okunma
Mümin İyiliğin Öncüsüdür
بسم الله الرحمن الرحيم
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
“Biz İnsanı (ömür boyu yürüyeceği) bir yola koyduk.; O, bu yolu ya şükrederek veya nankörlük ederek yürür.” (İnsan 76/3)
Mümin sadece iyi olan değildir, aynı zamanda iyiliğe öncülük de edendir. Müslümanın her hali iyidir. Başına bir nimet geldiğinde de iyidir bir musibet geldiğinde de. Nimete şükreder, iyilik kazanır; musibete sabreder, yine iyilik kazanır.
İyilik nedir? İyilik, insanı insan yapan, insan varlığını anlamlı kılan, insanı değerler sisteminin en nadide halkalarından olan ve insanı diğer varlıklardan ayıran en temel özelliklerden biridir.
İyilik insanın kişiliğini süsler, ruhunu arındırır, davranışlarını güzelleştirir ve onu yaratılmışların en seçkini hâline getirir. İnsan yaptığı iyiliklerle eşrefi mahlukat/yaratılmışların en şereflisi olma özelliğini koruyabilir. İnsanlar ancak sergiledikleri iyiliklerle erdemli bir toplumsal hayat inşa edebilirler.
İyilik; zihin, inanç, duygu ve davranışların tamamını içeren, insan ve toplum hayatının bütün katmanlarını şekillendiren özdür, mayadır. İyilik; insanın iyiye, güzele ve doğruya öncelik veren yönünü ifade eder. İyilik; dilimiz, dinimiz ve kültürümüzde “hayır, ihsan, ikram ve şükür” gibi birçok kavramla ve ifadeyle kendisine sağlam bir yer edinmiş, yaşam ve kültürümüzün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
İyilik, sadece maddi bir kavram değildir. Yüce dinimiz İslam, inancı, değerleri, ahlaki yapısı ve manevi varlığı hulasa bütün benliğiyle iyilik sahibi insanları “salih, muhsin, munfik” gibi vasıflarla anmıştır. İyilik yapan, lütufta bulunan, yaptığı işi sanki Allah’ı görüyormuş gibi en güzel şekilde yapan kişiye “Muhsin” denir. Niyeti, sözü, özü ve işi doğru olanların adı “Sâdık”tır. Allah’ın verdiği maddi imkânları ihtiyaç sahipleriyle paylaşanlara da “münfik” denmiştir. Bu temel üç özelliğe sahip olan güzel insanlar “iyilik öncüleri müminler” olarak adlandırılırlar.
İyilik denilince ilk akla gelen fakat genellikle maddiyat alanına hapsettiğimiz “sadaka”, aslında bütün iyilikleri kapsayan bir kavramdır. Sadaka Arapça “sıdk” kökünden gelir; doğruluk, dürüstlük ve samimiyet demektir. Yaratanımıza karşı sadakatimizin yaşantımıza aksetmesi, yani nimetin sahibine bir şükran ifadesidir. Kuran’da ve hadislerde en sık kullanılan iyilik kavramlarından birisi olması hasebiyle de oldukça önemli bir kavramdır.
Nimet, hayatın kolaylaştırılması için kula nefesten suya, yiyecekten barınmaya, konfordan korunmaya kadar Allah tarafından verilen her şeydir. Şükür ise, nimetin cinsine göre nimet sahibine minnet ve şükranların arz edilmesidir.
Her nimetin şükrü, nimetin kendi cinsinden olmalıdır. İlim sahibi bir kişinin şükrü; onunla amel etmek ve o ilmi başkalarının istifadesine sunmaktır. Mal, mülk ve servet sahibi olan bir kişinin şükrü; sahip olduğu mal mülk ve imkânların bir kısmını zekât veya sadaka olarak ihtiyaç sahiplerine vermesi, onların mağduriyet ve ihtiyaçlarını gidermesidir. Sağlık ve sıhhat bir nimettir, namaz, zikir ve oruç gibi ibadetler onun şükrüdür. Evlât bir nimettir, Allah’a layık bir kul olarak yetişmesine özen göstermek, gerektiğinde vatan ve din savunmasına göndermek onun şükrüdür.
