءِ- قَالَ- ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ فِي الأَرْضِ

“Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:

- “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına:

- Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.” (Müslim, Birr 157)

Bu hadis-i şerif, Meryem Süresi, 96. ayeti kerimesinin tefsiri mahiyetindedir;

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا

“İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.” 

Yine bu manada hadis-i kudsîde Allahu Teala şöyle buyurur:

وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ

“Kulum Bana, kendisine farz kıldıklarımdan daha sevimli bir şeyle yaklaşamaz. Nafilelerle de Bana yaklaşmaya devam eder, nihayet Ben onu severim.” (Buhârî, Rikak 38)

Beşincisi: Dünyaya karşı zühd sahibi olmak

Dünyanın geçici olduğunu, hiç kimseye sonuna kadar yâr olmadığını görmek, ondan vazgeçmenin bir yoludur. Ondan vazgeçmek ise, kalben sevmemektir. Peygamber (s.a.v.) buyurdu:

اِزْهَدْ فِي الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللهُ، وَازْهَدْ فِيمَا فِي أَيْدِي النَّاسِ يُحِبُّوكَ

“Dünyaya  gönül verme ki, Allah seni sevsin; insanların elindekine göz dikme ki, insanlar da seni sevsin.” (İbn Mâce, Zühd 1)

Altıncısı: Allah’ın dostlarını sevmek ve salihlerle oturmak

Bahsi geçen beş maddeye sahip olan, Allahu Teala’ya gönül vermiş salihlerle oturmak ve onlardan istifade etmek, Allah’ın sevgisini (muhabbetullah) kazanmaya vesile olur. Onların sözleriyle katı kalpler yumuşar. Kurumuş gözlerden yaşlar dökülür. Onlar imanın lezzetine kavuşmuşlardır.

Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurur; 

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Müslim, Birr 50)

Kişi, dünyada kimlere gönül vermişse ahirette onlarla haşredilecek ve onlarla birlikte olacaktır. Salih zatları seven de onlarla olacaktır. Salihler, Allah’ın sevdiği topluluktur. Onları sevmek Allah’ın sevgisine götürür. İmam Şafii’nin (r.a)şöyle demiştir:

“Salihleri severim, ben onlardan olmasam da; belki onların sevgisiyle bana da şefaat ulaşır. Günah işleyenleri ise sevmem; her ne kadar amelde onlara benzesem de.” 

Değerli Kardeşlerim!

Rabbimizin el-Vedûd ismi şerifinden istifade etmek ve Allah’ın sevgisine (muhabbetullah) kavuşmak için bu zikrettiğimiz şeyleri uygulamada gayret göstermeliyiz.

4.Nefret ve merhametsizlikten sakınmak

Değerli Müminler! 

Sevginin zıddı nefrettir. Sevginin neticesi merhamet ve bağışlamak olduğu gibi Nefretin kötü semeresi de düşmanlık, zulüm ve acımasızlıktır.

Günümüzde aile, komşu, akrabalardan başlayarak, çalışma hayatı ve trafiğe kadar toplumda farklı yer ve konumlarda, nefret, öfke patlaması, kin, düşmanlık ve bu kötü duyguların neticesi olarak; şiddet, can kayıpları ve benzeri olumsuzlukların yaşanması günlük olarak çokça şahit olduğumuz bir durum maalesef.

Yine sosyal medya da anlık parlama ve patlamalarla insanları öfkeli kalabalıkların içine çekmekte ve duyguları keskinleştirmekte. Kimi zaman okuduğumuz içerikler bize sert duygular enjekte edip, doğru ve yalanı sorgulamaksızın, bir nefret girdabının içine sürüklenmekteyiz. Düşünceleri destekleyen yalanlar daha çok itibar görüyor maalesef ve haksız çıkarabilecek doğrular kolaylıkla görmezden geliniyor, gözardı ediliyor.

Diğer yandan Değerli Kardeşlerim! Gazze, Filistin’in diğer şehirleri, Doğu Türkistan, Sudan'da ve daha dünyada bilmediğimiz nice yerlerde yaşanan acılar, farklı coğrafyalar, aynı feryatlar aynı acılar. Bunların hepsi nefret, kin, zulüm ve merhametsizliğin tezahürleri. 

Değerli Müslümanlar! 

Müslümanlar olarak sorumluluğumuzu üstlenelim. Sevgi, merhamet ve hoşgörü gibi duyguları hakim kılmak için gayret edelim. Şu bir gerçek ki, bir şey vermeden karşılığını beklemek boşunadır. Nasıl ki tohum atılmayan ve sulanıp bakılmayan topraktan bir mahsul beklenemezse, gönül vermeden de gönül kazanılamaz. Sevmeyen insan, sevilemez. Dolayısıyla Yaratan’ından ötürü bütün insanlara, hattâ bütün mahlûkâta gönül hânemizi açmalıyız. Şefkat, merhamet ve muhabbetimizi cömertçe ikram etmeliyiz. İslâm’ın güler yüzünü sergileyerek gönüller fethetmeliyiz.

Değerli Müslümanlar! 

Netice olarak, Rabbimiz Allah’ın, mümin kullarını seven ve onlar tarafından sevilen anlamına gelen el-Vedûd isminden istifade etmek, hayatımıza muhabbeti hakim kılmakla olur. Allah ve Resulu’nun sevgisi, her fani sevginin üstünde olsun. Allah’ın sevdiklerini sevelim. Müminler birbirini sevmede bir beden gibi olduğunu unutmadan birbirimizi Allah için sevelim. Bulunduğumuz ortamları gül bahçesine çevirelim. Böylece dünya ve ukbamız huzurlu ve mamur olsun. Yunus Emre’nin (r.a) dediği gibi;

“Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz.” 

Rabbimiz bizi; 

يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ

“Allah onları, onlar da Allah’ı severler” (el-Mâide 5/54) ayeti kerimesinin sırrına mazhar eylesin. Amin.

Hazırlayan: Adapazarı İlçe Vaizi Mahmut KAYABAŞI

Facebook Yorumları