menu
ALLAH'IN VARLIĞININ DELİLLERİNİ OKUMAK
ALLAH'IN VARLIĞININ DELİLLERİNİ OKUMAK
Haftanın Vaazı.. "Allah'ın varlığının delillerini okumak" konulu 25.06.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Allah'ın varlığının delillerini okumak

DEĞERLİ KARDEŞLERİM

Sonsuz bir ilim, irade, kudret sahibi olan ve her şeyi yaratan Yüce yaratıcının varlığına inanmak, ergenlik çağına gelmiş olan her akıllı müslümana farzdır.

     Aslında her insana farzdır. Lakin farz kavramına ancak Müslüman inandığı için, her Müslümana farzdır diyoruz. Aile reisleri, aile bireylerine, Allah’ın varlığını, birliğini ve yüceliğini öğretmekle mükelleftir. Küçük yaşlarında çocuklarımıza Allah inancını ve onun yegane kudretini öğretmek en mühim vazifelerimiz arasındadır.

    Küçük yaşlarında iken Allah inancı öğretilmemiş olan Kişiler ise, ergenlik çağına geldikleri andan itibaren, bizzat kendileri, dinen bununla mükelleftir.

DOĞRU İNANÇ İSLAMIN BİLDİRDİĞİDİR.

Bugün yeryüzünde çok çeşitli inanca sahip insanlar vardır. Bunlardan her biri kendi inancının doğru olduğunu ileri sürerler. Fakat hak olan ve bizim düşüncemize göre doğru ve sahih olan İslam’ın bildirdiğidir. İslam Allah teala’nın en son bildirdiği Hak Dindir. Hz. Muhammed (s.a.v) son Peygamber, Kurân-ı Kerimde son îlahi Kitap’tır. Bu bakımdan inançların doğruluğunun ölçüsü, Kurândır. Kur’an’a uymayan inanç ve düşünceler doğru değildir. En doğru bilgilerin kaynağı Kurandır.  Yüce yaratıcının varlığı, birliği ve büyüklüğüne dair en doğru bilgileri de bize şüphesiz Kur’an verir.

KIYMETLİ MÜSLÜMANLAR!

Allah inancı insana sonradan aşılanan, yapay bir şey değil, zorla kabul ettirilecek bir hususta değildir. İnsanlar Yüce yaratıcını varlığını, birliğini ve yüceliğini kendi hür irâdeleriyle kabul etmelidirler ki bu inanç Allah katında bir değer ifade etsin ve makbul olsun. 

Küçük yaşlarda çocuklara öğretilmesinin ehemmiyeti, insanların çevreden etkilenmelerinin çoğunlukla kabul edilen bir gerçek olmasındandır. Bunun için Allah Teala zaman zaman insanlara peygamberler göndermiştir. Peygamberlerde insanlara inanması gereken hususların neler olduğunu beyan etmişlerdir.

Yüce Allah, Kurân’da, insanlara varlığının belgelerini gerek kendi iç dünyalarında, gerekse dış dünyada gösterdiğini haber veriyor:

 سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ

“ Kur’an’ın gerçek olduğu kendileri için apaçık belli oluncaya kadar onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanıklık etmesi (onlar için) yeterli değil midir?”

Aklı normal olan ve önceden Allah’ın varlığı hakkında menfi yönde bilgilendirilmemiş ve şartlandırılmamış olan bir insan, gerek kendi yaratılışını, gerekse göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan canlı cansız varlıkların yaratılışını düşünmek suretiyle Allahın varlığını kavrar. Varlıkların işleyişini ve nizamını da düşünerek  Allah’ın birliğini ve yüceliğini pekâlâ kavrar ve bilir.

Dolayısıyla insan gördüğü her şeye ibret nazarıyla baktığı takdirde onu yüce yaratıcının varlığına götürür.

AZİZ MÜSLÜMANLAR!

İnsan kâinata, daha doğrusu çevresine ibret nazarıyla baktığından kainatın zerreden kurreye her şeyin ilahi sanat harikası olduğunu görür. Ve hiçbir şeyin kendi kendine değil bizzat Yüce irade tarafından çok  ayrıntılı, çok dakik, insan idrakini aşan sistemli hesap ve teferruatıyla tertip ve nizama koyulduğunu görür.