Şükür sadece dille çekilen bir zikir, lisanla söylenen bir fikir değildir. Şükür, insanda bilgi, tutum ve davranış tarzıyla ortaya çıkan bir infak, paylaşım ve yaşama biçimidir. Bilgi ile nimet veren tanınır, tavırla nimete karşı sevinç belirginleşir, davranışlarla da nimet sahibinin emir ve yasaklarına uygun hareket edilir.
İyilik, inananların Allah’a olan sadakatinin belirtisi, O’na güçlü bir şekilde bağlanmalarının bir gereğidir. İyilik, birbirine iman kardeşliğiyle bağlı, birlik ve dirlik içindeki sadık müminlerden oluşan ümmetin en temel ihtiyaçlarından biridir.
İslam dini insanın her türlü niyet, istek, söz ve davranışında kendini bulabildiği, maddi imkânyahut bedensel güç ve kabiliyet gibi hiçbir sınırla sınırlanamayan geniş bir iyilik anlayışına sahiptir. İslam dininin varlık nedeni, insanlığı iyiye ve iyiliğe davet etmek, Müslüman’ın temel görevi ise hayatın tamamını bir iyilik alanı olarak görmek ve insanları iyilik yolculuğuna seferber etmek, bu hususta onlara rehberlik ve öncülük etmektir.
Kur’an-ı Kerim’in
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân 3/104) emri, Müslümanın temel görevinin, hayatın tamamını bir iyilik alanı olarak görüp iyiliğe önder olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
İyilik, farklı şekil ve renklerde de olsa Müslümanın hayatında daima var olması beklenen bir olgudur. İyi olmak, iyilik yapmak, hayatını iyilikler üzerine bina etmek, hatta iyiliklere öncülük etmek Müslüman olmanın gereklerindendir.
Şimdi iyilik ve iyilikte öncü olmak bir Müslüman için ne anlam ifade ediyor, kısaca değinelim.
İyilik öncülüğü; hayırda yarışmak ve yardımlaşmaktır.
Var olduğundan beri insanoğlu iki yoldan birini tercih etmiş; ya kıymet bilip şükredenlerden olmuş ya da kadir kıymet bilmez nankörlerin yoluna sapmıştır. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur:
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
“Biz insanı (ömür boyu yürüyeceği) bir yola koyduk; O, bu yolu ya şükrederek veya nankörlük ederek yürür.” Kendisine iyilik ve erdem yolunu seçenler
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
“İyilik yarışına girip bu konuda öncülük ederler.” (Mu’minûn 23/61)
Allah (c.c.) iyilik için yola revan olanları bir yandan,
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ
“Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın!” (Bakara 2/148) diye teşvik ederken, diğer yandan da daima dua makamında kalıp;
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
“Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verir, dilediğinden de çeker alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Senin kudretin her şeyden yücedir.” (Âl-i İmrân 3/26) yakarışıyla iyiliği tevazu içinde arzulamayı onlara öğretir.
İyilik yolcusu, Allah’a ait olup da emaneten kendisine teslim edilen mülkü, fakirin, yetimin, dulun ve yoksulun tebessümüne vesile kılmakla, mülkün gerçek sahibine şükrünü eda etmenin huzurunu yaşar. İhtiyaç duyduğu hâlde yardım isteyemediği için ezilen, incinen, horlanan gariplerin sofrasına aş sunmak, onun için sadece varlığın sahibine hamdetmektir. Çünkü iyilik yolcusu
وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ
“Yaptığı her iyiliği Allah’ın en güzel şekilde bildiğini” (Bakara 2/215) idrak eder, bu idrakle umut ve huzur bulur.
İyilikte öncü olmaya niyetlenenler bilir ki, iyi niyet ile ortaya konan her iş, hayata geçirilememiş olsa dahi sırf iyi niyetinden dolayı sevaba naildir. İyilik öncüsü müminin yüreğinin iyilik için çarpması yeterlidir. İyiliğin öncüsü mümin için varlık ya da yokluk, darlık ya da bolluk, açlık ya da tokluk fark etmez, o her şartta iyiliğin öncüsüdür. İyi niyet bile onun için hayır pınarıdır. Yüce Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
“Onlar (iyilik öncüleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmrân 3/134) buyurarak iyiliğin kavli, fiili ve her türlüsünün Allah indinde sevimli olduğunu, Allah’ın sevdiği kulların sadece iyilik sahipleri olduğunu beyan eder.
