menu
ÖZGÜRLÜĞE YÜRÜYÜŞÜN ADI: GAZZE
ÖZGÜRLÜĞE YÜRÜYÜŞÜN ADI: GAZZE
Haftanın Vaazı.. 03.10.2025 tarihli; "Özgürlüğe Yürüyüşün Adı: Gazze" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir..

Özgürlüğe Yürüyüşün Adı: Gazze

İslam’ın ilk günleriydi. En sağır kulaklar dahi Mekke’nin kızgın çöl kumlarına yatırılmış Yasir’in “Lâ ilahe illallah” çığlıklarını duyuyordu. Hz. Peygamber, Hz. Osman’ı da yanına alarak sesin geldiği Ebtah mevkiine gelince, müşriklerin eziyet ettiği Hz. Yâsir Allah’ın elçisini gördü ve “Ey Allah’ın Rasulü bu hep böyle mi devam edecek?” diye sordu. Rasûl-i Ekrem onun durumunu görünce yaşlı gözlerle ona “Sabret ey Yâsir! Sabret ey Yasir’in ailesi Sümeyye, sabret” şüphesiz sizin buluşma yeriniz Cennettir” diyerek imanları yüreklerine işlemiş olan o mubarek insanları teselli etti ve buyurdu ki: “Allahım, Yâsir ailesini bağışla! Sen onları zaten bağışlamışsındır…” (Müsned, I, 62; İbn Sa‘d, IV, 137).

Yâsirlerin, Sümeyyelerin, Ammarların, Bilallerin çığlıklarını bugün bizler duyuyoruz. Masum annelerin, mazlum babaların “yardım eden yok mu?” diye haykırışı; hiçbir günahı olmayan Gazzeli küçücük çocukların, bebeklerin ağlama sesleri birbirine karışıyor bugün. “İnsan” olanların içini ürperten bu ses; insanlık tarihi boyunca, küfrün iktidar olduğu ve Müslümanların mazlumlaştırıldığı her dönemde yükselmiştir. 

Hicri 49 / Miladi 669’da İstanbul’un fethi için gelen Müslüman ordular tarafından feth edilen Amuriye / Afyonkarahisar Emirdağ bölgesi için anlatılan bir kıssa mazlumların sesine kulak vermeyi ve onların imdadına hemen koşmak gerektiğini anlatır bizlere.

Bizans İmparatoru Theophilos döneminde Amuriye valisi, Müslümanların azınlıkta olduğu şehri yakıp yıkıp talan etmiş ve inkarın gereği zulüm ve barbarlık yaparken, Müslüman kadınları esir almış ve aynı Bosna Hersek’te Sırp ve Hırvatların Müslüman kadınlara yaptığı zulmü yaparken esirler arasındaki mazlum bir kadın “Va Mu’tasmah / Yetiş Ey Mu’tasım” diyerek Abbasi Halifesi’nden yardım ister. Rum valisi de kadınla alay ederek “Mu’tasım şimdi gelir seni kurtarır” der ve bu olanlar Halife Mu’tasım Billâh’a ulaşır. O da büyük bir ordu hazırlayarak Amuriye’ye yürür ve şehir barbar, zalim kafirlerin elinden kurtarılır. 

15 Temmuz 1099 yılında 1. Haçlı ile başlayan Kudüs-ü Şerif’teki zulümde de, 70 bin Müslüman, kadın, çoluk çocuk denmeden zalim kafirler tarafından katledilmiş, mazlumların o yürek titreten sesine 88 yıl sonra 1187’de Selahaddin Eyyubi Hıttin zaferiyle ancak cevap verebilmiştir. 

Müslümanlar güçlü olmak zorundadır. Güç, insanları adalet ve merhametle yönetecek olanların elinde olmadığı dönemlerde, mazlumların sayısı artar. Yasirlerin, Sümeyyelerin iniltileri arşı titretir. Zira Allah müminlere: 

وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

"Kafirler, zalimdir" [Bakara, 254] buyurarak, İnançsız, inkarcı olanların iktidar olmasına fırsat verilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Çünkü yüreğe giren inkar, tüm insanlar için uygulanması gereken adaletin kapısını kapatır, merhameti kovalar ve zulme kucak açtırır. Bu, dün de bugün de böyledir.