Allah Teala Kuran’ı Kerimde, insanı Allah’ın varlığı ve kudretine götüren ayetleri ifade buyurmuştur. İnsanın kendi yaratılışından tutunda göklerin, yerin, bitkilerin vs. bütün çevremizde olan bitene bakmayı, göğe ve yere ibretle bakıp ders çıkarmayı emrediyor. Ve  Kuran da 137 yerde farklı sîgalarla geçmek suretiyle “düşünmez misiniz”, “akletmez misiniz”  diyerek insanı kainatta sergilediği ilahi kudret nakışlarını ve azamet tecellilerini teffekküre ve tezekküre davet ediyor.

1-) İNSANIN YARATILIŞINA DİKKAT ÇEKİYOR

 İnsanın topraktan yaratılması

        Bu alemde mevcut olan her şey Allah’ın varlığını, birliğini, yüceliğini, kudretini haykırmaktadır. Ama bunlar içinde Yüce yaratıcının varlığını en açık ve kesin şekilde bildiren, insanın varlığıdır. Allah Teâlâ’nın varlığını, kudretini anlamak, bilmek için uzaklara bakmaya gerek yok. Bizzat kendi varlığını gerek fiziki gerekse ruhi açıdan iyi inceler ve düşünürse Allah’ın varlığını ve birliğini kolayca anlayabilir.

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ

“ O’nun kanıtlarından biri, sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra bir de baktınız ki, çoğalarak yeryüzüne dağılmış beşer topluluğusunuz.”

Demek ki insanın topraktan yaratılması, Allah’ın varlık ve kudretine alamettir. Çünkü hiçbir şey yokken onu var etmek, veya toprak gibi kendisinde hiçbir canlılık eseri olmayan bir maddeden; akla, göze, kulağa, ele, ayağa, vb, şeylere sahip, düşünen, konuşan bir canlının yaratılması Allah’ın kudretini i’lan eden, insan idrakini aşan olağan üstü bir şeydir.

Bugün modern bilim dahi insan vücudunun, toprağın ihtiva ettiği elementleri kendisinde topladığını ispat etmiştir. Toprağı meydana getiren elementler insanda değişik oranlarda bulunur buda insanın topraktan yaratıldığının ispatı demektir.

İnsanın aslı topraktır. Bunun şu şekilde anlamak mümkündür. Allah ilk insan Hz. Adem’i topraktan yaratmıştır, insan da yaratılışı topraktan olan atası Adem’in neslinden gelmektedir.

Yine bir başka ayeti kerimede;

وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ  

“ Sizin yaratılışınızda ve yeryüzüne yaydığı diğer kımıldayan canlılarda bilenler için deliller mevcuttur.”

Bu ayet insanın, meniden başlayarak kan pıhtısına, bir çiğnem ete ve nihayet insan şekline dönüşmesine kadar, yaratılışının her safhasında, Allah’ın kudretine ve birliğine delalet eden nice ibret verici incelikler, deliller olduğunu bildirir.

Yüce Allah: 

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık”

buyurarak insanı sureten ve manen en güzel biçimde yarattığını haber veriyor. Hem bu güzel surette yaratmakla kalmamış, insana her türlü imkan ve fırsatları sunmuştur. Kötüyü iyiden, hayrı şerden, zararlıyı yararlıdan ayırt edebilme kabiliyeti; düşünmesi, Allah’a inanması ve ibadet edebilmesi için akıl nimeti vermesi, görmesi için göz, işitmesi için kulak, yürümesi için ayak, tutması için el, konuşabilmesi için dil, düşünmesi için akıl inanması için kalp ve gönül vermesi onun varlığının delillerindendir.