İyilik bazen sınav bazen da sınanmaktır!
İnsan kendi istek, irade, çaba, gayret ve alın teri olmaksızın diğer yaratılanlara verilmeyen akıl, irade gibi birçok yetenekle donatılmış ve bu yetenekler sayesinde birçok nimet ve ikramın sahibi olmuştur. Buna mukabil, insanoğlu kerem sahibi yüce Allah (c.c.) tarafından bahşedilen maddi imkânları ve bedensel yeterlikleri iyilik yolunda kullanmak ya da bencilce tüketmek üzere bir sınava tabi tutulmuştur.
Yüce Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de sahip olunan her şeyin aslında birer sınav olduğunu bizlere bildirir;
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا
“Servetler ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf 18/46)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır; büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır.” (Enfal 8/28)
Sınavı kazananlar da kurtuluşa erenler de gerçek iman sahibi müminlerdir, İyilik öncüleri de onlardır. Nasıl ki beşerî sistemler yeterli ve kaliteli insanları ortaya çıkarmak için sınavlar yapıyorsa, Allah da iyileri, kötüleri; daha iyiyi ve daha kötüyü ortaya çıkarmak için insanları imtihan ediyor, sınava tabi tutuyor. Allah (cc) ölüm ve hayatı bunun için yarattığını bildiriyor.
اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk 67/2)
Bu sınav bazen varlıkla yoklukla, bazen evladımızla, bazen de malımızla ve canımızla olabiliyor.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155)
Altın veya gümüş gibi kıymetli madenleri tortularından ayırmak için yapılan arıtma işlemine de “fitne/imtihan” denir. İmtihan mana itibarıyla zaten; arınmak, durulmak, kirlerinden kurtulmak anlamlarına gelmektedir “Böylece Allah iyilik öncüleri müminleri imtihan ederek, sınav yaparak iyileri kötülerden ve kötülüklerden arındırır.”
Allah ve resulünün sözlerini baş tacı edip, kayıtsız şartsız teslim olanlar imtihanı kazanan iyilik öncüleri müminlerdir.
Kendisini tanrılaştıran insan için iyilik hayati bir önem taşımadığı gibi imtihanın karşılığı da yoktur. Kendini her şeyin maliki ve sahibi kabul eden bu karakteristik özellik, sadece çağımız insanında somutlaşmış da değildir. Kur’an’ın bizlere aktardığı geçmiş toplum olaylarına bakıldığında, insanın kendisini merkeze aldığı, başkalarının mahrumiyetlerini giderme çabasını lüzumsuz gördüğü ve kendi refahını hayatın odağı hâline getirdiği görülecektir.
Kur’an, insanın iyilik imtihanını kaybettiği ve paylaşma duygusunun yerine bencilliği koyduğu dönemlerin nasıl felaketlerle anıldığını çarpıcı şekilde bizlere anlatırken, çağımızın içinde boğulmaya yüz tuttuğu vurdumduymazlık ve iyilik yoksunluğuna karşı da bizleri uyarmaktadır:
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ
“Örttüğünde geceye, aydınlattığında gündüze, Allah’ın erkeği ve kadını yaratmasına yemin olsun ki, davranışlarınız farklı farklıdır. Kim iyilikte bulunur, takva sahibi olur ve iyiliğe sadık kalırsa, ona iyiliği ve cenneti kolaylaştırırız. Kim de cimrilik yapar, kendini üstün görür ve iyi olanı inkâr ederse, ona da zorluğu ve cehennemi kolaylaştırırız.” (Leyl 92/1-10)
İyilik samimiyetle olur!
İyilikte öncülük: iyilik yapmanın yanında iyiliğin getirmiş olduğu mutluluğu kontrol altında tutmayı da gerekli kılar. Gösteriş, üstünlük taslama, muhtaç olanı hor görme, başa kakma, reklam olsun diye iyilikte bulunma gibi hâlleri iyilik ahlakı olarak kabul etmez. Peygamber efendimiz:
الْيَدُ الْعُلْيا خَيْرٌ مِنَ الْيدِ السُّفْلَى وابْدَأْ بمن تَعُولُ
“Veren el alan elden daha üstündür” (Buhârî, Zekât 18; Müslim, Zekât 32) buyururlar. Fakat veren elin alan elden üstünlüğü, ancak tevazu ve şükür ile mümkündür. İyilik yapan, muhtaç insanı kendisi için bir rahmet vesilesi olarak görmeli; hayır ve ikramın ardından sözle bile karşılık beklemenin infak ahlakına aykırı olduğunu bilmelidir.