İlk İslam Devleti vatandaşları ile imzalanan Medine Sözleşmesi’nin hemen ardından, Hicri 2 Zilkâde, Miladi 26 Nisan 624’te Yahudi kabilesi Benî Kureyza’nın kurduğu alışveriş merkezinde Müslüman bir kadının tâcize uğraması ile çıkan olaylarda kan dökülmüştü. Bunun üzerine Hendek Harbi’nde Mekke Müşriklerini bertaraf eden İslam Ordusu Komutanı Muhammed Mustafa (sav), henüz kendisinin ve ashabının teri kurumadan Hz. Bilal’i çağırarak, "Bu çağrıyı işiten ve Allah'ın emrine itaat edenler, ikindi namazını Benî Kurayza yurdunda kılsın!" buyurmuş ve bizlere zulme “dur” demenin ehemmiyetini göstermiştir. Hz. Ali komutasına verilen 3000 askerle Beni Kureyza’daki zulme engel olmaya giden Rasulullah’ın ashabı, eli silah tutan tüm yahudileri Medine’den çıkartmış ve canlarını bağışlayarak onları Suriye’ye göndermişlerdir.

Allah mazlum halkların sesini Kuran’ı Kerim’de zikrederek, tüm zamanlarda geçerli olacak şu mesajı vermiştir.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ

“Size ne oldu da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” Nisa, 74

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟

 “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa, 75

Hicret imkânı bulamayan ve Hudeybiye Antlaşması gereği Mekkeli müşriklere teslim edilen mazlum erkekler, bîçare kadınlar ve feryat eden çocukları hakkında inen bu ayetler, aynı Bosna Hersek’te, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Gazze’de baskı ve yıkıcı bombalamalar altında yaşamaya çalışan beli bükük ihtiyarların, kucağındaki bebekle yaşam mücadelesi veren kadınların sesiydi. Bu ses dün zalimlerin hakimiyetindeki Mekke’de yankılanırken bugün de bizim kulaklarımızı çınlatıyor.

Ve Gazze her şeye rağmen direniyor. Küçücük bir alanda sıkıştırılan, üzerlerine her gün bombalar yağdırılan, kimine göre 68 bin, kimine göre de 680 bin kardeşi, annesi, babası, halası, dayısı, amcası, günlük kotalarla öldürülen 2 milyon Gazzeliden, kalan bir avuç Müslümanın umuduyuz biz. 

500 yıl bizim idaremizde olan Filistin’in sokaklarında, zalim İsrail askerlerini görünce 800 yıl Müslüman toprağı olan Endülüs’ün düşüşü geliyor akıllara. Bugün Portekiz ve İspanya’nın bulunduğu coğrafyada 700 yıl önce İslam Sancağının dalgalandığını düşünmek, iç burkan bir gurur veriyor insana. Ne olursa olsun neler yaşanırsa yaşansın; üç kıtaya hükmeden ecdadımızın torunları olarak, bugünün mazlum coğrafyası Filistin’de, Gazze’de hürriyetin, adaletin, merhametin, istiklalin hayalini kurmadan edemiyor insan. Bunun için de başkasından medet ummadan, kendi göbeğimizi kendimiz keserek, kendi mücadelemizi başkalarına havale etmeden adalet ve merhametin girmediği ülke, girmediği şehir, sokak ve ev bırakmadan, taşın altına ellerimizi hep beraber sokmamız gerekiyor. 

Ertuğrul Gazi’nin dediği gibi: ''Davamız kuru bir cihangirlik davası değildir. Bilakis davamız İslam davasıdır.” İslam davası ise, adaletin tesisi, tevhidin hâkimiyeti ve insanın kendisine verilen kutsal emaneti taşıması anlamına gelen ilâhî bir misyondur.

Bu dava, aynı zamanda bir sabır, sebat, feragat ve fedakarlık davasıdır. Bu fedakarlık, bir annenin evlatları için yapacağı fedakarlık gibi kutsaldır. Bu fedakarlık kardeşliğin gereğidir. Zira müminleri birbirleriyle kardeş yapan Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de;

“Müminler ancak kardeştirler.” Hucurât Sûresi, 10 buyuran Allah, bizlerden bu kardeşliğin gereğini de istemektedir. Zira bu kardeşlik kan bağı ile değil, iman, inanç bağı ile kurulmuştur. 