“Ahsen-i Takvim” ifadesi insanın hem fizki, biyolojik, hemde manen en güzel kıvamda, diğer canlılardan daha şerefli ve mükerrem bir varlık olarak yaratıldığını işaret eder. Hakikaten bakıldığında insanın sureti en güzel surettir, biyolojik ve fiziki yapısı ibadet etmeye en müsaittir. Fakat diğer canlılar öyle değildir. İnsana enva-i çeşit nimetler bahsedilmiş gıda ve yiyecekler verilmiştir fakat, diğer canlılar tek çeşit istifade edebiliyorlar. Yine insan ameli Salihlerle manevi dereceler taki meleklerin üstüne derece bakımından çıkabiliyorken diğer canlılarda böyle bir şey söz konusu değildir. Bunları saymakla bitirmemiz mümkün değildir.

 İnsanın sudan yaratılması  

اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙاِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ  

“ Sizi bayağı bir sudan yaratmadık mı?  Onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik. Ölçüleri biz koyduk; ne de güzel ölçmüşüzdür!” 

         İnsanın yaratıldığı bu bayağı su menidir. İnsanın yerleştirildiği sağlam yerde rahimdir.  Ana rahminde oluşan bu cenin gelişiyor, mükemmel organlara sahip oluyor ve belli bir süre (dokuz ay on gün) sonunda, başı, başında gözleri, ağzı burnu, kulakları ve dili olan vücudu ve ayakları düzgün bir insan olarak doğuyor. Bir müddet sonra konuşmaya başlıyor. Aklı sayesinde düşünüyor; kendisi için faydalı ve zararlı olan şeyleri ayırt edebiliyor. Güçlü, kuvvetli, iş bilen, beceren, düşünen mükemmel bir varlık oluyor.

         Bütün bunlar elbette kendiliğinden olmuyor. Bütün bu organları ve imkanları ona veren, Yüce Allah’tır. İşte bu insan için onu Allah’ın varlığına götüren bir delildir.

 Her şey Sudan yaratılmıştır

اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ

وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ 

 “İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?”

“Allah hareket eden her canlıyı bir sudan yarattı.”

Buradan her canlı varlığın temel maddesi itibariyle, sudan yaratıldığı manası çıktığı gibi, her canlı varlığın kaynağında suyun bulunduğu manası da çıkar. Bu manaların hepsi ilmi gerçeklere muvafık düşmektedir. Hayat sudan kaynaklandığı gibi, canlı her hücrenin ana unsuru sudur. Susuz hiçbir hayat söz konusu değildir.

14 asır evvel, insan vücudunun büyük nisbette sudan ibaret olduğu söylenseydi buna kimse inanmazdı. Fakat bugün ilmi gerçekler ilahi kelamın hakikatini ancak çözebildi.

Yüce Allah Hacc sûresinde şöyle buyurur:

  “Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceğinizden kuşku duyuyorsanız şunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim; ve biz dilediğimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını sağlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetişkinlik çağınıza erişesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır”

Bu ayetlerde yüce Allah aynı şekilde insana bayağı bir sudan yaratıldığını hatırlatıyor. Allah’a, O’nun kudretine, insanları ilk defa onun yarattığına, O’nun yaşattığına, O’nun öldüreceğine ve öldükten sonra tekrar dirilteceğine iman etmelerini istiyor.

Dokuz ay ana karnında sular içinde, karanlık ve havasız bir yerde yaşadıktan sonra dünyaya gelir gelmez serbest hava ile teneffüse başlamamız fevkalade bir olaydır. Eğer doğumdan biraz önce nefes almış olsaydık derhal boğulurduk. Yani Yüce Allah cenini önce ana karnında dünyadaki hayat şartlarına hazırlıyor.

  Bu ayetlerle Allah teala varlığının belgelerini bildiririyor. Bu ve bu gibi ayetlerle insanın dikkatini bazı mühim noktalara çekmek suretiyle düşünmesini ve aklıyla Allah’ı bulup idrak etmesi istiyor.

2-) ALLAH’IN İNSAN İÇİN EŞ YARATMASI

Rabbimiz Kur’anda, varlığının bazı belgelerini açıklıyor. Bunlardan birisi; insan için kendisiyle huzura kavuşacağı eş yaratmasıdır. Bu hususta şöyle buyrulur:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 

Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.

İnsanların eşlerinin kendi cinsinden yaratılması, ve aralarında sevgi, şefkat olması Allah’ın bir lütfu ve ihsanıdır. Eğer insanların eşlerini başka cinslerden yaratsaydı, eşler arasında uyuşma ve sevgi meydana gelmez, aksine nefret meydana gelirdi.