İyilik öncüsü, iyilik yaptığı kişiyi kendi canı gibi bilmeli, kendini onun yerine koyup ona karşı samimi davranmalıdır. İyilik vereni mağrur, alanı da mağdur etmemelidir
İyilik ancak sevdiğimiz şeylerden fedakârlık etmemizle olur. Yüce Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’de,
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ
“Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân 3/92) diye buyurur.
İyiliğin makbul bir iyilik olması için sırf Allah rızası gözetilerek yapılmalı, karşılığında maddi veya manevi herhangi bir takdir, teşekkür ve menfaat beklenmemeli ve asla başa kalkılmamalıdır. Yüce Rabbimiz
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا. اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا.
“Onlar, sevdikleri yiyeceklerden yoksullara, yetimlere ve esirlere ikram eder, bizler sadece Allah’ın rızası için sizlere ikramda bulunuyoruz, kesinlikle bir karşılık yahut teşekkür beklentisi içinde değiliz derler.” (İnsan 76/8) buyurularak, iyiliğin sevgi ve ihlasla güzelleşen bir tutum ve anlayış biçimi olması gerektiğini bizlere hatırlatır.
İyilik öncüsü iyiliği içtenlikle yapmalıdır!
Allah rızası için samimiyetle ve içten yapılan iyilikler hem iyilik göreni hem de iyilikte bulunanı huzur, mutluluk, rahmet ve güven iklimine ulaştırır. Allah rızası için iyilik yapan asla pişman olmaz. Samimiyetle yapılan iyilikler dalga dalga yayılır, mutluluk ve huzur bütün toplumu kaplar. Gösteriş ve riya için iyilik yapmanın sonu ise pişmanlıktır. Bu tür iyiliğin ne dünyada bir getirisi ne de ahirette bir karşılığı olur. Riya kirine boğulmuş iyilikler maddi ve manevi anlamda yokluk ve derin bir pişmanlıktan başka bir şey değildir.
Allah (cc)
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ . قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ .. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
“Mallarını Allah yolunda paylaştıktan sonra başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel söz ve bağışlama, peşi sıra gönül kırgınlığı olan sadakadan daha hayırlıdır. Allah kimseye ihtiyaç duymaz, halimdir. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Bu tür kimseler kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.” (Bakara 2/262-265) buyurarak iyiliğin maddi manevi birçok çeşidinin olduğunu, güzel bir sözün başa kakılan bir iyilikten çok daha değerli olduğunu, samimi bir şekilde iyilik yapanların dünya ve ahiretlerinin mamur, aksine hareket edenlerin de perişanlıklarını ne güzel ifade etmiş!
İyilik; Kardeşlik ve Paylaşımdır!
Öncü bir mümin elde ettikleriyle övünmemeli ve paylaşmaksızın biriktirmemelidir. İnsanı bencilleştiren ve toplumun dışına iten bu tür hastalıklı davranışlardan uzak durmalıdır. Mümin, Peygamber Efendimizin ifadesiyle,
وما تواضع أحد لله الا رفعه الله
“Allah, kendi rızası için tevazu göstereni ancak yüceltir.”
Bencilliği ve cimriliği insanların birbiriyle kurması gereken samimi ilişkilere engel olarak gören kitabımız Kur’an’ı Kerim Ensar’ın Muhacirler’e gösterdiği, “paylaşarak iyiliğe erme” ahlakını bizlere örnek vermektedir:
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
“Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; onlar, kendi ihtiyaçları bulunmasına karşın, muhtaç kimseleri kendilerine tercih ederler. Her kim bencillik ve cimrilikten kaçınırsa, işte onlardır kurtulanlar.” (Haşr 59/9)
İyilikte öncü olan müminler bilirler ki; iyilik ve paylaşmak malı artırıp, kardeşlik ve samimiyet inşa ederken; bencillik ve cimrilik zulmü, adaletsizliği artırıp, çatışma ve savaşı besler. Hazzı hayatın odağı haline getirmek, bulunduğu toplumla beraber kendi fıtratını da zulüm ve karanlığa uğratır. Sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurur:
«اتَّقُوا الظُّلْمَ، فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَاتَّقُوا الشُّحَّ، فَإِنَّ الشُّحَّ أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، حَمَلَهُمْ عَلَى أَنْ سَفَكُوا دِمَاءَهُمْ وَاسْتَحَلُّوا مَحَارِمَهُمْ».
