menu
MAHSULÜN ZEKATI: ÖŞÜR
MAHSULÜN ZEKATI: ÖŞÜR
Haftanın Vaazı.. 25.08.2023 tarihli; "Mahsulün Zekatı: Öşür" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir.

Mahsulün Zekatı: Öşür

Muhterem Müslümanlar

Yüce Rabbimiz, bizlere, sayamayacağımız kadar bol nimetler vermiştir. Verilen bu nimetler aslında birer emanettir. Allah’ın vermiş olduğu bu nimetlerden israf etmeden yararlanmak, ayrıca bu nimetleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak hem dinimizin emri hem de insanlığımızın bir gereğidir. Allah’ın verdiği nimetlerden faydalanırken bir kısmıyla da muhtaçları faydalandırma işlemine İslam dininde zekât ve sadaka diyoruz. Zekât İslam’ın temel esaslarındandır. Peygamber efendimiz hadisi şeriflerinde İslam’ın beş temel esasını sayarken zekât ve sadakayı da bu esaslar arasında zikretmişlerdir

Zekât İslam’ın beş temel esasından biridir

Efendimiz şöyle buyurmuşlar

بُنِيَ الإِسْلامُ عَلى خَمْسٍ : شَهَادَةِ أَنْ لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه ، وأَنَّ مُحمَّداً عَبْدُهُ ورسُولهُ ، وإِقامِ الصَّلاةِ ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وحَجِّ البَيْتِ ، وَصَوْمِ رمضَان

“İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, Îmân, 1)

Zekât ekonomik adaleti sağlamada en büyük etkendir.

Sosyal bir varlık olan insan diğer insanlarla birlikte toplumu meydana getirir. İnsan, topluma; toplum, birlik ve beraberliğe muhtaçtır. Toplumları bir arada tutan ve onların barış ve mutluluğunu sağlayan en önemli etkenlerden birisi de adalettir. Sağlam ve mutlu bir toplum meydana getirilmek isteniyorsa mutlaka sosyal adaletin de sağlanması gerekir.  Sosyal adaletin geçekleşmesi için sağlam bir temele, toplumu kaynaştıracak temel prensiplere ihtiyaç duyulur. İslam dininin temel prensiplerinden biri de toplum içinde insanları birbirine kaynaştırmak, zenginle fakir arasında bulunan maddi ayrımı en aza indirmektir. Maddi ayrımın ortadan kalkması için de sermaye ve serveti topluma yaymak gerekir Zenginliğin tabana yayılması da en güzel zekatla olur. Zekât vesilesiyle zenginlik belirli grup ve kişilerinin elinde oyuncak olmaktan kurtarılarak toplumun bütün kesimlerine yayılır.

Fakirlik bir imtihan olduğu gibi zenginlik de bir imtihandır. Zenginleşmek belki de fakirlikten daha ağır bir imtihandır. Zira parayı ve zenginliği gâyeli kullanabilmek, mânen seviye kazanmış kalplerin sanatıdır. Nitekim Allah resulü "...Vallahi, ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden önceki ümmetlerin önlerine dünyanın (imkânları) serilip onların dünya için yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi, sizi de helâk etmesinden korkuyorum." buyurarak zenginliğin bir taraftan nimet diğer taraftan da ağır bir sorumluluk olduğu konusunda bizleri uyarmıştır.

Çoğumuz, parayı ve sahip olduğumuz imkanları kullandığımızı zannederiz. Hâlbuki çoğu zaman bizi para yönlendirir ve yönetir de farkına bile varmayız. Bugün maalesef fertlerin ve toplumların davranışlarına sermaye damga vuruyor. Hâlbuki fertler, sermayeye damga vurmalı. Genelde insanlar özelde ise Müslümanlar imkân ve paranın mahkûmu değil, hâkimi olmalı. Bu da ancak Hâkimler Hâkimiʼnin emrine teslimiyet gösterip itaat etmekle olur.