3-) GÖKLERİN YARATILMASI

Göklerde, yerde ve bunlar arasında bulunan canlı cansız çeşitli varlıkların yaratılması, Allah’ın varlığının, birliğinin ve yüceliğinin belgelerindendir. Bu konuda Câsiye sûresinde şöyle buyrulur:

اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ

 

 “Göklerde ve yerde inananlar için önemli işaretler vardır.”

İnanmak niyetinde ve düşüncesinde olan insan için gökler, yer, yer ve gökler arasındaki her şey, Allah’ın varlığını, birliğini, büyüklüğünü anlamaya, kavramaya sebep olur. Bütün mesele bunlara ibret nazarıyla bakabilmektir.

Yüce Allah gökleri ve yeri yaratmasının, kendisinin varlığına delil olduğunu bildirir. Mesela Rum sûresinde şöyle buyurur: 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ

“ O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.”

Allah’ın yaratıcı kudretinin açık delillerinden biri, göklerin ve yerin şaşmaz bir plana göre yaratılması, mükemmel bir düzen ve dengede tutulmasıdır. Aynı surede yine şöyle buyrulur:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ

 “Göğün ve yerin Allah’ın buyruğu ile düzen içinde durması da O’nun kanıtlarındandır.”

Allah yeri, göğü ve arasındakileri insanlar için yaratmıştır. Yerkürenin iki ayrı hareketle belli bir yörüngede elips çizip seyretmesi ve bu yolculuğunda hiç şaşmaması, onu yaratan Allah’ın varlığının, birliğinin, yüceliğinin belgelerindendir.

Güneşin belli bir mesafede, belli bir merkez içinde iki ayrı hareketi var yani biri kendi merkezinde, diğeri etrafındaki milyarlarca gezegenle dönüyor. Aslından güneşin ve dünyamızın içinde bulunduğu galaksimizde dönüyor, Hatta evrendeki sayısını dahi bilemediğimiz milyarlarca galakside dönüyor. Peki bu nasıl oluyor da bu kadar yoğun ve sayıya gelmeyen galaksilerin biri diğerinin önüne çıkmıyor ? İşte bütün bunlar gösteriyor ki hepsi Yüce Yaratıcı tarafından mükemmel bir şekilde programlanmıştır.

Bugün bilimin vardığı durum şu ki; evrende her şey hareket ediyor. Hareket etmeyen hiçbir şey yok. Demek ki hepsi bizim anlayamayacağımız şekliyle Allah’ı tespih ediyorlar ve onun varlığını haykırıyorlar.

Gece ve Gündüzün Değişmesi

Bakara sûresinde şöyle buyrulur:

اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْل لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 

 “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde….aklını kullanan bir topluluk için nice belgeler ve deliller vardır.”

Allah’ın gündüzü rızık temini, geceyi dinlenme kılması da insanlar için ibret nazarıyla bakılması gereken hususlardandır.

Gecenin Örtü Olması

Yüce Allah;

وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاًۙ وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاساً وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاًۖ 

Uykunuzu dinlenme vesilesi kıldık. Geceyi (uyku için) örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.”

    İhtiyaç miktarındaki uyku, büyük bir nimettir. Uyku sayesinde vücut organları dinlenir, yorgunluk gider ve rahatlama olur.

    Gecenin örtü olmasının anlamı da şudur: nasıl elbise insan vücudunu örter, insanı soğuktan, sıcaktan, zararlı şeylerden korursa; gece de karanlığı ile düşmandan, yabancılardan, yırtıcı hayvanlardan gizlenmeye yarar. 

 Semanın Yıldızlarla Süslenmesi

Mülk sûresinde;

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ

“And olsun ki biz, dünya semasını (en yakın semayı) kandillerle süsledik” buyuruluyor. 

Yüce Allah, dünya göğünü kandillerle süslediğini haber veriyor ki bu kandillerden maksat yıldızlardır. Ayetin açık işaretinden, görülebilen yıldızların ve sistemlerin dünya göğü (en yakın gök) olduğu, onun ötesinde daha fazla gök olduğu anlaşılıyor. Bunun gerçekliği düşünüldüğünde bu evrenin insan muhayyilesine sığmayacak kadar geniş olduğu ortaya çıkıyor.