“Zulümden sakınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalime) zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları haksız yere birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevk etmiştir.” (Müslim, Birr 56)
Öncü müminler tıpkı Peygamberimiz (s.a.s.) ve Sahabe-i Kirâm gibi davranmalıdır: Onlar birbirini katleden, hukuk tanımayan, zulmü sıradanlaştıran, sermayenin sadece varlıklı kimselerin arasında dönüp durduğu, kısacası her karesine kötülüğün damga vurduğu cahiliye çağını bütün gayretlerini sarf ederek saadet asrına çevirmeye çalıştılar. Birbirine muhabbet ve merhamet duygularıyla davrandılar. Öldürmek yerine yaşatmayı tercih ettiler. Adaleti ve hakkaniyeti yaymak için mücadele verdiler. Ekmeği ve aşı komşusu için önceleyen bir iyilik çağına, saadet asrına dönüştürmek için bütün çaba ve gayreti gösterdiler.
Öncülük; iyilikte, ikramda ve paylaşmada insanlara öncü olan Sahabe-i Kirâm gibi kardeşlik, cömertlik, fedakârlık ve iyilik hikâyeleriyle hayatı süslemektir. Öncülük; yaşamak ve yaşatmaktır. Belirli bir zamana ve mekâna sığdırılmış, belirlenen vaktin gelmesiyle sona erecek olan insan hayatı, sadece iyilik yapmayla sonsuz bir hayata dönüşür.
İyilik, insanı ölümün yokluk olduğu duygusundan kurtaran ve bedenin ölmesinden sonra bile feyzin ve bereketin yaşamasını sağlayan muazzam bir imkândır.
Sevgili Peygamberimiz bu kalıcılığı anlatırken;
إذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إلاَّ مِنْ ثَلاَثَةِ، إِلاَّ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ، أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ، أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ.
“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Ancak şu üç durumda (kişinin) defteri kapanmaz: Hayrı devam eden kalıcı bir sadaka (vakıf), kendisinden istifade edilen ilim ve kendisine dua eden salih bir evlat.” (Müslim, Vasiyye 14) buyurmuşlardır.
İyiliğe öncülük edenler kendi işledikleri amellerden kazandıkları ecirlerin yanında şüphesiz açtıkları yolda yürüyen başka insanların sevabından da nasip alacaklardır. Peygamberimiz, “Her kim, İslâm dini içerisinde güzel bir yol, gelenek başlatırsa, o kimseye yaptığı işin mükâfatı ve peşi sıra aynı iyiliği sürdürenlerin ecri vardır. Üstelik o yolu sürdürenlerin sevaplarından herhangi bir eksilme de olmaz.” (Müslim, Zekat 69) buyurmuşlardır.
İyilik yolu öncülüğünü seçenler, yaptıkları iyilik yatırımlarıyla kendi hayatlarını, yaşadıkları toplumları ihya eder ve örnek oldukları insanları ve toplumları hayata bağlarlar. Onlar iyiliği gelenekselleştirerek gelecek nesillere de miras bırakarak insanlığın yarınına da hayat verirler. Her insan öldükten sonra da yaşamayı ve iyilikle insanlığı yaşatmayı hedeflemeli ve insan, yüce Rabbimizin buyurduğu gibi “yarın için neler biriktirdiğine bakmalıdır.” (Haşr 59/18) Her konuda olduğu gibi bu konuda da sevgili Peygamberimiz ve onun ashabı, sahip oldukları kıt imkânlara rağmen iyilik öncülüğünün en güzel örnekleridir.
İyilik bereket, iyilikte öncülük bereketi yaymaktır!
İyilik yolculuğu, birbirimize selam verip esenlik ve bereket dileyerek mübarek yolculuğa çıkmakla başlar. İyilikle oluşan güzel hava, bir yanıyla insanın gönül dünyasına huzur, refah ve genişlik sunarken diğer yönüyle de insanın sıhhatini, maddi imkânlarını ve iyilik uğrunda harcadıklarını artırır, değerli kılar.