Allah bazen verir imtihan eder, bazen alır imtihan eder, bazen de vermeyerek imtihan eder. Önemli olan varken şükretmek, yokken sabretmektir. İslam dininde şükür sadece dille söylenip geçilen basit bir kavram değildir. Gerçek şükür lisanla şükrederken aynı zamanda bize Allah tarafından ne nimet verildiyse o nimeti muhtaçlarla paylaşmakla olur. İlmin şükrü cehalete karşı verilen mücadeleyle olduğu gibi malın şükrü de verilen imkanların bir kısmının muhtaçlar ve o imkana sahip olmayan, dini anlamda fakir olanlarla paylaşmakla olur. 

Mülk Allah’ındır, bize emanet olarak verilen mülkün taksimi de mülk sahibi tarafından yapılmıştır. Bir insan müminim diyor ve gerçekten mülkün sahibine inanıyorsa onun taksimine de rıza göstermek durumundadır Allah mülkü taksim ederken bir kısmını da fakirlere ayırdığını kuranı kerimde kesin bir ifadeyle belirtmiştir

Yüce Allah Kuranı Kerimde 

 وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ“ 

“Onların mallarında muhtaç ve mahrumların hakkı vardır” (Zariyat, 19) buyurarak zengin müminlerin malında fakirler, âcizler ve borçlular gibi muhtaç kimseler için belirlemiş bir hak olduğunu belirtir.

İslam’da emredilen zekât, beşerî sistemlerde görülen ölçüleri, tahakkuku ve tahsili sadece bir kanun konusu olup, dinî ve vicdanı bir değer taşımayan resmî ve donuk bir vergi değildir. O, Rabbimizin emrettiği mâlî bir görev, alanı ve vereni dünya ve ahiret saadetine erdirecek büyük bir ibadettir.

Zengin müminlerden fakirlere aktarılması gereken zekât, zengin müminlerin, cimrilik, ihtiras, bencillik, mala düşkünlük, katı kalplilik gibi kötü hasletlerini gideren, fakirlere ve acizlere karşı sevgi ve şefkat duygularını geliştiren, fakir müminlerin de haset, kin ve çekememezlik gibi duygularını törpüleyerek toplum fertlerini kaynaştıran; malı bereketlendiren, ekonomiye canlılık ve topluma refah sağlayan bir ibadettir

Zekat

Sözlükte “artma, arıtma; övgü ve bereket” mânalarına gelen zekât, terim olarak Kuranda belirtilen sınıflara sarf edilmek üzere dinen zengin sayılan Müslümanların malından alınan belli payı ifade eder. Örfte bu payın maldan çıkarılması işlemine de zekât denilir. Sadaka kelimesi de terim olarak zekâtla eş anlamlıdır. Zekât ve sadaka terimleri genelde eş anlamlı olarak kullanılsa da sadaka, hadislerde ve daha çok örfte mecburi olmayan gönüllü ödemeleri de içine alan daha genel bir anlamda kullanılan bir terimdir.

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin sahip oldukları malların Allah rızası için kuranı kerimde isimleri ve sınıfları sayılan kişilere vermeleri gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın farz olması için; malların nisaba ulaşmasının yanında nâmî (hakikaten ya da hükmen üreyici/artıcı) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslı ihtiyaçlardan fazla olması gerekir.

Nisap, zekâtla yükümlü olmak için esas alınan zenginlik ölçüsüdür. Hem nisap miktarı hem de zekat verilecek miktar ticaret malları, hayvanlar ve toprak ürünlerinde farklıdır. Bu ölçü para ve ticaret mallarında 80.18 gr. altın veya karşılığı, toprak ürünlerinde 5 vesk (yaklaşık 650 kg), saime denilen senenin büyük bölümünü meralarda otlayan hayvanlardan devede 5, sığırda 30, koyun ve keçide 40 adettir.