 Göğün Genişletilmesi

Yüce Allah Zâriyat sûresinde şöyle buyuruyor:

وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ 

“Göğü kendi ellerimizle (kudretimizle) Biz kurduk ve Biz onu genişletmekteyiz.

Ayetin açık delaletinden kainatın genişlediği anlaşılmaktadır. Bugün astronomi biliminin verilerine göre evrenin genişlediği keşfedilmişir. Fizikçi Edwin Hubble, gözlem aletiyle yaptığı incelemelerinde çok uzaklarda bulunan yıldızlar sisteminin dünyaya yaklaşmayıp uzaklaştığını görür, bunun neticesinde anlaşılıyor ki evren balonun genişlemesi gibi genişlemektedir. İşte yukarıdaki ayeti kerime bu durumda imansız kalplere Allah’ın kudretini îlan etmektedir.

 Gökyüzünün Kusursuz Olması

Yüce Allah gükyüzünü yaratışının mükemmelliğine dikkat çekerek gökte bir yarığın, çatlağın, dengesizliğin, uyumsuzluğun, düzensizliğin, uyumsuzluğun, başıbozukluğun olmadığını bildiriyor;

 “Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmânın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.”

Bu ayetler gerçekten çok dikkat çekicidir. Yüce Allah, göklerde bir uyumsuzluk, çatlaklık, düzensizlik olmadığını bildirirken insanın tekrar tekrar gözünü göğe çevirip bakmasını istiyor. Ama tekrar tekrar bakıldığında hiçbir eksikliğin asla bulunamayacağını bildiriyor. Böylece Yüce Allah yaratıcılığının mükemmelliğini kullarına hatırlatıyor.

Bu bakış sadece çıplak gözle bakmaktan ibaret değildir. Bu zamanın el verdiği her türlü gözlem âletleriyle gökyüzünü inceleyin, eğer gökyüzüne gitme imkanınız varsa gidin, görün, inceleyin, araştırın, ama gökte bir çatlak, bir yarık, bir bozukluk, bir düzensizlik bulamazsınız, bulamayacaksınız demektir.

 Güneşin ve Ayın bir Hesap İçinde Olması

اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍۖ

“Güneş ve Ayın hareketleri bir hesaba göredir”

Güneş ve ay ve burçları içinde belirli hesaba göre hareket ederler. Evrenin işleri bu hesaba göre düzenlenir; mevsimler ve zamanlar buna göre değişir. Aylar ve yıllar bu harekete göre hesaplanır. Bu plan ve hesap, ibret alanlara Yüce Allah’ın kudretini gösterir. 

4-) YERİN YARATILMASI

Allah Teâlâ yeryüzünü insanların yaşamasına en elverişli ve mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Yeryüzündeki her şey öyle ince bir hesapla hesaplanmış ve yerine konmuştur ki bundan daha uygununu düşünmek mümkün değildir.

Eğer yer kürenin hacmi bugünkünden daha büyük veya daha küçük olsaydı yahut hareket hızı bugünkünden farklı olsaydı, güneşe yakınlık-uzaklık farklı olsaydı insan hayatını çok büyük bir şekilde olumsuz tesiri olurdu.

    Ve böyle olunca görülüyor ki Yüce Allah yeryüzünü bize boyun eğdirmiştir. Bu hususta şöyle buyurur:

هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ

“Yeryüzünü sizin için kullanışlı hale getiren O’dur. Üzerinde dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyip için; (ama unutmayın ki) dönüş yalnız Allah’adır.”

    Burada ifade edilmek istenen husus, yer yüzünün, insanların faydalanması için yaratılmış olması, yer yüzünde bulunan her şeyin, insanların emrine verilmiş olmasıdır. Yer yüzünde insana boyun eğmeyecek hiçbir varlık yoktur. İnsan bu inceliği kavramalı ve Yaratan’ına şükretmelidir.

    Dağlar Hareket Halindedir

Neml sûresinde, dağların durur gibi görüldüğünü, halbuki hareket halinde olduğunu bildirir.