İyilik, paylaşmanın ve infakın meydana getireceği bereketi hayatın temel öznesi haline getirmek, günümüzde hâkim olan maddiyat ve menfaatin yerine insanlığın vazgeçilmez değerlerinden olan hak ve adaleti koymak, üstünlerin haklılığı yerine haklılığın üstünlüğü için çaba ve gayret göstermektir.
İyilikte yarışmak üzerine kurulu olan İslam medeniyeti, iyilik uğruna elden çıkarılanları asla eksilme olarak kabul etmez. Her ne kadar infak etmek matematiksel olarak eksilme anlamına gelse de gerçekte gönüllere, yuvalara ve topluma nice bereket tohumları saçar: infak yüce Rabbimizin buyurduğu gibi
مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ
“Mallarını Allah yolunda harcayanların, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/261)
İyilik nimetin sahibine teşekkürdür!
İyilik bize sahip olduğumuz her şeyi karşılıksız veren Allah’a şükretmenin yollarından biridir. Eğer bizlere emanet edilenlere şükredersek emanetin sahibi de bereketini bollaştırır. Nimet şükrettikçe çoğalır, bölüşüp paylaştıkça insana mutluluk ve yaşama sevinci aşılar. Güzellikler paylaşıldıkça çoğalır, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Her günün sabahında melekler, iyiliği paylaşanlar için hayır ve bereket duasında bulunur. Şüphesiz Allah hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Çok küçük de olsa yapılan iyiliğin sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük mükâfatlar bahşeder.
İyilik arınmadır!
Hayatın problemleriyle bedensel, zihinsel ve duygusal olarak yorulan, tükenen insan; bazen durmaya, dinlenmeye, arınmaya, kendisini yeniden inşa etmeye ihtiyaç duyar. İyilik, bulunduğumuz zaman ve mekânın içinde darlanan, zorlanan gönüllerimize dokunarak bizlere insan olduğumuzu hatırlatır. İyilik bir terapi, bir tedavidir. Tahrip olmuş gönülleri, yıpranmış bedenleri, maneviyatımızı güçlendirerek bizleri onarır, besler ve diri tutar. İnsanı aldıklarından daha çok verdikleri mutlu eder. Abdest, namaz, oruç ve dua gibi bedeni ibadetlerimizin yanında güler yüz, hâl hatır sorma gibi davranışlar, yaşlıya, engelliye, dula, yetime destek gibi sosyal faaliyetler ruhumuza şifa, sıkıntılarımıza deva olur. Yüce rabbimiz bu hususta şöyle buyurur “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve ‘ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır? İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş.” “Şüphesiz ki iyilikler, günahları siler götürür.” (Fussilet 41/33)
İyilik yapabilmek için öncelikle salih kul olmak gerekir. Salih kul zaten iyi işler yapan, insanlığa, Müslümanlara faydalı olan birey demektir. Bir insanın salih kul olarak kalabilmesi için manevi hayatını zenginleştirmesi ve benliğini arındırması; bunun için de sürekli iyiliklerle iç içe olması gerekir. Kuranda yer verilen “Güzel sözler ancak Allah’a yükselir. Güzel sözü de, iyi davranışlar yükseltir.” (Fâtır 35/10) ayet-i kerimesi, iyiliğin salih insanların söz ve davranışlarına değer katan yönüne işaret etmektedir.
Yeryüzünde hüzün ve elemi her gün tadan mazlum milletlerin acılarına bigâne kalanların gönül huzuruna ermeleri beklenemez. İnandığı değerler doğrultusunda her türlü ihtiyaç sahibinin elinden tutmayı bir erdem olarak benimseyenler ise yaşamanın ve yaşatmanın değerini fark ederek maneviyatlarını inşa ederler.
Mutlu hayatlar ve mutlu yarınlar kısaca dareyn saadeti, iki dünya mutluluğu için çalışan, çabalayan, hayatını feda eden iyilik öncüleri gerçek müminlere selam olsun. Rabbim ahir ve akıbetimizi hayreylesin.
Hazırlayan: Mustafa Ergünyer /Sakarya İl Vaizi
Facebook Yorumları