Zekat verilmesi gereken oran ise para ve ticaret mallarında kırkta bir, toprak ürünlerinde onda veya yirmide bir, saime denilen senenin büyük bölümünü meralarda otlayan hayvanlardan devede 5 deveden sonra, bir yaşını bitirmiş bir koyun, sığırda tam 30 adet olunca ve üzerlerinden de 1 yıl geçince zekât olarak iki yaşına basan erkek veya dişi bir dana verilir, koyun ve keçide 40’tan 120’ye kadar, yalnız bir koyun veya bir keçi verir. Temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişinin, yukarıda belirtilen diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir 

Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmış olan zekât, Kur'ân-ı Kerîm’de pek çok âyette namaz ile birlikte zikredilmiş (el-Bakara, 2/43, 110; el-Hac, 22/78; en-Nûr, 24/56); Hz. Peygamber (s.a.s.) de bunun İslâm’ın temel ibadetlerinden biri olduğunu bildirmiştir (Buhârî, Zekât, 1 [1395-1398]; Müslim, Îmân, 31 [19]). Zekât malî bir ibadet olup ferdi ve toplumsal manada birçok hikmet ve faydayı kendisinde barındırmaktadır.

Zekâtın kimlere ve ne kadar verileceği bizzat Allah tarafından belirlenmiş ve aşağıda zikredilen ayet ve hadislerde ayrıntılı olarak bizlere bildirilmiştir. Zekâtın kuranı kerimde isimleri zikredilen 8 gruba verilmesi gerekir. 

Zekâtın verileceği kişi ve gruplar tövbe suresinde şu şekilde zikredilir

اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاكٖينِ وَالْعَامِلٖينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمٖينَ وَفٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّبٖيلِؕ فَرٖيضَةً مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ

“Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.” (et-Tevbe, 9/60) Buna göre zekat fakirin hakkı olup hiçbir kurum ve kuruluşa zekat verilmez. Hayır kurumlarına gönüllü zekat anlamına gelen ve kelime anlamıyla Müslümanlığımızın bir göstergesi olan sadakalarımızla katkı yapabiliriz.

Kuran’ın ifadesine göre zekât verme mümin, takvâ ve ihsan sahibi iyi kimselerin özelliğindendir. Zekâtın Allah katında değerini bilen ve kurtuluşa ermek isteyen müminler zekâtlarını verirler. Aslında zekât Müslümanların zengin olma sebebidir. Müslüman safa sürmek için değil zekât verebilmek zengin olmak ister. Müslümanın asıl gayesi dünyada mal mülk edinmek değil, rabbini razı edip dünya ve ahirette rabbinin rızasını kazanmaktır. Müslüman bu amaç için çalışır, çabalar ve elde ettiği imkanları yine bu amaç için harcar. Rıza ve kurtuluş ancak bu amaca uygun olarak Allah’ın emirlerini yerine getirmekle olur.

Allah (cc);

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ١اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ٢وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ٣وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ

“Şüphesiz kurtuluşa erecek olanlar namazlarında derin saygı içerisinde olanlar, boş sözlerden yüz çevirenler ve zekât verenlerdir” (mu’minun 1-4) buyurarak kurtuluşa eren Müslümanların temel sıfatlarından birinin de de zekat olduğunu bildirmiştir.

Bir başka ayeti kerimede 

اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا الَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

“Sizin velîniz ancak Allah’tır, peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir.” (Mâide 55) Zekât verenleri dostlukta Allah kendisi ve resulüyle aynı cümlede zikrederek zekât vermenin ne kadar önemli ve zekât verenlerin ne kadar değerli olduklarını göstermiştir.

Zekât hakikaten ve hükmen çoğalma kabiliyeti olan, sahibi tarafından meşru yollardan kazanılan mallardan alınan ve lâyık olanlara bir yardım anlamı taşıyan farz bir ibadettir.

Toprak ürünlerinden alınan zekât nispetini ifade eden uşr/öşür (1/10) kelimesi de ziraî mahsullerden tahsil edilen zekâtın özel adı olmuştur. (Diyanet Ansiklopedi)

Zekât hem alan hem veren hem de toplum açısından çok önemlidir. 

Veren kişi açısından zekât; Zekâtını veren kişi hem Allah’ın emrini yerine getirir hem de başta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaşır. Yardım etmek bir taraftan biriktirme hırsını ve bencilliği yok ederken diğer taraftan fakirin hakkının ayrılıp verilmesiyle mal da başkalarının hakkından arınmış olur. 

Toplum açısından zekât; zekât vasıtasıyla muhtaç kişilerin temel ihtiyaçları karşılanarak toplumsal dayanışmaya, kaynaşmaya vesile olur; toplumsal adalete katı yaparak toplumsal mutluluğa, barışa ve dayanışmaya da büyük katkı sağlar. 