Rasulullah İslam medeniyetini inşa ederken; Hz. Osman ile meşhur şair Hassân b. Sâbit’in kardeşi Evs b. Sâbit ile; Abdurrahman b. Avf ile Sa’d b. Rebi’yi, Zübeyr b. Avvâm ile Seleme b. Selâme’yi, Talha b. Ubeydullah ile Ka’b b. Mâlik’i, Ammâr b. Yâsir ile Hüzeyfe b. Yemân’ı, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah ile Sa’d b. Muaz’ı, Mikdad b. Amr ile Muaz b. Cebel’i, Abdullah b. Mes’ûd ile Zeyd b. Sabit gibi bir çok sahabeyi birbirine kardeş yapmış ve kardeşleri birbirinden sorumlu tutmuştur. Bu yapılan uygulama, Ümmeti Muhammed için çok önemli bir örnektir. Kardeşlik fedakarlık gerektirir. Fedakarlığın geleceği son nokta îsâr’dır. Îsâr ise kardeşin için kendini feda etmendir. Bize gerekli olan ise, İstiklal Harbi zamanında Pakistanlı kardeşlerimizin ellerindeki, kollarındaki, ceplerindeki parayı, altını Anadolu halkına gönderdiği gibi hürriyet savaşı veren kardeşlerimizin istiklali için çaba sarfetmek, düşen kardeşimizi ayağa kaldırmak, feryâd-ı figân eden müminlerin çağrısına icabet etmektir. Zira bunlar için gayret sarfetmek bize izzet kazandıracak en büyük amellerden biridir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav)’in "Müslümanların derdiyle dertlenmeyen, onlardan değildir." (Buhari). sözü bize bir duruş vermeli, hayatımızı yönlendirmeli, özgürlüğün tadını alanlar, özgürlüğü kısıtlananlara el uzatmalıdır. Yaşam hakkını veren Allah’tır ve bu hakkın zalimin olmayan vicdanına teslim etmek hiçbir mümine yakışmayacaktır.

Gazze’de soykırım başlayalı tam 728 gün oldu. Bir avuç İNSAN, Sumud Filosu ile Gazze’ye yola çıkmışken; Kur’an diliyle lanetlenmiş olanların savaş gemileri, hücum botları, bu filoya alçakça operasyon düzenlediler. İşte tam da o esnada Gazze’den katil İsrail’e füze atışları başladı. Yerin metrelerce altında, el yapımı silah, mermi, füze yapıp İstiklal Mücadelesi veren Gazzeli kardeşlerimiz, kendilerine destek için giden SUMUD GEMİLERİNE selam verdiler. Umut işte! Yüreklerinde yanan ışığın adı, umut. Onlar burnumuzun dibinde Kurtuluş Savaşı verirken bizim onlara verecek neyimiz var? Duamız, boykotumuz ve her türlü yardımımız. 

“Ümmetim, ümmetim” diyen peygamberin, “kardeşim, kardeşlerim” diyen ümmeti olmalıyız. Her namazımızdan sonra ellerimizi, gönüllerimiz titreyerek Gazzelilerin galibiyeti, bağımsızlığı, hürriyeti için Rabbimize iltica için kaldırmalıyız.

Yaptığımız boykot, küresel sermaye sahiplerini tedirgin etmeli, zalim İsrail’i destekleyen firmalar bu topraklarda müşteri bulamadığından kepenk kapatmalı. İsrail malı olan ya da İsrail’e açıkça destek verdiğini açıklayan firmalardan asla alışveriş yapmamalıyız. Paranın, sermayenin büyük bir güç oluşturduğuna kim itiraz edebilir ki! Kapitalizmin temelinde kapitalin, paranın olduğunu unutmadan alış verişlerimizde Gazze halkına atılan bombaların büyük sermayelerle, para gerektiren arge’lerle üretildiğini unutmamalıyız. 

Rasulullah zamanın’da (sav) yahudilerle yaşanan şu hadise bizim için ibretlik ve aynı zamanda ufuk açıcıdır.