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ 

 “Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.”

    Bu ayeti kerime ile Allah teala, dağların, dolayısıyla yerkürenin sâbit olmadığını ve dödüğünü çok açık bir şekilde bildirmiş oluyor.

Dağların Yeryüzündeki Önemi:

وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“ O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.”

Yüce yaratan dünyanın dakikada 27 km kendi ekseni etrafında, saatte 110.000 km hızla güneşin etrafın dönüşü esnasında yer küre sarsılmasın diye dağları bir kazık gibi ilkâ ettiğini haber veriyor. Tıpkı bir araba tekerliğinde hız yaptığında titreme olmasın diye tekerin jantında ki küçük demir parçasının yaptığı görev gibi. Yani diyebiliriz ki dağlar yeryüzünün balans ayarıdır.

    Bugün bilimde bu hakikati ortaya koymuştur ki eğer kara parçalarının dörtte biri dağlar olmasaydı zelzele ve depremler her lahza kaçınılmaz olacaktır ve yeryüzünde hayat olmayacaktır. İşte bunda akleden insana bir ders vardır.

5-) MEVSİMLERİN HİKMETİ

Allah Teâa Fussılet sûresinde şöyle buyurur:

وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ 

“ Arz üzerinde sarsılmaz dağlar oturttu, orayı bereketli hale getirdi; gerekli besinlerini orada -bunlara ihtiyacı olan varlıklar için eşit derecede olmak üzere- uygun ölçülerle yarattı. (Bütün bunlar) dört günde oldu.”

    Allah Teâla yerde bereketler yarattı; yaşamaya elverişli şeyleri, suları, madenleri, feyiz ve bereket kaynağı olan bitkileri ve hayvanları yarattı. Muhtaç oldukları yağmuru ölçüyle takdir etti. Yüce Allah her mevsim için ayrı sebzeler, meyvalar yarattı. 

Her mevsimin rızkı, sebzesi, meyvesi o mevsime hastır. Bugün insanlar seralar vasıtasıyla yaz kış mevsimini her zamanda temin etmesi aslında faydasızdır. Allah’ın takdiriyle her rızık kendi mevsiminde yararlıdır.

6-) SULAR HAYAT KAYNAĞI

Yaz mevsiminde yeterli su bulamayan birçok bitki kurur. Bu, bitkilerin ölümü demektir. Kuruyan bitkilerin tohumları uzun bir süre sanki ölü imiş gibi beklerler. Ne zaman Allah su gönderirse, su ile buluşan tohum, toprağa karışarak adeta dirilir hayat bulur. Yüce Allah;

وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ

“Biz bütün canlıları sudan yarattık…” buyurarak suyu hayat kaynağı kıldığını haber veriyor.

Yüce Allah sık sık, rüzgarların bulutları taşıdığını, yağmurun yağmasında rüzgârların en büyük faktör olduğunu bildirir:

 “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanlara fayda veren yüklerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten indirerek onunla ölü haldeki toprağa can verdiği ve orada her çeşit canlının yetişmesini sağladığı yağmurda, rüzgârları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirip yönlendirmesinde aklını işleten bir topluluk için elbette nice deliller vardır.”

Allah Teâlâ gökten indirdiği su ile yeryüzüne hayat verir. Bütün canlılar su ile hayatlarını idâme ettirirler. Bu bakımdan insan için suyun önemi büyüktür.

Yüce Allah Mü’min sûresinde de şöyle buyurur:

هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ

“O Allah ki size açık belgelerini, mucize ve delillerini göstermekte ve üzerinize gökten rızık indirmektedir. Ancak O’na yönelip gönül verenler öğüt ve ibret alırlar.” 

İnsanın kendi yapısında ve dış aleminde ilâhi varlığa ve birliğe delâlet eden sayısız belgele ve deliller her gün gözler önüne serilmektedir. Bu ayette işaret edilen husus da Allah’ın gökten su indirmesi, bu su ile kaynakların beslenmesi, toprağın bereketlenmesi ve suyun çeşit çeşit rızıklara sebep olmasıdır.