Alan kişi açısından zekât; böylece fakirin de ihtiyaçları giderilerek gönlü kinden temizlenmiş, zengin ve fakir arasında sevgi, merhamet ve yardımlaşmaya dayalı bir gönül köprüsü kurulmuş olur. Efendimizin buyurduğu gibi

الزَّكاةُ قَنطَرَةُ الإسلامِ

 “Zekât İslam’ın köprüsüdür” Taberânî, Mu’cemu’l-evsât, 8/380 [8937]) Zekât zengin ile fakir arasında gönül köprülerinin kurulmasına vesile olur. Zekât vesilesiyle insanlar birbiriyle kaynaşır, aralarında sevgi ve saygıya dayalı bir huzur ortamı oluşur.

Zekât vermek kişiyi kalben, ruhen ve manen arındırır. Nitekim Kur'ânı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır:

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا  

“Onların mallarından zekât al ki onları temizleyesin ve arındırasın…” (et-Tevbe, 9/103); Başka bir ayette

لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُلٖي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ

“Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder ve onları destekler, bir de Allah için karz-ı hasende bulunursanız andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım…” (el-Mâide, 5/12).

Bir başka âyet-i kerimede de ise

وَرَحْمَتٖي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍؕ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذٖينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ

 “… Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.”(el-A’râf,7/156)buyrulmaktadır.

Zekât veren kimse Allah’ın kendisine bahşettiği malından infakta bulunmak suretiyle kulluk şuuruna ve bilincine kavuşur. Başa kakmadan ve gönül incitmeden ifa edeceği bu ibadet sayesinde kişi içindeki mal sevgisini ve dünya hırsını dizginler. Böylelikle zekât mala karşı gerçekten hırslı olan insanı tedavi eder ve ondaki cimrilik hastalığını ortadan kaldırır.

İnsanoğlu mala karşı gerçekten hırslıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa mutlaka bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur.” (Buhârî, Rikâk, 10 [6436]; Müslim, Zekât, 116 [1048], 119 [1050]) buyurmuştur. Ancak kişi zekât vermek suretiyle malın, mülkün ve servetin gerçek sahibinin Allah olduğu inancını pratiğe dökmüş olur. Böylelikle ideal kulluk bilincine ulaşıp, hırstan, gururdan, bencillik ve kibirden uzaklaşmış olur     

Zekât veren kimse diğer insanlara karşı şefkatli ve merhametli olur. Kalbinin katılığından şikâyet eden bir sahabeye Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri yedir, yetimin başını okşa!” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, 7/472 [11034]) şeklinde cevap vermiştir.

Zekât, veren açısından bir borç, alan açısından da bir haktır.  Allah sadece kendi rızası için verilen sadaka ve zekâtları kat kat mükâfatlandırır. Riya ve gösteriş için verilenlerin boşa gideceğini bildirir. Zekat malı eksiltmez aksine bereketlendirir ve artırır.

Allah cc şöyle buyurur: 

مَثَلُ الَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فٖي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍؕ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ

"Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.”

Zekâtı veren kişi zekâtını sadece Allah'ın rızasına kavuşmak için vermeli, bu görevi başa kakmadan, eza vermeden ve herhangi bir menfaat beklemeden yerine getirmelidir. Zekât vereni mağrur, alanı ma’dur etmemeli.

اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَناًّ وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.”

قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىؕ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَلٖيمٌ

“İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir.”

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذٖي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِؕ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداًؕ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرٖينَ

“Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.” (el-Bakara 2/261-265).

Yukarda da belirtildiği gibi sahip olunan sermaye ve malın cinsine göre hem nisap miktarı hem de zekât verme oranları değişir. Bazı mallardan da zekât talep edilmez. Havaci asliye denen kişinin ev, araba ve günlük zaruri ihtiyaçlarını karşıladığı eşyalar için zekât vermesi gerekmez. Yine topluma dolaylı katkı sağlayan istihdam ve toplumsal çalışmaya katkı yapan sanayi kuruluşları, kiraya verilmek üzere yapılan binalar, tarımsal üretim için satın alınan tarlalar, bağlar bahçeler zekat kapsamı dışındadırlar. Yine senenin büyük bölümü ahırda beslenen hayvanlar da bu kapsamda sayılırlar.