Benî Nadir kabilesi, Medine'de yaşayan Yahudi kabilelerinden biriydi. Müslümanlarla sulh antlaşmaları vardı. Fakat Uhud Savaşı sonrası Müslümanların zayıfladığını görünce antlaşmayı bozdular ve Peygamber Efendimiz’e suikast planladılar. Bu ihanet üzerine Rasûlullah (sav.), onlardan Medine'yi terk etmelerini istedi. Onlar bunu kabul etmeyip direnişe geçtiler, kalelerine kapandılar ve “bizi kalelerimizden indirip de asla mağlup edemezsiniz” deyince kuşatma başlatıldı. Kuşatma sırasında

مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ

"Siz hurma ağaçlarından her neyi kestiyseniz veya kökleri üzerinde bıraktıysanız, bu Allah’ın izniyledir. O, fasıkları rezil etmek ister." (Haşr, 5) âyetinin inmesi ile Rasûlullah (sav.) Yahudileri kalelerinden çıkartmak için hurmalıkların bir kısmının kesilmesini emretti. Malı, canın yongası olarak gören ve mallarına canları kadar değer veren yahudiler kale duvarlarından hurmalıklarının kesildiğini görünce, “eyvah” dediler. Zira o ağaçlar, yılların emeğiydi. Hurma demek, ticaret demek, ticaret demek de sermaye demekti. Kazanılan bu para, İslam Peygamberini mağlup etmek için kullanılan ihanet kaynaklarından biri olmuştu. İslam Peygamberi bu kaynağı kurutmuş ve zalim Ben-i Nâdir Yahudilerinin kaynaklarını ellerinden almıştı. Yahudiler mallarının elden gittiğini görünce kalelerinden dışarı çıkıp teslim olmuşlar ve Efendimiz (as.) tarafından Medine’den sürgün edildiler.

Bugün yapılması gereken şey ise, Müslüman toplumların, zalimlerin sermayelerine ortak olmaması için onları uyandırmak olmalı…

Sumud Gemileriyle bir adım atıldı. Atılan her adımın özgürlüğe giden bir yola dönüşeceğini düşünerek, birlik ve beraberlik içinde yürümekten asla vazgeçmemeliyiz. Umudu olmayanın, hürleşmesi, özgürlüğe kavuşması ve galibiyet düşünmesi mümkün değildir. Bu sebeple Allah mümin kullarına “Sakın Allah’ın rahmetinden, nusretinden umudunuzu kesmeyin” buyurur.

وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

“Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.”

Yusuf, 87

Gazze’deki kardeşlerimiz… Onlar öyle dostlar ki, bir defa dahi selamlaşmamışızdır, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için onlarla beraber ölebiliriz. Düşmanlar ki mazlumların kanına ve kanımıza susamışlardır. Ama bilelim ki tüm dünyanın vicdanı bizlerle, iman edenlerle beraberdir.

Malazgirt'te Sultan Alparslan'ın üzerine yürüyen Bizans ordusunda bulunanların ortak adı “düşman”dı; Selçuklu ordusunun içinde yer alan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Gürcü, Arnavut vs. etnik unsurların ortak adı ise “kardeş”ti... Kosova’da, Niğbolu’da, Varna’da, Preveze’de olanlar da hiç farklı değildi. Çünkü bizi kardeş yapan Allah’tı:


اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

“Bütün mü’minler kardeştir; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının ki O’nun rahmetine erişesiniz.” Hucurat, 10

“Kardeş”ler, “düşman”la savaşıyor, savaş sonrasında ise ortak zaferin tadını çıkarıyorlardı. Zafer çizgisi günün birinde Çanakkale’ye dayandı. Çanakkale sırtlarında yine Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Arnavutlar, Gürcüler; kısacası, bin yıllık tarih yolunda sadece el ele değil, aynı zamanda yürek yüreğe yürümüş “kardeş”ler vardı... “Düşman” ise bu kez İngiliz-Fransız suretinde gelmişti. 

Dünyanın en etkili toplarıyla donatılmış dünyanın en güçlü zırhlıları, Çanakkale sırtlarına siperlenmiş “kardeş”lerin imanını delmek için üzerlerine ateş yağdırırken, Çanakkale’yi savunanların etnik kimliklerini merak etmiyordu.

Aynı düşmanlığı bugün de güden egemen güçler var. Bu coğrafyada yaşayanların ortak adı olan Müslüman Türkü Anadolu’da istemeyen, Anadolu’yu bize çok gören güçler… Bin yıllık mührümüzü bu topraklardan sökeceğini sanan zalimler! İşte o güçler, dün Anadolu’yu işgale gelmişken, yakın zamanda Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Sudan’da kendilerini gösterdiler. İki yıldır da Gazze halkına, Filistin Halkına zulmediyorlar. Aynı güçler bizi, toplumumuzu, etnik kökenlerimize göre tasnif edip, ırkçılık ve ayrımcılığın temeline dönüştürerek bizi felakete sürükleme çabasına girdiler. Biz de onlara kanıp yapay kavga ve kargaşa ortamları oluşturduk. Bin yıllık birliğimizin odak noktası olan İslam Kardeşliğini tekrar hayata geçirmemiz zaruridir.