7-) RÜZGARLARIN MÜJDECİ OLMASI

Rüzgarları müjdeci olarak göndermesi, Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerindendir. Bu hususta şöyle buyrulur:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 

“Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O, nun varlığının belgelerindendir.”

Diğer bir ayetî kerimede şöyle buyuruyor:

 “Bulutları harekete geçirsin diye rüzgârları gönderen Allah’tır. Sonra O, bulutları gökyüzünde dilediği gibi yayar, bazan da parçalara ayırır; nihayet içinden yağmurun çıktığını görürsün. Onu dilediği kullarının üzerine yağdırınca da o kullar sevince boğulurlar.  Oysa onlar, yağmurun yağdırılmasından az önce büsbütün ümitsiz ve şaşkın halde idiler. Allah’ın rahmetinin izlerine bir bak: Ölü toprağa nasıl can veriyor! İşte ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter.”

Yağmurla gelen su; insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bütün canlılar için son derece hayâti bir önem taşıdığı için uzun zaman yağmur yağmazsa insanlar ne yapacaklarını şaşırırlar. Yüce Yaratıcı da ummadıkları ve beklemedikleri bir zamanda yağmur göndererek onları sevindirir. Yağmur Allah’ın bir lütfudur.

8-) TEK CİNS TOPRAKTAN FARKLI BİTKİLER ÇIKMASI

    Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerinden birisi olarak Kur’an’da belirtilen bir hususta Allah’ın gökten su indirip, ölü yeri bu su ile diriltmesi ve tek cins topraktan tadları farklı, renkleri farklı, şekilleri farklı, kokusu farklı yiyecekler çıkarmasıdır. Yasin sûresinde Yüce Allah şöyle buyuruyor:

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَباًّ فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙلِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ

  “Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan (yaptıkları yiyecekleri) yiyorlar.  Orada nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, içinde gözelerden su fışkırttık;  Onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi?”

9-) BİTKİLERİN ÇİFT OLMASI

    Allah Teâla, Zâriyat sûresinde şöyle buyurur:

وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 

“ Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp ibret alasınız”

    Allah têala, insanları, hayvanları, bitkileri ve hatta her şeyi çift yarattığını bildirir. Yani Cenab-ı Hak tekliği yalnız kendisine has kıldığı için, cemâdât, nebâtât, hayvanât, cin ve insan ne varsa hepsini çift halketmiştir. Bu sunnetullâh ve ilahi kanundur.

    SONUÇ

DÜŞÜN, AKIL ERDİR, TEFEKKÜR ET

          Allah Teâlâ Kuran’ı Kerim’de, kâinatın yaratılışından, göklerin ve yerin yaratılışından, göklerin görülebilecek direkler olmaksızın binâ edildiği, Ay, güneş ve yıldızların kendilerine has yörüngelerde döndüğünü, bitkilerin yerden çıkarıldığını vs. haber vermektedir. Ve bunların hepsinin İlahi azamet tecellisi olduğunu hatırlatmaktadır.

          Hz. Peygamber s.a.v) da bir gece sabaha yakın kalkmış, dışarıya çıkıp göğe bakmış ve şu ayetleri okumuş ve tefekkür etmiştir.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken, Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler de: ‘Rabbimiz, bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi ateşin azabından koru(derler)’.”

Cenâb-ı Hak kullarına sıksık:

“Düşün, akıl erdir, tefekkür et” buyuruyor.

    Etrafımızda zerreden kürreye yaşanan her şey ayettir. Rabbimizin varlığının ve kudretinin belgeleridir. Okuyup geçiyoruz ya da bakıp geçiyoruz.

 Halbu ki Rabbimiz:

“Düşünmez misiniz, idrak etmez misiniz, ey akıl sahipleri!..” diye akıllarımıza, vicdanlarımıza hitâb ediyor. Hikmetleriyle kalbimizi ve aklımızı irşad ediyor. Kainatta küçücük zerrelerden muazzam kütlelere kadar her şey, bize hâl lisanıyla konuşuyor. Yeter ki kalbimiz, kainatın bu sessiz hikmet lisanından anlayabilsin.

VAAZI İNDİR

Tanju REİS     SAKARYA / TARAKLI VAİZİ

Facebook Yorumları