Ticaret malları, para ve saime olan yanı doğadan beslenen hayvanların zekâtı anamal yani sermayeden ödenirken kiralık mülklerin zekâtı kıra gelirlerinden; fabrikalar, tarım arazileri ve ahırda beslenen hayvanların zekâtları ana maldan yani sermayeden değil ürettikleri ürünlerden verilir. 

Öşür

Sözlükte onda bir anlamına gelen öşür, dinî bir kavram olarak, tarım ürünlerinden verilen zekât demektir. Tarım ürünlerinin zekâta tâbi oluşu Kurân ile sabittir.

Yüce Allah,

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِࣕ 

 “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infâk edin.” (el-Bakara,2/267); 

وَهُوَ الَّـذٖٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍؕ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهٖؗ وَلَا تُسْرِفُواؕ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَۙ

“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (el-En'âm, 6/141) buyurmaktadır.

Bu ürünlerin zekâtlarının oranı bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından belirlenmiştir. Bir hadis-i şerifte, “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile (masraf edilerek) sulananlarda ise yirmide bir öşür gerekir.” (Buhârî, Zekât, 55 [1483]) buyrulmuştur.

Kural olarak, sulanması masrafsız olan arazilerden elde edilen ürünün onda biri, masraf edilerek ve emek sarf edilerek sulanan arazilerden elde edilen ürünün ise yirmide biri öşür olarak verilir. Sulama ile birlikte, günümüz tarım şartlarının gerektirdiği gübre, ilaç ve mazot gibi masrafların öşür hesabında dikkate alınıp alınmayacağı tartışmalı bir konudur. Bu ilave masraflar üretimin maliyetinde önemli bir yekûn oluşturduğundan bunların öşür hesaplamasında dikkate alınması görüşü daha uygundur. Bu nedenle tarım ürünleri, sulama masrafları ve yukarıdaki ilave masraflar çıkarıldıktan sonra nisaba ulaşması hâlinde 1/10 oranında zekâta/öşre tabidir. Eğer masraflar çıkarılmadan verilecekse 1/20 oranında öşür verilir.

Tarım ürünlerinde nisap miktarı, buğday, arpa, mısır, pirinç gibi saklanabilir ürünlerde, beş vesktir. Bunun günümüzde kullanılan ağırlık birimi ile karşılığı, ürüne göre 653-1000 kg arasında değişmekte mesela buğdayda 653 kg'a tekabül etmektedir. Bunların dışındaki ürünlerin nisabında ise yukarıdaki maddelerden nisap miktarının değeri en düşük olanı esas alınır. Seralarda yetiştirilen ürünler için de aynı hükümler geçerlidir.

Türkiye’de tarlanın ekilmesi için başkasına verilmesi konusunda iki farklı uygulama vardır. Bunlardan birisi, tarlanın belli bir bedel karşılığında kiraya verilmesidir. Bu uygulamada tarla sahibi belli bir ücret alır, çıkan mahsulden hiçbir şey almaz. Diğer uygulama ise tarlanın ortaklık şeklinde verilmesidir. Bu uygulamaya bazı bölgelerimizde yarıcılık da denilmektedir. Bu uygulamada tarla sahibi belli bir ücret almamakta; çıkan mahsul, tarla sahibi ile yarıcı arasında anlaştıkları oranda bölüşülmektedir.

Kiraya verilen tarlanın öşrü, kiracıya aittir. Çünkü öşür; tarlanın değil, çıkan ürünün hakkıdır. Çıkan ürünün de tamamını kiracı aldığına göre öşrü vermek de ona düşer. Tarlayı eken kiracı, gübre, ilaç gibi ekstra masraflarla birlikte kira masrafını çıkardıktan sonra, geriye kalan ürün nisap miktarına (beş vesk / ürününe göre 653-1000 kg. arası, mesela buğdayda 653 kg.) ulaşırsa çıkan mahsulün öşrünü verir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 2/334-335; Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, 1/400,402).