Dillere destan yardımseverliğimize, tarihi dayanışma ruhumuza, mütevazı duruşumuza, komşuluk anlayışımıza, akraba ziyaret ve ilişkilerimize, cömertliğimize, zulme karşı duruşumuza; kısacası bizi “örnek millet” yapan özelliklerimize dönmek için hususi gayret görmemiz gerekiyor.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ

“Bir toplum, içinde bulundukları iyi hâli değiştirmedikçe, Allah, onlara olan nimetini değiştirmez.”

Ra’d, 11

Ayette de zikredildiği gibi yeryüzünde adalet ve merhametin iktidar olması için önce kendimizi, hayat tarzımızı değiştirmemiz, birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek olan faaliyetlerin içinde olmamız gerekir. Gazze, tüm Müslümanlar için bir turnusol kağıdı gibidir. Tüm dünyayı etkileyen ve bizim de bir Müslüman olarak hayatımızı değiştirmesi beklenen olaylar olurken, katliamlara tepkisiz kalmak; vicdansızlığa, ahlaksızlığa, zulme sürüklenmemize sebep olacaktır. 

وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ

Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. Aslında sizin Allah’tan başka hiçbir dostunuz, yardımcınız ve sizi sahiplenecek hiçbir güç yoktur. Öyleyse O’ndan başka bir dost aramayın; aksi halde O’nun yardımından da mahrum kalırsınız.

Hud, 113

Herkes, gücü nispetince sorumludur. Gazze için de durum böyledir. 

﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿16﴾ اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ

O halde gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının, emirlerini dinleyip itaat edin ve kendi iyiliğinize olmak üzere mallarınızı Allah yolunda harcayın. Kim nefsinin hırs ve cimriliğinden korunabilirse, işte gerçekten kurtuluşa erecek olanlar onlardır. Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, O sizin için bunu kat kat artırır ve sizi bağışlar. Çünkü Allah, iyiliklerin mükâfatını bol bol veren; kullarına sabırla ve yumuşaklıla muâmele ederek cezalandırmada acele etmeyendir.

Tegabun, 16, 17

Vicdan sahibi olan dünya halkları Gazze için ayağa kalkmışken, bizler 1915’te Çanakkale’de yedi düveli mağlup eden Osmanlının torunları olarak; Bedir’de 313 Müslümanın 1000 müşriği mağlup etmesini; Mute’de 3000 Müslümanın 200 bin Bizanslı ile mücadele etmesini, Çirmen’de 800 Osmanlı Öncü Askerinin 70 bin Sırpı mağlup etmesini, Kut’ul Amare’de 30 bin Osmanlı askerinin 80 bin İngilizi mağlup etmesini hatırımızda tutarak, aynı ruh ile hareket eden 20 bin Gazzeli Mücahidin dünyanın egemen güçlerine baş kaldırmasına karşı asla müstağni davranamayız. Kudüs davasının, Gazze davasının bir iman davası olduğuna inanarak, 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze’nin İstiklal Harbinde Müslüman kardeşlerimizi asla yalnız bırakamayız. Bu itibarla; Türkiye Diyanet Vakfımızın da içerisinde olduğu STK’ların katılımıyla “Filistine Destek Platformu” oluşturulmuştur. Bu platform öncülüğünde Aksa Tufanı’nın yıl dönümünde Gazze’nin özgürlüğü için 5 Ekim Pazar günü Sakarya Millet Bahçesinden saat 14:00 de başlayacak ve “Özgürlüğe Yolculuk" sloganıyla Demokrasi Meydanında gerçekleştirilecek olan “Filistine Özgürlük İçin Yürüyüş Programı”nda sizleri de sorumluluk almaya ve yürüyüşe destek olmaya davet ediyoruz. 

Ve son kelam olarak; Binlerce Selam Gazze’ye, Binlerce Selam Hidayet Üzere Yürüyenlerin Üzerine Olsun Diyoruz.

Mehmet Çatallar

Sakarya İl Vaizi

VAAZI İNDİR

Facebook Yorumları