Yarıcılığa verilen tarlanın öşrünü de tarla sahibi ve kiralayan, hisseleri oranında verirler. Her biri, payına düşen ürünün, -nisap miktarına ulaşması durumunda- öşrünü verir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 2/335; Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, 1/398-399).

İyilikte bulunma, sıla-i rahim vb. düşüncelerle tarlanın, akrabalara veya fakir kimselere bedelsiz olarak verilmesi ise dinimizin teşvik ettiği bir davranıştır. Bu şekilde ödünç olarak verilen tarlanın öşrü tarlayı kullanana aittir. Tarla sahibinin herhangi bir yükümlülüğü yoktur (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, 1/398).

Genel ilke olarak insan emeği ile ve gelir sağlamak amacı ile yetiştirilen toprak ürünleri zekâta (öşre) tâbidir. Bu niteliklerde olmayıp, tabiatta kendiliğinden yetişen ağaç, kamış, ot ve benzeri şeyler için öşür gerekmez (Serahsî, el-Mebsût, 3/2; İbnü’l-Hümâm, Fethü'l-kadîr, 2/249). İnsanlar tarafından kazanç elde etmek üzere yetiştirilen kavak ve kamış gibi ürünlerden ise zekât gerekir.

Toprak ürünlerinin zekâta tâbi olması için üzerinden bir yıl geçmesi (havelân-i havl) şart değildir. Bir sene içinde kaç defa mahsul alınırsa her defasında hasat zamanı öşrü alınır

Sonuç 

- Müslüman zekâtını sadece Allah'ın rızâsına kavuşmak için vermeli, 

- Zekât helâl kazançtan ve malın iyisinden verilmeli, verirken de özen ve itina gösterilmeli. Kendi yemeyeceği, giymeyeceği, kullanmayacağı malları başkalarına zekât olarak vermemelidir. Allah (cc) şöyle buyuruyor: 

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِࣕ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبٖيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذٖيهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا فٖيهِؕ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَمٖيدٌ

"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.”  (Bakara 267).

- Zekât farz bir ibadet olduğu için açıktan verilebilir, fakat alanın onurunun kırılmaması, verenin de riyadan korunması için gizlice verilmesi daha iyidir. 

Allah (cc) şu ayeti kerimesinde sadakanın gizli verilmesinin daha efdal olduğunu buyurur:

اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْؕ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرٌ

" Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefâret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Bakara 271)

- İbadetlerin en faziletlisi vaktinde eda edilenidir. Hem dünyada ne kadar ömrümüzün kaldığını hem de fakirin hakkı olan o paraya ne kadar muhtaç olduğu bilinmediğinden zekatın geciktirilmeden vaktinde verilmesi gerekir.

 - Zekât bir borçtur. Allah (cc) zekât mükellefinin haya ve utancından ihtiyacını söyleyemeyen gerçek ihtiyaç sahiplerini bulmasını ve zekâtını onlara vermesini ister.  

Allah (cc) şöyle buyurur:

لِلْفُقَـرَٓاءِ الَّذٖينَ اُحْصِرُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَطٖيعُونَ ضَـرْباً فِي الْاَرْضِؗ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِسٖيمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافاًؕ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌࣖ

"Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticarete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simalarından tanırsın. Onlar insanlara asla el açmazlar. Hayır için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir." (el-Bakara 2/273).

- Zekâtın, önce yakından uzağa doğru akrabaya, daha sonra mülkün edinildiği yerdeki fakirlere, daha sonra da uzak diyarlardaki muhtaçlara verilmesi daha faziletlidir.

 - Zekât verenin, zekatı alan kişiye faydalı olması için; zekatı alanın da zekat verenin malının bereketlenmesi için dua etmeleri iyidir.

- Zekât veren kişinin zekât verirken zekata niyet etmesi yeterlidir. Verdiği şeyin zekât olduğunu söylemesi şart değildir. Hatta alan kişinin rencide olma ihtimalinden dolayı söylememesi daha iyidir.

VAAZI İNDİR

Mustafa Ergünyer  / Serdivan İlçe Vaizi

Facebook Yorumları